• Sonuç bulunamadı

Bireyselleşme, kurumsallaşma ve standartlaşmanın eş zamanlılığı yeni ortaya çıkan bireysel konumları kapsamak için yeterli değildir çünkü yeni bir tarz

sunmamaktadır. Özel hayatın ayrışmış alanlarına ve kamusal alanın farklı etki alanlarına yayılmaktadır (Beck, 2011: 196-197).

Şekil 2. Sınıf Yapısı, Sınıf Oluşumu, Sınıf Bilinci ve Sınıf Mücadelesi İle Bağlantılı Belirlenim Modeli

Sınırlama

Seçme Dönüştürme Seçme Dönüştürme

Seçme

sınırlama Sınırlama Dönüştürme

(akt Öğütle-Çeğin, 2010: 41).

Yukarıdaki tabloda sınıf ve sınıf mücadelesi üzerinde durulmaktadır. Sınıf yapısı dönüştürme, sınırlama ve seçme edimi ile sınıf bilincini, sınıf mücadelesini ve sınıf oluşumunu meydana getirmektedir. Bireyselleşme sınıf mücadelesini gerektirmektedir ve aynı zamanda sınıf mücadelesini de dönüştürerek, sınıftan önce gelmektedir (Çelik, 2014: 92).

Tüm tarih ve insanlık sınıflandırmaları temel almaktadır. Sosyal, kültürel ve tarihsel tanımlamalar kendi içlerinde sınıflandırmaları içermektedir. Sınıflandırmalar özelliklerini de beraberinde getirmekle birlikte benzerlik ve farklılıkları da ortaya çıkarmaktadır (Uluocak, 2005: 2). İnsanlar tarih boyunca her zaman sınıflandırmalarda bulunmaktadırlar ve bu sınıflandırmaları yaparken bağlı oldukları toplumun sosyo-kültürel yapısından etkilenmektedirler. Benzerlik ve farklılık

Sınıf bilinci

Sınıf mücadelesi

Sınıf oluşumu Sınıf

26

esaslarını temel alarak oluşan sınıflar, bireylerin bağlı oldukları ilişkiler ekseninde meydana gelmektedir.

Karl Marx'a göre, toplum sadece bireylerden oluşmamaktadır fakat bu bireylerin içinde bulunduğu ilişkilerin toplamını ifade etmektedir. Kapitalin sonuna doğru birinci bölümde sermayenin bir şey olmadığını bu şeyler içerisinde vasıta olan kişiler arasındaki bir sosyal ilişki olduğunu gözlemlemektedir (Emirbayer, 2012: 32). Marx sınıf çıkarlarının şeyleştirilmesinde aynı sınıf kategorisindeki aktörlerin ilişkiler cereyan ederken veya ilişkisel ortamlarda bile bulunduklarında bu aktörlerin aynı şekilde davranacaklarını belirtmektedir (Emirbayer, 2012: 34).

Sınıf kavramı eşitsizliği ürettiği gibi ilişkiselliği üreten bir kavram özelliği taşımaktadır. Wight, sınıf yapısını sınıflar arası ilişkiler, sınıf oluşumunu ise sınıf içindeki ilişkiler olarak tanımlamaktadır. Sınıflar arası bir sosyal ilişkiler yapısı olarak tanımlanan sınıf yapısı, Wight'e göre bizzat içine doğunulan şeyi ifade etmektedir. Sınıf oluşumu, sınıf içi bir ilişki olarak doğru tarafa dâhil olanların yani mücadeleye katılanların birlikteliğinde somutlaşır: Sınıf oluşumu, söz konusu sınıf yapısının biçimlendirdiği çıkarlar temelinde, o sınıf yapısının içerisinde örgütlenmiş insan birlikteliklerinin oluşumuna atıfta bulunmaktadır. Sınıf oluşumu, bir değişkendir. Sınıf temelli birliktelikler sınıf yapısında bizatihi temel dönüşümler olması gerekmeksizin, belirli bir sınıf yapısı içerisinde örgütlenmiş, çözülmüş ya da yeniden örgütlenmiş olabilmektedir (Öğütle-Çeğin, 2010: 39- 40). Sınıf, farklılık vurgusu ile eşitsizliği üretmektedir. Farklılığın çoğu zaman öteki olarak nitelendirilmesi sonucu ayrım ortaya çıkmaktadır. Bu sınıflandırma insanların cinsiyeti başta olmak üzere dini ve siyasi görüşü, ekonomik yapısı, eğitim seviyesi vb gibi faktörlerin etkisi ile oluşmaktadır.

Bugün sıklıkla karşılaşılan farklılık kelimesi çoğu zaman matematiksel olarak kullanılmaktadır. Matematik dersinde bir öğrenciye, fark kelimesinin ona ne ifade ettiği sorulduğunda muhtemelen cevabı matematiksel bir işlem olan çıkarma işlemine yönelik olacaktır; bir sayının diğer sayıdan eksiği olarak tanımlanabilecektir. Aktörler, birbirlerinden farklı özellikler taşıyabilmektedir ancak bu durum eksik olarak tanımlanmamalıdır. Farklılıklar matematiksel olarak ifade edilmediği sürece, zenginlik olarak görülebilmektedir. Fark yalnızca farkı ifade etmemektedir; içerisinde hiyerarşiyi de barındırmaktadır (Somay, 2012: 98). Farkın ortaya çıkmasında var olan sistemin ya da gücün kavramsal tanımları etkili olmaktadır.

27

Farklı deneyimler, farklı dünya görüşleri ve farklı hayat stratejileri doğurmaktadır. Hareketlilik özgürlüğü ve kaçınma yeteneği korunduğu sürece yabancıların (farklı olarak tanımlanan herkes) varlığı ne kısıtlanmakta ne rahatsız etmekte ne de şaşırtırken bu varlığın sağladığı çeşitli heyecan verici deneyim şansları memnunlukla karşılanabilmekte ve zevk verebilmektedir (Bauman, 2015: 123).

Toplumun farkında olmadan dâhil olduğu kurallar ve pratikler zincirinde gizli önyargılar bu kuralların işleyişini kolaylaştırmaktadır. Önyargı, toplumsal bir pratik ve alışkanlıktır. İnsanlar farklı olana hem ilgi hem de şüphe ile yaklaşmaktadır (Alyanak, 2015: 43). Yaygın görecilik ve çokkültürcülük anlayışları, farklılığı, kültürel kültürel tahakküme direniş olarak vurgulamaktadır. Bunlar; benlik-öteki, biz- onlar, aynılık-farklılık, asimilasyon-ayrılıkçılık ve dışarıdakiler-içeridekiler gibi esnek olmayan ikili kategoriler bağlamında düşünülmektedir (Fay, 2005: 21-22).

Eşitsizlik ve farklılık arasında oluşan ayrım, sosyolojik açıdan neyin önemli olduğunu açıklamaktadır. İki temel faktör aktörün farklı görüşlerini ifade etmektedir: Şeyler, farklılık olarak ele alındığında kişisel tercih olarak kabul edilmekle birlikte eşitsizlik olarak kabul edildiğinde bireylerin farklı bir tercih yapmalarını engellemek için açıklamalar belirlenmektedir (Bilton vd, 2009: 272).

Kişinin kendini ve diğerlerini tanımlaması sonucu oluşan kimlik, algılama ve inşa sürecini içermektedir. Bu süreç içerisinde oluşan tanımlama süreci aynı zamanda tanınma aracına da dönüşmektedir. Birey dâhil olduğu toplumda kimliğini inşa ettiği süre zarfında yaşadığı toplumun değer yargılarından etkilenmektedir (Anık, 2012: 9). Kimlik, birbiri ile paradoks niteliği taşıyan aynı ve farklı gibi iki temel kavrama dayanmaktadır. Kimlik, ortak yönlere vurgu yapmakla birlikte, eşitsizlik ve eşsizliğe de vurgu yapmaktadır (Anık, 2012: 21).

Kollektif kimlikler, kimlik örüntüleri karşıt kategorizasyonları içermektedirler ve bu kategorizasyonlar birbirini dışlamakla birlikte taşıdıkları müphemlikleri bireyler tarafından bağlama göre dinamik bir şekilde idare etmektedirler. Kollektif kimliklerin biz ve ötekiler ayrımı sosyal ve kültürel etkilerle birlikte bazen sınırlarına ötekileri alarak genişletmekle birlikte çoğu zaman da biz şeklindeki ayrımla ötekileri meydana getirmektedirler (Uluocak, 2009: 28).

İnsanın özünde iyi olduğuna yönelik temel varsayımlar insana yalnızca doğasına uygun davranmayı öğretmenin yeterli olacağı şeklindeki bir yargıyı beraberinde getirmektedir. İnsanın özünde kötü olduğuna ilişkin yaklaşımlar ise insanın kendi itkilerine göre davranmasının engellemesi gerektiği düşüncesini

28

benimsemektedir. Bu iki bakış açısı da oldukça yanlış tanımlamaları içermektedir. Toplumsal düzenlemeler, bu müphemlikten yola çıkmaktadır, aynı zamanda da bu müphemliği ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Müphemliği ortadan kaldırma çabası ahlaki meselelerde keyfilik ve istikrarsızlıktan kaynaklanan kötülüğe son vermek amacını taşımaktadır ancak bu çaba kötülüğü arttırmaktadır. Akılcılık ve evrenselcilik temelinde kurulan düzenlemeler, ahlaki itkiyi hükümsüz kılmamakta, en fazla onu susturabilmektedir; böylelikle iyi olanın yapılması ihtimalini güçlendirmek yerine zayıflatmaktadır (Özaydın, 2008: 74). Eşitsizlik ve farklılıkların oluşmasındaki en temel neden toplumsal olarak oluşturulan ikiliklerdir. Bu ikiliklerden ahlaki olarak ele alınan en temel ikilik iyi ve kötüdür. Bu ikilik karşısında da kesin sınırlardan uzak durmak gerekmektedir. İnsan özünde hem iyi hem de kötüdür. Yalnızca iyiye ya da yalnızca kötüye odaklanmak ve kesin cevaplar vermek adına müphemlikten uzak durmaya çalışmak aslında ayrımın en ahlaki nedeni ve sonucunu oluşturmaktadır. Bunun en temel nedeni ise önyargıdır.

Önyargı ve ayrımcılığın önlenmesi için adımlar;

1. Öteki şeklinde tanımlanan grupları öğrenmenin gerçekleşmesi ile: Öteki ile ilgili