• Sonuç bulunamadı

Milliyet, Hasan Cemal’in PKK lideri Murat Karayılan’la yaptığı röportaj, 2-10 Mayıs 2009.

Maya Arakon

AYRILIKÇI İDDİALARA DÖNÜŞEN ULUSAL KİMLİK: KUZEY İRLANDA, BASK ÜLKESİ VE KÜRT SORUNU

16 Milliyet, Hasan Cemal’in PKK lideri Murat Karayılan’la yaptığı röportaj, 2-10 Mayıs 2009.

beri tutuklu bulunan, Türkiye ve AB tarafından “terörist” olarak adlandırı- lan PKK kurucusu ve eski elebaşı Abdullah Öcalan olması gerektiğini vurgu- lamaktadır. Ancak hükümet, –tıpkı İngiliz hükümetinin koyduğu ve Kuzey İrlanda’daki uzlaşmaları 40 yıldan uzun bir süreyle, 1998’e kadar çıkmaza sokan ön koşul gibi– teröristlerle asla uzlaşmayacağını beyan etmiştir.

SONUÇ

Ayrılıkçı bir milliyet sorununa barışçı bir yöntem bulmak kolay değildir. Böy- le sorunlar, iki tarafın da konuyu çözüme kavuşturmayı gerçekten istemesi- nin yanı sıra, uzun süreli bir anlaşma uygulamaya yönelik siyasi, ekonomik ve sosyal araçlar gerektirir. Kuzey İrlanda-IRA, Bask ülkesi-ETA ve Güney- doğu Türkiye-PKK olmak üzere, her üç durumda da barışı mümkün kılan ve- ya çıkmaza sokan benzer noktalar vardır. Öncelikle, üç devlet de ülkeyi da- ğılmaktan korumak için, azınlık kimliğini bastırma ve asimile etme yanılgısı- na düşmüşlerdir. Ancak tarih, farklı etnik veya ulusal kültürleri ve kimlikleri asimile etmeye ya da bastırmaya yönelik tüm çabaların, aksine bu ulusal ve bölgesel kimlikleri güçlendirdiğini ve ulus-devletin toprakları içinde kendi ba- şına karar alma yetkisi, özerklik veya mutlak bağımsızlık isteyen milliyetçi, hatta bazen ayrılıkçı bir mücadeleye zemin hazırladığını göstermiştir. Ancak yetki dağılımı hiçbir zaman ayrılıkçılığı veya bölücülüğü kuvvetlendirmemiş- tir. Aksine, İngiltere’nin Kuzey İrlanda’yla, İspanya’nınsa Bask ülkesiyle ya- şadığı deneyimler, yetki dağılımının ayrılıkçılığı dindirmeye katkıda bulundu- ğunu göstermektedir. Yetki dağılımı, özerk karar alma taleplerini tam olarak karşılamasa da, ulusal azınlıkların ciddi yetkilerden faydalanmalarını sağla- yarak, bu talepleri zayıflatabilir (Guibernau, 2004: 70).

Gelgelelim, ulus-devletler siyasi, ekonomik ve bölgesel egemenliklerin- den vazgeçmekten yana değillerdir. Ayrıca, yetki dağılımı sürecinin ve ulusal çatışmalara yönelik barışçı bir anlaşmanın sağlanması her zaman çok zor ol- muştur. Barışa yönelik önemli adımlar atmaya tamamen karşı olan muhale- fet partileri veya toplumun muhafazakâr kanadı gibi oyuncular söz konusu- dur. Sözgelimi, İspanya sağ kanadında yer alan Halk Partisi’nin (PP) disku- runda, “ulus”, diğer tüm unsurların bağlı olduğu, en yüksek önemi taşıyan bir konuma yükseltilmiştir. Devlet, ancak ulusun bozulmamış olması halinde güvenli ve sağlam olabilir (Maskaliunaite, 2007: 81). Bu tavır, “ulus”un her şeyin üzerinde olduğu ve Türk devletinin Türk milliyetine dayandığı Türkiye’de faaliyet gösteren Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) ve Cumhu- riyet Halk Partisi’nin (CHP) diskuruyla benzerlik göstermektedir. Dolayısıy-

la, İspanya’da olduğu gibi, ulusun korunması için anayasanın bozulmadan tutulması gerekli bir hal almaktadır.

İkinci olarak, ayrılıkçı militanlarla mücadele etmek yerine, barış için mücadele etmek söz konusu olduğunda, tüm devlet yetkilileri teröristlerle ma- saya oturmayacaklarını belirtmektedirler. Bu durum, devlet yetkililerinin ETA veya PKK ile ya da bunların siyasi branşları olan Batasuna ve DTP ile görüş- meyi reddettiği İspanya ve Türkiye’de halen böyledir. Dolayısıyla, azınlık kim- liğini tanımak, genellikle “teröristler”e ödün vermek olarak algılanmaktadır. Bu diskur, bu sorunu “ulusal azınlık” sorunu olarak görmeyi reddederek, “te- rörizm” kavramı sınırları içinde tutmaya çalışan aşırı sağ ve merkez sağ içinde destek bulur. Bu kanatlar, ilk başta ortaya çıkan şiddetin sebebinin, ulusal azınlıkların kimlik taleplerini ifade edebilecekleri hukuki mekanizmaların bu- lunmayışı olduğunu kabul etmeyi reddederler. Ayrıca, merkez sağ ve aşırı sağ –ayrıca hükümetin güvenlik ve askeri politikalarında ağırlığını hissettiren bir siyasi oyuncu olan Türk askeri– bu şiddeti şehitlerin yaratılması ve ulusun ye- niden doğrulanması için kullanmaktadır.17 Bu sebeple, milliyetçilere göre,

ulus-devletle ulusal azınlıklar arasında otonomi yokluğuna ve ulusal tanınma- ya bağlı bir çatışma olduğundan, şiddet de vardır. Ulus-devlete göre, sadece bir terörizm sorunu mevcuttur. Bu sorun, Tony Blair’in benzersiz ve cesur gi- rişiminin çatışmayı çözerek, barış sürecini gerçeğe dönüştürmesiyle, sadece İngiltere’de başarıyla çözümlenmiştir. İspanya ve Türkiye’de halen barışçı bir anlaşmaya varılamamıştır. Ödün vermeye veya ilk adımı atmaya karşı dire- nenler, halen siyasi diskurlarının bir bölümü olarak, şiddete karşı “duygusal savaş”ı kullanmayı sürdürmektedirler. Şiddetli etnik çatışmaların hemen he- men tümünde olduğu gibi, iki ülkede de her grubun kendi hassaslığını ve za- yıflığını vurgulayarak, gücünün rakibini nasıl tehdit ettiğini görmezden geldi- ği bir çift azınlık durumu söz konusudur (Ross, 2000: 42). Bu nedenle, önce- likle iki tarafın da “hakikaten” istediği barışçı bir siyasi çözüm bulunmalı, ikinci ve belki daha da önemli olarak da, bir nesilden daha uzun sürecek bir toplumsal uzlaşmaya varma iradesi sağlanmalıdır.18 Türkiye’nin Kürt soru-

nunda barışçı bir anlaşmaya varma girişiminde, Kuzey İrlanda deneyiminden ve yaklaşık bir asır süren savaşın ardından barışı mümkün kılan İngiliz siyaset- çilerin cesur tavırlarından alınması gereken birçok ders vardır.

17 “Vatan için ölme” kültü, ulus fikri ve duygusunun güçlendirilmesinde rol oynayan çok önemli bir unsurdur. Kurbanlar ulus için, kötü niyetli düşmanın ellerinde can verdikçe, ölümleri ulus anlayı- şına ahlâki bir anlam katar (Maskaliunaite, 2007: 84).

18 Ecole Des Hautes Etudes en Sciences Sociales (EHESS) Profesörü Hamit Bozarslan ile röportaj, Pa-