• Sonuç bulunamadı

MÜLTECİLER, İTHAL DAMAT VE GE- GE-LİNLER: ZORLUKLAR VE STRATEJİLER

Belgede KONYA KİTABIXVII (sayfa 79-89)

AVRUPA’YA GÖÇLERİN SOSYOLOJİK VE TARİHSEL ANALİZİ: KUŞAKLAR

MÜLTECİLER, İTHAL DAMAT VE GE- GE-LİNLER: ZORLUKLAR VE STRATEJİLER

1980’li yıllardaki aile birleşmelerine eşlik eden bir başka göç eğilimi Türkiye’deki darbenin

baskıcı ve otoriter atmosferi nedeniyle Avrupa’ya sığınmacı ve mülteci akınıdır. 12 Eylül 1980 as-keri darbesiyle birlikte darbenin baskıcı yönetimi daha çok sol grupların ve Kürtlerin bir kısmının Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmasına neden olmuştur. Türkiye’den Avrupa ülkelerine yönelen sığınma hareketleri de giderek artmıştır. Bu yıl-larda Türkiye’den Avrupa’ya giden sığınmacı ve mülteci sayısı çok artmış; bu kitleler Avrupa’da daha politize bir grup olarak göçmenler arasında dernekleşme faaliyetlerine ivme kazandırmış ve onları güçlendirmiştir (Karaçay, 2012: 409).

Avrupa’ya sonradan mülteci olarak ya da ev-lenerek gelen bir grup kadın ve erkek görüşmeci-lerimizin ifadeleri göçmenlerin istihdam açısından içine girdikleri kısır döngüyü anlatmak açısından çarpıcı görünmektedir. Kadın ve erkek görüşmeci-lerimizin her iki grubu da Cihanbeyli ve Kulu’dan gelirken farklı diplomalara ve vasıflara sahip olsa-lar bile burada bu becerilerini kullanmak için fırsat verilmediğinden söz etmektedirler. İsveç’e kaçak yollarla giden ve gittikten sonra orada mülteci olarak kalmaya çalışan ancak sonradan yabancı bir kadınla resmi bir şekilde kâğıt üzerinde evli-lik yapan bir görüşmecimiz Türkiye’de çok iyi bir berber/kuaför olmasına rağmen orada kaçak olarak pizza ustası olmak dışında başka bir şans verilme-diğinden söz etmektedir. Artık berberlik yapmanın kendisi için bir imkân ve seçenek olmaktan çıktı-ğını ifade eden Ozan, “bundan sonraki yaşamını pizza ustası olarak geçireceğinin neredeyse kesin olduğuna” işaret etmiştir (Ozan, derinlemesine gö-rüşme, 2019).

Bu neredeyse tüm Avrupa’daki vasıflı göç-menlerin bile kariyerlerine bir vasıfsızlaşma süre-cinin kurbanı olarak devam ettiğine işaret etmek-tedir. Bir kısmı ülkelerinden kaçarak gelmiş olan bu insanlar, yani mülteciler, bulundukları ülkedeki geçiş evresinin uzun sürmesi yüzünden memleket-lerinde edindikleri bilgi/becerileri işgücü

piyasa-sında değerlendirememelerinin ve daha sonra artık kullanamamalarının bir sonucu olarak vasıfsızlaş-ma sürecini yaşamış ve toplumda bir yer edineme-mişlerdir (Nohl – Ofner vd., 2011: 107).

Ayrıca Cihanbeyli ve Kulu’nun köylerinden Avrupa’ya göç eden erkeklerin ve ailelerinin böl-gede yarattığı gösterişli tüketim eğilimleri bölböl-gede gençleri göçe heveslendirmektedir. Belde ve köy-lerde daha iyi bir yaşamın olabileceğine dair ör-nekler yoktur. Böylece daha iyi bir gelecek için bir yolunu bulup yurt dışına gitmek, gençlerin temel amaç ve beklentisine dönüşmektedir (Kalaycıoğlu, - Çelik vd., 2010: 131).

Kulu ve Cihanbeyli’de yaz ayları tatilcile-rin gösterişli arabaları ile köyletatilcile-rinde yaptırdıkları lüks evlerinde birbirlerini ziyaret ettikleri yoğun zamanlardır. Yaz tatiline gelen göçmenlerin gös-terişli hayatlarına özenmenin etkisiyle kaçak yol-lardan İsveç’e gittiğini belirten Ahmet, “gösterişli yaşamın, gençlerin başka seçenekleri düşünmesini engellediğini ve adeta bir vakum gibi gençleri ken-disine çektiğini” ifade etmiştir (Ahmet, 32, derin-lemesine görüşme, 2019). Kulu ve Cihanbeyli’nin köylerindeki gençlerin önemli bir kısmı, bu gös-terişli hayatları yakından izlemekte ve Avrupa’nın gelecek hayallerini süslediğini gizlememektedir.

Yılın özellikle yaz aylarında gelecek planlarını yeniden gözden geçiren ve etkileşime geçtikleri tatilcilerin hayatlarına özendiklerini gizlemeyen gençler için Avrupa tek kurtuluş kapısı olarak gö-rülmektedir. Bu yüzden bu gençler, ne yapıp edip Avrupa’ya kapağı atmak için evlilik, sahte evlilik ve kaçak yollardan gitmek gibi alternatif arayışla-ra girmektedirler. İfade edilmesi gereken bir diğer nokta ise Cihanbeyli ve Kulu yöresindeki gençlerin son dönemlerde yaptıkları evliliklerin oldukça kısa sürmesidir. Böyle bir sonucun ortaya çıkmasında Türkiye’de doğup büyüyen bir genç ile Avrupa’da doğup büyüyen gençler arasındaki kültürel, ekono-mik, yaşam tarzı/biçimi ve sınıfsal farklılıklardan

kaynaklanmaktadır. Oldukça genç yaşta evlenip Avrupa’ya göç eden kadın ve erkekler çok ciddi uyum sorunları yaşamakta ve bu sorunlu sürecin genellikle boşanmalarla sonuçlandığı gözlemlen-miştir. Cihanbeyli ve Kulu yörelerinde son dönem-de artan boşanma davaları toplumsal, ailevi ilişkile-ri de olumsuz etkilediği anlaşılmaktadır. Birbiilişkile-rine kız alıp veren abi, abla ve kardeşler arasında son dönemlerde küskünlüklerin arttığı gözlemlenmiş-tir. Böyle istenmeyen sonuçlar yöredeki toplumsal ilişkilere hasar verdiği gibi ilişkilerin kısa sürede onarılmasını da zorlaştırmaktadır.

SONUÇ

2019 yılında Konya iline bağlı Cihanbeyli ve Kulu ilçelerinde yer alan Bulduk, Yeniceoba, Göl-yazı, Taşpınar [Cihanbeyli] ve Celep, Ömeranlı/

Tavşançalı [Kulu] köylerinde yaptığımız derinle-mesine görüşmeleri Avrupa’da yaşayan göçmen-lerin deneyimgöçmen-lerini kuşak farklılıkları üzerinden analiz etmeye çalıştık. Çalışmanın en önemli bul-gularından birisi, birinci, ikinci ve üçüncü kuşak göçmenlerin yaşadıkları göçmenlik deneyimine ilişkin ve Avrupa’da yaşama koşulları ve Türkiye ile kurdukları kültürel, ekonomik ve sosyal bağlar açısından tutumlarında önemli farklılıkların oldu-ğudur. Konya’dan Avrupa’ya giden birinci kuşak göçmenlerin nerdeyse tamamı, esas olarak yaşa-dıkları zorlukların etkisiyle göçmenlik deneyimini kültürel yabancılık, sosyal ve kültürel mesafe ve travmalar ile özdeşleştirmişlerdir. Birinci kuşa-ğın göçün başından beri aklını meşgul eden yurda

“dönme” fikri, onların Türkiye ile güçlü bağları-nı muhafaza etmelerini sağlamış olmakla beraber oradaki hayatlarını tam bir düzene koymalarını da engellemiştir. Örneğin, çok çalışıp para kazanma ve geri dönme fikri, çocuklarına yatırım yapma, eğitimleriyle ilgilenme ve boş zamanlarını birlikte geçirme konularında birinci kuşağın başarısız ol-duğu en belli başlı meseledir. Birinci kuşak göç-menler her şeye rağmen, gittikleri yerlerde işçilere

gösterilen “misafirperverlikle” karşılanmış olmak-tan dolayı çatışmacı ve tepkisel bir kimlik geliştir-mek yerine kendilerine ve çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamak adına fazlasıyla fedakâr, uyumlu ve uzlaşmacı bir tutum içinde olma eğiliminde-dir. İkinci kuşağın deneyimi ise birinci kuşaktan önemli farklılıklar içermektedir. İkinci kuşak, bir kısmı sonradan aile birleşmeleriyle ileri sayılabi-lecek yaşlarda Avrupa’ya gidebildiğinden eğitim ve istihdam alanlarında ciddi başarısızlıklarla baş etmek zorunda kalan bir göçmen grubunu temsil etmektedir. Vasıfsız işlerin ve hizmet sektörünün aktörleri olan ikinci kuşak, vasıflı ve eğitimli bir pozisyona sahip olmadığından Avrupa’daki eğiti-min ve çalışma yaşamının disiplini ve zorlukları-nı öne çıkarmaktadır. Kültürel mesafe konusunda da belirsiz bir tutum içinde olan ikinci kuşak göç-menlerin önemli bir kısmı dil becerisini sonradan kazanmasına rağmen gittikleri toplumla bütünleş-me konusunda çelişkili ve tepkisel duygulara sa-hip görünmektedir. İkinci kuşağın sasa-hip olduğu bu tepkisel kimlik oluşumunda, içinde yaşanılan toplumun sınırlayıcı kurumlarının ve yapısal ay-rımcılık uygulamalarının etkisi birinci derecede önemlidir. İkinci kuşak, göç sürecinde yaşadıkları zorluklar, eğitim eksikliği, ileri yaşta göç etme ve sosyal kabul eksikliği gibi unsurların etkisiyle di-ğer kuşaklarla kıyaslandığında daha fazla “tepkisel kimlik” geliştirme eğilimindedir. Üçüncü kuşak ise diğer kuşaklara oranla bazı sorunları halletmiş bir kuşak olarak içinde doğduğu toplumun eğitim ve istihdam fırsatlarına erişme konusunda daha avantajlı koşullarda yaşamaktadır. İçinde yaşadı-ğı toplumun dilini anadili gibi kullanan bu kuşak, eğitim kariyerlerini tamamlayabildiğinde önünde sonsuz iş fırsatları ile karşılaşmıyor şüphesiz. Her ne kadar, anne-babalarının göçmen olarak geldi-ği bu toplumda doğmuş ve egeldi-ğitim almış olsalar da aileden getirdikleri sosyal sermaye ve kültürel sermaye -etnik ilişkiler açısından içinde oldukları aile bağları, aile ilişkileri ve miras aldıkları

kültü-rel kodlar - onları içinde oldukları toplumun asli bir parçası olmaktan ya da öyle hissetmelerinden alıkoymaktadır. Buna sosyal sermayenin negatif yükü denilebilir. Üçüncü ve sonraki kuşakların önemli bir kısmı ebeveynlerinin göç ettiği toplum-da doğmuş ve oratoplum-da eğitim almış olmanın etkisiyle genellikle Avrupa’da yaşamanın avantajları, üstün yanları, çok-kültürlü ortamın zenginlikleri üze-rinde durmaktadır. Bu yönüyle kültürel sermaye açısından önceki kuşaklardan tümüyle farklı bir vizyona ve bakış açısına sahip olan üçüncü kuşak gençlerin önemli bir kısmı, bu niteliklerine rağmen hala toplumda bir kabul yoksunluğu yaşadıklarını hissettiklerinde bununla baş etme stratejisi geliştir-me konusunda da becerilere sahip görüngeliştir-mektedir.

Üçüncü kuşaktan bir kısım gençlerin içinde yaşa-dıkları toplumdaki kariyer koşullarının ve sosyal kabul ortamının kendileri açısından belirsizliği ve zorlukları nedeniyle Türkiye’ye dönme hayali için-de oldukları ancak bunun somut bir adıma dönüş-mek yerine “plan” aşamasından öteye geçemediği-ni vurgulamak gerekir.

Avrupa’ya göçün Cihanbeyli ve Kulu’nun köylerinin çehresini gözle görülür bir biçimde değiştirdiğini kayda geçirmek gerekiyor. Köylere vardığınızda sizi içinde araba garajlarının olduğu, geniş bir arazisi ve bahçesi olan iki ya da üç katlı dubleks, panjurlu, çok odalı, son model eşyalarla donatılmış, ev ve bahçeyi estetik olarak süsleyen renkli mermer kaplı duvarlar, büyük, şaşalı, göste-rişli ve estetik yapılar karşılıyor. İçine girdiğiniz-de, son model mobilyalarla süslenmiş, konforlu ve keyifli bir yaşam sunan bir iç mekân düzenlenişi görüyorsunuz. Özellikle, kırsal bir bölgede bu ka-dar şaşalı bir evle karşılaştığınızda bunun mutlaka Avrupalı işçilere ait bir ev olduğunu hemen anlı-yorsunuz. Ancak, yılın sadece bir ayı kalınan bu evlere yapılan masraflar görüştüğümüz ikinci ve üçüncü kuşak çok sayıda göçmen çocukların sü-rekli şikâyet ettiği konuların başında gelmektedir.

Görüşmelerimizden yola çıkarak denilebilir ki Ci-hanbeyli ve Kulu’nun köylerinden Avrupa’ya göç etme eğilimlerinin köylerde ve ilçelerde iş bulama-yan önemli bir kısım genç için hala çok güçlü bir seçenek olmaya devam etmektedir. Gösterişli bir hayatın cazibesine kapılan bu gençler tarafından, orda yaşayanların karşılaştıkları yabancılaşma ve ayrımcılık deneyimlerine büyük ihtimalle göçün küçük bir maliyeti ve bedeli olarak bakılmaktadır.

Dikkat çekici bir şekilde Türkiye’deki iş seçenek-lerini zorlamak veya eğitim almak yerine her gün daha fazla insanın gerek kaçak yollardan gerekse evlilik yollarını zorlayarak Avrupa’da yaşama ha-yali kurduklarını gözlemek mümkün.

Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenliler her ge-çen gün Türk dış politikasının önemli bir parçası haline gelmektedir. Son yıllarda sıklıkla diaspo-ralaşma sürecinden söz edilmektedir. Türkiye’nin hem ikili ilişkilerde hem de özellikle AB politika-larında AB ülkelerinde yaşayan Türkiye köken-lilerin son derece ciddi bir önemi olduğu açıktır.

Bu durum söz konusu ülke yönetimlerini de etkile-mektedir (Erdoğan, 2015: 140).

Göçmenlerin oluşturduğu etnik toplulukların önemli bir bölümünün artık orada doğup büyümüş olan yeni kuşaklardan oluşacağı göz önüne alın-dığında ileride yaşadıkları Avrupa toplumunun bir parçası olacak bu kitlenin içinde bulundukları toplumun onları kabul edebilecek psikolojik bir ol-gunluğa kavuşmaları çok önemlidir. Özellikle İs-veç ve Danimarka’da yaşayan göçmenlerin önemli bir kısmının eğitim seviyelerinin gittikçe artacağı-nı düşünürsek bu toplumların eğitim kariyerlerini tamamlamış yeni kuşak göçmen çocuklarına on-ların geleceklerini kurabilecek ekonomik, kültürel ve sosyal fırsatları yaratıp yaratamayacağı Avrupa demokrasisinin ötekine açıklık politikalarının sağ-laması açısından da bir fırsat olma özelliği taşıyor.

Avrupa, göçmenlerin çocuklarına onların gelecek-lerini kurabilecekleri sosyal ve kültürel sermayeyi

yaratmaları için fırsat yaratacak kanalları sağlaya-bilecek bir iklimi yaratabildiğinde ve bu çocuklar yeterli nitelikleri kazandıkları durumda eşit vatan-daşlar olarak haklarını kullanabilmelerinin imkan ve koşullarını sağladığında demokratikleşme süre-ci de bundan olumlu etkilenecek ve güç kazana-caktır.

KAYNAKLAR

ABADAN-UNAT, Nermin (2017), Bitmeyen Göç: Konuk İşçilikten Ulus-Ötesi Yurttaşlığa, İs-tanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

CANATAN, Kadir (2007), “Avrupa Ülkeleri-nin Azınlık Politikalarında Türkçe Anadil Eğitimi-nin Konumu: İsveç, Fransa ve Hollanda Örnekle-ri,” Turkish Studies /Türkoloji Araştırmaları, 2(3) s. 159-172.

CASTLES, Stephen - David Miller (2008), Göçler Çağı: Modern Dünyada Uluslararası Göç Hareketleri, (Çev: Bülent Uğur Bal ve İbrahim Akbulut), İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

ERDER, Sema (2006), Refah Toplumunda Getto, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

ERDOĞAN, Murat (2015), “Avrupa’da Tür-kiye Kökenli Göçmenler ve ‘Euro-Turks-Baromet-re’ Araştırmaları,” Göç Araştırmaları Dergisi, 1(1) s. 108-148.

FRANSEHN, Mona - Margareta Back-Wi-cklund, (2009), “Starting a Family: A Compari-son of Transition to Parenthood for New Parents with Swedish and Turkish Background,” Turks in Europe: Culture, Identity, Integration. (Ed. Talip Küçükcan and Veyis Güngor), Türkevi Research Center, Den Haag, s. 289-313.

GÜNEY, Serhat. (2015), Zor İsimli Çocuklar:

Bir Gurbet Hikâyesi, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.

JONSSON, Lise (2009), Identifying Ethni-city: “I’m Turkish,” Turks in Europe: Culture, Identity, Integration, (Ed. Talip Küçükcan and Ve-yis Güngor) Den Haag: Türkevi Research Center.

s. 201-221.

KALAYCIOĞLU, Sibel - Kezban Çelik ve Fatma Umut Beşpınar (2010), “Gitmek mi Zor Kalmak mı?”: Avrupa’ya Erkek Göçü ve Geride Kalan Kadının Gözünden Göç Deneyimi,” Ha-cettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 27(1), s. 123-146.

KALAYLIOĞLU, Mahir (2009), “İsveç’te Göçmen Politikası, Üyelik Hakları ve Göçmenle-rin Siyasal Katılımı: Yasal/Kurumsal Çerçeve ve Kimi Sonuçlar,” Toplum ve Bilim, 115, s. 261-298.

KARAÇAY, Ayşem Biriz (2012), “Türki-ye-Avrupa Göç Sistemi: Misafir İşçilikten Ulus-Ö-tesi Kimliklere,” (Ed. S. Güler Ihlamur-Öner ve N.

Aslı Şirin Öner) Küreselleşme Çağında Göç: Kav-ramlar, Tartışmalar, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 399-416.

NOHL, Arnold - Ulrike Sema Ofner - Sarah Thomsen (2011), “Almanya Dışında Eğitim Gör-müş Yüksek Vasıflı Göçmenlerin Durumu: Res-men Eşit Haklara Sahip Olarak İşgücü Piyasasına Giriş,” (Ed. A. M. Nohl, K. Schittenhelm, O. Sch-midtke ve A. Weiss), Göç ve Kültürel Sermaye:

Türkiye, Almanya, Kanada ve Büyük Britanya’da Yüksek Vasıflı Göçmenler. İstanbul: Kitap Yayıne-vi, s. 97-115.

PORTES, Alejandro - Ruben Rumbaut (2001), Legacies: The Story of the Immigrant Second Ge-neration, New York: Russell Sage Foundation.

EKLER

EK 1. İsveç’te Volvo fabrikasında çalışan Cihanbeyli ve Kulu’dan göç etmiş birinci kuşak göçmenler. Fotoğraf 1970’lerin başında çekilmiş.

EK 2. Bulduk, Celep ve Tavşancalılı birinci kuşak göçmenlerden oluşan bir fotoğraf. Fotoğraf Stockholm’de 1970’lerin başında çekilmiş.

EK 3. Saha araştırmasının yapıldığı köy/ mahallelerden Bulduk’un görünümü

EK 4. Saha araştırmasının yapıldığı köy/ mahallelerden Celep’in görünümü

EK 5. Saha araştırmasının yapıldığı köy/ mahallelerden Gölyazı’dan bir görüntü

EK 6. Saha araştırmasının yapıldığı köy/mahallelerden Tavşançalı/Ömeranlı’nın merkezinden bir görüntü

EK 7. İkinci kuşak göçmenlerden bir göçmene ait lüks bir ev ( Taşpınar Mahallesi)

EK 8. İkinci kuşak göçmenlerden bir göçmene ait lüks bir ev ( Bulduk Mahallesi)

Aşamadım Haymana’nın belini

Belgede KONYA KİTABIXVII (sayfa 79-89)