• Sonuç bulunamadı

THE MIGRATION OF THE TURKES- TURKES-TAN-KHORASAN INGENUITY FROM

Belgede KONYA KİTABIXVII (sayfa 156-187)

MARİFETİNİN GÖÇÜ: FÜTÜVVETİN SON MEYDANI OLARAK KONYA

THE MIGRATION OF THE TURKES- TURKES-TAN-KHORASAN INGENUITY FROM

KHORASAN TO KONYA: KONYA AS THE LAST SQUARE OF FUTUWWA

ABSTRACT

This study examines the meaning world of Turkestan and Khorasan nomads settled around Konya. The problem experienced in the quoting and naming of the conceptual field of the subject and the gap created, prevent the understanding of the meaning world of the Turkestan and Khorasan nomads of Konya and its environs. This situation makes the relationship between the understanding of Konya and its environs as a border neighbor of the Crusades and Byzantium, and the reference to Turkistan-Khorasan ingenuity unclear or meaning-less.

The popularity of the description and definiti-on as nomads with no other skills than horseback riding, which is stray, random, marauding, without goals and with no cultural background, leads not only darkening the past but olso to the destructi-on of the present and the future. Therefore, in this study, it is tried to explain how the nomads, co-ming from Turkestan - Khorasan line and moving on the Rum(Anatolia) - Balkan line, have a fiction not only in settlement, military, political, economic fields but also in meaning and meaning worlds.

Konya and its periphery are the last stopo-ver of the wisdom of Turkestan-Khorasan and the communities that shoulder this lore. It has been revealed that nomads from Turkestan and Khora-san settled in a period of time that would fit into a human life, and that they ceased the Crusades and became shelter to orphans, slugs and captives on the border of Byzantium and that they were the last square of Futuwwa. Thus, with Futuwwa, the source of the meaning of which titles and activities were realized and interpretation of which meanin-gs were produced and established, have also been explained. As a result, it has been an introduction to Turkistan - Khorasan ingenuity, which is rep-resented by many people who have survived and lived their memories in the Greek - Balkan lands until today.

Key Words: Konya, Futuwwa, Zawiya, Inge-nuity, Turkestan-Khorasan

GİRİŞ

Bu çalışma, Konya ve çevresinde kurulu tek-ke ve zaviyelerle bağlantılı tektek-ke ve zaviyeye ad veren kişilerin Türkistan-Horasan göçerleri olarak adlandırılıp göçmenler ve iskânlarını konu edin-mektedir. Konu, Konya’ya göçler ve anlamı ile bu göçerlerin şenlendirdikleri mekân ve anlamı üze-rinde durmaktadır. Böylece orta zaman Türk ve Konya tarihi açısından hemen herkesin merakını celbeden bu konuda eldeki kaynakların yeniden bir araya toparlanmasından oluşan yeni bir yaklaşım-la yorumyaklaşım-lanmaya çalışıyaklaşım-lacaktır. Bu yakyaklaşım-laşımyaklaşım-la bir araya getirilen farklı kaynaklardan bilgi ve veriler, toplulukların anlam dünyası ve kendi birikimleri etrafında anlatılmaya çalışıldı. Bunun gerçekleşti-rilmesinde ana kurgu ve çıkış noktası olarak, Fütü-vvet ve Türkistan – Horasan irfanı dikkate alındı.

Kaynak olarak menakıpnameler, şahıslar ve kayıt altına alınan faaliyetlerden yararlanılmaya gayret edildi.

Konya ve çevresinde yerleşimleri sağlanan göçerlerin belirli bir program etrafında gerçekleşti-rildiği yukarıdaki kaynaklarda yer alan verilerden anlaşılmaktadır. Bu veriler aynı şekilde daha sonra kayıt altına alınarak Tahrir şeklinde kişi ve toplu-luklar ile faaliyet başlıklarına da yer verilmiştir.

Fakat defterlerde yer alan bu bilgiler, bilgileri de-ğerlendiren farklı disiplinden gelen araştırmacılar için çok fazla bir anlam ifade etmemişti1. Bunun için burada daha fazla belge ve defter kayıtların-da yer alan kısa bilgiler, kelime, kavram ve terim olarak yorumlanmaya veya açıklanmaya çalışıldı.

Selçuklunun İznik’in ardından Konya’ya

çe-1 Ahmet Taşğın, – Bünyamin Solmaz, “Tahrir Defterlerinin Alevilik – Bektaşilik Araştırmalarına Katkısı: Irène Beldıceanu – Steınherr Örneği”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Araştırma Dergisi, Sayı 62, Ankara: Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Araştırma Merkezi Yayınları, 2012, ss. 207-227.

kilmesiyle Konya ve çevresinde oluşturulan yeni yapılanma Türkistan – Horasan marifetinin merke-zi haline gelmişti. Selçuklu Devletinin devamı ola-rak Osmanlı Devleti de tapu ve vakıf kayıtlarıyla zaviye ve tekke mensupları ve faaliyetlerini kayıt altına almışlar. Kayıtlarda vergi mükelleflerinin tespiti, hangi kalemlerden ne kadar vergi verecek-leri ve bunlar arasından vergilerden muaf olanları da tasnif etmişler. Buradan hareketle bu çalışma, hem kayıt altına alınıp tasnife tabi tutulanlar hak-kında hem de Türkistan – Horasan irfanında görev-li kişiler ve faagörev-liyetlerine işaret edilecektir. Böyle-ce vergiden muafiyet ve gerekçeleri arasında yer alan görevlilerin isimlendirilmesinden yola çıkarak kısaca bu görevlilerin yerine getirdikleri hizmetin anlaşılmasına kolaylık sağlayacaktır. Şeyh, mürşit, pir, zakir, ikrar, çerağ, sofra-maide, saki, ferraş gibi başlıklar hakkında da kısa kısa alıntılarla açıklık kazandırılmaya çalışılacaktır. Kayıt altına alınan bu görevler ile fütüvvet ve Türkistan – Horasan ir-fanında yer alan hizmetler arasında ortak olanlar ve bir anlamda resmi hüviyet kazanmayanları da dikkate almak konunun anlaşılması ve aktarımını kolaylaştıracağı düşüncesiyle burada her iki veri-den bir karma yapılarak yer verildi. Fütüvvet ile Türkistan – Horasan irfanında yerine getirilen hiz-metler ve bu hizhiz-metlerin resmi olarak kabul edilip tekke ve zaviyelerde görevli sayılıp vergiden muaf kılınanlara dikkat edilerek her iki veri ve kaynak da bir araya getirilmeye çalışıldı.

Bu hizmetler hakkında kısa bilgi ve izahta bu-lunarak Seyyit Battal Gazi, Hacı Bektaş Veli gibi kişilerin ardından gelenlerin Rum ve Balkan diya-rında gerçekleştirdikleri erkân ve aşamaları anla-şılmasına katkı sunulmaya çalışılacaktır. Böylece Konya maide – meydanında toplanan marifet erba-bı, fütüvvetin mekânı olarak bir şehri ihya edip Al-lah’ın kullarına teşekkür beklemeden ve ücret is-temeden hizmet ettikleri konusunun anlaşılmasına da katkı sunacaktır. Buradan hareketle zaviye ve

tekke görevlileri arasında bulunan zakir, süpürgeci ve hadim gibi başlıklar altında değerlendirilen hu-suslar aşağıda dayanaklarıyla birlikte izah edilmiş-tir. Böylece Türkistan – Horasan’dan akıp gelen irfan nehrinin beslediği Konya ve çevresi, fütüvvet havuzunun musluklarından olmak bir yana önem-li mekânlarından birisi olmuş ve aynı zamanda bu nehrin son ulaştığı yer hüviyeti kazanmıştır. Bu hüviyetini günümüze kadar da sürdürmüş ve sür-dürmeye de devam edeceği umudu taşımaktadır.

Yaygın veya popüler kullanımı itibariyle Tür-kistan - Horasan hattından hareket eden topluluk-lar binlerce kilometrelik yolu gelip Rum - Anadolu diyarına yerleşmişlerdir. Türkmen veya göçerlerin bunca yolu kat edip gelmelerine sebep ne olmuş-tur veya hangi izi ve güzergâhı takip ederek gelip Rum – Anadolu diyarına yerleşmişlerdir? Yine yaygın veya popüler kullanıma göre at sırtında kımız içip ok atıp kılıç sallayan konar-göçerler, medeniyet esasına dayalı fazla bir birikim ve et-kiye sahip değillerdi. Yukarıdaki soruya ek olarak Konya ve çevresindeki yol ve güzergâh ile konak-lama ve duraklar dikkate alındığında takip edilen yerleşim planı ve yerleşimcilerin organize edilerek şenlendirecekleri mekânın belirlenmesi hangi bil-gi ve birikime göre gerçekleştirilmiştir? Ticaret, posta, istihbarat, askeri ve hac yolu olmak üzere yol boyunca gelip gidenlerin güvenliği ve istirahat edecekleri mekânların oluşturulması da dâhil han ve kervansarayların zaviye ve tekkelerle takviye edildiği bu sistem insan gücü ve kullanılan araçlar da dâhil nasıl ve hangi etkiyle kurgulanmıştır?

Türkistan - Horasan kaynaklı göçerlerin Hoca Fakih, Dediği Sultan dışında daha birçokları ara-sında Seyyit Harun gibi gelip kasaba kurması ve kurduğu şehrin adının da yine kendi adıyla birlik-te Seydişehir olarak anılmasına neden olmasının izahı bilgiden ibaret aktarılmakta ve bilginin mana

âlemine değinilmemektedir2. Böylece Fütüvvet esasında hareket eden toplulukların Konya ve çev-resinde Fütüvvetin merkez ve meydanı oluşunun kaynak ve anlam dünyasını takip etmek mümkün olacaktır. Alaaddin Keykubat’ın Abbasi Halifesi Nasır li-Dinillah’tan şalvar giymesi ve Şeyh Şaha-bettin Suhreverdi’nin Konya’yı ziyareti, Fütüvvet meydanı olarak Konya ve bu esasa bağlı feta/fityan veya ehli fütüvvete yoğunlaşmayı zorunlu hale ge-tirmektedir.

Konar-göçer Türkmen toplulukları, rastgele, başıbozuk ve kimin nereye nasıl gittiği belirli ol-mayan bir taşınma ve yerleşme hareketi gerçekleş-tirmedikleri ve düzenli bir göç ve yerleşim planına uyarak hareket ettiklerine göre bu plan ve erkân ki-min tarafından ve nasıl oluşturuldu? Yani göçerle-rin takip ettikleri bir yol ve hedef var mıydı; varsa bu kimin tarafından nasıl ve niçin oluşturuldu veya ne zamandan beri gidebilecekleri ve istikameti be-lirlenmiş bir harita ellerinde mevcuttu?

Genel olarak göç ve kitlesel göçlere dair ileri sürülen izaha göre kıtlık, savaş vs. nedenler etkili olmaktadır. Türkistan ve Horasan Türkmenlerinin Rum-Anadolu’ya göçmelerine neden de “kıtlık”

olduğu söylenmekteydi. Yani Türkistan – Hora-san’da kuraklık baş göstermiş ve meralarda ot kal-mamış, hayvanlar ölmeye ve insanlar aç kalmaya başladığı göçlerin gerekçesi olarak gösterilmek-teydi. İşaret edilen açlık ve kıtlık, aşağıda başlıklar halinde aktarılacak olan fütüvvet veya Türkistan – Horasan irfanının nasıl gerçekleştirildiği hakkında yeterli izah yapılamamaktadır. Hatta izahtan da öte bu konuda fikir beyan etmek veya kalem oynat-mak neredeyse mümkün görünmemektedir. Doğal olarak bu aç insanlar yani bu kıtlıkla karşı karşıya kalan Türkmenler, binlerce kilometrelik yolu geçip yol boyunca hemen her yerde bir beylik, şehir ve

2 M. Akif Erdoğru, “Seydişehir Seydi Harun Külliyesi Vakıfları Üzerine Bir Araştırma”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı 7, Yıl 1992, ss. 81-132.

devlet kurarak hareket edip yolculuklarına devam etmişlerdir. Kurdukları bu idari alanlarda medrese, tekke, zaviye ve pazaryeri yapıp kendi isimleriy-le anılan birden fazla ve çok geniş bir coğrafya-da kendilerinin de içerisinde yaşayabildikleri yeni mekânlar oluşturdular. Her nedense kıtlıktan kur-tuldukları veya karınlarını doyurdukları ilk durakta durmayıp seferlerini nasıl sürdürdüler? Aç ve kıtlık konusunu merkeze alarak bu kadar derin mevzuyu ve geniş coğrafyada yürütülen faaliyetleri açıkla-mak oldukça zordur.

Yukarıdaki izaha göre açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kalan Türkistan – Horasan göçerleri, gittik-leri hemen her yerde çok kısa sürede yukarıda ana hatlarıyla dile getirilen hususları kurdukları şehir ve köylerde nasıl gerçekleştirdiler? Aç ve kıtlıkla yüz yüze kalmış ve ölümün pençesindeyken bütün mukavemet ve muvazenesini kaybetmiş göçerler, hiç bilmedikleri ve tanımadıkları yeni topluluk ve memleketlerde nasıl oldu da kısa sürede çapul ve yağmanın ötesinde etkileri günümüzde dahi devam eden medeniyetin kurucuları oldular?

Türkistan-Horasan’dan akıp gelen suyun bi-riktiği havza yani “karye” Rum-Anadolu diyarında Konya olmuştur. Konya, Türkistan-Horasan irfanı-nın gelip konduğu ve korunduğu son “maide-mey-dan” olmuştur. Türkistan pirleri, Horasan erenleri, Rum velileri ve Balkan gerçekleri adıyla sıralanan marifetin taşıyıcıları, orta zamanda Konya merke-zinde bir araya gelip toparlanmışlardı. Bu dönem Haçlı Seferlerinin, Müslümanların birinci kıblesini işgal edip esir aldıkları döneme de rastlamaktadır.

İlk Haçlı Seferi 1096 yılında başlamış ve 1097 yılında Rum Selçuklu başkenti İznik’i kuşatması ardından Kudüs’e kadar ulaşıp ele geçirilmesiyle sonuçlanmıştı. Haçlı seferlerinin ardından Selçuk-lu başkenti İznik’ten Konya’ya taşınmış ve dev-letin yeni başkenti Konya ve etrafı birçok yönden

tahkim edilmişti3. Kudüs’ün Selahaddin Eyyubi tarafından Haçlılardan 1187 yılında alınmasının ardından Haçlılarda büyük bir manevi bir çöküntü oluşmuş ve seferlerin ardı kesilmemişti. Son haçlı seferi 1291 yılında Akka’nın Haçlılardan alınması-nın ardından 1267 yılında başlayan ve üç yıl süren hazırlığın ardından sekizinci seferle 1270 yılında vuku bulunmuş ve Haçlıların yenilgisiyle tamam-lanmış oldu. Birçok hazırlık yapılmasına karşın yeni bir Haçlı seferi gerçekleşmeyip 1291’de Haçlı Seferi yapılamamış oldu. Söz konusu yılda Mem-lukler, Akka’daki son Haçlıları da çıkararak 1096-1291 yıllarında arasında çok geniş bir coğrafyada yerleşik Haçlı varlığına son vermişler4.

Konya ve çevresine yerleşen göçerlerin ken-dilerinden önce uzun bir yolu takip edip gelenle-rin takip ettikleri tecrübe ve paylaşımlarının onlar üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Bu birikimi ya-kından geriye doğru işletmek mümkün ki İstanbul ve Akdeniz’e ulaşan sahabe de dâhil birçok Müs-lüman savaşçıdan söz edilebilir. En azından halkın sözlü geleneği ve muhayyilesinde sahabeden itiba-ren Roma’nın merkezine doğru hareket eden toplu-lukların haberi anlatılıp aktarılmış ve bu çerçevede destan türü birçok eserde vücuda getirilmiş. Bizans sınır ve surlarında birçok sahabenin şehit olduğu bilgisi halen güncelliğini korumaktadır.

Bunun nedeni ise Hazreti Resulün hayatın-dayken “Allah’ın elçisi ve Allah’ın kitabını kulla-rına gönderdiğini” anlatan ve Allah’ın dinine davet eden mektup yazıp göndermişti. Bu mektuplardan bir tanesi de Dihye bin Halife el-Kelbi isimli sa-habe ile Bizans kralı Heraklious’a ulaştırılmış.

Heraklious mektup kendisine ulaştığında Kudüs civarındaydı ve Kudüs’te bulunan Ebu Süfyan da oradaydı. Kral, Ebu Süfyan’dan Hazreti

Peygam-3 Faruk Sümer, “Anadolu Selçukluları”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 36, Yıl 2009, ss. 380-384.

4 Işın Demirkent, “Haçlılar”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 14, Yıl 1996, ss. 525-546.

ber hakkında bilgi almıştı. Diğer mektuplar gibi Bizans’a da ulaştırılmış oldu5. Buna ek olarak “İs-tanbul’un Fethine” ilişkin hadisin gündemde tutul-ması, sahabeden itibaren Müslümanların Roma’ya yönelmelerine neden oldu. İki yoldan hem doğu hem de batı Roma’ya seferler yoğunlaşarak arttı.

Bu seferlerin sürekliliği devam etti ve Seyyit Bat-tal Gazi de bu seferlerle gelen bir ailenin çocuğu olarak Malatya’da doğdu ve babası Hüseyin Gazi Ankara yakınlarında şehit oldu. Seyyit Battal Gazi, İstanbul’a kadar ulaştı. Seyyit Battal Gazi’nin İs-tanbul’a ulaşmasının işareti olarak hem kendi is-miyle anılan Tekfur Sarayı’nda bir mıntıka ve yine oğlu Beşir Ağa adına tekke bulunmaktadır6.

Haçlı Seferlerinin başlangıçta hız kazanıp iş-tah kabartıcı ve heveslendirici olarak “Doğunun zenginliği” ve “Türklerin Anadolu’dan atılması”

ile Kudüs’ün geri alınması gibi başlıkların etkili olduğu söylenebilir. Halife Ömer zamanında Ku-düs, Müslümanların yönetimine geçmiş ve aynı şe-kilde Suriye – Şam bölgesi de daha ilk dönemden itibaren Müslümanlar tarafından ele geçirilmişti.

Sahabe yönetiminin ardından saltanatın kurucusu Muaviye de Emevi Devletini Şam’da kurmuş ve Müslümanlar yönetiminde de daha ilk dönemden itibaren Şam eskiden olduğu gibi merkez oluşunu da devam ettirmişti. Yukarıda sıralanan iştah ka-bartıcı nedenlerden dolayı Haçlılar, Kudüs’ü Müs-lümanlardan kurtarmak amacıyla ciddi bir hazırlık yaptı ve Avrupa’dan birden fazla yoldan hareket ederek Balkanlar ve Trakya tarafından İstanbul ve civarına ulaştılar. Doğal olarak ilk karşılaştıkları Müslüman topluluk İznik’i başkent yapan Selçuk-lulardı. Haçlı seferlerinin güçlü ve yoğun olması ile birlikte Haçlıların Kudüs’e yönelmesi, Selçuk-luların merkezini İznik’ten, Konya ve çevresindeki yerleşime geri çekmesine etki ettiği açıktır.

5 İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 11. Baskı, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2011, s. 296.

6 MVL. 1280. Re. 4; 586/81.

Konya ve çevresine yönelen diğer bir göç dal-gası ise Cengiz ile başlayan ve ardıllarıyla devam eden Moğol hücumlarıdır. Moğollar nedeniyle Ho-rasan’dan birçok devlet adamı, âlim ve arif Konya ve çevresine yerleşim için yola çıktı ve bir anlamda Konya’ya sığındı. Türkistan – Horasan coğrafya-sından gelen göçerler, Haçlı ve Moğol olmak üzere her iki dönem arasında yoğunlaşmaktadır.

Sözlü muhafaza edilen, kimi zaman kalemle resmedilen Türkistan-Horasan göçerlerinin hikâye-leri, göçerler meydan ve meclisinde anlatılmış ve okunmuş. Bu metinlerin yaygınlığı ve topluluklar arasındaki dolaşımı dikkate alınacak olursa, hikâ-yenin kurduğu ve paylaştığı dünyanın anlam ve gerçekliği belge ve “bilimsel” çıkarımın ötesinde olduğunu söyleyebiliriz. Modern bilim ve yöntem-lerinin işaret ettiği “gerçek” bilginin güvenirliliği ve geçerliği, “fizik” ve “metafizik” ikili yarılmanın insaf ve merhametine terk edilmiştir. Kendi Müslü-man, yaptığı işi Müslüman kılamayan bilim işçisi, yaşadığı krizin maliyetini, kendisine kalan mirasın hazinesini yağmalamakla ödemektedir. Daha da öte-si gözü doymayan ve sürekli içindeki ateşi lav olarak üzerine püskürten bilim kilisesi “tanrı”sının kurbanı olmaktadır. Bununla kalmayıp yeni lav ve dumana muhatap oldukça “tanrı”nın yeni kurbanlar peşinde olduğuna aldırmayıp doğunun menakıbını hurafe ve batıl görüp batının mitolojisini bilim olarak tak-rirle kabullenmektedir. Bu güvenilir ve geçerli alan, önünde secdeye kapanılması gereken bir âlem olarak üretilmiş ve üretilmeye devam edilmektedir.

Türkistan-Horasan marifetinin temsilcilerinin hayat hikâyeleri arasında Hazreti Ali Cenkname-lerinin izinde Seyyit Battal Gazi’yi konu edinen Battalname bunların ilkidir. Bu eserler arasında Battalname dışında Danışmendname ve Müseyyeb Gazi sıralanabilir. Fethin ve gazanın aktarımından sonra evliya velayetname ve menakıbnameleri de sayılabilir. Menakıb-ı Mevlana, Menakıb-ı Sadred-din, Velayetname-i Hacı Bektaş, Menakıb-ı

Didi-ği Sultan, Keramat-ı Ahi Evran, Makalat-ı Seyyit Harun vb. isimlerle bilinen ve menakıbname, ve-layetname veya makalat başlıklı eserler Konya ve çevresinde faaliyet yürüten Türkistan – Horasan menşeli arifleri konu edinmektedir.

“O zaman tekkenin çevresine çıkarlar; önce büyük bir ateş yakarlardı.

Erenlerden biri o ateşe geldi; ondan eline bir odun aldı.

Onu Rum diyarına fırlattı. Her genç ile ihtiyar, Rum erleri dedi.

Canlar orada bu odun parçasını tutsunlar ki, Rum diyarına er geldiğini bilsinler.

Rivayettir ki o kurtulmuş kişi dut ağacından olan o odun parçasını, Konya’ya düşürdü.

Şah Emir Cem’in halifesi o zamanda, o mekânda fıkıh hocası idi.

Dergâhına alıp onu fidan olarak ekti. Canlanıp yaprak ve meyve verdi.

Daha ateş yanığı başındadır. Bu zamanda bile tanınmaktadır.

Hoca Ahmed de bir odun parçası aldı. Velilik gücü ile Rum’a fırlattı.

Ey yumuşak yüzlü! İşte bu mermi nereye dü-şerse makamın orası olsun, dedi.

Bunca sene ve yıl dergâhta durur. Ancak ağa-cın cinsi belli değildir.

O anda Hacı Bektaş erleriyle bütün ulular ile vedalaşır.”7

Hacı Bektaş Veli’nin Velayetnamede nere-deyse bütün ayrıntılarıyla anlatılan yolcuğu ve takip ettiği güzergâh hakkında yeterli bilgi veril-mektedir. Yol boyunca karşılaştığı şahıs, topluluk ve olaylar, Hacı Bektaş Veli’nin Türkistan –

Hora-7 Sedat Kardaş, Ali Nihanî’nin Manzum Hacı Bektaş-ı Veli Velayetnamesi, Ankara: Grafiker Yayınları, 2018, ss. 215-216.

san irfanının ayrıntılarının anlaşılması bakımından kıymetli bilgiler içermektedir8.

Kaynaklarda Rum-Anadolu’ya gelen göçerle-rin kendi içerisindeki tasnifi Gaziyan-ı Rum, Ahi-yan-ı Rum, Abdalan-ı Rum, BacıAhi-yan-ı Rum, Hacı-yan-ı Rum ve Fukahay-ı Rum şeklinde yapılmak-ta veya yapılabilir. Aşıkpaşazade, dört zümrenin Rum diyarına geldiğini kaydetmektedir9. Bu tasnif etrafında konuyu değerlendiren Köprülü, adlandır-malara yönelik açıklamalar da bulunmaktadır. Bu dört adlandırma dışında kalan diğer adlandırmalara dikkat etmemiş veya bu dört adlandırmayla kendi-sini sınırlamış. Aşıkpaşazade’nin kaydının ötesinde Türkistan – Horasan kaynaklı erenlerin adlandır-maları her nedense dikkat çekmemiş ve bu

Kaynaklarda Rum-Anadolu’ya gelen göçerle-rin kendi içerisindeki tasnifi Gaziyan-ı Rum, Ahi-yan-ı Rum, Abdalan-ı Rum, BacıAhi-yan-ı Rum, Hacı-yan-ı Rum ve Fukahay-ı Rum şeklinde yapılmak-ta veya yapılabilir. Aşıkpaşazade, dört zümrenin Rum diyarına geldiğini kaydetmektedir9. Bu tasnif etrafında konuyu değerlendiren Köprülü, adlandır-malara yönelik açıklamalar da bulunmaktadır. Bu dört adlandırma dışında kalan diğer adlandırmalara dikkat etmemiş veya bu dört adlandırmayla kendi-sini sınırlamış. Aşıkpaşazade’nin kaydının ötesinde Türkistan – Horasan kaynaklı erenlerin adlandır-maları her nedense dikkat çekmemiş ve bu

Belgede KONYA KİTABIXVII (sayfa 156-187)