• Sonuç bulunamadı

Michael Foucault: Pasifleştirilmiş ve Disipline Edilmiş Beden

PRATİKLER

4. İLİŞKİSEL SOSYOLOJİ VE BEDENE YÖNELİK YAKLAŞIMLAR

4.2 Michael Foucault: Pasifleştirilmiş ve Disipline Edilmiş Beden

Derrida ve Foucault, aralarındaki farklılıklara rağmen hümanizm tarafından öne sürülen kendi kendine yeterli, bağımsız ve gerçek bir özne tasavvuruna yönelik eleştirileri bağlamında bir takım ortaklıklar göstermektedirler. Onlara göre böyle bir özne tasavvuru, hümanist bir söylem tarafından yaratılan kültürel ve ideolojik bir maskedir. Derrida dil bilimini, Foucault ise söylemlerin tarihini kullanarak zorunlu bir kimliğe sahip özne kavramını yıkmaya çalışmaktadırlar. Onlara göre zorunlu- doğal bir özden söz edilememekte ve bu tür varsayımlar, hümanist anlayışın dayatmalarıdırlar (Saliya, 2013: 41).

Bilgi, iktidar ve güç kavramları üzerinde duran Foucault, yapıtlarında; delilik, hastalık, suç ve cinsellik konularını analiz etmektedir. Foucault’un üzerinde durduğu

95

konular, modern literatürden genelde ihmal edilmiş olan konulardır. Yapmış olduğu bu çalışmalarda Foucault, toplumun normal diye sınır çizdiği davranış kalıplarının dışında kalan ve anormal olarak nitelendirilen davranışları sorunsallaştırmaktadır.

Kadın ve erkek, toplumun çizdiği normal sınırlar içerisinde kalan ve topluma uygun davranış biçimleri geliştiren bir sürece dâhildirler. Bunu sağlayan ise yanlış bilgi ile bu bilgiyi ortaya çıkaran ve de yaygınlaştıran güçtür. Toplumda öteki olarak nitelendirilerek dışlanan gruplar arasında deli olarak nitelendirilenler, suçlular, hastalar, yaşlılar ve de normal sınırları aşmaya çalışan kadın ve erkekler bulunmaktadır ve bedene yönelik gerçekleşen müdahale hepsi için geçerlidir.

Foucault, “kişinin kendi bedeni karşısındaki konumu, başka bedenlerin ve toplumun karşısındaki konumu nedir?” sorusu üzerinde durmaktadır. (Işık, 1998: 107) Bedensel müdahale, farklı zamanlarda farklı şekillerde dışlanan kişilere uygulanmaktadır. Kadın ve bedenine yönelik gerçekleşen müdahale ise bugünün tüketim toplumlarında söylemsel ve görsel boyutta gerçekleşmektedir.

17. ve 18.yüzyıllarda doğrudan bedene eziyet etme, acı çektirme yoluyla işlerken; modern dönemde dışlama, yalnız bırakma mekanizmaları harekete geçmektedir. Direkt acı çektirme yerine ruha hitap etme, iktidarın sözün eline geçmesi söz konusudur. Foucault cezalandırmayı bedenin siyasi teknolojisinden başlayarak, karmaşık bir toplumsal işlev, siyasal bir taktik, ceza hukuku ve bilimsel bilgi ilişkisinin içinde incelemektedir. Foucault ruha hitap eden modern oluşumun tarihsel dönüşümlerinde ilişkisini inceleyerek, insanın bilimsel statülü bir söylemin öznesi olarak nasıl oluştuğunu çözümlemeyi amaçladığını açıklamaktadır (Işık 1998: 110). Beden, tarih boyunca farklı biçimlerde tahakküm altına alınmış ve alınmaktadır. Geçmişte daha görünür bir şekilde var olan bedensel ayrım ve tahakküm bugün görünmeden ama devam ederek var olmaktadır.

Foucault'a göre insan toplumları, insanları ve davranışlarını bilgi normları ile söylemler aracılığı ile düzenlemektedir. Foucault'ya göre modern toplumlarda en önemli söylemler, kuralcı bir şekilde bedeni düzenleme, yapılandırma ve tanımlama ile ilgili olanlardır. Foucault, kişisel bedeni kontrol etmek için modern zamanlarda ortaya çıkan söylemleri incelemektedir. Bu söylemler kişisel beden üzerindeki güç ile ilgilidir. Foucault fiziksel ve sosyal bir alanı ele geçiren bedenlerin toplamı olarak genel toplamda bedenler üzerindeki gücü sınayacak söylemlere değinmektedir. Bu söylemler ise daha fazla sayıda bireyin kontrolü demek olan nüfusun biyo-politiği ile ilgilidir (Bilton, vd. 2009: 232). Söylemler, kimliği ortaya çıkararak davranışları inşa

96

etmektedir. Bireyler eylemleriyle hayatlarını şekillendirmektedirler. Söylemler toplum tarafından düzenlenmektedirler ve söylemler üzerinden aynı öteki ikiliği ortaya çıkmaktadır.

Aynılık ve ötekilik kategorileri her dönemde oluşmaktadır. Foucault, ötekinin bedeniyle ve düşüncesiyle karanlığın kendisi olduğunu vurgularken, aynı olanın aydınlık olduğunu söylemektedir. Söylem ve ruh bedenden ayrılmaktadır. İnsan bedeniyle ilgili bilgiler dışarıdan bakma ile ilgilidir. Bütün tıp anlayışı anatomiye dayanmaktadır. İnsan vücudunun dış görüntüsünde son bulmaktadır. Klasik epistemolojide şeyler, maddi olan düşünceden, kelime ve özneden ayrılmaktadır. Bu şekilde bir anlamda bedenlerin kapatılması ayrıştırılması gerçekleşmiş olmaktadır. Foucault 18. yy. ya da 19. yy. başında, bedene acı çektirmeye dayalı olan cezalandırma sisteminin yok olmaya başladığını savunmaktadır (Işık, 1998: 109).

Foucault bir episteme içindeki insanları onun mahkûmları olarak resmetme eğilimindedir. Ancak onlar bu tutsaklıklarının farkında değillerdir; onlar episteme içinde düşünmektedirler, ancak onun hakkında düşünmemektedirler. Bu yüzden mevcut epistemeyi bilinçli olarak kavrayamamaktadırlar (Cuff vd. 2013: 286). İnsanlar toplum içerisinde gerçekleştirdikleri eylemlerini, nasıl gerçekleştirdiklerini bilmeden ve sorgulamadan yerine getirmektedirler. Aynı şekilde söylemlerini de bilinçli bir şekilde tasarlayarak ifade etmemektedirler.

Foucault’a göre disiplin eden söylemin amacı bedeni değil ruhu etkilemektir ve kişinin bedeni değil, ruhu cezalandırılarak, bireyin ruhsal bedeni normalleşme sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu sistem bugünkü toplumlarda giderek daha çok görülmektedir (Akgündüz, 2013: 11). Ruhu normalleştirilen insanın bedensel kontrolü daha kolay gerçekleşmektedir. Bu yüzden disiplinin öncelikli amacı bedeni değil ruhu ele geçirmektir ve bu da söylemler ekseninde gerçekleştirilmektedir.

Her iktidar kendine ait bir söylem oluşturmaktadır ve bu söyleme ideolojisini eklemektedir ya da tam tersi ideolojisine göre söylem yaratmaktadır. İktidar var olan söylemi empoze ederek kişilerin beden ve ruhlarına sahip olmaktadır. Böylelikle iktidar toplumun her alanında tahakküm kurmaya başlamaktadır. Beden sürekli olarak bastırılmaya çalışılmaktadır. Tarih boyunca beden, bazen fiziksel bazen de psikolojik güç üzerinden baskı altına alınmaktadır. Beden hep baskı altında olarak, çoğu zaman görmezden gelinerek var olmaktadır. Bu açıdan insanlık tarihi sürekli bedeni baskı altına alarak kontrol etme pratikleriyle doludur.

97

Foucault tıbbın, bedenin denetimi için gerekli olduğunu belirtmektedir. Beden kavramı hem fiziksel hem de nüfuz bedeni anlamında kullanılmaktadır. Giderek karmaşıklaşan toplumlarda düzene olan ihtiyaç artmaktadır (Bilton vd 2009: 263). Toplumun düzene olan talebi, karmaşıklığın yarattığı belirsizlikten kaynaklanan endişe sebebi ile artmaktadır. Bu noktada disipline etmeye yönelik yöntemler meydana gelmektedir.

Disipliner teknikler bireysel bedenleri yönetmeye, düzenlemeye ve denetim almaya çalışmaktadır. Biyo-politik uygulamalar ise doğrudan halkın biyolojik varlığıyla ilgilenmektedir (Arpacı, 2011: 77). Biyopolitika, nüfusun ekonomik temelli ele alınması ile ilgilidir. Kapitalizm ile birlikte insan önemli bir kaynak haline gelmektedir. “Bedenlerin denetimli bir biçimde üretim aygıtına sokulması ve nüfus olaylarının ekonomik süreçlere göre ayarlanması” kapitalizmin vazgeçilmezidir (Körlü, 2015: 42).

Disiplin, beden ile nesneler dünyası arasındaki ilişkiyi de yeniden belirlemektedir ve bedenin kullandığı nesneyle sürdürmek zorunda olduğu ilişkileri düzene sokarak, beden ile nesne arasında rasyonel bir çark düzeni kurmaktadır. Bu sayede beden-nesne eklemleşmesi sağlanmakta ve iktidar bedenle kullandığı nesne arasındaki temasın tüm yüzeyine sızmış bulunmaktadır. İktidar, beden ile nesneyi fiziksel ve göstergesel olarak birbirine bağlamaktadır. Bir beden-silah, beden-alet, beden-makine, bütünü oluşturmaktadır. Disipliner iktidarın başarısı, bu bütünlüğün oluşturulmasına bağlıdır (Arpacı, 2011: 51-52).

Disiplinin nihai amacı ve etkisi "normalleştirme"dir ve düzensizliklerin kaldırılması ile bedenlerin ve zihinlerin yeniden şekillendirilerek uysal bireylerin üretilmesidir (Best& Kellner, 2011: 68).

Tıbbileştirme, toplumun normalleştirilmesinde etkilidir. Normalleştire ise toplumun meşrulaştırma süreçlerini gerçekleştirmektedir. Toplum sınıflandırılarak normallik algısı öğrenilerek yeniden üretilmeye başlamaktadır. Bu süreçte bireysellik geride tutularak güçlü toplum ideali amaçlanmaktadır. Normalleştirme toplumsal bedeni uzmanlar tavsiyesi ile oluşmakta bu uzmanlaşma ise bireylerin başkaları ile olan normalliklerini karşılaştırarak üretilmesine neden olmaktadır. Uzmanlar, nüfusu kontrol ederek bireylerin normalliklerine ilişkin kriterler belirlemektedir (Körlü, 2015: 65).

Bütün sistemlerde ve toplumlarda diğerlerinden farklı olan ve kurallara uymayan bireylerin var olduğunu ifade eden Foucault, aynı kişinin aynı anda bütün

98

alanlardan dışlandığı durumun tek bir tipte birleştiğini belirtmektedir. Bu tip "deli" olarak tarif edilen kişidir. Foucault'nun aktardığına göre hemen hemen bütün toplumlarda "deli" olarak nitelendirilen kişiler her alandan dışlanmaktadır (Arpacı, 2011: 47).

Delilik aslında bugünün karmaşasına verilebilecek en normal tepkidir. Teknolojik gelişme ile kendini sosyal medya ağına kaptıran insanlar, aynı zamanda alışveriş merkezlerini de bir sığınak olarak keşfetmektedirler. Topluluk içerisinde ortak cümlelerin azalması ile daha çok bireyselleşen insan, giderek yalnızlaşmaktadır. Bugünün toplumlarındaki insanların genelde çok seçeneği bulunmamaktadır. İnsanlar ya sisteme uyum sağlayarak düşünmeden, sorgulamadan sahte bir mutluluk oyunu oynamayı seçecekler ya da toplumdan dışlanarak deliliğe sığınacaklardır. Biraz trajik gibi görülen bu durum, bugünün insanının genel durumunu özetlemektedir.

Tahakküm mücadelesinin merkezi olan beden, üzerinde etki eden çeşitli muhalif güçler tarafından biçimlendirilmekte ve bu yeniden biçimlendirilme durumu devam etmektedir. "İnsanın hiçbir şeyi -bedeni bile- kendini tanıma veya başka insanları anlama için bir temel teşkil edebilecek kadar sabit değildir.'' Beden, yüzeyinde "geçmiş deneyimlerin izini" taşımaktadır: Beden (dil tarafından belirtilen ve fikirler tarafından eritilen) olayların kaydolma alanı, (tözsel birlik kuruntusunu yüklemeye çalıştığı) Ben'in çözülme yeri ve sürekli aşınan bir hacimdir (Mcnay, 2014: 318). Bilgi, iktidar ve güç ekseninde oluşan disipline etme ve tahakküm süreci, normalleştirme adı altında bedenleri kontrol altına almaktadır. Beden, sürekli olarak biçimlendirilmektedir. İnsanın bedeni tarihsel süreçten ve bugünün söylemlerinden bağımsız değildir.