• Sonuç bulunamadı

Menfaate Dayalı Evlilikler

Belgede Türk romanında aile (1971-1980) (sayfa 153-171)

Menfaat; çıkarını ön planda tutma, çıkar sağlama esasına dayanır. Bu evlilik çeşidini menfaat sağlama endişesi ve beklentisi ile yapılan evlilikler oluşturur. Evliliğin temelinde taraflardan birinin veya her iki tarafın maddi çıkar beklentisi bulunmaktadır.

Türk romanında menfaat ve çıkar evlilikleri, ilk romanlarımızdan itibaren işlenen bir evlilik çeşididir. Fatma Aliye Hanım’ın Muhadarat’ındaki Calibe, kendinden yaşça büyük olan Sai Efendi ile sırf parası için evlenir. Eserdeki karakterlerden Remzi’nin ikinci karısı, onunla zengin olduğu için evlenir. Roman karakterlerden Nabi, Fevkiye ile zenginliğinden dolayı evlenir. Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu’sundaki Bihter, kendinden yaşlı olan Adnan Bey’le parası için evlenir (Esen, 1992: 282). Halit Ziya Uşaklıgil’in Ferdi ve Şürekâsı romanındaki Tayfur, Seniha’yı sever; fakat zenginliğinden dolayı Hacer’le evlenir. Kırık Hayatlar’daki Neyyir, hiç sevmediği bir kişiyle; sırf evlenmiş olmak ve toplumda evli bir kadın sıfatı edinebilmek için evlenir. Yine aynı eserdeki Sakıp Süleyman Bey ile karısının evliliği de çıkar ilişkisine dayanmaktadır (Kanter, 2009: 167, 173, 175).

Menfaate dayalı evlilikler, araştırma sahamızda en yoğun olarak işlenen evlilik çeşididir. İncelenen yüz yirmi romandan on altısında görücü usulü evliliklere, on yedisinde aşk evliliklerine yer verilir. Menfaate dayalı evlilikler ise toplam yirmi altı romanda işlenir.

Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi romanındaki Ayşen ile Ercan’ın evliliği, menfaat esasları üzerine kurulmuş bir evliliktir. Ayşen, zengin ve varlıklı bir iş adamı olan İlhan Bey’in kızıdır. Ercan ise General Hayrettin Paşa’nın oğludur. Ayşen, üniversitede devrimci örgütlerle irtibat hâlinde olan, eylemden eyleme koşan bir öğrencidir. Zengin ve burjuva bir aileye mensup olduğu için örgütte kendini kabul ettirmekte zorlanır. Ayşen’in arkadaşları, buldukları her fırsatta onun burjuvalığıyla veya annesinin sosyetik tavırlarıyla dalga geçer. Ayşen’in eylemci arkadaşları, onu ancak paraya ihtiyaç duyduklarında akıllarına getirir. Ayşen, katıldığı bir eylemden sonra gözaltına alınır; fakat ailesinin güçlü bağlantıları olduğu için gözaltından hemen kurtulur. Ayşen’i gözaltından General Hayrettin Paşa kurtarır, bunun karşılığında ise onu oğlu Ercan’la evlendirmek ister. Ayşen’in babası İlhan Bey ise Hayrettin Paşa’ya karşı mahcup olmamak ve onun nüfuzundan yararlanmak için bu evliliğe taraftar olur. Ünlü bir iş adamı olan İlhan, kızını bir generalin oğluyla evlendirerek ününe ün de katmış olacaktır (Ağaoğlu, 2014a: 146).

Ayşen, başlangıçta Ercan’la evlenmeye şiddetle karşı çıkar. İlhan Bey ise “Ya Ercan’a varırsın, ya sürerim seni yurt dışına” (Ağaoğlu, 2014a: 288) sözleriyle Ayşen üzerinde baskı kurmaya çalışır. Ayşen, her şeye rağmen bu evliliği kabul etmez ve devrimci arkadaşlarına yakınlaşmaya devam eder. Fakat Ayşen’in arkadaşları, onu burjuvalıkla itham etmeye devam eder ve yanlarına almak istemez. Uğruna mücadele verdiği dava arkadaşlarının ona olan güvensizlikleri ve onu adam yerine koymamaları, Ayşen’i kendini sorgulamaya iter. Ayşen, bunun üzerine “öç almak için” (Naci, 2009: 429)

Ercan’la evlenmeyi kabul eder. Böylece hem ailesinin baskısından kurtulur hem de kendisini dışlayan arkadaşlarından intikam alır.

Burjuva tabakasını temsil eden insanlar, bir şekilde iktidarla ilişki kurarak ekonomik güçlerini arttırma ve sosyal mevkilerini yükseltme gayreti içerisinde olur (Sümeyra, 2002: 733). Ercan ve Ayşen’in nikâhı, asker ile burjuva işbirliğinin bir göstergesidir (Moran, 2012d: 35). Nikâh, Ayşen’in gözaltından kurtulması karşılığında gerçekleştirilir ve her iki aile de bu evlilikten çıkar sağlar. General, oğluna çok zengin bir aileden kız alır ve ekonomik kazanç sağlar. İş adamı olan İlhan ise sırtını generale, yani iktidara dayamış olur. Bu evliliğin mağduru konumundaki Ayşen ise evliliği önemsemez. Sadece ailesinin baskısından kurtulabilmek için evliliği kabullenir.

Eserdeki fon karakterlerden İnci ile kocası Semih’in evlilikleri de menfaate dayalı bir evliliktir. Oyuncu olan Semih, kendisinden yaşça büyük olan İnci ile sırf parası ve zenginliği için evlenir (Ağaoğlu, 2014a: 127). Oldukça varlıklı bir reklamcı olan İnci ise yanında genç ve yakışıklı bir kocayla dolaşmaktan sıkılmaz, hatta bu durumdan kıvanç duyar.

Ayla Kutlu’nun Islak Güneş romanındaki Zehra ile Hidayet’in evlilikleri, menfaat üzerine kurulmuş bir evliliktir. Doktor Hilmi Bey’den gayrimeşru bir şekilde gebe kalan Zehra Hanım, Hilmi Bey’in onunla evlenmesini umar. Fakat Hilmi Bey, bir hizmetli olan Zehra ile evlenmeyi kabul etmez. Bu arada da Zehra’dan kurtulmanın yollarını aramaya başlar. Hidayet, Doktor Hilmi Bey’le aynı hastanede çalışan bir laboranttır ve eş cinseldir. “Kadınsı tavırları olan, erkeklerden hoşlanan ve uyuşturucu madde bağımlısı” (Yaşar, 2007: 70) olan bir tiptir. Doktor Hilmi Bey, Zehra ile evlenmesi karşılığında Hidayet’e bin lira ödemeyi taahhüt eder. Zehra hastanede hademe olarak çalıştığı için o da Hidayet’e kazanç sağlayacaktır. Hidayet’e “Çalışan bir kadın, üstelik çeyiziyle” (Kutlu, 2002: 183) gelecektir. Eş cinsel olduğu için zaten evlilikte gözü olmayan Hidayet; bu şekilde hem evlenmiş olacak hem ev işlerini yürüten bir kadına sahip olacak hem de karısının kazancına konacaktır. Hidayet için karısının yedi aylık gebe olması ise bu durumda göz yumulabilir bir durum olarak görülür. Zehra, Hidayet’le evlenmemek için başlangıçta direnir. Fakat Doktor Hilmi Bey, onu işten atmakla tehdit eder. Yedi aylık karnıyla ortada kalmak istemeyen Zehra da sonunda bu evliliğe rıza gösterir (Kutlu, 2002: 183). Zehra’nın bu evlilikteki kazancı ise çocuğunu gayrimeşru bir çocuk olmaktan kurtarması ve çocuğuna bir baba bulması olarak değerlendirilebilir.

Burada eş cinsel bir karakterin para ve çıkar için gebe bir kadınla evliliği kabullendiği görülmektedir. Hidayet, karısının bakire olmayışını önemsemez. Çünkü eş cinsel bir karakterdir ve karısıyla cinsel beraberlik yaşamak gibi bir arzusu da yoktur. O, bu evliliği sırf karısının getireceği kazanç ve Doktor İhsan Bey’den alacağı paralar için yapmıştır.

Aziz Nesin’in Tatlı Betüş romanının başkişisi Tatlı Betüş, birçok zengin kişiyle evlenip boşanmış sosyetik bir kadındır. Tatlı Betüş, romanda üç kişiyle menfaat evliliği yapar. Bu kişilerden ilki Sarsak Mecdi’dir. Sarsak Mecdi, Osmanlı paşalarından Yanbastı Fettah Paşa’nın torunudur. Asilzade ve mirasyedi bir tiptir (Demir, 2010: 56). Dedesinden kalan yüklü miktardaki mirası ömrü boyunca yemekle tüketemez. Tatlı Betüş, kendisinden otuz sekiz yaş büyük olan Sarsak Mecdi ile sırf parası için evlenir. Paraya değer vermeyen Tatlı Betüş, parayı har vurup harman savurur. Sarsak Mecdi’nin yıllardır tüketemediği dede mirasını, kısa süre içerisinde tüketir. Betül, yaşlı kocası Sarsak Mecdi ile evlenirken sevgilisi Cins Bekir’i de eve hizmetçi olarak alır ve evliliği süresince kocasını Cins Bekir’le aldatır (bk. Eşlerini Aldatan Kadınlar). Tatlı Betüş, kısa süre içerisinde kocasının mallarını tüketir. Bunun üzerine Cins Bekir, Sarsak Mecdi’yi artık öldürmek ister. Fakat Tatlı Betüş “Olmaz, ben Allah’tan korkarım. Sen onu bana bırak, ben onu kollarımın arasında güzellikle, tatlılıkla öldürürüm” (Nesin, 2013: 21) diyerek bu duruma engel olur. Tatlı Betüş, bundan sonra yaşlı kocasını gittikçe azdırır. Bunun sonuçlarını Sarsak Mecdi’nin yaşlı bünyesi kaldıramaz ve Sarsak Mecdi kısa süre sonra karısının kollarında can verir. Sarsak Mecdi’nin son mal varlığı olan köşkü de böylece Betül’e ve Cins Bekir’e kalır (Nesin, 2013: 20-22).

Tatlı Betüş’ün menfaat için evlendiği kocalarından bir diğeri ise bir prenstir. Bir dönem prenseslerle evlenmek moda hâline gelir. Tatlı Betüş de Arabistan’a gider ve bir yıl boyunca balo balo gezerek prens bir koca arar. Neticede katıldığı bir baloda kralın akrabalarından bir paşa ile tanışır. Paşa, Betül’ü çok beğenir ve ikili kısa süre içerisinde evlenir. Böylece Betül, bir prensle evlenerek emellerine ulaşır; fakat kaderin bir cilvesi olarak prensesliğin tadını çıkaramaz. Çünkü evlilikten hemen sonra ülkede ihtilal olur ve Betül’ün kocası tüm vasıflarını kaybeder. Bunun üzerine Tatlı Betüş vasıfsız bir paşa ile evliliğini sürdüremeyeceğini söyleyerek kocasından boşanır (Nesin, 2013: 47-50).

Eserde Arap-Orta Doğu coğrafyasındaki emperyalist güçlerin bölgeyi şekillendirmesine göndermelerde bulunulur (Demir, 2010: 176). Arap toplumu, cahil ve kadın düşkünü bir toplum olarak gösterilir. Bu durumu “bir güzel kadın, Arabistan

memleketlerinden birine gitse de, bir deveye binse ve onu bir Arap şeyhi, bir Arap kralı, bir Arap prensi görse, o kadını prenses yapmadan bırakmazlar” (Nesin, 2013: 45) sözlerinde de görmek mümkündür. Tatlı Betüş de bu Arap şeyhlerinden birinin dikkatini çeker ve kısa süre içinde onunla evlenir; fakat emellerine ulaşamaz.

Roman başkişisi Tatlı Betüş’ün bir başka menfaat evliliği ise ismi belirtilmeyen bir erkekle gerçekleşir. Tatlı Betüş, o sıralarda eski kocalarından kalan paralarla oldukça zengin bir konumdadır. Tatlı Betüş, bu kocasıyla evlenmeden önce Süzük Sedat adlı biriyle evlenmiştir. Süzük Sedat, cinsel yönden iktidarsız olduğu için karısına şiddet uygulayarak bu durumunu örtmeye çalışmış, bunun bir neticesi olarak da Tatlı Betüş dayaktan hoşlanan mazoşist bir kişiliğe bürünmüştür. Süzük Sedat, bir müddet sonra karısını dayak noktasında da tatmin edemez hâle düşer ve çözümü karısını terk etmekte bulur (bk. Eşlerini Terk Eden Erkekler). Romanda ismi belirtilmeyen bir kişi ise sırf zenginliğinden dolayı Tatlı Betüş’le evlenmek ister. Tatlı Betüş de damat adayının kendisine şiddet uygulayacağı umuduyla onunla evlenir (Nesin, 2013: 191). Fakat umduğunu bulamaz. Tatlı Betüş’ün kocası, ona şiddet uygulamakta aciz kalır. Bir müddet sonra bu kocası da Tatlı Betüş’e tahammül edemez ve onu boşar.

Eserde Tatlı Betüş’ün menfaate dayalı olan üç evliliği işlenmiştir. Bunlardan ilki Tatlı Betüş ile ondan otuz sekiz yaş büyük olan kocası arasında gerçekleşir. Tatlı Betüş, bu evliliği sırf kocasının malına konabilmek için yapar. Tatlı Betüş’ün ikinci evliliği ise bir prensle olur. Tatlı Betüş, bir prensle evlenerek prenses olmak ister ve evliliği bu amaçla gerçekleştirir. Fakat düğün gecesi, Betül’ün kocası iktidardan düşer. Bu evlilikten çıkarı kalmayan Tatlı Betüş, kocasından boşanır. Tatlı Betüş’ün üçüncü evliliği ise mazoşist bir eğilim sonucu gerçekleşir. Bu kez Tatlı Betüş’ün kendisi zengindir ve damat adayı onunla sırf parası için evlenir. Tatlı Betüş’ün kocasından beklentisi ise fiziksel şiddet görebilmektir.

Aziz Nesin’in 1978’de yayımlanan Tek Yol romanında ismi belirtilmeyen bir fon karakter, karısını çirkin bulmasına rağmen onunla sırf zenginliğinden dolayı evlenir. Daha sonra da karısını evin güzel hizmetçisiyle aldatır. Evlilik, kadının bu durumu fark etmesi üzerine ise boşanma ile neticelenir (Nesin, 2015b: 293).

Cevdet Kudret’in Karıncayı Tanırsınız romanındaki Kenan, zengin ve burjuva bir ailenin çocuğudur. Kenan’ın babası bir bankada idare meclisi üyesidir, Kenan’ı zengin bir ailenin kızı ile evlendirmeyi uygun görür ve durumu arkadaşı Servet Bey ile görüşür. Servet Bey, Osmanlı Dönemi devlet adamlarından Vasıf Paşa’nın oğludur ve oldukça

varlıklı bir kişidir. Servet Bey’in de bekâr bir kızı vardır. İki baba, çocuklarını evlendirme noktasında uzlaşır. Sonrasında ise evlilik kararı çocuklara tebliğ edilir. Gelin ve damat adayı o güne kadar hiçbir şekilde birbirlerini görmemiştir (bk. Görücü Usulü Evlilikler). Fakat tarafların zengin oluşu, gelin ve damat adayını bu evliliğe meylettirir. Kısa süre içerisinde nikâh kıyılır ve menfaat esaslı bir evlilik tesis edilmiş olur (Kudret, 1976: 170- 171).

Bu evlilik, bir nevi şirket evliliği olarak görülebilir. Çünkü iki zengin aile, çocuklarını birbirleriyle evlendirerek mülklerine mülk katmak ister. Aile büyüklerinin kararından sonra durum evlenecek çiftlere tebliğ edilir. Gelin ve damat adayı da tıpkı babaları gibi menfaatperest olduğu için evlenecek gençlerin birbirini tanımasının bir önemi kalmaz ve aşk ötelenir.

Eserde menfaate dayalı diğer bir evliliği ise roman kahramanlarından Haydar gerçekleştirir. Haydar, işsiz kaldığı bir dönemde iş aramak için gazeteye ilan verir. İlandan sonra şişman bir gazeteci, Haydar’ı yanına çağırtır ve Haydar’a kızıyla evlenmesi şartıyla iş teklif eder. Haydar da adamın kızıyla evlenmeyi kabul eder ve işe girer. Gazeteci, oldukça zengin bir kişidir. Haydar’ı Şişli’de bir apartman dairesine götürür ve “artık burada oturacaksın” (Kudret, 1976: 63) diyerek daireyi ona teslim eder. Oldukça zengin bir aileye damat olan Haydar, evleneceği kızın kim olduğunu bile merak etmez. Haydar, menfaat evliliği yaptığı için zaman zaman kendi içinde çatışmalar yaşar. “Kendini satmış olmanın verdiği bir tedirginlik” (Kudret, 1976: 63) içine girer. Fakat bu sorunu yine kendi içinde çözümler. Gazetenin işlerini tek başına yürüttüğünü, başkasının parasını yemediğini, sadece emeğinin karşılığını aldığını düşünerek kendini teselli etmeye çalışır ve iç çatışmalarından kurtulur (Kudret, 1976: 63).

Eserdeki menfaate dayalı başka bir evliliği ise fon karakterlerden Şevket yapar. Şevket, zengin bir dul olan Melahat Hanım’ı, sırf parası için baştan çıkartır ve onunla evlenir. Böylece Melahat Hanım’ın mülküne konar (Kudret, 1976: 10).

Demir Özlü’nün Bir Uzun Sonbahar romanındaki Gülgün’ün babası vefat eder. Gülgün’ün annesi, sonrasında yeni bir evlilik arayışı içine girer, evliliğini yaparken ise eski kocasından kalan toprakları yönetebilecek biriyle evlenmeyi uygun bulur ve bu kriterlere uyan biriyle evliliğini gerçekleştirir. Gülgün, annesinin kriterlerini “Şimdiki kocasıyla bu toprak işi için evlendi, toprakla ilgilensin diye” (Özlü, 2013b: 175) sözleriyle açıklar.

Dursun Akçam’ın Kanlıdere’nin Kurtları romanındaki Pamuk, üç çocuklu bir duldur ve oldukça zor bir durumdadır. Roman fon karakterlerinden Sado, şaşı oğlu Feyzi ile

Pamuk’un büyük kızı İpek’in evlenmesi şartıyla Pamuk’a evlenme teklif eder. Pamuk, Sado’nun bu teklifini kabul eder ve onunla evlenir. Fakat Pamuk’un kızı İpek, Feyzi’yi beğenmez; bir hafta içerisinde de Memiş adında birine kaçar (Akçam, 2013: 50). Böylece evlilikle elde edilmesi umulan menfaat, elde edilmemiş olur. Sado ise bunun acısını karısından çıkartır ve bulduğu her fırsatta ona şiddet uygular (bk. Kadına Dönük Şiddet).

Emine Işınsu Okçu’nun 1978’de yayımlanan Çiçekler Büyür romanındaki İlay ile Mehmet Ali’nin evliliği, menfaat esaslarına dayalı olan bir evliliktir. İlay ve Mehmet Ali, Bulgar zulmü altında kalan bir köyde yaşamaktadır. Bulgarlar, köydeki Türkleri asimile etmek ve onları Bulgarlaştırmak için büyük çaba harcar. İlay, bu duruma direnen ve Türkler için muhtariyet elde etmeye çalışan bir kişidir. İlay’ın sevgilisi Mehmet Ali ise menfaati icabı güçlünün yanında yer alır. Bulgarlar içinde yükselebilmek için her türlü sıkıntıya katlanır ve kendi milliyetini unutur. Onun tek derdi yükselmek ve makam mevki sahibi olabilmektir. Bu uğurda kendi milliyetini ve dinini unutmaktan bile geri durmaz. Mehmet Ali ile İlay, iki zıt karakter olmalarına rağmen birbirlerini çok sever ve nişanlanır. Mehmet Ali, nişan sonrasında okumak için köyden şehre iner ve İlay ile aralarına mesafe girer. Bulgarlar içerisinde yükselebilmek için İlay’dan kopar, onunla irtibatını keser. Çünkü İlay mimlenmiş bir karakterdir. “Dedesi Hüseyin Pehlivan tarafından Türklük şuuruyla yetiştirilen İlay” (Kökdemir, 1995: 241) ise kendini davasına adar. Asimilasyona uğramamak için kendini yetiştirmeye çabalar. Türkiye’den temin ettiği kitaplarla dinini ve milliyetini muhafaza etmeye çalışır. Bir müddet sonra ise muhtariyet elde etmek için gizli çalışmalarda bulunduğu gerekçesiyle tutuklanır. İlay’la birlikte yakalanan diğer kişiler işkenceyle öldürülür; fakat İlay sağ bırakılır. Uzun süre işkenceye tabi tutulur; fakat öldürülmez. Çünkü Bulgarlar, İlay’ın ilerde Mehmet Ali’ye lazım olabileceği düşüncesindedir (Okçu, 2013a: 369-371).

İlay, uzun süre işkenceye tabi tutulur; sonrasında ise mahkûm edilir ve yol işçisi olarak çalıştırılır. Bu arada Mehmet Ali, Bulgarlar içerisinde önemli yerlere gelmiş ve artık güvenilen kalifiye bir eleman olmuştur. Bulgarlar, Mehmet Ali’ye İlay ile evlenmesi talimatını verir. Bulgar makamları, Mehmet Ali’nin İlay’la birlikte Türkiye’ye sızmasını planlamaktadır. Plana göre; Mehmet Ali, Bulgarların gözünden düşmüştür, artık Bulgarlardan nefret etmektedir. Bu yüzden karısına Türkiye’ye kaçmayı teklif edecek ve karısı Türkiye sınırında Bulgarlarca yaralanacaktır. Mehmet Ali de Bulgar zulmünden kaçan yaralı bir kadının kocası olarak Türkiye’ye çok rahat bir şekilde sızacaktır. Sonrasında ise Türkiye’de Bulgaristan için ajanlık yapacaktır. Mehmet Ali, aldığı talimat

üzerine eski sevgilisi İlay’ın yanına gider ve onu yol işçiliğinden kurtarır. İlay, Mehmet Ali’nin aniden kendisine geri dönmesinden şüphelenir ve onunla evlenmeyi reddeder. Fakat Mehmet Ali, İlay’ı bir nevi tehdit eder; ona kendisiyle evlenmezse kimliksiz kalacağını ve askerler tarafından vurulacağını söyler. İlay ise Mehmet Ali’nin ajan olmasından şüphelenir; fakat yine de onunla evlenmeyi kabul eder. Mehmet Ali, İlay ile evlendikten sonra ona karşı Bulgaristan’ı kötülemeye başlar. Yıllarca Bulgaristan’a hizmet ettiğini; fakat bu hizmetlerinin karşılıksız kaldığını anlatır. Böylece Bulgarlara yakınlık duymadığını İlay’a yavaş yavaş aşılamaya başlar. Fakat İlay, kocasına karşı şüphe içerisinde kalır, her fırsatta onun gerçek niyetini kavramaya çalışır. İlay’ın bu şüpheleri bir gün kocasının çantasından çıkan evraklarla netlik kazanır. Bulgarlar, Mehmet Ali’ye İlay’la evlenmesi, onu ikna etmesi ve birlikte Türkiye’ye kaçmaları görevini vermiştir. Mehmet Ali, İlay’ı ikna edemezse öldürecektir. İlay, öğrendiği bu bilgileri Mehmet Ali’ye anlattığında kocası durumu inkâr etmez ve artık İlay’ı öldüreceğini söyler. Fakat Mehmet Ali’nin hesaplayamadığı bir durum vardır. İlay, Mehmet Ali’nin silahını ondan önce almıştır. İlay’ın elindeki silahı gören Mehmet Ali, şaşkınlıkla İlay’ın üzerine yürür; fakat İlay erken davranır ve Mehmet Ali’yi öldürür. Böylece kişisel menfaat için İlay’la evlenen ve aslını inkâr eden Mehmet Ali, kendi kurduğu oyun içerisinde öldürülür (Okçu, 2013a: 474-479). Menfaat uğruna kurulan bu evlilik, amaçlanan menfaat elde edilemeden son bulmuş olur.

Füruzan’ın Kırk Yedi’liler romanındaki Seçil’in yaptığı evlilik, maddiyata dayanan bir evliliktir. On yedi yaşındaki Seçil, evli ve çocuklu bir üsteğmen olan Ertegün’le kısa süreli bir aşk yaşar. Fakat Seçil’in ailesi, kızlarının evli bir adamla ilişki kurmasını onaylamaz ve Seçil’e müdahale eder. Seçil’in ailesi, Ertegün’ü beğenmez. Bunun nedeni Ertegün’ün evli olmasına bağlanmakla birlikte asıl neden; ailenin Ertegün Üsteğmen’i kendi kızlarına layık görmemesidir. Onlara göre çok güzel bir kız olan Seçil, zengin ve modern bir kişiyle evlenmelidir. Seçil’in annesi Nüveyre Hanım, idealist bir öğretmen görüntüsü çizer. Fakat aslında o; gösteriş meraklısı, kuralcı, kibirli, yapay bir karakterdir. Aşka ve sevgiye saygı duymak yerine rasyonel olmayı tercih eder. Çocuklarının geleceğini kendi tayin etmek ister, ailede kocası dâhil herkesi yönlendirir. Seçil’in doğru bir evlilik yapamayacağına inanan Nüveyre Hanım, kızının yerine kendisi karar verir ve bu aşka onay vermez. Aşkına saygı duyulmayan Seçil, intihar girişiminde bulunur; fakat son anda kurtarılır. Sonrasında ise bu aşkı unutabilmesi için İstanbul’a, anneannesinin yanına, gönderilir (Füruzan, 2014: 40-47). Lise son sınıfı İstanbul’da tamamlayan Seçil,

üniversitede İngiliz Filolojisi okurken kendisine ailesinin istediği gibi bir koca bulur ve okulu bırakır. Bulduğu zengin bir avukatla sırf parası için evlenir. Gösterişli bir evlilikten sonra iki de çocuk sahibi olur. Dışarıya karşı oldukça güzel, baş döndürücü görünen Seçil; aslında hiçbir zaman mutluluğa ulaşamaz. Kocası tarafından aldatılır, yapay ve göstermelik bir yaşam sürdürür, sonrasında ise intihar ederek yaşamına son verir (Füruzan, 2014: 509).

Menfaat uğruna yapılan evlilik, mutluluk ve huzur getirmemiştir. Seçil, ilk aşkı olan Ertegün Üsteğmen’le ona layık bulunmadığı için evlendirilmez. Aslında Ertegün Üsteğmen, Seçil’e tüm samimiyetiyle âşıktır. Seçil de “saf ve yalın bir aşkla” (Yalçın,

Belgede Türk romanında aile (1971-1980) (sayfa 153-171)

Benzer Belgeler