• Sonuç bulunamadı

Kaçma Yoluyla Gerçekleşen Evlilikler

Belgede Türk romanında aile (1971-1980) (sayfa 180-190)

Bireyin, ailenin rızasını gözetmeksizin yaptığı evlilik türüdür. Kaçarak yapılan evliliklerde genellikle kız tarafının isteği ve rızası vardır. Taraflar birbirlerini sever ve anlaşarak kaçar. Fakat kızın rızasının olmadığı zorla kız kaçırma olaylarına da rastlanmaktadır.

Kaçarak evlenme veya kız kaçırma, eski Türklerden beri var olan bir evlenme şeklidir. Altaylılarda “kalın miktarı” belirlendikten sonra kız kaçırılır (Eröz, 1991: 237). Kırgızlarda, Çin Türkistan’ında ve Yakutlarda “kız kaçırma ve yağma suretiyle yapılan evlilik” örneklerine rastlanır (Erdentuğ, 1991b: 280). Fakat kızın ailesi, kaçan kıza çeyiz vermez. Bu bakımdan erkek ailesi şanssız bir konumdadır (Tezcan, 1991: 38). Moğollarda erkekler, düğünden önce bir kadın seçer ve onunla his bakımından bağ kurar. Sonrasında ise kızı kaçırır. Aradan altı ay veya yüz gün geçtikten sonra evlenme anlaşması için bir aracı ile başlık gönderilir (Türkdoğan, 1992: 28). Görüldüğü gibi eski Türklerde kız kaçırma yaygın gelenekler arasındadır.

Osmanlı toplumunda da kaçarak veya kız kaçırmak suretiyle yapılan evliliklere rastlanmaktadır. Hatta zorla kız kaçırma mevzusu Osmanlı İmparatorluğu’nda bir problem hâline gelmiş ve bu durum padişah fermanlarına yansımıştır. Kanuni döneminde çıkarılan bir fermanla zorla kız kaçırma yoluyla yapılan evliliklerin önüne şu şekilde geçilmeye çalışılmıştır: “Veya kız veya avret çeküp cebr ile nikâh itdürene cebr ile boşatalar ve dahi siyaset edeler ve nikâh edenin sakalını kesüp muhkem let ideler” (Heyd 1973‘ten aktaran: Aydın, 1991: 57). Görüldüğü gibi ferman, zorla evlendiren kişilere şiddet uygulanmasını ve sakallarının kesilmesini emretmekte; onları maddi ve manevi olarak cezalandırmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine kadar zorla kız kaçırma vakaları devam etmiştir. 1850 yılında kız kaçırmayı ve bu yolla kızların zorla evlendirilmesini önlemek için iki ferman çıkarılır. Bu fermanlarda bu tür evliliklerin müsebbipleri hakkında şiddetli cezalar emredilir (Ortaylı, 1992: 85).

Kaçma veya kaçırılma yoluyla gerçekleşen evlilikler, günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. 1968 yılında 4500 ev halkı üzerinde yapılan bir araştırmada kadınların % 9’unun kaçma veya kaçırılma yoluyla evlendiği tespit edilir (Timur, 1972: 71). ASPB’nin 2006 yılında 12.208 hane üzerinde gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre; evli bireylerin

yüzde 5.8’i kaçarak evlenmiştir (ASPB, 2006: 50). Kurumun beş yıl sonra 12.056 hane üzerinde yaptığı araştırmada ise bu oran yüzde 4.4 olarak saptanmıştır (ASPB, 2011: 76). Araştırmalara göre Türkiye’de kaçma veya kaçırılma yoluyla yapılan evliliklerde nispi bir azalma görülmektedir. Fakat yine de bu tür evlilikler toplumda görülmeye devam etmektedir..

Türk romancılığının ilk dönemlerinde kaçma yoluyla gerçekleşen evlilik örneklerine tez taramalarında, roman tahlillerinde ve kişisel incelemelerimizde rastlayamadık. 1971- 1980 dönemi romanlarında ise kaçma yoluyla gerçekleşen evlilikler, toplumda görülme sıklığının zıddına olarak çok yoğun bir şekilde işlenmiştir. Toplumda yüzde onun altında olan bu evlilik çeşidi, romanlarda çok daha yüksek bir oranda yer bulmuştur. Bunun nedeni 1971-1980 dönemi romancılarının çoğunun toplumcu gerçekçi bir yaklaşım sergilemeleri, toplumsal bir yara olarak gördükleri kaçma ve kaçırılmayı ön plana çıkarma isteği olarak görülebilir. Çünkü kaçarak evlenmenin temelinde, çiftlerin istedikleri kimselerle evlendirilmemesi bulunmaktadır. Bu da çiftleri kaçarak evlenme yoluna iter. İncelediğimiz yüz yirmi romandan yirmi yedisinde kaçarak evlenme örneği tespit ettik.

Adalet Ağaoğlu’nun 1980’de yayımlanan Yazsonu romanındaki Hatice ve Kadir, evli olmalarına rağmen eşlerini bırakıp birbirlerine kaçar. Sonrasında ise aralarında resmi nikâh olmaksızın karı koca hayatı yaşar (bk. Her İki Tarafın da Eşlerini Terk Etmesi).

Adalet Ağaoğlu’nun 1976’da yayımlanan Fikrimin İnce Gülü romanındaki fon karakterlerden Kezban’ın teyzesi, kocasıyla kaçarak evlenmiştir (Ağaoğlu, 2015a: 289).

Adalet Ağaoğlu’nun 1973’te yayımlanan Ölmeye Yatmak romanındaki çocuk karakterlerden Ali’nin en büyük ablası, kaçarak evlenir. Ali’nin babası vefat eder, evin bütün yükü ise annesinin üzerine kalır. Ali’nin annesi, okuması için onu kasabaya gönderir. Böylece Ali, ailesinin en zor dönemlerinde onlara sahip çıkamaz. Okuduğu dönemde ailesinden sağlıklı bilgiler de alamayan Ali, ablasının Akyazılı İsmail’e kaçtığını ise çok sonradan öğrenir ve buna herhangi bir tepki bile gösteremez. Çünkü artık atı alan Üsküdar’ı geçmiştir (Ağaoğlu, 2015b: 290).

Çetin Altan’ın 1972’de yayımlanan Büyük Gözaltı romanında, evlatlıkların kaçarak evlenmesi kanıksanmış bir durum olarak görülür. Romandaki evlatlık anlayışı, evlatlığın evin bir ferdi olarak görülmesi değildir. Tam aksine evlatlıklar, evdeki maaşsız hizmetçiler olarak görülmektedir. Roman fon karakterlerinden Sadakat, bir evde evlatlık olarak kalmaktadır ve bir çırakla kaçar (Altan, 1999: 19). Fon karakterlerden Selma da evlatlıktır ve bir helvacı çırağı ile kaçar (Altan, 1999: 119).

Çetin Altan’ın Küçük Bahçe romanındaki fon karakterlerden Hüsniye, köy delikanlılarından Arif’e kaçar. Hüsniye’nin ailesi, önceleri onu reddeder. Fakat bu küslük uzun sürmez, bir yıl sonra Hüsniye affedilir (Altan, 1998b: 141).

Dursun Akçam’ın Kanlıdere’nin Kurtları romanındaki Pamuk, üç çocuklu bir duldur. Roman fon karakterlerinden Sado, Pamuk’a şartlı bir evlenme teklifinde bulunur. Sado’nun şartı, şaşı oğlu Feyzi ile Pamuk’un büyük kızı İpek’in evlenmesidir. Pamuk, Sado’nun teklifini kabul eder ve onunla evlenir. Fakat Pamuk’un kızı İpek, Feyzi’yi beğenmez. Bir hafta içerisinde de Memiş adında birine kaçar (Akçam, 2013: 50). İpek, eserde istemediği bir evliliğe zorlandığı için kaçarak evlenmek zorunda kalan bir genç kızı örnekler.

Eserdeki fon karakterlerden Saltanat da kaçarak evlenenler arasındadır. Üç çocuklu bir kadın olan Saltanat, kocasını terk ederek Kemal adında bir adama kaçar ve onunla evlenir (Akçam, 2013: 232).

Erhan Bener’in Elif’in Öyküsü romanındaki Bektaş, köydeki genç kızlardan Sultan ile gayrimeşru bir ilişki yaşar, onu gebe bırakır ve sonrasında kaçırır. Sultan’ın babası ise kızının gebe olmasından dolayı bu duruma ses çıkarmaz ve Bektaş’ın peşine düşmez. Çünkü gebe bir kızla artık hiç kimse evlenmek istemeyecektir (Bener, 1994: 221). Fakat Bektaş, karısına nikâh kıymaz ve evlilik, nikâhsız bir şekilde sürdürülür. Bektaş, ancak bir erkek çocuk doğurması durumunda Sultan’a nikâh kıyacağını vaat eder (bk. Nikâhsız Birlikte Yaşama).

Burada evlilik öncesi yaşanan gayrimeşru ilişki, kaçarak evlenmeyi bir zaruret hâline getirmiştir. Çünkü bekâretini kaybetmiş ve gayrimeşru bir şekilde gebe kalmış bir kadın, toplum nezdinde makbul bir zevce adayı değildir. Masumiyetini kaybeden Sultan da mecburen, kayıtsız şartsız bir şekilde Bektaş’a kaçar. Bektaş’ın Sultan’a nikâh kıymaması ise mevzubahis bile edilemez.

Fakir Baykurt’un 1977’de yayımlanan Kara Ahmet Destanı romanındaki fon karakterlerden Hasan, sevdiği kızı alabilmek için üç yıl boyunca Bey’in koyunlarını güder. Fakat Bey, Hasan’ın hakkını yer ve alacağını teslim etmez. Bey, aslında Hasan’ın sevdiği kızı kendi yeğenine almak istemektedir. Bu yüzden de Hasan’ı yıldırmaya çalışır. Fakat Hasan, köylülerin de desteğiyle sevdiği kızı kaçırmayı başarır (Baykurt, 2011a: 362).

Eserdeki fon karakterlerden Hayruş Hanım, ilk kocasını terk ederek bir çobana kaçar; fakat çobanla da anlaşamaz ve ondan da ayrılarak Molla Ahmet adında biri ile evlenir (Baykurt, 2011a: 27).

Ferit Edgü’nün 1976’da yayımlanan Kimse romanındaki fon karakterlerden Halit, Hakkâri’nin dağ köylerinden Pirkanis köyündendir ve geçimini kaçakçılık ile sağlar. Halit, evli ve çoluk çocuk sahibi olmasına rağmen bir kız kaçırır. Kıza ayrı bir ev açar, bir müddet de kızla karı koca hayatı yaşar. Fakat bir müddet sonra işleri dolayısıyla köyden ayrılır ve üç ay boyunca köyüne geri dönemez. Bu arada kızın babası köye gelir ve kızını geri götürür. Halit, ancak köyüne geri döndüğünde durumu öğrenir. Köy halkı, Halit’in bunu kızın babasının yanına bırakmayacağı ve onu pusuya düşürüp öldüreceği kanaatindedir. Fakat roman kurgusu içerisinde böyle bir durum gerçekleşmez (Edgü, 2015b: 110-111). Romanın geçtiği köyde çok eşliliğin olağan bir durum olduğunu da belirtmek gerekir. Çünkü köydeki erkeklerin birçoğu, çok eşlidir (bk. Çok Eşlilik). Dolayısıyla Halit’in evli olmasına rağmen kız kaçırması, köylüler tarafından olağan bir durum olarak görülür.

Halide Nusret Zorlutuna’nın Aydınlık Kapı romanındaki Lerzan, ilk kocası Ziya ile kaçarak evlenir. Lerzan, zengin ve varlıklı bir ailenin kızıdır. Ziya ise orta hâlli bir ailenin çocuğudur. Ziya, Lerzan’ı kendine âşık ederek kısa yoldan zengin olmanın planlarını yapar. Bunun için Bohçacı Şerif’ Hanım’ı aracı olarak kullanır ve Lerzan’a mektuplar yollar. Lerzan ise henüz çok genç bir yaştadır ve aşkı sadece okuduğu romanlardan tanımaktadır. Bu yüzden Ziya’nın mektuplarını karşılıksız bırakmaz ve kısa süre sonra ikili arasında gece buluşmaları başlar. Lerzan, bütün bu süreçte yaptığının idrakinde bile değildir. O, daha çok işin eğlencesindedir. Fakat bir gece Lerzan’ın yatağında olmadığı anlaşılır. Lerzan, o sırada Ziya ile buluşmuştur. Ailesinin durumu fark ettiğini anlayan Lerzan, bir anlık gafletle Ziya’ya kaçar ve onunla evlenir (Zorlutuna, 2014: 76).

Ziya, bu evliliği sırf menfaat için arzulamıştır (bk. Menfaate Dayalı Evlilikler). Fakat evlilik, mutlu ve huzurlu bir evliliğe dönüşmez. Lerzan’ın kocası ve kayınvalidesi ona kötü davranır (bk. Eşler Arası Geçimsizlik). Lerzan’ın kocasının harpte şehit düşmesi ile de bu evlilik son bulur.

Kemal Bilbaşar’ın Başka Olur Ağaların Düğünü romanındaki Fatma, on dört yaşındayken sevgilisine kaçar ve onunla evlenir. Fatma’nın sevgilisi, ona on dört yaşındayken talip olur. Fatma’nın babası ise bu evlilik için kızının on beş yaşına girmesini şart koşar. Fakat Fatma’nın sevgilisi, bir yıl bile bekleyemez ve Fatma’yı kaçırır (Bilbaşar, 2013: 58-59). Fatma, romanın güncel zamanında dul ve yaşlı bir kadındır. Fatma Hanım’ın kocası vefat etmiş, tek çocuğu Murat ise tıp fakültesini bitirip köyüne doktor olarak dönmüştür.

Kemal Tahir’in Bir Mülkiyet Kalesi romanındaki Zikotla Bey, karısını yedi yaşındayken kaçırmış; kaçırdıktan altı sene sonra da onunla evlenmiştir. Zikotla Bey ve Abazalar, kaçarak evlenmeyi veya kız kaçırmayı normal olarak görürler ve bu durumu onaylarlar. Zikotla Bey, bu durumu “Kaçarlar bunlar!... Ama biz ayıplamayız. Biz de bunların anasını kaçırdık” (Tahir, 2004: 236) sözleriyle açıklar.

Kemal Tahir’in Damağası romanındaki Kel Yiğit Ali Ağa, bir kızı dağa kaçırır. Uzun süre kızın babasıyla çekişir. Sonrasında ise kızın babasının gönlünü almayı başarır ve kızla evlenir. Kel Yiğit, tam rahata ulaşacakken bu kez köylüyle arasında muhtarlıktan dolayı bir çekişme yaşanır. Kel Yiğit’in kaçırdığı kız, henüz çocuk yaştadır ve durum Kel Yiğit’le zıtlaşan bazı köylüler tarafından jandarmaya ihbar edilir. Sonrasında ise Kel Yiğit hapse atılır ve mahkûm edilir (Tahir, 2013a: 168).

Kemal Tahir’in Hür Şehrin İnsanları romanındaki fon karakterlerden Hüseyin Ağa, karısını başka bir adamla evliyken kaçırmıştır. Böylece evli olan kadın, kocasını terk ederek başka bir adamla evlenmiş olur (Tahir, 2009: 250).

Kemal Tahir’in Karılar Koğuşu romanındaki Gardiyan Vahap Çavuş, kaçırmak suretiyle karısıyla evlenebilmiştir. Vahap Çavuş, gençliğinde on iki yaşında bir kıza âşık olur ve kızın peşinden koşmaya başlar. Fakat kız, Vahap Çavuş’a yüz vermez. Vahap Çavuş, uzun süre uğraşır ve kızın gönlünü çelmeyi başarır. Sonrasında annesini aracı olarak gönderir. Fakat kızın babası, bu evliliği onaylamaz. Vahap Çavuş, adamın ikna olması için muska yaptırır; fakat o da çare olmaz. Kız babasını bu şekilde ikna edemeyeceğini anlayan Vahap Çavuş, fırsatını bulur bulmaz kızı kaçırır, sonrasında ise kız babasıyla uzlaşır (Tahir, 2013b: 135-136). Kayınbabasına başlık parası olarak bir bağ, bir saat, iki de inek verir (bk. Başlık Parası).

Eserdeki bir başka kaçırma vakası ise Paşo tarafından gerçekleştirilir. Paşo, karısını kaçırmış ve sonrasında onunla evlenmiştir (Tahir, 2013b: 74). Roman fon karakterlerinden Topal Sefer’in karısı, onu bırakarak Pütürge’nin dağ köylerinden bir adama kaçar (Tahir, 2013b: 306). Romanda ismi belirtilmeyen fon karakter bir kadın ise yaşlı kocasını bırakarak başkasıyla kaçar. Kadın, kocasından boşanmadan başka bir erkekle kaçtığı için hapse mahkûm edilir (Tahir, 2013b: 12).

Kerime Nadir’in Bir Çatı Altında romanındaki Binnur, başına buyruk ve hoppa bir kızdır. Canının istediği gibi hareket eder, kararlarını alırken ailesine danışma gereği bile duymaz. Bir kuyumcunun yanında çırak olan Ziya ile kısa süreli bir aşk yaşayan Binnur, hemen sonrasında Ziya’ya kaçar. Kaçtıktan sonra da Ziya’yı babasına yollar ve durumu

bildirir. Binnur’un babası Hulûsi Bey ise bu emrivakiyi kabullenmez ve damadını huzurundan kovar (Nadir, 1990: 254). Hulûsi Bey, biricik kızının kaçmasından sonra hastalanıp yataklara düşer. Sonrasında ise bir kalp krizi geçirir. Binnur’un kocası Ziya ise duyarlı bir damattır. Binnur’u zorla da olsa ailesinin yanına götürür ve ona ebeveynlerinin ellerini öptürür. Aile de Ziya’nın bu duyarlı davranışından sonra Binnur’u affeder ve olay kapatılır.

Mustafa Miyasoğlu’nun Kaybolmuş Günler romanındaki Kâmuranların evindeki kalfanın annesi, tulumbacılardan birine kaçmış ve bu şekilde evlenmiştir (Miyasoğlu, 2009: 212).

Necati Cumalı’nın 1974’te yayımlanan Acı Tütün romanındaki Ferit, askerliğini bitirip memleketine döndüğünde kapı komşuları Binnaz’ın büyüyüp güzelleştiğini fark eder. Binnaz’la biraz muhabbet eden Ferit, ondan bir türlü ayrılmak istemez. Ferit, bunun üzerine uzun süredir özlemini çektiği şeyin, içindeki eksikliğin kaynağının, Binnaz olduğunu anlar ve ona âşık olur. Binnaz’ın ailesi de Ferit de ırgatlık yaparak geçimlerini sürdürmektedir. Ferit, Binnaz’ın babasının çalıştığı tarlada beş günlüğüne iş bulur ve Binnaz’a yakın olmaya çalışır. Bu beş günlük iş boyunca Binnaz’a daha yakın olma fırsatı bulur. Beş günün sonunda ise Ferit ile Binnaz artık birbirlerine sevdalıdır. Sevdalılar arasındaki haberleşme, iş bitiminden sonra bu kez mektuplara dökülmeye başlar. Anlatıcı, bu durumu şu sözlerle betimler:

Sevdalılar, bir arada çalıştıkları beş günden sonra, Binnazların avlu duvarından mektuplar atmaya başladılar birbirlerine. Kadın erkek ayrılığı üstüne kurulu yaşama koşulları, çevrenin, ailenin baskısı, buluşup görüşmelerini yasaklıyordu… Onlar da daha ilk mektuplarında evlenme sözü etmeye başladılar (Cumalı, 2012: 24).

Kasaba yerinde buluşup görüşme fırsatı bulamayan sevdalılar, bir an önce evlenme kararı alır. Ferit, bunun üzerine annesi Hatice Taşçı ve kız kardeşi Mürüvvet’i, Binnaz’ı istemeleri için gönderir. Binnaz’ın annesi Eda Algan, kızını Ferit’e vermeyi kabul eder; fakat çok ağır şartlar ileri sürer:

Hatice Taşçı ile Mürüvvet, cezaları ağır bir mahkeme kararı gibi dinlediler, Eda Algan’ın dediklerini. Nişanda istediklerini saydı kadın: Bir çift altın bilezik, bir beşli, iki yazlık, iki kışlık entari, aynası, tarağı ile bir tuvalet kutusu, bir büyük kutu şekerleme, başörtüsü, çorap, şu gibi şeyler… Nikâh, belediyede olacaktı. Kendilerinin çağıracağı en az yüz kişi vardı. Nikâh şekerlerini Ferit yaptıracak, belediyeye kasabanın en yeni taksisiyle Ferit götürüp getirecekti onları. Nikâhtan sonra düğüne kadar kızla oğlan görmeyecekti birbirlerini. Bir gün kız, bir gün oğlan evinde iki gün sürecekti düğün. Çalgısı köçeği, rakısı, yemeği, gelinliği ile otomobil paralarını hep oğlan evi ödeyecekti (Cumalı, 2012: 25).

Çok fakir bir aileye mensup olan Ferit’in bu şartları kaldırması oldukça güçtür; fakat yine de şartlar kabul edilir. Ferit, gündüzleri el tarlalarında, geceleri de kendi tarlasında çalışır. Böylece gece ve gündüz çalışmak suretiyle nişan hediyelerini temin eder ve nişan

yapılır. Ferit, daha sonra nikâh parasını tamamlar ve belediye memuru önünde resmi nikâh kıydırır. Fakat henüz düğün masraflarını temin edemediği için karısı Binnaz’la görüşme fırsatı bile bulamaz. Ferit, romanın şimdiki zamanında dört aydır Binnaz’la resmen evlidir; fakat evlilik masraflarını temin edemediği için nikâhlı karısına kavuşamamıştır. Bütün umutlarını elindeki tütünlerin iyi para etmesine bağlayan Ferit, tütün fiyatlarının çok düşük tutulmasıyla hayal kırıklığına uğrar. Aslında bütün kasaba halkı da Ferit gibi tütün fiyatları karşısında hayal kırıklığına uğrar. Çünkü herkes, umudunu tütün fiyatlarının yüksek açıklanmasına bağlamış; fakat netice tam bir fiyasko olmuştur. Bunun üzerine bütün kasaba halkı, bir yıldır beklettikleri borçlarını nasıl ödeyebileceklerinin tasasına düşer. Bu şartlarda düğün yapmak ise zenginler için bile oldukça güç bir durumdur. Bunun için konu komşu, Binnaz’ın annesi Eda’yı düğün ısrarından vazgeçirmeye çalışır:

“Kız Eda, Allah’tan kork! Düğünü mü kaldı artık bunun? Hepimiz bir yıl nasıl aç kalmayacağımızın derdindeyiz. Sen hâlâ düğün diye mi diretiyorsun?”

“Ne olur? Bir yıl daha beklesinler! Kocamadılar ya! Bir kızım var benim. Telli duvaklı görmek hakkım değil mi? Ben kızımı sokakta mı buldum?”

“Düğün dediğin kısmetse olur. Elde avuçta varsa olur. Gördük oğlanın nasıl didindiğini. Ferhat gibi bir dağları delmediği kaldı” (Cumalı, 2012: 285-286).

Binnaz’ın annesi Eda Algan, bütün bu yoklukları görmezlikten gelir ve anlı şanlı bir düğün yapmakta diretir. Ferit, bir gün Binnaz’ı komşularının kapısında görür. Artık nikâhlı karısına kavuşamamaktan bıkmış olan Ferit, fırsattan yararlanarak nikâhlı karısı Binnaz’ı kaçırır. Böylece Ferit, karısını kaçırmak suretiyle muradına ermiş olur.

Buradaki kız kaçırma vakası, kızın annesinin aşırı maddiyatçılığının bir sonucudur. Kızın annesi, erkek tarafından uygulanması çok zor şeyler ister. Damat adayı, şartları sağlamak için uzun süre çırpınır. Fakat şartları sağlayamayacağını anlayınca da nikâhlı karısını kaçırmaktan başka bir yol bulamaz.

Eda Algan’ın büyük kızı da kaçarak evlenmiştir. On yedi yaşında “bir Kavalalının oğluna telsiz duvaksız” (Cumalı, 2012: 24) kaçan kız, annesine ilk darbeyi vurur. Diğer kızı Binnaz’ı telli duvaklı gelin etmek isteyen Eda Algan, Ferit’e çıkardığı zorluklar yüzünden bu arzusuna da kavuşamaz. Eda Algan’ın iki kızı da kaçarak evlenmiş; böylece Eda Algan, kızlarını telli duvaklı gelin yapma hülyasını gerçekleştirememiştir.

Roman fon karakterlerinden Sıdıka ise evli bir kadındır; fakat yaşlı kocasından yeterli ilgiyi görmez. O da altı aylık çocuğunu yanına alarak ırgatlık yapan Yusuf’a kaçar. Sıdıka’nın kocası ise bu durumu sorun etmez ve umursamaz. Sıdıka ile kocası arasında resmi boşanma gerçekleşmediği için ikili arasındaki ilişki nikâhsız bir karı koca hayatı olarak sürdürülür (bk. Eşlerini Aldatan Kadınlar, bk. Eşlerini Terk Eden Kadınlar).

Oktay Rifat’ın Bir Kadının Penceresinden romanında Yezidilerin yaşadığı bir köyde öğretmenlik yapan Mahmut Kaçar, köy halkından Şino Yavşan’ın kızını gönül rızasıyla kaçırır. Mahmut Kaçar, kızı kaçırdıktan sonra başka bir köydeki bir tanıdığına gider ve kızı ona emanet eder. Fakat bu tanıdık, kızın babasının da iyi dostudur ve bu yüzden kızı götürerek babasına teslim eder. Olay o andan itibaren politize olmaya başlar. Çünkü Müslüman bir öğretmen olan Mahmut Kaçar, Yezidi bir kızı kaçırmış; fakat kız, rızasıyla kaçtığı hâlde babasına geri götürülmüştür. Yörenin güçlü şeyhlerinde Cevat Sevgili de işe dâhil olur. Alttan alta kızın Müslüman olduğu, Yezidilerin kızı zorla geri aldığı yaygarası yayılır. Bunun üzerine kız, kızın babası ve Mahmut; Hükümet Konağına götürülür. Bu arada Müslüman halk da Hükümet Konağının etrafına birikir, en az beş yüz kişilik bir karabalık Yezidi kızı gelin olarak alıp gitmek ister. Olay büyüyünce Vali yardımcısı ve emniyet müdürü olay yerine gider ve olayı yatıştırmak ister. Yezidi kız, güvenilir bir şahıs olarak Şıh Cevat Sevgili’ye teslim edilir. Şıh da hemen bir gelin arabası ayarlar, halaylar eşliğinde öğretmenle kızı arabaya bindirir ve oradan uzaklaştırır (Rifat, 1981: 111).

Romanda basit bir kız kaçırma olayı, kaçırılan kızın dini kimliğinden dolayı politize edilir ve âdeta devlet meselesi hâline getirilir. Olaydan kendilerine pay çıkarmak isteyenlerin de yaygarasıyla olay büyür. Müslüman halk galeyana getirilir ve zaten gönüllü olarak kaçan Yezidi kız ile Müslüman öğretmenin izdivacı gerçekleştirilir.

Ömer Polat’ın Saragöl romanındaki Zozan, bir ağanın yanında hizmetkâr olarak çalışmaktadır. Roman karakterlerinden Kamılo da bu ağanın yanında bir süre ırgatlık yapar. Kamılo ile Zozan burada birbirlerini tanır ve sever. Sonrasında ise Zozan, Kamılo’ya kaçar (Polat, 2011b: 132). Fakat Zozan ile Kamılo’nun beraberlikleri uzun

Belgede Türk romanında aile (1971-1980) (sayfa 180-190)

Benzer Belgeler