• Sonuç bulunamadı

2.1. KURAMSAL BİLGİLER

2.1.2. Felsefede Mutluluk

Kelime anlamı olarak ‘erdemli olma bilgisi’ anlamına gelen felsefe temel olarak varlık, bilgi, ahlak ve değerler üzerine bilgi birikiminin –çoğunlukla da sorgulama ve arama yoluyla– ortaya çıkarılması veya insanın böyle bir bilgiye sahip olabilecek derecede olgunluğa ermesine yol göstermeyi amaçlar (Proudfoot ve Lacey, 2010:301).

Bu yol gösterme ve insanı erdemli yaşama ulaştırma çabası içerisinde erdemi seven ve bilgiyi arayan kişiler olarak felsefeciler insanı ilgilendiren, görünen veya görünmeyen her şeyle ilgilenmiş, sorular ortaya koymuş ve bu sorular üzerinde derin düşüncelere dalmıştır. Aile, din, Tanrı, inanç, ahlak, bilgi, varlık, insan, güzellik, iyilik ve özgürlük gibi daha pek çok konu içerisinde ‘mutluluk’ ve ‘mutlu olma’ da tüm felsefecilerin tarih boyunca önemle ve sıklıkla üzerinde durduğu (Uçan, 2013), Holowchak’ın (2004:ix) ifadesiyle, ‘belki de en baştan çıkarıcı bir kavram’ olagelmiştir. Felsefecilerin gözünde insan, ‘iyi hissetme gereksinimi içinde olan bir varlık’ olarak gözükse de, ‘neyin bireyin kendini daha iyi hissetmesini sağlayacağı’ ve genel olarak ‘iyi bir yaşamın ne ifade ettiği’ veya ‘nasıl bir hayatın iyi olarak tanımlanabileceği’ ile ilgili olarak çağlar boyu süren felsefi tartışmalar bir konsensusa ulaşmış gözükmemektedir (Holowchak, 2004:x; Türkdoğan, 2010). Her felsefe ekolü, hatta her felsefeci, bu konuda benzer sorulara farklı yanıtlar vermiş ve mutluluğun kendisi de ortak bir tanım veya görüşten uzakta durmaya devam etmektedir.

Demokritos, mutluluğu ruhun belirli bir merhalesi olarak düşünmekte ve insan eylemlerinin bu merhaleye ulaşma amacı taşıdıklarını savunmaktadır (Coplestone, 1997; akt: Omay, 2004:8). Ona göre, ‘Mutluluk da mutsuzluk da ruhtadır…’ ve insan için en iyi şey, ömrünü ruh dinginliği ve sükûneti içinde tamamlamaktır. Buradan hareketle, mutluluk ruhsallık kaynaklı bir yolculuğun varış noktası olarak da hayal edilebilir. Yaşamın amacı huzur, sükunet veya dinginliğin gizlendiği mutluluğa erişebilmektir. Demokritos’un ‘mutlu yaşam’ düşüncesi dinsel metinlerde yer alan ifadelerle uyumlu gözükmektedir.

Antik Yunan felsefesinde önemli, etkili ve esin kaynağı olmuş bir figür olarak karşımıza çıkan Sokrates’e göre ise mutluluk, erdemli bir yaşamın ürünü ve ereği olarak düşünülmelidir. Mutlu olmak doğal olarak her insan tarafından arzulandığından ve iyi

olan, doğal olarak insanı mutluluğa yönelttiğinden veya mutluluğu tattırdığından, Sokrates mantığına göre, her insan doğal olarak iyiyi arzu edecektir. Burada, ‘iyi’, insanın bir gereksinimini karşılayan ve onu mutluluk yolunda bir adım ileriye taşıyandır. Bununla birlikte, o insanın ‘mutlu olmak’ ideali peşinde koşarken kendisini tamamen duygulara teslim etmemelidir. Duygularına ket vurabilmeli, onları yeterli derecede kontrol altında tutabilmelidir (Kahveci, 2015:6). Birey, Sokrates’e göre, duygularını kontrol altında tutabildiği, kendini ‘bilebildiği’ ve dolayısıyla erdemli davranabildiği sürece mutluluğa erişebilecek; kendini bilmeyen birinin hayatı tamamen ‘anlamsızlaşacaktır’. Mutluluk, Sokrates felsefesinde, ‘iyi bir yaşamın’ ve varoluşun temel motifidir (Kahveci, 2015:10). Helenistik ekolün öğretilerinden Stoacılık’a göre de mutluluk arayışında araç felsefenin kendisidir. Stoa felsefecileri de Sokrates gibi erdeme odaklanmakta ve insan düşüncesi ve davranışlarını ‘mutluluğun araçları’ olarak düşünmektedirler (Kahveci, 2015:46). Epiktetos gibi Stoacılara göre, mutsuzluk ruhun ihtiraslarından, isteklerinden ve insanın ahlaka aykırı davranışlarından kaynaklanmaktadır. Bu ‘ruh hastalığının’ –

mutsuzluğun– tedavisi de erdem ve iyi davranışlarda saklıdır. İnsan, ruhun ihtiraslarını

kontrol altında tutabilir, iyiye odaklanabilirse mutluluğa erişebilecektir.

Mutluluk üzerine görüşlerini açıklayan ve Talisse’nin (2015: IX) ifadesiyle ‘nasıl yaşamak gerektiği ile mutluluğu birlikte düşünen’ ilk felsefecilerden Aristoteles’e göre, mutluluk “…en iyi, en güzel, en hoş olan bir şey, insansal şeylerin en iyisi, en önemlisi

ve en üstünü...”1 olarak tanımlanır. Her varlık doğasının gerektirdiği biçimde ‘kendi

iyiliğine’ yönelir ve mutluluk, eudaimonia, insanın iyiliğidir. İnsan, her ne yaparsa yapsın nihayetinde amacı mutlu olmak ya da mutluluğa yaklaşmaktır (Arslan, 2006:274). Mutluluk, bir hedeftir ve bütün diğer amaçlar (para, siyasi kazanımlar, zenginlik, statü gibi) aslında yalnızca ‘mutluluk getiren birer araç’ olarak işlev görmektedir. "İnsanda bulunan en iyi şey, en değerli şey, en yüce ve en tanrısal şey ne ise mutluluk bu şeyin kendi erdemine uygun etkinliğidir" ifadeleriyle Aristoteles, mutluluğu yüceltmektedir. Bu durumda, mutluluğu “erdemler içinde onların en yükseğine uygun etkinlik” olarak düşünmek de olağan bir çıkarımdır (Arslan, 2006).

Aristoteles, mutluluğu insanın içsel bir gereksinimine temellendirmekle birlikte (Reeve, 2012), mutluluğun kişiye bağlı olmayan unsurlarının da bulunduğuna dikkat

çeker. Mutlu olmak için erdemli, özgür olmak ve kişinin kendi hayatını yönetmesi gerekmektedir. Ayrıca, tüm bunların yanı sıra geçimini sağlama, etrafındaki insanlarla arkadaşlıklar kurma, sağlıklı ve zinde olma, baskı altında olmayan özgür bir ülkede yaşama gibi kişinin yetenekleri ve kapasitesi ile doğrudan bağlı olmayan dış / çevresel / toplumsal unsurlara da ihtiyaç olduğu da belirtilmelidir. Bütüncül olarak, yakından-uzağa (özelden-genele) bağlamlarda etkiye açık olunması, mutluluğu karmaşık bir ilişkiler ağında elde edilmesi güç bir kazanım olarak göstermektedir.

Ancak, ilk dönemlerde Yunan felsefecilerin mutluluk anlayışı bugünkü anladığımızdan biraz farklıdır. ‘Tanrısal bir koruma altında olma hali’ olarak da kelime anlamını sunabileceğimiz (Holowchak, 2004:xxii) “eudaimonia”2 dini –veya tanrısal– bir temele de işaret etmektedir. Bununla birlikte, Yunan felsefecilerinin mutluluğu Tanrıları veya Kaderi değil de, insan davranışları, akıl, karakter ve erdem ile ilişkilendirdikleri ve mutluluğu aklın doğru kullanımı yoluyla psişik istikrara ulaşma ile ilgili bir konu olarak düşündükleri de dikkati çekmektedir.

Veenhoven (2014:1) de felsefede, özellikle de Batı felsefesinde, mutlulukla ilgili düşüncelerin tarihsel süreç içerisindeki değişiminden ve bugünkü anlamıyla farklılıklardan söz etmektedir. Ortaçağ Avrupa’sında, insanlar mutluluğun fani dünyada mümkün olamayacağına ve erişilemeyeceğine, ahlâkın da Tanrının sözlerini temele alması gerektiğine inanırlardı (Giorgino, 2014:1). Bu görüşün biraz da Kilise’nin o dönemki gücünden ve egemenliğinden kaynaklanmış olabileceği düşünülebilir.

Aydınlanma çağına gelindiğinde, bu düşünce/inanç sarsılmaya ve mutluluğun ‘bu dünyada da erişilebilir bir şey’ olduğu ve ahlakın da insanlar tarafından ortaya konulduğu düşüncesi öne çıkmaya başlamıştır. Daha sonraki dönemlerde, hatta 20. yüzyılın ikinci yarısına dek, ise yine ahlak, erdem ve dinî metinler temelli mutluluk anlayışının etkin ve baskın olması dikkate değerdir.

2 Antik Yunan felsefecilerinin sıklıkla kullandıkları ve Holowchak’ın (2004) bu şekilde aktardığı

eudaimonia kelimesinin İngilizceye, Türkçede ‘mutluluk’ olarak karşılığını bulan “happiness” biçiminde aktarıldığı, bununla birlikte kavramın tam karşılığının İngilizcede bulunmadığı ve eudaimonia kelimesi karşılığı olarak farklı araştırmacılar tarafından ‘well-being’, ‘flourishing’ ve ‘overall success in life’ gibi ifadelerin de kullanılabildiği görülmektedir (Bkz. Omay, 2004:1). Eski Yunanca eudaimonia (lon lehçesinde eudaimonie) kelimesi, etimolojik olarak, 'iyi' anlamına gelen eu ile, ‘tanrı’, ‘tanrısallık’, 'bir tanrıyla kahraman arasındaki düzeyde olan insanüstü varlık’, ’kişinin kaderini etkileyen ruhsal varlık’, 'İlahî bir güç’, ‘ruh’ anlamlarına gelen daimon kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur (Gåvertsson, 2006; Reeve, 2012:224).

Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi başlıklı eserinde, Kant da mutluluk

kavramının akılla kavranamayacak bir kavram olduğunu savunmaktadır. Bununla birlikte, Kant için erdemli davranışın en uygun ödülü mutluluktur. Erdem ve mutluluk insan için ‘en iyiyi’ birlikte oluştururlar (White, 2006:107). Erdemli davranma ölçüsünde mutluluğa ulaşılacaktır. Mutlu olmak, bu bakış açısına göre, erdemli olmak ve erdemli yaşamak mutlu olmanın ön şartı olarak ifade edilmektedir. Bu düşünce, araştırmacıları

‘erdemli davranan insanın ‘mutlu olmayı hak ettiği’ gibi bir çıkarıma götürmektedir.

“Modern dünyanın, insan mutluluğunu hedefleyen misyonu çerçevesinde ‘her şey insan için’ sloganı ile oluşturduğu düşünce sistemlerinden biri” (Möngü, 2015:24) olarak tanımlanabilecek faydacılığa (utilitarianism) göre ‘… doğa insanları haz ve acı gibi iki

güçlü efendinin eline bırakmıştır’ (Bentham, 2000; Möngü, 2015). Bentham (2000:14)

faydayı ‘bir tarafa – bu tek başına bir insan veya toplum olabilir – avantaj, yarar, haz,

iyi ve mutluluk getiren bir şey’ biçiminde tanımlamakta, acıyı ve hazzı ‘iki zıt efendi’

olarak somutlaştırmaktadır. Ona göre, ‘haz ve acının toplamı’ mutluluğu ifade etmektedir (Veenhoven, 2014:1). Yine Bentham’la aynı dönemlerde yaşamış ve İktisat biliminin temellerini oluşturmuş Adam Smith de mutluluğu önemli gören düşünürlerdendir. Smith’e göre ‘… bireylerin mutluluğu önemli olmakla birlikte, saf bir bireycilik bizi mutlu etmeyecektir. Mutluluk anlayışımız diğerlerin mutluluğunu (ve mutsuzluğunu) dikkate almalıdır…’ (Thin, 2012:4). Bu ifadelerden, Smith’in mutluluğun ancak toplum bazında ulaşıldığında herkese yarar sağlayacağına inandığı anlamı çıkarılabilir.3

İslam felsefesinin önemli isimlerinden biri olarak nitelenen ve mutlulukla ilgili ayrı bir eser [Mutluluk yolunu gösterme kitabı (Kitâb-üt-tenbîh alâ sebil-il-saâde)] bırakmış Farabi’ye göre de mutluluk aslında erdem ve ‘ahlaklı olma’ temellidir. Bir diğer ifadeyle “Farabi’nin felsefe araştırması ahlaki bir noktadan başlamakla birlikte, mutluluğun ne olduğu ve ona nasıl ulaşılacağı, metafizik bir sistemin inşası ile belirlenmiş olmaktadır (Tokat, 2006:134).” O Aristoteles’in izinden giderek mutluluğu – nasıl tanımlanırsa ve çerçevesi ne şekilde belirlenirse belirlensin – insanların ortak arzuladığı bir amaç olarak değerlendirir ve mutluluğu, ‘insanların en meşhur amacı’4 biçiminde tanımlar. Bu yüce ve nihai amaca insan ancak aklını ‘doğru yolda’ kullanarak ulaşabilir. Mutluluk, insan aklının erişebileceği en üst mertebedir, insan ruhunun varlık itibarıyla bir

3 Batı düşünce tarihinde, mutluluğa ilişkin farklı düşünürlerin bakış açıları hakkında geniş bilgi için bkz.

Bölüm 1 (Thin, 2012).

maddeye ihtiyaç duymayacağı bir mükemmellik derecesine ulaşmasıdır Ona göre (Sözen, 2013:256; Tokat, 2006:151). Bununla birlikte, Farabi, biraz da kolektivist ve tinsel perspektiften yaklaşarak, diğer insanların mutluluklarının da önemli olduğunu vurgular. Bu noktada, varlık olarak insanın diğer varlıklardan etkilenebileceği olasılığı ve aradaki metafizik etkileşim kanalı da Farabi felsefesinde dikkate değerdir. Özgen’e (2005:20) göre, Farabi’nin önerdiği dört varlık ilkesi insanın mutluluk arayışında yolunu aydınlatan ‘fenerlerdir’. Bu ilkelerle varlığa “Ne?”, “Neden?”, “Niçin?” ve “Nasıl?” soruları sorulur ve yanıt olarak elde edilen bilgiler ışığında hayatın nihai amacı olan “mutluluk” yolunda hedefe doğru yol alınabilir.

Binli yılların başında yaşamış, tıp, matematik ve felsefe eserleri bırakmış olan düşünür İbn-i Sînâ’ya göre mutluluk, halk kullanımından farklı olarak, ancak dinsel yetkinliğe ulaşmış inananların tadabileceği bir tür lezzet ve memnunluk olarak düşünülebilir (Tuncer, 2006:10). Hedonik perspektifin vurguladığı bedenî lezzetler ve geçici mutluluk, İbn-i Sinâ’nın gözünde, değersizdir. Diğer bir deyişle, İbn-i Sina mutluluğu dinî yaşamanın insana kazandıracağı bir yeti olarak değerlendirdiği de düşünülebilir.

Doğu felsefelerinde de, örneğin Budizm’de, mutluluk yaşamın ‘ulaşılması hedeflenen ve arzulanan’ ereğidir ve bu hedefe iç disiplin yoluyla ulaşılabilir. Mutluluk, yaşamın ayrıl[a]maz bir parçasıdır ve ‘akıl’ ile ulaşılabilecek bir kapasitedir. Bununla birlikte, Dalai Lama, ‘akıl’ kelimesinin kapsamını genişletmekte ve ‘iç disiplin’ kavramı ile birlikte ele almaktadır. Dalai Lama’nın kendi cümleleriyle ifade etmek gerekirse,

“… Evet, mutluluğa ‘insan aklının eğitilmesiyle’ ulaşılabileceğine inanıyorum… ‘İnsan aklının eğitilmesi’ dediğimde, aklı yalnızca ‘insanın bilişsel yeteneği’ anlamıyla almıyorum. Daha ziyade, Tibet dilinde, daha geniş bir anlam ifade eden ve ‘psişe’ veya ‘ruha’ daha yakın duran, Sem kelimesi anlamıyla alıyorum. Bu ifade, bilgi ve duyguyu, kalp ve aklı kapsar. Bir iç disipline kavuştuğumuzda, tutumlarımızı, dünyaya bakışımızı ve hayata yaklaşımımızı dönüştürebiliriz. İç disiplinden bahsederken, bu elbette pek çok şeyi, farklı yöntemleri kapsayıcıdır. Fakat genel konuşmamız gerekirse, kişi kendisini mutluluğa ulaştıran ve acı çektiren şeyleri belirlemekle işe başlayabilir, daha sonra da acı çektiren [veya üzen] faktörleri ortadan kaldırıp mutluluğu arttıran faktörlere daha önem vermeye girişebilir (Dalai Lama ve Cutler, 2009: Chapter 1).”

Dalai Lama’ya göre, mutluluk asla basit bir şey değildir ve pek çok aşamayı gerektiren bir olgudur. Mutluluk arayışında etkili etmenler bolluk/zenginlik, dünyadan tatmin olma, ruhsallık ve aydınlanma olarak vurgulanır. Mutluluk peşinde koşan kişi, her eyleminde, kararında veya planlamasına zihinsel bir yargılama prensibine odaklanmalıdır. “Bu, beni mutluluğa götürecek mi?” sorusu deneyimleri ‘elemede’ ve zihni eğitmede kilit işlev görmektedir. Olumsuz his ve duyguları ‘yararlı’ veya ‘zararlı’ oldukları gerek deneyimleme gerekse eğitim kanalıyla öğrenilmeli, kategoriler rehber edinilmelidir. Böylece, insanların yaradılış amacı olan ‘mutluluğa ulaşma ve mutlu

kalma’ (Dalai Lama ve Cutler, 2004: 51) ulaşılabilir olacaktır.

Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, gerek Yunan felsefesi, Batı Felsefesi ve İslam felsefesi, gerekse Doğu felsefesi mutluluk kavramı ve konusu üzerinde tartışmış, pek çok felsefeci mutluluğun insanın varlığının bir yönü ve iyi bir yaşam için ‘en gerekli

temel parçalardan biri’ olduğu konusunda hemfikir görünmektedir. Bununla birlikte,

bakış açılarında, özellikle de ‘iyi yaşama nasıl ve hangi yollardan ulaşılabileceği’ noktasında fikir ayrılıkları dikkati çekmektedir. İlkçağ felsefecilerinde mutluluk daha çok içsel bir gereksinim, erdemli yaşamın ve ‘insan etkinliklerinin ulaşacağı en nihai nokta’ (Holowchak, 2004:ix) olarak düşünürken, hedonistik perspektifi savunan felsefeciler (Hobbes ve Bentham gibi) dışsal unsurların veya araçların ‘daha öncelikli’ olduğu görüşünü savunmaktadır. İslam felsefecileri mutluluğu ‘Tanrı ve insanlar ile olan bağın kuvvetli tutulması’ ve ‘dinsel yetkinliğin bir doğurgusu’ olarak değerlendirirken, Tibet Budizm’inde mutluluk yaşamın her alanına yayılan bir ‘sorgulama’ eylemi neticesinde ulaşılabilecek bir cevher gibidir. Mutluluk, yaşamın tüm eylemlerinin bir amacı olarak düşünüldüğünde, felsefenin temel ve ilgi uyandıran bir alanı olmaya devam etmektedir.