• Sonuç bulunamadı

PRATİKLER

3. BEDENİ MERKEZE ALAN BİR DİSİPLİN OLARAK BEDEN SOSYOLOJİSİ SOSYOLOJİSİ

3.6 Kadın Bedeni ve Özgürleşme

3.6.1 Helene Cixous: Kadın/Beden/Yazı

Cixous ataerkillikle mücadelenin olmazsa olmazı olarak kadın yazınını görmektedir. İrigaray ve Kristeva ile aynı açıdan yaklaşmaktadırlar. İkili karşıtlıklardaki temel sorunun her zaman tek bir tarafın üstün tutulmasıdır. Kadının ataerkil toplumlarda başkası olarak ele alınması ve bu cinsel başkalığın toplumsal yapıda hoş görüldüğünden dolayı toplumsal ve kültürel yapıdaki yerleşik söylemleri açığa çıkarmaktır. Yazı kadını kültürel ortamda yeniden biçimlendirmektedir. Cixous, kadını yazıya, kendi yazısına çağırmaktadır; kadın yazmalıdır, bedenleri gibi şiddetle uzaklaştırıldıkları yazıya kendini taşımalıdır. Kadına doğru yazdığını kadın dediğinde erkekle geleneksel mücadelesi içinde kadından bahsettiğini söylemektedir. O kadın ki kadınları kendi duvarlarına tarihteki anlamına getirecek evrensel öznedir. Kadın dediğinde Cixous özellikle sanatın, resmin yazının ve fantezi akımlarının mükemmelliğinden bahsettiğini vurgulamaktadır. Kadına doğru şu çağrıyı yapmaktadır; Neden yazmıyorsun? Yaz! Yazı senin için bedenin senin, onu al (Işık, 1998: 76-77). Kadın ataerkillikle mücadele etmek istiyorsa yazıyı da değiştirmesi gerekmektedir. Tarihsel süreç içerisinde erkek yazını kadın yazınından her zaman daha fazla olmaktadır. Bu yüzden kadın yazmalıdır. Kadın yazını, ataerkillik mücadelesi için oldukça önemlidir. Tarihsel sürece hâkim olan ataerkillik, kadın yazısı ile eşitlik mücadelesini başlatmış olmaktadır. Toplumsal ve kültürel söyleme yerleşen kalıp yargılar kadını ikinci plana atmaktadır. Erkek kadar kadınında aynı toplumsala dâhil olduğu düşünüldüğünde bu toplumsal hayatta en az erkek kadar söz sahibi olması gerekmektedir.

Cixous, erkek yazınının kadın yazınının önünde olduğunu vurgulayarak tıpkı bu alanda da eril tahakkümün hâkim gücünü sürdürdüğünü kadınların pasif olduğunu belirtmektedir. Kadın yazınını ataerkil düzenle mücadele etmede bir araç olarak görmektedir. Cixous'a göre kadın kendi öznelliğini keşfederek baskı altına alınışına

81

karşın direnme odakları belirlemesi gerekmektedir. Bu amaçla kadın ilk yolculuğunu bedenin keşfine yapmalı ve kendi evrenini kendi deneyim alanlarında oluşturduğu kadınlığına ait kültürel kodları yazması gerekmektedir. Kadının yazma deneyimiyle tarihin değişmez kabul ettiği gerçeklikler dönüşüme uğrayarak kadına yeni yeni direnme alanları yaratmaktadır. Böylece baskı altına alınmaya karşı savunmasız durum tersine çevrilmekte, farklı olan başka olan da dilde kendini ifade etmesi kolaylaşmaktadır (Kaylı, 2011: 178). Kadın pek çok alanda olduğu gibi yazı alanında da pasif konumda olmaktadır. Kadın, öznelliğine sahip olarak yazısını keşfettiğinde tarihsel sürece daha çok dâhil olmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde değişmez olarak kabul edilen pratikler kadının yazısıyla sorgulanarak yeniden düzenlenme imkânı doğmaktadır.

Anlamların öznel inşası bütün toplumsal bilgi birikiminin ve insanların tarihsel birikiminin başlangıcıdır. Bir eylem deneyiminin anlamı, doğmakta ve zamanla bilinçte oluşmaktadır. Bireyin problemi çözmeye yönelik eğilimi, onun toplumsal çevresi ile ilişkilidir. Bir bireyin problem çözme eylemi ise onun tabii ve toplumsal çevresiyle ilişkilidir ve birey karşılaştığı problemleri yalnızca öznel yargıları ile değil özneler arası gerçekleştirmektedir (Berger-Luckmann, 2016: 24-25). Anlamların öznel yorumu pratik bilgi ekseninde oluşmaya başlamaktadır. Birey toplumsal çevresine bağlı olarak bir eylemi gerçekleştirmektedir. Bahsedilen bağlam özneler arası bir bağlamdır ve toplumsal bağlamın oluşmasına sebep olmaktadır. Böylelikle ilişkisel bir sosyal eylem ortaya çıkmaktadır. Dil, ilişkisel sosyal eylemin oluşmasını sağlayan bir araçtır.

Erkek yazısının daha görünür olması sosyo-kültürel ve ekonomik koşulların etkisinden kaynaklanmaktadır. Tarihteki en eski ve en temel ikilik olan kadın ve erkek ikiliği aslında pek çok diğer ikiliğinde sebebi konumundadır. Cixous'a göre güneş/ay, gündüz/gece, kültür/doğa, yazma/konuşma gibi dikotomiler temel bir ikilemden, kadın/erkek ikileminden esinlenmektedir; bu ikilemde erkekler aktif aydınlık ya da pozitif olan tüm etkenlerle kadınlar ise pasif, doğal, karanlık, alçak ya da negatif olan özelliklerin tümüyle ilişkilendirilmektedirler. Dolayısıyla temel olan esas olan erkektir, kadın ise diğeri konumundadır. Bu egemen kabul nedeniyle kadınlar erkeklerin koyduğu kurallara göre belirlenmiş bir gerçekliği yaşamaktadırlar. Cixous'a göre karşıtlıklar üzerine kurulan ataerkil düzendeki diyalektik yapılar cinsel ayrımda olduğu gibi öznelliğin biçimlenişi üstünde de baskı kurmaktadırlar. Erkek-kadın karşıtlığı üzerine temellenen ataerkil toplumdaki kadın

82

kimliği sürekli bir gözdağıyla erkek olmayan öteki olarak temsil edilmektedir. Böylece kadın kimliği cinsel ayrımın ya da başkalığın ancak bastırıldığında hoş görüldüğü bir iktidar yapısına kapatılmaktadır. Ünlü uyuyan güzel masalı bunun en iyi bir örneğini sunmaktadır. Pasif olumsuz bir özellikle simgelenen uyuyan kadın bir erkek tarafından öpülünceye kadar bu durumda kalmaya mahkûmdur. Öpücükle yaşama döndürülen kadın prensin arzusuyla ikincil bir konuma düşürülmektedir (Kaylı, 2011: 174-175) .

Cinsel eşitsizlik kadının aleyhine işlemektedir ve erkek yazıyı kendi egemenliğine almış durumdadır ama Cixous'a göre bu eşitsizlik sadece kültürel ve tarihsel kaynaklı olmaktadır. Sadece bu bağlamda bir sınırdır ve bu sınır kadının kendi dürtülerini keşfetmesi yoluyla konuşmayı işgal eden erkeğin iktisadına dayalı tüm doğrudan ya da dolaylı değişim sistemlerinin dönüşmesiyle sonuçlanması mümkündür. Gücü elinde tutan erkeğin sembolik düzeninin karşısında yer alan kadın, düzensizliğin tohumu olarak görülmektedir. Cixous, kadının yaşamını erkeğin eksiklik bankasına yatırmamaya çağırmakta ve şunu söylemektedir: Hiçbir şekilde öznenin kuruluşunu bastırarak tekrar tekrar sahneye koyulan drama olarak kabul etmek, babanın dinini tekrar tekrar aynı konumuna yerleştirmekle yükümlü değildir Kadın sosyal başarı peşindeki erkekten daha fazla bedendir. Cixous'a göre bundan dolayı kadın erkekten daha fazla yazıdır. Kadının bedeni aile ve eşlik çerçevesinde sürekli acı çekmektedir ama Cixous'un dediğine göre artık beden cevap vermektedir (Işık, 1998: 77).

Cixous'a göre kadın her türlü kontrolün erkeğin elinde olduğu onlar tarafından yazılan ve onlar tarafından dillendirilen dünyanın dışına çıkma mücadelesi vermesi gerekmektedir. Cixous, kadın yazını yeni bir tür olarak değil aynı zamanda değişme olanağını altüst edici düşünceler için bir başlangıç noktası gibi hizmet edecek bir alan toplumsal ve kültürel standartları dönüştürmenin ilk hareket ettiricisi olabileceğini düşünmektedir Cixous'a göre kadınların bedeniyle kurduğu ilişki toplumsal kültürle belirlenmektedir. Kültür, kadın ve erkek için ayrı ayrı düzenlemeler sunduğuna göre kadın için sunulanı yeniden biçimlendirmek ancak yazıyla mümkün olabilmektedir (Kaylı, 2011: 175). Kadının değişimini yazı sağlamaktadır. Kadın yazarak kendi için tarihte bir yolculuğa çıkmakta ve yolculuk sonunda kendini keşfetmektedir. Bugünün toplumlarına bakıldığında kadının yazıya yöneldiği ancak belirli başlıklarda sınırlı kaldığı gözlemlenmektedir. Erkeğin dâhil

83

olduğu çoğu alanda hala yeterince kadının imzası görünmemektedir. Bu yüzden kadının daha çok alana dâhil olması gerekmektedir.

Cixous'a göre kadınların bedensel deneyimleri kültürel olarak belirlenmektedir. Kültür, kadınlar için ayrı erkekler için ayrı bir şekilde düzenlenmektedir. Cixous için kültürü yeniden biçimlendiren yazma edimi oldukça önemlidir (Sorup, 2004: 162). Kültürel olarak belirlenen kadın bedeni kadın yazını ile değişmesi mümkündür. Bunun için öncelikle kültürün değişmesi gerekmektedir.

Cixous'a göre konuşma/söz kadının elinde kuralları bozan sınırları zorlayan bir güç iken yazma ise dönüştürme ve farklılaştırma için ayrıcalıklı bir alanı olmaktadır. Hem bir kadın hem bir yahudi olarak yitirmeyi de dışlanmayı da sonuna kadar yaşayan Cixous için siyasal bir strateji olarak yazıya yoğunlaşmak çok önemlidir. Eril dünyanın egemen kabulleriyle oluşmuş olan dilin dışında tutulan kadın için bu durum dezavantaj değil aslında bir avantaj konumundadır. Çünkü bu dışarıdalık bir anlamda onun dilin sınırlayıcı alanından uzak kalması demektir. İşte bu uzak olma durumu kadına özgürleşme yolunu açmaktadır. Kadın hâkim yazma ve düşünme şekillerinin dışındaki yeriyle mevcut egemen yapıyı dönüştürme fırsatı yakalamakta dolayısıyla kendine açtığı bu özgürlük alanından dünyadaki yerini değiştirebilmektedir. Cixous'a göre erkek yazını ve cinselliği ile kadın yazını ve cinselliği birbiriyle birçok noktada birleşmektedir. Tarihsel ve kültürel koşullardan beslenen cinsel eşitsizlik kadın aleyhine işlemektedir, eşitsizliğin üstün olan tarafı yazıyı tekeline geçirmektedir (Kaylı, 2011: 176).

Berger-Luckmann'a göre (2016: 31), toplumsal olarak nesnelleşerek oluşan anlam stokları tarihsel olarak saklanmakta ve kurumlar tarafından yönetilmektedir. Birey eylemlerini toplumsal bilgilerinden nesnel bir şekilde şekillendirmektedir ve anlam, bireyin sosyal ilişkilerinin özneler arası yapısına bağlanmaktadır.

Toplumsal olarak nesneleşen kadın ve erkek rolleri toplumun bir anlam stokunun görünür halini oluşturmaktadır. Bu anlam ise tarihten bağımsız değildir. Kişinin eylemleri toplumun oluşturduğu bilgi sayesinde ortaya çıkmaktadır. Kadın ve erkek eylemlerini doğduktan hemen sonra öğrenmeye başlamaktadırlar. Deneyimleri eylemler olarak ortaya çıkararak kendisini konumlandıran kadın, toplumsal anlamdan yararlanmaktadır. Öznel ve nesnel anlam kişinin toplumdaki konumunu meydana getirmektedir.

Berger-Luckamann'a göre (2016: 33), anlam stokları önemlidir ancak bu anlam stokları eşitsizlik yarattığı sürece yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Kadının

84

kendi anlamını üretmesi amacıyla yazıya yönelmesi ve yazıyla sosyo-kültürel ve ekonomik olarak tarihsel süreçte görünür olması gerekmektedir. Böylelikle bedenini tanıması mümkündür. Beden-yazı ve anlam birbirleriyle ilişki halindedir. Yazıyla anlamını oluşturan kadın, bedenin ilişkisel düşünümünü mümkün kılmaktadır.