• Sonuç bulunamadı

Modern kavramı eskiye ait olmayanı, yeni olanı simgeler. Latince modus sözcüğünden türeyen kavram, Fransızca moderne sözcüğüyle karşılanır ve şimdiki zamana ait, asri manalarına gelir (Nişanyan, 2010: 415). Kavram, Osmanlıcada asrî sözcüğü ile karşılanır ve zamana uygun anlamına gelir (Devellioğlu, 2007: 45). Türkçede ise bu kavram çağdaş sözcüğü ile karşılanır ve “Bulunulan çağın anlayışına, şartlarına uygun olan, çağcıl, uygarca, asri, modern” (TDK, 2011: 479) şeklinde açıklanır.

Modernlik, durağan olmamak üzerine kurulu bir kavramdır. Çünkü değişen toplumsal yapıda gelişme ve yenileşme kaçınılmaz bir olgudur. Modernlik de bu yenileşme ve gelişmelerin takipçisi olmayı, buna uyum sağlamayı zorunlu kılar. Bununla beraber eskiye ait olanı yok etmek olarak da algılanmamalıdır. Yukarıdaki tanımlarda görüldüğü gibi modernlik, çağa uygun olmak esasına dayanır. Fakat çağdaş olmak, eski olanla tüm bağları koparmak değildir. Eski ile tüm bağları koparmak ve geleneği tasfiye etmek, toplumları köksüzlüğe ve çözülmeye sürükleyebilecek bir olgudur. Bunun yerine eskinin temelleri üzerinden yükselen, eskiden güç alarak yeniye uzanan bir anlayış daha sağlıklı bir modernlik anlayışı olacaktır. Sözünü ettiğimiz bu anlayış; Yahya Kemal’in “Ne harâbî, ne harâbâtîyim/ Kökü mâzide olan âtîyim!” (Beyatlı, 2010: 16) mısralarıyla veciz bir şekilde özetlenebilir.

Modernliğin eskiyi yok etmek üzerine bina edilmediğini belirttikten sonra “modern aile” kavramı üzerinde durmak gerekir. Çağın şartlarına ayak uyduran, yenileşmeyi ve

gelişmeleri yakından takip eden, bilinçli; aynı zamanda geleneğinden kopmayan, geçmişiyle kavgalı olmayan aile tipi modern aile olarak tanımlanabilir. Modern aile kavramı, ülkemizde özellikle Tanzimat’la birlikte ön plana çıkmaya başlar. Çünkü Tanzimat’la birlikte ülke yoğun bir Batılılaşma ve yabancılaşma akımına maruz kalır. Bilhassa zengin ailelerde Batılılaşma ve yabancılaşma yarışı başlar. Bu yabancılaşma, önce evlerin mimarisinde kendini gösterir. Sonrasında toplumsal yaşamın bütün alanlarına yayılır. Bu durum birçok çözülmeyi de beraberinde getirir. Böyle bir ortamda özünü yitirmeyen ve çağın gereklerinden kopmayan modern aileler daha fazla dikkat çekmeye başlar.

Türk romancılığının başlangıcından itibaren modern aile örnekleri ile karşılaşılır. “Toplum öğretmenliğine soyunmuş, toplumu değiştirme misyonu üstlenmiş” (Yaman, 2012: 228) olan Tanzimat romancıları, romanı halkı eğitmek için bir araç olarak görür ve modern aileleri idealist aileler olarak okuyucusuna sunar. Romanlarda Batılılaşmayı yanlış anlayan, Batı’yı sadece yüzeysel olarak taklit eden roman karakterleri komik bir duruma düşürülür ve alafrangalaşma ile dalga geçilir. Örneğin Ahmet Mithat, 1876’da yayımlanan Felâtun Bey ile Râkım Efendi romanında, okuyucusunun karşısına birbirine zıt iki karakter çıkarır. Bu karakterler üzerinden yanlış Batılılaşmayı eleştirir, doğru ve çağdaş bir modernleşmeyi ise yüceltir. Şerif Mardin, Felâtun Bey ile Râkım Efendi arasındaki bu zıtlığı “tipler ikiliği” (Mardin, 2015: 35) olarak niteler. Râkım Efendi, romanımızdaki modern aile türünün ilk örneği olarak görülebilir. Çünkü o; dürüst, çalışkan, bilgili bir şahıstır. Âdeta bir iş makinesidir. Oldukça çağdaş bir kişi olan Râkım, bu bilgisiyle övünmez. Bildiği Fransızca sözcüklerle caka satmaz. Evindeki hizmetçiye bile piyano öğretir (Mithat, 2006: 28, 36, 40). Râkım Efendi, bütün bu modern kişiliğine rağmen kendi kültüründen de kopmaz. Mehmet Kaplan, Râkım Efendi’yi “Avrupalı müsbet yeni Osmanlı tipi” (Kaplan, 1997b: 121) olarak niteler. Bu tip biraz da Ahmet Mithat’ın kendisidir. Râkım Efendi de Ahmet Mithat gibi hayatını çalışarak kazanır, devamlı bir hayat mücadelesi içindedir. Aklın, iradenin ve dengenin adamıdır (Şenler, 2009: 41). Râkım Efendi çizdiği bu portre ile toplum için yeni bir model oluşturur ve “doğru yerli” (Belge, 2007: 419) bir tipi örnekler. Ahmet Mithat’tan sonra birçok romancı da eserlerinde modern aileleri işler. Halit Ziya Uşaklıgil’in Nemide romanındaki Şevket Bey, Mai ve Siyah romanındaki Ahmet Cemil, Nesl-i Ahir romanındaki İrfan modern ailenin romancılığımızdaki ilk örnekleri olarak görülebilir (Kanter, 2009: 44, 46, 55).

Modern ailenin romancılığımızdaki ilk örneklerine değindikten sonra çalışmamızın sınırlarını teşkil eden 1971-1980 dönemi romanlarına geçilebilir. İncelenen yüz yirmi romandan altısında modern aile örnekleri ile karşılaştık.

Halide Nusret Zorlutuna’nın 1974’te yayımlanan Aydınlık Kapı romanındaki fon karakterlerden Mutasarrıf Selim Zekâi Bey’in ailesi, modern ve kültürlü bir ailedir. Zekâi Bey oldukça dürüst bir karakterdir. “Rüşvet değil hediye bile kabul etmeyen, belki lüzumundan fazlaca (!) namuslu, üstelik de eli açık” (Zorlutuna, 2014: 109) bir devlet memurudur. Oldukça kültürlü bir karakter olan Zekâi Bey, küçük kızı Fazilet’e musiki eğitimi aldırtır. Musikiye özel bir yeteneği olan Fazilet de kısa süre içerisinde piyano ve keman alanında oldukça tanınan bir sanatçı hâline gelir (Zorlutuna, 2014: 19). Fazilet, kendi kültürümüze ait birçok şiir ve şarkıyı da ezberinde tutar. Daha çocukluğundan itibaren “Fikret’ten, Haşim’den, Yunus Emre’den şiirler okuya okuya” (Zorlutuna, 2014: 257) büyür. Fazilet, oldukça başarılı bir sanatçı olmasına rağmen kendi kültüründen kopmayan ve kendi kültürüne bağlı olan bir karakterdir. Batılı enstrümanlar olan piyano ve keman konusundaki yeteneğine rağmen kültürüne yabancılaşmaz, özünü kaybetmez. Katıldığı bir partide Türk kızlarının yabancı zabitlerle dansa kalkmasını kendisine yediremez ve orayı terk eder (Zorlutuna, 2014: 172-173). Fazilet; çizdiği bu portre ile kendi kültüründen kopmayan, modern, kendini geliştirmiş, eğitimli bir modern aile bireyini örnekler.

Romanda modern ailelere ait birçok niteliği görmemiz mümkündür. Aile reisi konumundaki Zekâi Bey, dürüst ve namuslu bir insandır. Kul hakkına ve devlet hakkına girmemeye azami özen gösterir. Zekâi Bey, çocuklarını da kendisi gibi yetiştirmeye çalışır. Zekâi Bey’in kızı Fazilet, oldukça bilgili ve kültürlü bir genç kızdır. Aynı zamanda iyi bir piyano ve keman sanatçısıdır. Burada enstrüman olarak piyanonun tercih edilmesi bilinçli bir tercih olarak görülebilir. Tanzimat Dönemi’nden itibaren piyano, bir çağdaşlaşma göstergesi olarak Türk romanlarındaki yerini alır ve “Piyano, en çok kullanılan müzik aleti olarak karşımıza çıkar” (Karabulut, 2009: 96). Bu bağlamda Fazilet’in “piyano ve keman” çalması, Tanzimat Dönemi’nin bir yansıması ve bir modernlik göstergesi olarak değerlendirilebilir.

İbrahim Ulvi Yavuz’un 1980’de yayımlanan Korkunun Bedeli romanında idealist bir öğretmen portresi çizen Fevzi Bey ve ailesi, modern bir aile olarak değerlendirilebilir. Fevzi Bey; erdemli, ahlaklı, öğrencilerine faydalı olmaya çalışan idealist bir öğretmendir. Öğrencilerini iyi bir şekilde yetiştirmeye çalışır, onlara anarşiye sapmamalarını telkin eder.

Öğrencilerine dürüst, faziletli ve imanlı gençler olmaları noktalarında öğütlerde bulunur. Fevzi Bey, bu tutumuyla fazla dikkat çeker. Şer odakları, önce Fevzi Bey’in evinin bahçesine bomba atar, sonra ise başka bir şehre sürgüne gönderir (Yavuz, 1983: 28-30). Çok okuyan ve kültürlü bir öğretmen olan Fevci Bey’in çalışma odasının dört bir yanı kitaplıklarla çevrilidir (Yavuz, 1983: 161). Feyzi Bey’in kızı Merve de tıpkı babası gibi okumaya düşkündür. Hem aydın hem de inançlı bir portre çizen Merve, okulunu da başarıyla bitirir ve üniversiteye yerleşir (Yavuz, 1983: 163).

Yazar, Fevzi ve kızı Merve tiplemeleriyle kültürlü, donanımlı, aydın; bununla birlikte inanç ve kültüründen de kopuk olmayan idealist karakterler oluşturur. Burada modern aile bireylerinin sadece kendilerini yetiştirmekle kalmaması ve topluma faydalı olmaya çalışması da dikkat çeker.

Raif Cilasun’un 1977’de yayımlanan Bir Annenin Feryadı romanındaki Nail Bey’in kurmuş olduğu aile, modern bir aile görünümündedir. Nail Bey, oldukça zengin ve kültürlü bir karakterdir. Fakat bu durum, onu yozlaştırmamış ve kendi kültüründen uzaklaştırmamıştır. Nail Bey ve ailesi, zengin ve sosyetik bir çevreye dâhil olurken kendilerinden ödün vermez. Nail Bey’in hanımı ve kızı Elif, sosyetik bir çevreye türbanlarıyla dâhil olmaktan çekinmez (Cilasun, 2010: 44). Nail Bey, kızı Elif’i oldukça modern bir şekilde yetiştirir. Kolejden mezun olan Elif, kendisini hem dini ilimlerde hem de sanatsal olarak geliştirir. Kur’an- ı Kerim okumayı bilen Elif, sosyetik çevreyi kendisine hayran bırakacak kadar da piyanoya hâkimdir (Cilasun, 2010: 47). Sosyetik çevrenin “rahibe giyinişli” (Cilasun, 2010: 48) olarak nitelediği Elif, misafirlere klasik Türk musikisi dinletisi sunar ve herkesi kendisine hayran bırakır.

Nail Bey’in kızı Elif, yurt dışında tahsil görmüş aydın bir karakter olan Selçuk’la evlenerek yeni bir modern ailenin de temellerini atar. Elif ve Selçuk, oldukça bilgili ve kültürlü bir çift konumundadır. İkili aynı zamanda dini inançlarıyla ve kültürleriyle de barışıktır. Elif, inançlı bir Müslüman olarak hem başını örter hem de eşine az rastlanır bir örnekle kocasına piyano resitali sunar (Cilasun, 2010: 166). Selçuk Bey ise hem ünlü bir ilim adamı hem de kendi kültüründen ve inançlarından taviz vermeyen bir aile reisi konumundadır.

Eserdeki bir diğer modern aile ise bir Hristiyan ailesidir. Roman başkişisi İhsan, okuduğu üniversitenin rektörü olan Rişar’ın evine misafir olur. Rişar, karısı Mary ve kızları Lorena oldukça bilgili ve kültürlü bir aileyi örnekler. Bununla beraber aile, dini inançlar noktasında da oldukça duyarlı ve gelenekçidir. Evde dua edilmeden asla yemeğe

oturulmaz. Hatta sofraya otururken nimete bir saygı gösterisi olarak en temiz ve güzel elbiseler giyinilir. Her pazar sabahı yine en temiz elbiselerle ailece kiliseye gidilir (Cilasun, 2010: 143). Mösyö Rişar’ın önemli bir üniversitenin rektörü olması onu kendi inançlarından ve geleneklerinden kopartmaz. Bilakis onun bilgisi ve kültürü, inancıyla bütünleşerek ona değer katar.

Raif Cilasun’un 1979’da yayımlanan Haram Lokma romanında, roman başkişisi Abdülkerim ile eşi Meryem arasındaki evlilik modern bir aileyi örnekler. Her iki karakter de oldukça bilinçli, donanımlı, eğitimli; bununla birlikte kültürel bağları da kuvvetli olan idealist tiplerdir. Abdülkerim; ilkokul, ortaokul ve liseyi birinciliklerle bitirmiş, yüksek tahlisini İngiltere’de tamamlamış ve ülkesine tekstil mühendisi olarak geri dönmüş yetenekli bir gençtir (Cilasun, 2014: 191). Meryem ise aslında bir İngiliz’dir. Asıl adı Marya’dır. Marya, İngiltere’de Abdülkerim’le tanışır, ondan etkilenerek Müslüman olur ve adını Meryem olarak değiştirir (Cilasun, 2014: 212). Meryem de üniversite mezunu ve oldukça bilgili bir genç kızdır. Abdülkerim ve Meryem işlerinde oldukça başarılı kimselerdir. Birçok iş adamı, Abdülkerim’i yanında çalıştırmak için onun peşinden koşar. Çünkü Abdülkerim harama el uzatmayan, hatta haramlık şüphesi bile olan şeylerden uzak duran bir tiptir. İşçileriyle iyi geçinen ve çalıştığı müesseselerin kâr oranını çok hızlı bir şekilde yükselten Abdülkerim, kısa süre içerisinde aranılan ve baş üstünde tutulan bir mühendis olur. Meryem de eğitimli ve Avrupalı bir genç olmasına rağmen sosyetik bir yaşam sürdürmez. Manto giyinir, başörtüsü örter ve dini bütün bir yaşam sürdürür. Abdülkerim ve Meryem, Batı’nın teknolojik yönünü sıkı bir şekilde takip ederler. Kurdukları iş yerinin malzemelerini bile İngiltere’den bizzat görerek alırlar (Cilasun, 2014: 258). Fakat Avrupa’nın yozlaşmış yaşantısından da kendilerini uzak tutmasını bilirler. Abdülkerim ile Meryem’in kurmuş olduğu aile; bilinçli, eğitimli, aynı zamanda kültürel değerlerini yitirmeyen bir aile türünü örnekler.

Batı kültürünü özümseyen ve kendilerini her anlamda yetiştiren bireylerde Batıcılık ve Batılı yaşam tarzı, dışsal ve göstermelik bir unsur olarak değil; yaşamın içine yayılan ve toplumu geliştirmeye yönelik bir durum olarak görülür (Kanter, 2009: 43). Bu bağlamda eserde makam ve mevki sahibi iki aydın insanın dini inançlarından ve kültürlerinden kopmadan da modern bir yaşam sürdürebileceği işlenir. İngiltere’de eğitim görmüş bir çiftin inançlarından kopmaması ve yaşamlarını halktan biri gibi sürdürebilmesi, yazar tarafından idealize edilir. Eserde inançlı, bilgili, aydın insanların da dürüst olabileceği ve harama el uzatmayabileceği vurgulanır.

Samim Kocagöz’ün 1976’da yayımlanan Tartışma romanındaki Avukat Ekrem ve ailesi oldukça modern bir ailedir. Ekrem Bey, ünlü bir avukattır ve bir siyasi partinin yönetim kurulundadır. Fakat Ekrem Bey, kendi etik kuralları ve ahlaki değerleri olan, siyaseti menfaat için kullanmayan bir karakterdir. Bu yüzden de milletvekili olmak için uğraşmaz. Ekrem Bey’in ailesi oldukça modern, kültürlü, yozlaşmamış bir ailedir. Aile içinde seviyeli toplantılar, kültürel konuşmalar yapılır ve her aile bireyinin özgürlüğüne saygı duyulur (Kocagöz, 2008: 73-79). Bu bağlamda Ekrem Bey, oğlu Fahri’ye hukuk okuması için baskı yapmaz, kızı Selmin’in de okumak yerine enstitüde dikiş nakış işleriyle ilgilenmesine ses çıkarmaz (Kocagöz, 2008: 23). Avukat olarak çok iyi paralar kazanmasına rağmen halktan kopmayan, genellikle taksi yerine toplu ulaşım araçlarını kullanan Ekrem Bey; kültürlü, donanımlı; aynı zamanda da yozlaşmamış ve özünü yitirmemiş bir aile reisini temsil eder.

Roman kahramanı Ekrem Bey “kültürlü, bilgili ve aydın” (Taş, 1993: 516) bir tiptir. Modern bir aile reisi profili çizer. Makam ve mevkice önemli noktalarda olmasına rağmen şımarmaz, toplumdan kopmaz. Aile içerisinde demokratik bir ortam oluşturur ve ailenin her bireyinin rahatça fikirlerini tartışabilmesini sağlar. Evin bireyleri, belli kurallar çerçevesinde kendi kararlarını kendileri alır. Fakat davranışlarında tamamen başıboş da değildirler. Saydıklarımızdan hareketle Ekrem Bey ve ailesi için okumuş, kültürlüi yozlaşmamış ve idealize edilmiş bir aile olduğu söylenebilir.

Yaşar Kemal’in 1976’da yayımlanan Al Gözüm Seyreyle Salih romanındaki fon karakterlerden Doktor Yasef’in ailesi, modern bir ailedir. Aile bireylerinin tamamının eğitimli olduğu bu evde, kitap okumak en büyük erdemdir. Ayrıca günün her saatinde bu konaktan modern olmanın bir göstergesi olarak görebileceğimiz piyano sesi duyulmaktadır (Kemal, 2014a: 291-292).

İncelenen romanlardaki modern ailelerin özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

1. Aile bireyleri bilgili, eğitimli ve kültürlüdür. Bununla birlikte kendi inanç ve kültürleriyle de barışıktırlar (Aydınlık Kapı, Korkunun Bedeli, Bir Annenin Feryadı, Haram Lokma, Tartışma)

2. Kitap okumayı en büyük erdemler arasında görürler (Korkunun Bedeli, Al Gözüm Seyreyle Salih).

3. Dürüst ve namuslu kimselerdir. Kul hakkına ve devlet hakkına girmemeyi kendilerine bir ödev olarak görürler (Aydınlık Kapı, Haram Lokma, Tartışma).

4. Topluma karşı duyarlıdırlar. Kendileriyle birlikte toplumu da eğitme ve geliştirme gayreti içerisindedirler (Korkunun Bedeli).

5. Mevki ve makamları ne kadar yüksek olursa olsun halktan kopmazlar (Korkunun Bedeli, Tartışma, Haram Lokma, Bir Annenin Feryadı).

6. Kendilerini piyano, keman gibi sanatsal dallarda geliştirmeyi bir vazife olarak görürler (Aydınlık Kapı, Bir Annenin Feryadı, Al Gözüm Seyreyle Salih).

7. Aile içinde karşılıklı saygı ve sevgi esastır. Herkes, demokratik bir zeminde fikirlerini özgürce tartışabilir. Ailede otoriter bir baskı yoktur (Tartışma).

Benzer Belgeler