• Sonuç bulunamadı

III. İtikâdî Konularda Haber-i Âhâd’ın Bilgi Değeri

III.3. Mezhebî Ekollere Göre İtikâdî Konularda Âhâd Haberin Bilgi Değeri

III.3.4. Çağdaş İslâm Âlimlerinin Haber-i Âhâd Konusundaki Yaklaşımları

2.4. Îmânla İlişkili Görülen Bazı Meseleler

2.4.6. Muhaddislere Göre Îmânda Artma ve Eksilme

Buhârî, Îmân Kitabı 33. Bâb’ın başlığını “Îmânın Artması ve Eksilmesine Dâir Bâb” olarak belirlemiş ve “Biz onların hidâyetini artırdık”435, “… Ve îmân edenlerin

îmânını artırsın…”436, “ … Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim…”437

, meâlindeki âyetleri delil getirmiştir. Peşinden “eğer kemâle ait bir şey terk edilirse o îmân eksik kalır” sözüyle îmânın artma ve eksilme özelliği olduğu vurgusunu yinelemiştir.438

O, kendilerinden hadîs yazdığı bütün hocalarının “îmân söz ve ameldir; artar ve eksilir’ görüşünü savunduklarını belirttiği şu ifâdesi oldukça dikkat çekicidir: “1080 kişiden hadîs

435 Kehf, 18/13. 436 Müddessir, 74/31. 437 Mâide, 5/3. 438 Bkz. Buhârî, Îmân, 33.

yazdım. Bunların hepsi de sâhib-i hadîs idi ve yine hepsi ‘îmân söz ve ameldir; artar ve eksilir’ inancındaydılar.” 439

Buhârî, “Biz onların hidâyetini artırdık”440

meâlindeki âyette geçen hidâyeti îmân olarak yorumlamıştır. Buhârî ile aynı görüşü paylaşan İbn Receb de, “hidâyet, kalpteki Allâh’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve diğer îmân edilmesi gerekenlerin tamamını şâmil olan îmândır. Diğer taraftan artma ister kalpteki Allâh korkusunu ve muhabbetini, ümidi, kazasına rızâ ve tevekkülü ifâde eden kalbin ameli olsun; ister namaz, oruç, sadaka, hacc, cihad, zikir, iyiliği emir ve kötülükten sakındırma gibi organların eylemi olsun, bunların tamamı selef ve hadîs âlimleri tarafından îmânın tanımı kapsamında değerlendirilmiştir” diyerek bu konuda selefin ve hadîsçilerin ortak görüş sâhibi olduklarını belirtmiştir.441

İbn Abbâs’tan (r.a.) gelen bir rivâyette O şöyle demiştir: “Allâh, Nebî’sini önce “lâ İlâhe İllallâh” ile gönderdi. Mü'minler bunu tasdîk edince namazı ekledi; namazı tasdîk edince orucu, orucu tasdîk edince haccı, haccı tasdîk edince de cihâdı ekledi. Nihâyet onların dinini kemâle erdirdi ve “Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve size olan

nimetimi tamamladım…”442

Buyurdu. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) farz olarak yaptığı tek hacc, Vedâ Haccı idi. Bu haccı yaptıklarında İslâm’ın erkânı tamamlanmış ve din kemâle ermiştir. Esasen bu hükümler tamamlanmadan önce din eksik değildi. Henüz daha hükümler indirilmeden önce, bu hükümlerle belirlenen vâciplerin terk edilmesi insanların dinini eksiltmiyordu. Ancak dinî hükümler nâzil olduktan sonra bu emir ve yasakların terk edilmesi durumunda eksiklik söz konusu olur”443

demiştir. Bu eksiklik de dinin zatında değil; terk eden kişinin dindarlığında olur.

Aşağıda gelen hadîs, îmânın artması ve eksilmesine delâlet edip etmemesi açısından şârihler arasında tartışma konusu olmuş ve şerh kitaplarında farklı izahlara kapı aralamıştır. ِّيبَِّنلا ينَع ،ٍسَنَأ ْنَع ،ُةَِاَتَ ق اَنَ ثَّدَح َلاَق ،ٌماَشيه اَنَ ثَّدَح َلاَق ،َمييهاَرْ بيإ ُنْب ُميلْسُم اَنَ ثَّدَح : َلاَق ملسو هيلع للها ىلص " َهَلِإ َلا َلاَق ْنَم ِراَّنلا َنِم ُجُرْخَي َو ،ُهَّللا َّلاِإ َهَلِإ َلا َلاَق ْنَم ِراَّنلا َنِم ُجُرْخَيَو ،ٍرْيَخ ْنِم ٍةَريِعَش ُنْزَو ِهِبْلَ ق يِفَو ،ُهَّللا َّلاِإ َلا َلاَق ْنَم ِراَّنلا َنِم ُجُرْخَيَو ،ٍرْيَخ ْنِم ٍةَّرُ ب ُنْزَو ِهِبْلَ ق يِف

439 Zehebî, Şemsüddin, Muhammed b. Ahmed, Siyeru A’lâmu’n-Nubelâ, thk. Şu‘ayb Arnavût - Kâmil

Harât, Beyrut, 1982, XII/395.

440

Kehf, 18/13.

441 Geniş bilgi için bkz. İbn Receb, a.g.e., I/168. 442 Mâide, 5/3.

ٍرْيَخ ْنِم ٍةَّرَذ ُنْزَو ِهِبْلَ ق يِفَو ،ُهَّللا َّلاِإ َهَلِإ " . ملسو هيلع للها ىلص ِّيبَِّنلا ينَع ٌسَنَأ اَنَ ثَّدَح ُةَِاَتَ ق اَنَ ثَّدَح ُناَبَأ َلاَق يهَّللا يدْبَع وُبَأ َلاَق " ٍناَميِإ ْنِم " . َناَكَم " ٍرْيَخ ْنِم " .

Hz. Enes’ten (r.a.) rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde arpa danesi ağırlığınca iyilik bulunup da ‘lâ ilâhe illAllâh’ diyen kimse sonunda Cehennem ateşinden çıkar. Kalbinde buğday ağırlığınca iyilik olup da ‘lâ ilâhe illAllâh’ diyen kişi eninde sonunda Cehennem ateşinden çıkar. Kalbinde bir zerre ağırlığınca hayır bulunan kimse ‘lâ ilâhe illAllâh’ derse sonunda Cehennem ateşinden çıkar.”444

Katâde’nin Enes’ten yaptığı diğer rivâyette “hayır” yerine “îmân” sözcüğü yer almaktadır.445

İbn Battâl (449/1057), hadîste belirtilen îmânın miktarına ait ifâdeleri kişinin ilim ve cehaletiyle tefsîr etmiştir. İlmi az olanın îmânı zerre, biraz daha çok ilme sahip olan kişinin îmânı buğday, daha çok ilme sahip olanın îmânı da arpa miktarıyla açıklanmış olabilir. Fakat îmân kalpte hâsıl olan bir tasdîk olarak görülürse bu durumda kişilerin îmânı azlık ve çokluk ayrımını kabul etmez. Ancak ilim ve araştırmaya dayalı olarak artması câizdir.446

Şüphe yok ki kul, dinî vazîfelerini sürekli işlemeye devam etmesi durumunda onun îmânı artmış, devamlılıkta gösterdiği kusurlar nedeniyle de eksik kalmıştır. Hadîsi rivâyet eden Buhârî ve bir grup muhaddis ise îmânın zât itibariyle artıp eksildiği görüşündedirler.

Aynî bu görüşü kabul etmemiş ve “îmânın artması veya eksilmesi onun sıfatıyla ilgilidir; zatıyla ilgili değildir” demiş ve devamında şu açıklamayı yapmıştır: “Âyet, îmânın artmasına ve eksilmesine delâlet etmemektedir. Kemâlinden bahsettiği din, şeriatın emir ve yasaklarıdır. Hiç bir kimse “bu âyet nâzil olmadan önce din eksikti de bu âyet nâzil olunca tamam oldu” diyemez. Fakat şeriat ahkâmı, nübüvvet süresince bir bir nazil oldu ve bu âyetle birlikte tamamlandı. Nitekim kemâle eren tevhîd değil, amele ait ahkâmdır. Amellerin îmâna ait bir cüz olması düşünülemez. Çünkü böyle düşünülmesi durumunda bu âyet nâzil olmadan önce îmân noksan olurdu. Fakat bu âyetin nazil olmasıyla amelî şer’î hükümler tamamlanmıştır.”447

Buna göre kastedilen artma bizzat şer’î amelî hükümlerde cereyan eder; bizzat îmânın kendisinde değil.

444 Buhârî Îmân, 34; Rikâk 51; Tevhid, 19, 24, 35; Müslim, Îmân, 193.

445 Buhârî, Îmân, 34; Tefsîr, Tefsîru Sûre-i Bakara, 1; Rikâk, 51; Tevhîd, 19, 24, 35; Müslim, Îmân, 193. 446

Geniş bilgi için bkz. İbn Battâl, a.g.e., 2002, I/103; İbn Hacer, a.g.e., I/127;.

447 Geniş bilgi bkz. Aynî, Bedrüddin, Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed, Umdetü’l-Kârî Şerhu

Sahîhi’l-Buhârî, thk. Abdullah Mahmûd Muhammed Ömer, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2001,

Hadîste geçen zerre, gözle görülebilen en küçük cisim yahut da güneş ışığında ha- vada uçuşan küçük toz parçacıklarıdır. İbn Abbâs’a (r.a.) göre zerre, avucun toprağa temas ettirilip kaldırıldığında yere düşen küçük parçacıklardır.448

Yine Aynî, “Buhârî, hadîste ifâde edilen buğday tanesinin zerreden, arpa tanesinin de buğday tanesinden hacimce daha büyük olduğundan hareketle îmânın azlık ve çokluk kabul edeceğine hükmetmiştir. Buradan hareketle “lâ ilâhe illAllâh” diyen farklı kimseler eşit îmâna sahip olamazlar. Ama bana göre hadîste geçen “hayr” kelimesi îmânın semerelerini ifâde eder. Îmânın semereleri olan ameller azlık ve çokluk açısından farklılık gösterebilirler.

“Lâ ilâhe illAllâh” sözünü söylemek, dünyevî ahkâmın icrâsı için gereklidir. İnsanlar tafsîlî tasdîkte birbirinden farklı olsalar da mutlak tasdîkte birdirler. Hz. İbrahim’in (a.s.) “…kalbim yatışsın diye…”449

sözünden, O’nun kendi amellerine ek olarak birtakım delillerle de gönlündeki sekîneti artırmayı istediği anlaşılır. Çünkü kalbin yatışmasında en etkili şey, delillerin bir bir ortaya çıkmasıdır. Yoksa O’nun îmânı sadece gördükleriyle sınırlı değildir. Ya da daha önce îmânının olmadığı hükmüne asla varılamaz”450

demiştir.

Nevevî (676/1277) de, araştırma ve delillerin vuzuha kavuşması arttıkça îmânın artacağını belirtmiş ve “Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) îmânının diğer insanların îmânından daha kuvvetli olacağı şüphesizdir. Her insan tecrübesiyle de bilir ki îmân, durumdan duruma farklılık gösterir. Hatta insan bazen îmân, ihlâs ve tevekkül bakımından zirveye çıkar. Deliller ortaya çıktıkça ve sayıca çoğaldıkça tasdîk ve ma’rifet artmış olur”451

demiştir. İbn Hacer de artmayı kabul eden şeyin zarûrî olarak azalmayı kabul edeceğini benimser.452

Bu izahlardan sonra şunlar söylenebilir: Îmân edilen şeylerin bizzat sayısında olan değişkenlik îmânı iptal eder ve kişiyi küfre götürür. Îmânın tanımına ait unsurların sayısı aynı olmakla birlikte fiil ve terk hususunda kişiden kişiye değişkenlik söz konusu olabilir. Bunun sebebi, îmâna ait delillerin tetkik ve tespitinin kişiden kişiye farklılık göstermesine bağlı yakîn farklılığıdır. Yakîndeki farklılık, kişilerin amellerinin birbirinden farklı olmasına sebeptir. Çünkü îmân edilen hususlar hakkındaki delillerin araştırılıp tespit

448 İbn Hacer, a.g.e., I/129; Aynî, a.g.e., I/406. 449 Bakara, 2/260.

450

Aynî, a.g.e., I/408.

451 Bkz. Nevevî, Muhyiddîn Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şerefüddîn, el-Minhâc Şerhu Sahîhi Müslim b. el-

Haccâc, thk. Halîl Me'mûn Şîhâ, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1998, II/105; İbn Hacer, a.g.e., I/61.

edilmesi yakînin artması demektir. Böyle bir mü'minin îmânının pratiği, yani amelleri de güçlü olur. Delilleri tetkik etmeden elde edilen îmânın amellere yansıması da zayıf olur.