• Sonuç bulunamadı

Moğollar Arasında Yahudiler

3. İstila Öncesinden İlhanlıya Kadar Anadolu’nun Siyasi Durumu

1.2. Moğol Steplerine Büyük Dinlerin Nüfuzu

1.2.4. Moğollar Arasında Yahudiler

Moğol imparatorluğu içerisinde Yahudilerin varlığı çok eski dönemlere dayanmaktadır. Bu bölgede Yahudi varlığı M.S. VI. yüzyılda Bâbil sürgününde bu bölgeye gelip daha sonra dönmeyen Yahudi ailelere dayanmaktadır. Yahudilik Orta Asya’da özellikle İpek Yolunun etkisiyle yayılma imkânı bulmuştur. Bu yolun hareketli ve yoğun ticari faaliyetlere imkân vermesinden dolayı Buhara, Semerkant, Tirmiz, Merv, Urgenç büyük müreffeh şehirler olarak büyük Yahudi nüfuzu barındırmışlardır.370 İpek Yolunun gelişmesinde ticaretteki çekicilikleriyle Radanitler adı verilen Yahudi tüccarlar önemli rol oynamışlar ve bu yol boyunca ticaret postaları kurmuşlardır.371

Moğolların bu bölgelere geldiği dönemlerde Buhara ve Hive bölgesinde 8.000 den fazla Yahudi aile; hatta XII. asrın sonlarına doğru Semerkant’ta elli bin Yahudi bulunduğundan söz edilmektedir.372 Orta Asya’daki bu Yahudi gurupları varlıklarını devam ettirmişler ve bölge Yahudileri için artık Buhara Yahudileri tabiri kullanılagelmiştir.373 Bu bölgedeki Yahudi varlığı yaklaşık 800 yılına ait İbranice yazmalardan da görülmektedir.374 Moğol devleti içinde önemli görevlerde bulunan Uygurlar arasında kısmen de olsa Yahudiliğin varlığı bunlara dayanmaktadır. Gazneli Mahmud’un neşrettiği yazılı bir emirnamede de Belh Yahudilerinden bahsedilmektedir.375 Moğol imparatorluğu içinde sadece Orta Asya değil Çin’den Doğu Avrupa’ya kadar bütün imparatorluk topraklarında Yahudilerle karşılaşılmaktadır.376

Moğollar bütün dinlere göstermiş oldukları toleransı Yahudiliğe de göstermişlerdir. Diğer dinlerdeki gibi Yahudilere de ibadet ve dini emirleri uygulama konusunda Yasa hükümlerine aykırı olmadıktan sonra geniş bir serbesiyet tanımışlardır. Ancak bu dini tolerans diğer dinlerin din adamlarını kapsadığı halde

370 Durmuş Arık, “Buhara Yahudileri Üzerine Bir İnceleme”, Orta Asya ve Kafkasya Dergisi, c.I,

sayı:2, Ankara, 2006,s.92–109.

371 Arık, a.g.m., c.I, sayı II, s.93; ayrıca bkz. Richard C. Foltz, İpek Yolu Dinleri, çev: Aydın Aslan,

Medrese Yayınları, Afyonkarahisar, 2007.

372 Arık, a.g.m., c.I, s.93.

373 Buhara Yahudileri tabiri hakkında daha geniş bilgi için bkz. Arık, a.g.m., c.1,sayı II, s.92–109. 374 Roux, Eski Dini, s.32.

375 Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, s.308–309.

Yahudi din adamlarına aynı oranda tanınmamıştır. Cengiz Han bütün din adamlarına vergi muafiyeti tanıyan bir ferman yayınlamış ancak bunda Yahudi din adamlarından bahsetmemektedir. Nitekim Cüveynî bunu Mengü Han’ın dedesi gibi vergi muafiyeti ile ilgili yeni bir ferman çıkarttığını, bunda yine bu guruba dâhil edilmeyen Yahudilerin hayal kırıklığına uğradığını belirtir.377

Ögedey ve Güyük Han döneminde Yahudilerle ilgili bir bilgiye rastlanmamaktadır. Gerek Avrupalı seyyahlar, gerekse İslam kaynakları ile Nesturi ve Ermeni kaynakları bu dönemde Yahudiler hakkında bir bilgi vermemektedirler. Mengü Han döneminde ise vergi ile ilgili düzenlemede bütün din adamlarına tanınan vergi muafiyetinden Yahudileri mahrum bırakmıştır. Bu konu ile ilgili olarak Cüveynî şöyle demiştir: “Cengiz Han’ın ve Kaan’ın fermanlarıyla ilave vergi

yükünden muaf tutulan Müslüman cemaatinin büyük seyyidleri ve imamlarından, erkeün(?) dedikleri Hristiyan rahiplerden ve öğrencilerden, toyin dedikleri putperestlerin rahiplerinden, yaşları ilerlemiş ve geçimlerini temin etmekten aciz kişilerden vergi almadı. Bu guruba dâhil edilmediklerini gören Yahudiler hayal kırıklığına uğradılar. Üzüntüden sakallarını yolmaya başladılar.”378

Aynı olayı Mirhond’a dayanarak Barthold da anlatır.379 Barthold Mengü Han’ın böyle davranmasına sebep olarak Yahudilerin Büyük Hanın sarayında kendilerini koruyacak kimselerin bulunmamasıyla izah etmiştir.380 Nitekim Rubruk o dönem Moğol devletinin merkezi olan Karakurum’dan bahsederken burada 12 put mabedi, 2 camii, 1 de kilise olduğunu söyler. Yahudilerin ibadet yerleri hakkında bir bilgi vermez.381 Dönüş yolunda birçok Yahudi varlığından özellikle İran’ın hemen her şehrinde pek çok Yahudi olduğuna değinirken,382 Karakurum’da hiç bahsetmemesi, diğer dinlerin ibadet yerlerini sayı olarak verdiği halde Yahudi mabetlerinden hiç söz etmemesi merkezde Yahudilerin çok az olması veya topluluk oluşturacak yerleşik bir Yahudi varlığının olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca dönemin kaynakları Yahudilerin bu bölgedeki siyasi bir birliğinden asla bahsetmezler. Bölgede Yahudilerin dini yönlerinden ziyade ticari alandaki başarıları 377 Cüveynî, a.g.e., s.481. 378 Cüveynî, a.g.e., s.480–481. 379 Barthold, a.g.e, s.522. 380 Barthold, a.g.e., s.522–523. 381 Rubruk, a.g.e., s.111. 382 Rubruk, a.g.e., s.134.

87

ve faaliyetleri ile tanınmaları bunda etkili olabileceği, ikinci olarak ta inançları gereği İslamiyet ve Hristiyanlıktaki gibi dilerini yayma çabaları olmaması, bu açıdan inanç ve ibadet yönlerinin bilinmemesi ve gizliliğinden kaynaklandığı düşünülebilir.

Moğol imparatorluğu içinde Yahudi ibadet yeri olarak sadece 1183’te Çin’in Kai Fong şehrinde yapılmış bir sinagogun varlığını biliyoruz.383 Kubilay Han döneminde Çin’de eskiden beri var olan Yahudiler gizli ama verimli bir dönem geçirmişlerdir.384 Bunda bu bölgeye gelen Müslüman tüccarların azalması da sebep olmuş olabilir. Çünkü Kubilay Han kurbanlık koyun kesimi, suyun kullanımı, abdest konuları gibi bazı noktalarda Yasak’taki sınırlamalar ve engellere ilaveten birde Müslümanların sünnet olmasını yasaklamıştı. Böylece Müslümanlar Çin’e gitmeyi durdurmuş, bölgenin ekonomik yönden gerilemesi ve vergilerdeki düşüş üzerine Kubilay Han buna izin veren bir ferman çıkarmak zorunda kalmıştır.385

Moğol imparatorluğu içinde Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı bölge hiç şüphe yok ki İlhanlı bölgesidir. İlhanlı toprakları içerisinde özellikle Dicle ve Fırat nehri arasında yaşıyorlardı. Musul ve Bağdat’ta birçok Yahudi mahalleleri ve sinagogları mevcuttu.386 Hûlâgû ve Abâkâ Han döneminde sarayda görev yapan Yahudilerin varlığı bilinmektedir. Zira Hûlâgû ve Abâkâ Han dönemlerinde Müslüman vakıflarının gelirleri devlet hazinesine bağışlanmış, bu Müslüman vakıf mallarının iradından Hristiyan ve Yahudi din adamları ve Yahudi tabiplerin maaşları ödeniyor idi.387 Buda bize Hûlâgû ve Abâkâ dönemlerinde İlhanlı sarayında Yahudi din adamları ve özellikle Yahudi doktorların varlığını göstermektedir. Nitekim bu tabiplerden daha sonraki dönemde vezirliğe kadar çıkmış olanlar görülecektir.

İlhanlı tahtına Ahmet Tekudâr’ın geçmesiyle beraber Müslüman vakıflarından ele edilen gelirden Gayr-i Müslimlerin maaşlarının ödenmesi uygulamasına son verilmiş, bu vakıfların idaresi Müslümanlara bırakılmış ve

383 Roux, Moğol, s.389. 384 Roux, Moğol, s.389.

385 Kubilay Han’ın İsa isimli bir vezirinin Müslümanların sünnet olmalarını yasaklayan bir yasa

çıkarmış, bunun üzerine bu bölgeye Müslüman tüccarların gelmemesi üzerine Kubilay onları Çin’e çekmek için sünnete izin eren bir ferman çıkarmıştır. (Roux, Moğol, s.389–390.)

386 Spuler 1247 yılında Musul ve Bağdat gibi birçok şehirde Yahudi sinagoglarının varlığından

bahseder. (Spuler, a.g.e., s.268.) Rubruk’da İran’ın hemen her şehrinde Yahudi mahallelerinin olduğunu söyler. (Rubruk, a.g.e., s.134.)

gelirlerinin büyük bir kısmı da mukaddes beldelere aktarılmıştır.388 Ahmet Tekûdâr dönemi diğer Gayr-i Müslimler gibi Yahudiler açısından da sıkıntılı geçmiş ama Tekûdâr dönemin kısa sürmesi ve yerine Argûn’un geçmesiyle Yahudiler rahat bir nefes almıştır.

Argûn dönemi (1284–1291) Yahudilerin Moğol tarihi içindeki en parlak dönemleridir. Çünkü Argûn Han İslam düşmanlığı siyasetini gütmüş, Müslüman devlet adamlarının çoğunu devlet görevlerinden uzaklaştırarak yönetim mevkilerinin çoğunu Hristiyanlara, maliye işlerini de Yahudilere bırakmıştır.389 Argûn’un Moğol aristokrasisi karşısında alternatif dengeleyici rolü Farslı Müslümanlardan alan İran Yahudileri, Orta ve Yakın Doğu’da o güne kadar görülmemiş olan siyasi alandaki yükselişleri bu vesileyle başlamış oldu.

Argûn, İlhanlı Devletinin tüm idaresini Emir Buka’ya vermiş, ancak onun bu konuda yetersizliği sonucu Moğol emirlerinden Ordu Kiya’nın güvenini kazanan, Argûn’un hem hekimliğini hem de danışmanlığını elde ede Sa’düddevle390 baş vezirliğe getirilmiştir. Reşîdu’d-dîn onun vezirliğinden bahsederken, Ebu’l Fidâ onun vezirlikten de ileri bir görevle İlhanlıların elindeki bütün topraklardan sorumlu olduğunu belirtir.391 Sa’düddevle başlangıçta adalete çok bağlı bulunuyor; mahkemelerde davaların şeriata uygun olarak yapılmasına dikkat ve hassasiyet gösteriyor; Müslüman âlim ve şeyhlere saygısını esirgemiyor ve bir takım hayır

388 Spuler, a.g.e., s.263; Kitapçı, a.g.e., II, s.116. 389 Roux, Moğol, s.401.

390 Sa’düddevle aslen Azerbaycan’ın Ebher şehrinde yaşayan, bir Yahudi ailesine mensup idi. Onun

tam künyesi Vassaf’ta Sa’düddevle b.es-Safiyü’d-Din Ebheri olarak; Reşîdu’d-dîn’de Sa’düddevle b.Hibbetullah b.Muhazzibü’d-Devle Ebheri; Hamdullah Mustevfi de daha ayrıntılı olarak; Sa’düddevle b.Safiyyü’-Devle b.Hibbetullah b.Muhazzibü’d-Devle Ebheri Yahudi; Ebu’l Ferec ise basitçe Yahudi Sa’düddevle şeklinde zikretmektedir. (Ebu’l Ferec, Tarih, II, s.623) İbn Haldun ise Sa’d el-Yahudi el-Musuli diyerek onun Musul da dünyaya geldiğini ortaya koymaktadır. (Mustafa Uyar, “İlhanlı Devletinde Yahudi Bir Vezir; Sa’düddevle”, Tarih

Araştırmaları Dergisi, sayı 33, Ankara 2003, s.131). Doğum yeri olarak kaynaklar fikir birliği

yaparak Cibal bölgesinde Kazvin Yolu üzerinde bulunan Ebher’i vermektedirler. Doğum yılı bilinmemektedir. Genç yaşlarından itibaren kendini tıbba adamış ve bu konuda uzmanlaşmıştı. Ebu’l Fidâ onun ilk başlarda Musul’da bulunan zanaatçılar çarşısında tellallık yaptığını belirtmektedir(Ebu’l-Fidâ, el-Muhtasar fi Ahbari’l-Beşer, Uyunu’t-Turas, Kahire, c.IV., s.18). Bağdat’ta devlet görevlisi bir hekim olarak çalışmaya başlamış, divan üyeliğine kadar yükselmiştir. Rakipleri tarafından Bağdat’tan gönderilmek amacıyla sarayda övülmüş, bu vesileyle Tebriz’e gelmiş, burada Moğol emirlerinden Ordu Kiya’nın güvenini kazanmış, Argûn’un danışmanlığına kadar yükselmiştir. Yönetimi elinde tutan Emir Buka’nın beceriksizliği sonucu Argûn’unda gönlünü kazanan Sa’düddevle 1289 yılında baş vezirlik makamına gelmiştir. İki yıl bu görevi yaptıktan sonra 1291(689)yılında öldürülmüştür. Daha geniş bilgi için bkz. Uyar,

a.g.m., s.130–140. 391 Ebu’l Fidâ, a.g.e., IV, s.18.

89

müesseseleri kuruyordu. Sa’düddevle bu tür davranış ve icraatlarıyla halkın kalbini kazanmış, bu suretle de büyük mevki ve güç elde etmişti.

Böylece bütün tarafların güvenini kazanan vezir Sa’düddevle Moğolların ve hususiyle Argûn Han’ın İslam düşmanlığı siyasetini son haddine kadar istismar etmiş; bu sayede akrabalarını önemli mevkilerde görevlendirmiş,392 devlet makamlarına Yahudileri atamış; böylece Yahudiler devlet makamlarına ve iktisadi hayata hâkim olmuş; bir Yahudi–Moğol iktidarı kurulmuş idi. Argûn Han’ın İslam düşmanlığı vezirin cesaretini iyice artırarak bu kudret ve cesaret ile birtakım büyük ve tehlikeli teşebbüslere girişmiş ve Han’a kendi fikirlerini telkine başlamıştı; “Peygamberlik veraset yoluyla Cengiz Han’dan size intikal etti. Sen Peygamberliğini

ilan edersen İslam Peygamberi gibi muhalifleri cezalandırır; muvafıkları okşayıp kazanır ve böylece ebedi dinini kurarsın” diyor; ona bir kısım İslam âlimlerini

toplayıp peygamberliğini tasdik ettirmeyi, Kâbe’yi tekrar put hane haline getirmeyi ve halkı da putlara tapmaya hazırlamayı teklif ediyordu.393 Argûn Han kendi İslam aleyhtarı siyasetine ve hesaplarına uygun düşen bu düşünceyi tasvip ediyor, devlet işlerinden Müslümanları uzaklaştırıp Hristiyan ve Yahudilerin hâkim olmasını emrediyordu.

Yahudi asıllı Süryani tarihçi Ebu’l Ferec Sa’düddevle’nin İslam ülkelerinde mevcut bütün Müslüman büyüklerin listesini yaptığı, birçok önemli insanların tasfiyesi ve öldürülmesi işine girişmiş olduğunu zikretmektedir.394 Bir yandan da devlet yönetiminde aşırı şekilde Yahudi kadrolaşması olmuştur. Ebu’l Ferec bu şartlardan faydalanarak ücra köşelerde bulunan birçok Yahudi’nin onun etrafında toplandıkları ve “Allah bu adam vasıtasıyla necat kapılarını açmış, İbranilerin

ahfadını son günlerinde şerefli bir mevkie yükseltmiştir.” dediklerinden bahseder.

Sa’duddevle bu kadrolaşmayı o dereceye kadar getirmişti ki Mirhond’dan aktarılan

392 Sa’düddevle kardeşi Fahruddevle ile yine akrabası olan Muhazzibuddevle b.Mâşa’iri ile birlikte

Bağdat yönetimine, diğer kardeşi Eminüddevle’yi Musul, Diyarbakır ve Mardin yönetimine, Tacüddin b. Muhattas ile beraber göndermiştir. Azerbaycan’a Yahudi Labi b.Ebi Rabia ve akrabası olan Yahudi hekim Muhazzibuddevle Ebu Mansur’u tayin etmişti. Fars’a da Şemsüddevle b.Mecdüddevle’yi verdiği görülmektedir. (Uyar, a.g.m., s.134.)

393 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.597; A Bausani, “İlhanlı Hâkimiyeti Zamanında İran’da

Din”, Trc: Mustafa Uyar, Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı 32 Ankara 2002, s.226

394 Turan, Türkiye, s.597; Sa’düddevle Müslümanların nüfuzunu kırmak üzere kendi dindaşı olan

Necibuddin’e üzerinde öldürülmesini istediği 200 önemli kişinin isminin bulunduğu bir liste vererek Horasan’a yollamıştır. Yine 80 kişinin ismi bulunan aynı nitelikli bir listeyi de Şiraz’a Şemsuddevle’ye göndermişti. (Uyar, a.g.m., s.136.)

rivayette şöyle denilmektedir: “Prens Keyhâtu Küçük Asya’da, Gâzân ise

Horasan’da olmamış olsalardı o zaman kendisi bütün vilayetlerin idaresini akrabalarına tevdi edecekti. Sa’duddevle yalnız bu ikisinin yerine bir Yahudi atamaya cesaret edememişti”. 395

Sa’düddevle’nin bütün bu uygulamaları İlhanlı topraklarında Yahudi düşmanlığı ve nefretini doğurmuştur. Bunun sonucu olarak ileri gelen Yahudileri öldürmek için İsmâilî dâiler bile tutulmuştur.396 Argûn’un hastalanmasıyla beraber Moğol emirler ve Müslümanlar hemen faaliyete geçmişler, Sa’düddevle hakkında şayialar çıkararak Argûn’un hastalanmasından sorumlu tutmuşlardır. Argûn’un ağır hastalığı sebebiyle onun ölümünü bile beklemeden Sa’düddevle’yi hemen katletmişler, görev verdiği bütün akrabaları ve Yahudileri de öldürmüşlerdir.397 Fakat iş bununla da sınırlı kalmamış, Sa’düddevle’nin bu siyaseti ile uyanan Yahudi aleyhtarlığı, birçok Yahudi’nin de öldürülmesine, kadın ve çocukların esir ve malların yağmalanmasına sebep oldu. Böylece İslam dünyasında ilk defa kuvvetli bir Yahudi hâkimiyeti, İlhanlı döneminde kuruldu ve şiddetli Yahudi düşmanlığı ile yıkıldı.398

Yahudilere karşı yürütülen bu tutum Keyhâtu ve Baydû dönemlerinde de devam etmiştir. Gâzân Han’ın iktidarı döneminde, şiddetle devam eden Yahudi takibi büyük oranda yatıştı.399 İlhanlı devlet görevlerinde Yahudilerin varlığı Gâzân Han döneminde de çok azda olsa devam etmiştir. Gâzân döneminin ve Olcâytû döneminin en kudretli veziri olan Reşîdu’d-dîn Fazlullah da ihtida etmiş bir Yahudi idi.400 Onun döneminde özellikle Bağdat Yahudileri arasında ihtida hareketleri çok

395 Spuler, a.g.e., s.269–270. 396 Ebu’l Ferec, Tarih, II, s.635.

397 Daha geniş bilgi için bkz. Ebu’l Ferec, Tarih, II, s.637; Turan, Türkiye, s.598; Spuler, a.g.e., s.270;

Uyar, a.g.m., s.138–140.

398 Aksarâyî bu nefretin Anadolu’da da varlığından bahseder. Hatta Anadolu’da meydana gelen Moğol

zulümlerini de Sa’düddevle ve onun buraya gönderdiği adamlarına yüklemektedir.(Aksarâyî, a.g.e., s.129–131.) İlhanlı topraklarında bu nefretin en şiddetli yaşandığı yer Bağdat ve Tebriz olmuştur. Birçok Yahudi’nin yanı sıra yöneticilik vasfına sahip hiçbir kimseyi canlı bırakmamışlardır. (Ebu’l Ferec, Tarih, II, s.637–638). Hatta Ebu’l Ferec Sa’düddevle yüzünden dünyadaki bütün Yahudilerin herkesin nefretini kazandığı ve kötü muamele gördüğünü yazar. (Ebu’l Ferec, Tarih, II, s.638).

399 Spuler, a.g.e., s.271.

400 Reşîdu’d-dîn’in Müslüman ve Yahudi dini üzere olduğu konusunda ihtilaf çoktur. Spuler onun her

ne kadar Müslüman olduğu rivayetlerini zikretse de onun Yahudi olarak kaldığı kanaatini belirtmiştir. (Spuler, a.g.e., s.271–273) Ebu’l Ferec ise onun tamamen Yahudilikle alakasını kesmiş biri olarak zikreder (Ebu’l Ferec, Tarih, II, s.) Kâşânî ise eserinde onun Yahudiliğinden

91

yaygın idi.401 Kâşânî bu dönemde sarayda bulunan Yahudi devlet adamlarından ve onların entrikalarından da bahsetmektedir.402 Ayrıca Olcâytû’nun askerleri içerisinde çok zenginleşmiş ve Müslümanları hakir gören bir Yahudi süvari birliğinden de söz etmektedir.403 Reşîdu’d-dîn’in oğlu küçük yaşta Müslüman olan Gıyasuddin Muhammed ve ileri yaşta Müslüman olan Sa’düddevle lakabını taşıyan Mansur ibn Ebi’l Harun da Ebu Sait dönemi Yahudi asıllı devlet adamlarıdır.

Görülüyor ki Yahudiliğin Moğollar arasında metbusu olmamıştır. Nitekim Yahudilerin de milli bir din anlayışlarından dolayı böyle bir gayretleri olmamıştır. Ancak Moğollar içerisinde diğer dinlere gösterilen toleransı onlar da görmüş, çok mühim mevkiler elde etmişlerdir.