• Sonuç bulunamadı

Modernleşme Okulu: Denge Kuramı veya Dengeli Büyüme Kuramı

Belgede KONYA KİTABIXVII (sayfa 36-39)

3. GÖÇ KURAMLARI: SINIFLANDIR- SINIFLANDIR-MA VE DEĞERLENDİRMELER

3.5. Modernleşme Okulu: Denge Kuramı veya Dengeli Büyüme Kuramı

Gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkeler arasın-daki ilişkiyi olumlu bir bakış açısıyla analiz eden modernleşme okulunun en önemli temsilcileri T.

Parsons, D. Lerner, W. Rostow, M. P. Todaro ve W. A. Lewis’tir. Denge kuramcıları sözkonusu analizlerinde kapitalist-gelişmiş ülkelere yoğun işgücü göçünü açıklarken itme ve çekme faktör-lerinden hareket ederler. Başka bir deyişle denge kuramı iç göçlerin analizinde yararlanılan itici

98 Aydemir ve Şahin, 2017: 366.

99 Çağlayan, 2006: 76-77.

güçler-çekici güçler tasnifini uluslararası işgücü göçlerine yansıtmaktadır. Kuram taraftarları göç alan ve veren ülke arasındaki sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel gelişme farklılıkları üzerinde dur-maktadırlar.100

Denge kuramı, modernleşme sürecini kentleş-menin artışı ve nüfusun tarım kesiminden sanayi kesimine aktarılması olarak tanımlayan ekonomik temelli bir kuramdır; buna göre işgücü göçü, ge-lişme sürecini uyarmak için bir doğal çözüm sa-yılmaktadır.101 Denge kuramcıları, göç olgusunu da bu bağlamda analiz etmektedirler. Onlara göre iki tür ülke grubu arasındaki iktisadi büyüme, gelir (ücret), eğitim, sermaye birikimi, istihdam piyasa-larının yapısal özellikleri gibi farklılık kategorileri işgücü göçüne yol açmaktadır. Görüldüğü üzere model, dünya ekonomisinin kendi içinde bir bütün olduğu, ekonomik gelişmelerin ülkeler arası kay-nak aktarmalarını zaruri kıldığı üstelik bunun fay-dalı olduğu görüşünden yola çıkmaktadır.102

Denge kuramına göre göç olgusu, bölgeler ve mekânsal birimler (köy, kasaba, kent) arasında bir dengenin sağlanmasına yarayan olumlu bir nüfus hareketi ve işgücü transferi olarak değerlendirilmiş-tir. Böylece gelişmemiş yörelerden gelişmiş, yani sanayileşmiş kentsel yörelere göçen nüfusun yarata-cağı yeni talep ve işgücü transferi, azgelişmiş kırsal yörelerde üretim artışı ve işgücü talebi doğuracak ve böylelikle göç oranı düşecektir. Bunun sonucu ola-rak da zaman içinde tekrarlanacak olan göç süreci, bölgeler arası nüfus dengesini sağlamış olacaktır.

Göç bu bakış içinde dengesizlikleri giderici, bütün-leştirici bir kalkınma ya da modernleşme süreci ola-rak değerlendirilmiştir.103 Denge kuramcıları göçü, iş ve daha yüksek statü arayan bireylerin gönüllü

100 Gezgin, 1991: 36.

101 Abadan-Unat, 1976: xvııı.

102 Gezgin, 199: 36.

103 Çakır, 2011: 135.

olarak yaptıkları tercihlerden kaynaklandığını ileri sürerler. Bununla birlikte göçmen işçi olarak başka ülkelere giden bireylerin mesleki becerilerini gelişti-recekleri, modern değerleri kazanacakları ve böyle-ce kendi ülkelerine ekonominin gelişmesine katkıda bulunacak kültür elçileri olarak dönecekleri iddia edilir.104 Dolayısıyla göç, sadece ekonomik uyum-lanma süreci değildir, göç aynı zamanda Batılı-ka-pitalist değer ve kazanımların da içselleştirileceği bir kültürlenme sürecidir. Bu kuramın temsilcileri bu yolla azgelişmiş ülkelerin yalnızca ekonomik kalkınmayı değil, kültürel gelişmeyi de sağlayabi-lecekleri düşüncesindedirler. Denge kuramcılarının düşüncesinde gelişmiş-kapitalist ülkelere yönelik göçler, az gelişmiş ülkeler için bir kalkınma ve mo-dernleşme yoludur. Başka bir deyişle azgelişmiş ül-keler için göç, modernleşme ya da kalkınma için bir fırsatlar ve imkânlar alanı sunmaktadır.

Denge kuramının göç sonrası gelişmeleri göz ardı etmesi tutarlılığını zedelemiş, sert eleştirilere yol açmıştır. Zira göç alan ülkenin işgücü piyasa-sının düalist bir yapıya bürüneceği, üstelik bu ya-pının kronikleşeceği hesaba katılmamıştır. Ne göç alan ne de göç veren ülkede sosyo-kültürel prob-lemlerin ortaya çıkabileceğinin hiç dikkate alınma-ması bir yana, ekonomik etkilerin de istenmeyen bir mecraya yöneleceği düşünülememiştir. Öte yandan kuramın ilk bakışta tutarlılığını koruyabil-mesi için en azından rotasyon ilkesinin terk edil-memesi gerekirdi. Zira rotasyon usulünden vazge-çilip yabancı işçilerin kalış süresi belirsizleşince edinileceği öngörülen hünerlerin, kaynak ülkenin kalkınmasında etkin rol oynayacağı hususu kendi-liğinden gündemden düşmektedir.105

1.6. Bağımlılık Okulu: Merkez Çevre Ku-ramı ve Dünya Sistemi/Sistemleri KuKu-ramı

Bağımlılık Okulu’nun geliştirdiği

mer-104 Şahin, 2001: 60.

105 Gezgin, 1991: 37, 42.

kez-çevre kuramı, Modernleşme Okulu’nun denge kuramına yönelik sert eleştirilere dayanmaktadır.

Marksist gelenek içinde yer alan dünya sistemi kuramı, gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkeler arasındaki ilişkiyi denge kuramının tam aksine olumsuz bir bakış açısıyla analiz etmektedir. İster uluslararası isterse bölgeler ve kentler arası düzey-de olsun merkez-çevre kuramcıları, modüzey-dernleşme kuramında ileri sürülen varsayımlara, modellere bir tepki olarak ortaya çıkmış ve denge kuramını tümüyle reddetmişlerdir.106 Üçüncü dünya ülkele-rinin azgelişmişlik ve kalkınma sorunlarını mer-kez-çevre arasındaki bağımlılık ilişkisine dayana-rak açıklayan bu kuramın en önemli temsilcileri;

I. Wallerstein, S. Amin, P. Baran ve A. Gunder Frank’tır. Adından da anlaşılacağı üzere kuram, merkez ve çevre kavramlarından hareketle geliş-miş ve azgelişgeliş-miş ülkeler arasındaki asitmetrik ilişkiyi irdelemiştir. Merkez-çevre kuramı savu-nucularından J. Galtung’un işaret ettiği gibi söz-konusu asimetrik karşılıklı etkileşim, belirli tipteki bir işbölümü ile gelişen ülkeler arasındaki ilişkileri karakterize etmektedir. Merkez uluslar kendi işgü-cü kaynaklarından gitgide daha yüksek düzeyde bir eğitim görmüş olma ve daha yüksek düzeyde nitelikler kazanmış olmayı aramakta iken, çevre uluslar hammadde sağlayıcı olarak kalmakta, di-ğer ülkelerin mallarına pazar teşkil etmekte, kendi fazla işgücünü ise gelişmiş ülkelere ihraç etmek-tedir.107 Mikro düzeydeki karar verme süreçlerini önemsemeyen dünya sistemleri kuramı, daha üst düzeyde yürüyen güçlere ve etkilere odaklanır.

Sözgelimi içe göçü, ekonomik küreselleşmenin ve pazarın ulusal sınırları aşarak yaygınlaşmasının bir sonucu olarak görür.108

Merkez ve çevre kavramları farklı gelişmişlik düzeyindeki toplumların birbirlerine karşı

konumla-106 Çakır, 2011: 136.

107 Abadan-Unat, 1976: 2-3.

108 Massey ve diğ., 2014: 13.

rını belirtmenin yanı sıra, belli bir toplum yapısı ve bu sürece bağlı kentsel mekânın içindeki yapılanma ve ilişkileri de içerecek biçimde kullanılmaktadır.109 Kuramsal çözümlemelerde ulus-devlet modeli, ka-pitalizm, modernleşme, çok uluslu şirketlerin etki gücü gibi etmenlere bağlı olarak dünya ülkeleri ara-sında yaşanan ilişkilerin olumsuz, bağımlı kılıcı ve kolonyalist boyutuna dikkat çekilmek istenmiştir.

Dünya ekonomik sistemini ülkelerin gelişmiş-lik düzeyleri açısından sınıflandıran Merkez-çev-re kuramcıları az gelişmiş ülkeleri çevMerkez-çev-re; gelişmiş ülkeleri merkez; gelişmekte olan ülkeleri ise ya-rı-çevre olarak adlandırarak bu ülkeler arasındaki ilişkileri istismara ve sömürüye dayalı bir bağım-lılık ilişkisi olarak nitelendirmektedirler. Ve günü-müz ekonomi sisteminde kapitalizm bu bağımlılık ilişkisine dayanarak varlığını sürdürmektedir. Bu yaklaşıma göre göç, modernleşmeyi ve gelişmeyi sağlayan bir mekanizmadan ziyade, göçmen işçi gönderen ülkelerdeki işgücü kaynaklarının geliş-miş ülkeler yararına kullanılmasına yaramakta ve gelişmekte olan ülkelerin sosyo-ekonomik geliş-melerini olumsuz bir biçimde etkilemektedir.110 Başka bir deyişle göçün yönü az gelişmiş ülkeler-den gelişmiş ülkelere doğru yönelmektedir ve bu daha çok işgücü göçü niteliğindedir. Öte yandan genel kanının aksine söz konusu göç hareketleri, göç veren az gelişmiş ülkeler için uzun ya da orta vadeli olarak sosyo-ekonomik yapıda modernleş-me ile sonuçlanmayabilir. Rist’in belirttiği gibi111 göç, sanılanın aksine gelişmemiş ülkeleri modern-liğe götüren bir mekanizma değil, tam tersine ülke-deki yoksulluğu ve kaynakların tüketilmesini daha da şiddetlendiren bir güç olarak görülmektedir.

İşgücü alan ülke ile veren ülke arasındaki, ulus-lararası işbölümünden doğan farklılık işçi göçüne sebep olmakla kalmayıp yeni bir hâkimiyet ilişkisi

109 Genç, 1997: 310.

110 Tatlıdil, 1984: 113’den akt. Şahin, 2001: 60-61.

111 Rist, 1978: 17’den akt. Yalçın, 2004: 37.

kurmaktadır. Zira merkez ülkedeki bir ekonomik kriz hemen çevre ülkeye etki yapmaktadır. O halde göç ekonomiler arası dengesizliği gidermez, hâki-miyeti pekiştirir.112

Bağımlılık okulunun az gelişmiş ülkeleri, ge-lişmiş ülkelere tek yönlü olarak bağımlı oldukları-nı değerlendirmesi, bu kuramın eleştiriye oldukça açık olan boyutunu oluşturmaktadır. Zira hammad-de ve ucuz iş gücü bakımından gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelere olan bağımlılığı da yadsına-maz boyuttadır.113 Bununla birlikte denge kuramını eleştiren merkez-çevre kuramcılarından Schiller ve Nikolinakos, iddia edilenin aksine makro düzeyde (göçmen çıkaran ülkelere karşı göçmen işgücü alan ülkelere) göçmen işgücünün ülkelerarası eşitsizli-ğin artışına yol açtığı sonucuna varmışlardır.114

Tarihsel zaman ve uzam boyunca farklı dünya sistemlerinin varlığını iddia ederek, dünya sistemi kavramı yerine dünya-sistemleri kavramını kul-lanmayı tercih eden I. Wallerstein’a göre günümüz modern dünya sistemi kapitalist dünya-ekonomisi olup birçok sistemden sadece biridir. Onun ku-ramsal yaklaşımına göre kapitalizm ve kapitaliz-min çeşitli görüntüleri, günümüz ekonomisini ve buna bağlı olarak da diğer yapıları belirleyen te-mel unsurlardır. Wallerstein’in bakış açısıyla mer-kez-çevre kuramına bakıldığında, merkez olarak adlandırılan ülkeler, ekonomik ve sosyal olarak gelişmiş ve genel olarak kapitalist ilişkiler siste-mini benimsemiş ülkelerdir. Çevre ülkeler ise bu kapitalist ağlar ve değerlerle kuşatılmış merkez ülkelere bağımlı olan ülkedir. Merkez ve çevre ül-keler, kapitalist değerler ve ekonomik zorunluluk-lar sistemi çerçevesinde karşılıklı ozorunluluk-larak birbirine bağımlıdırlar.115

112 Gezgin, 1991: 38.

113 Aydemir ve Şahin, 2017: 366.

114 Abadan-Unat, 1976: xvııı.

115 Çağlayan, 2006: 79

Dünya sistemleri kuramı, uluslararası göçün genişleyen bir küresel pazarının politik ve ekono-mik örgütlenmesini takip ettiğini ileri sürerek bu görüşü altı farklı hipotezle şu şekilde dile getirir:

1. Uluslararası göç, gelişen dünyadaki kapi-talist Pazar formasyonunun doğal bir sonucudur;

küresel ekonominin çevresel bölgelere nüfuz et-mesi, uluslararası hareketin katalizörüdür.

2. İşgücünün uluslararası akışı, metalar ile sermayenin uluslararası akışını takip eder ancak tam tersi yöndedir. Kapitalist yatırımlar, çevre ülke-lerinde kökülke-lerinden kopmuş hareketli nüfusu yara-tan değişimleri tetikler; diğer yandan aynı zamanda merkez ülkelerle güçlü maddi ve kültürel bağlantılar oluşturarak ulusötesi hareketlere yol açarlar.

3. Uluslararası göç, özellikle eski sömürgeci güçlerle eski sömürgeler arasındadır; çünkü kültü-rel, dilsel, idari, yatırımsal, ulaşımsal ve iletişim-sel bağlar erken dönemde oluşmuştur ve sömürge dönemi esnasında dışsal rekabet ortamı özgür bir şekilde gelişmesine izin vermiştir. Bu durum belli ulusötesi pazarlar ile kültürel sistemlerin oluşumu-na yol açmıştır.

4. Uluslararası göç, pazar ekonomisinin kü-reselleşmesinden kaynaklandığı için, hükümetlerin göç oranlarını etkileme biçimi şirketlerin deniza-şırı yatırım faaliyetlerini düzenlemek ve sermaye ile metaların uluslararası akışını kontrol etmektir.

Ancak bu tür politikalar, yerine getirilmeleri zor olduğundan uygulanma ihtimalleri pek yoktur, uluslararası ticarette anlaşmazlıklar yaratma eğili-mindedir, dünya ekonomik gerileme riski taşımak-tadır ve bunları bloke etmek üzere harekete geçiri-lebilecek temel politik kaynaklara sahip çok uluslu şirketleri karşısına almaktadır.

5. Kapitalist ülke hükümetleri başarısız olduk-larında, yurt dışındaki yatırımlarını korumak ve kü-resel pazarın gelişimine sempatik olan yabancı hükü-metleri desteklemek için yaptıkları politik ve askeri

müdahaleler, belli merkez ülkelerine yönelen sığın-macı hareketlerini meydana getirmekte; bu durum bir başka uluslararası göç biçimini doğurmaktadır.

6. Uluslararası göç, nihayetinde ücret oranla-rı veya ülkeler arasındaki istihdam farklaoranla-rıyla çok az ilişkilidir; pazar oluşumunun dinamikleri ile kü-resel ekonominin yapısından ileri gelmektedir.116

Birçok saha çalışması ile destek görmesi-ne rağmen merkez-çevre kuramı bazı noktalarda eleştirilere maruz kalmıştır. Buna göre kuram sos-yo-ekonomik yapı farklılıklarını gereğinden fazla abartmakla tek cepheli bir kuram durumuna düş-mektedir. İkinci eleştiri, göç kararında rol oynayan psiko-sosyal yapı özelliklerini göz ardı etmesidir.

Kuram taraftarları ikili istihdam piyasasından sı-nıf kavramı çerçevesinde söz etmektedirler. Bir toplumda yabancı çalışanları sınıf kavramından zi-yade tabaka kavramı aracılığı ile tasvir etmek sos-yal hareketliliğe vurguyu beraberinde getirecektir.

Kaldı ki yabancı işçiler arasında sınıf şuurunun oluşmayışı aksine milli ve dini bir şuurlanmanın yeşermesi, merkez-çevre kuramının türevini an-lamsızlaştırmaktadır. Etnolojik oluşumları dikkate almaması kuram açısından büyük bir eksikliktir.

Bu kurama yöneltilecek bir diğer eleştiri, işçi gö-çünün salt Akdeniz Havzası-Batı Avrupa ülkeleri istikametinde olmadığı, işgücü ithalatçısı ülkeler arasında da mevcut bulunduğudur. Merkez-çevre kuramının yabancı işçi istihdamını kapitalizmin eski kolonyalist ilişkilerinin değişik bir görüntüsü olarak ele alması, bu tür istihdamın sırf kapitalist Batıya has olduğunu belirtmesi realiteyi tam ma-nasıyla yansıtmamaktadır.117

1.7. İlişkiler Ağı (Network) Kuramı

Belgede KONYA KİTABIXVII (sayfa 36-39)