• Sonuç bulunamadı

Milliyetçilik, birçok kavramla ilişki içerisindedir. Yapılan çalışmaların bir kısmında milliyetçiliğin çeşitlerini ortaya koymak konusunda çok zorlanıldığı ifade edilir. Smith, milliyetçilik çeşitlerinin her bir gelişmeyle bambaşka ve yeni türlere daha kavuşabileceğini düşünmektedir. Ona göre, “milliyetçilik bukalemun gibidir, rengini bağlamından alır. Bu sonsuz kere yönlendirilebilir, şekil vermeye oldukça uygun inanç, hissiyat ve sembollerden oluşmuş dokuyu anlamak yalnızca her bir özgül durum içinde mümkündür.”54

Milliyetçilik, birbirine yakın olan çeşitlere sahip olduğu gibi, birbirine tamamen zıt olan çeşitleri de bünyesinde barındırmaktadır. Milliyetçiliğin özgürleştirici olabileceği gibi baskı ve tahakküme yol açan çeşitleri de bulunmaktadır. Bunların yanı sıra milliyetçilik, her milletin kendisini yönetmesine (self-determinasyon) salık verirken; ülkelerin işgaline de salık veren milliyetçilik uygulamalarıyla karşılaşılmaktadır. Rasyonel ya da irrasyonel veya ilerici ya da gerici olabileceği gibi, siyasetin sağ yelpazesinde ya da sol yelpazesinde bulunan siyasal partiler tarafından da hararetle savunulabilmektedir.

Birbiriyle oldukça zıt konumda olan siyasi partiler kendilerinin milliyetçi olduklarını iddia ederken diğer siyasi partinin gerçek milliyetçi olmadığı iddiasında bulunabilmektedirler. Bu bakımdan milliyetçi söylem ile özellikle siyaset zemininde çokça karşılaşılmaktadır. Çünkü milliyetçilik, diğer siyasi söylemleri çevrelemekte, kapsamaktadır. Milliyetçilik, onlarla kaynaşıp bir “gelenek” oluşturmaktan da mahrum kalmamaktadır. Bu geleneklerin arasında en öne çıkanların ise liberal milliyetçilik, muhafazakâr milliyetçilik, yayılmacı milliyetçilik ve anti-sömürgeci milliyetçilik oldukları ifade edilebilir.

1.3.1. Liberal Milliyetçilik

Siyasal içeriklerinden hareket edildiğinde, kronolojik olarak ilk ortaya çıkan milliyetçilik çeşidi liberal milliyetçiliktir. Nitekim 19 yüzyıl ortalarında milliyetçilik neredeyse liberalizmle eşanlamlı olarak kullanılan bir kavramdır.

54 Erol Turan, “Milliyetçilik Teorisinin Gelişimi ve Türk Milliyetçiliği”. Selçuk Üniversitesi Sosyal ve

20

Liberal milliyetçilik insanoğlunun farklı kimliklere sahip uluslara bölündüğü varsayımına dayanmaktadır. Bu açıdan uluslar yöneticilerin yarattıkları değil, gerçek ve organik topluluklardır. Liberal milliyetçilik ulus fikri ve halk egemenliğine olan inancın bir ifadesi olarak, 19. yüzyılda otoriter imparatorluklara bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.55

Liberal milliyetçilik, milletlerin eşsizliği ve yerelliği konularına ise mesafeli yaklaşmaktadır. Farklı milletler arasında bir uzlaşı ön planda tutulmaktadır. Zaten milliyetçiliğin tarihsel kökleri de bu duruma işaret etmektedir. Fransız Devrimi’nin özelliklerini de içeren liberal milliyetçilik, Avrupa liberalizminin belki de en çok görülen ve en eski çeşidi olarak ifade edilebilir.

Liberal milliyetçilik, milletleri “icat” edilmiş varlıklar olarak görmez. Onlara göre milletler gerçek (organik) topluluklardır ve bu milletler, bireylerde de olduğu gibi eşittir. Bu bakımdan liberal milliyetçilik rekabeti, korkuyu veya savaşı ortaya çıkartmaz, buna yol açacak politikalara izin vermez. Her milletin kendi içinde bir olmasını ve milletlerin birbirleri arasında hakların ve karşılıklı saygının yer almasını önemser.56

Genel olarak liberal milliyetçilik her milliyetin bağımsız olması gerektiğini, ancak anayasal demokratik bir hükümetin varlığının gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Yunanlıların 1830’larda, Polonyalıların Ruslara karşı bağımsızlık hareketinde de liberal milliyetçiliğin izleri bulunmaktadır. 1814 Viyana Kongresi’nden Wilson İlkeleri’ne kadar olan dönemde self determinasyon olarak kavramsallaştırılan bu olgu da liberal milliyetçilerin en önemli savlarından olmuştur. Ancak bu hakların sınırlarının ne olacağı konusundaki belirsizlikler, 1945 sonrası liberalizm ve milliyetçiliğin uyuşmadığı düşünceleri de ortaya çıkarmıştır.57

Liberal milliyetçiliğe getirilen eleştirilerin başında liberal milliyetçiliğin, milliyetçiliğe pembe gözlüklerle baktığı iddiası gelmektedir. Bu iddiaya göre liberal milliyetçiler, milliyetçiliğin bir anlamda irrasyonel ve ötekileştirici yönünü göz ardı etmektedir.58 Liberal milliyetçiliğin tersi bakış ise muhafazakar milliyetçiliktir.

55 M. Akif Özer, Ufuk Ayhan ve İbrahim İrdem, “Liberal Milliyetçilik ve Türk Milliyetçiliği: Bir Dikotomi Mi

Yoksa Uygulanabilir Bir Argüman Mı?”, TESAM Akademi Dergisi, Cilt 5, Sayı 1, 2018, s. 41.

56 Heywood, a.g.e., pp. 182-183.

57 Altun Altun, “Küreselleşme Çağında Milliyetçilik ve Ulus-Devlet”, International Journal of

Academic Value Studies, 2(4), 2016, s. 158.

21

1.3.2. Muhafazakâr Milliyetçilik

Muhafazakarlık (Conservatism), en genel açıklama ile "mevcut hukuki durumun muhafazasını savunan ve toplumsal yaşamda radikal değişimlere kuşku ile bakan bir düşünce” şeklinde tanımlanabilecektir. 59 İlk bakışta sosyal değişime direniş şeklinde karakterize edilen bir siyasi felsefe olarak değerlendirilse de Erdoğan’a göre kavramın tanımlanmasının zor olmasının iki temel nedeni vardır. Buna göre ilk neden muhafazarlığın gelenek ile olan ilişkisidir. Bununla beraber her ulusun farklı geleneği bulunmaktadır. İkinci olarak ise muhafazakarlığın doktrin ve ideolojilere temkinli yaklaşması, kendisinin sistemli bir şekilde değerlendirmeyi engellemektedir.60

Muhafazakârlık 18. yüzyıldan itibaren etkili olan önemli bir ideolojidir. Milliyetçiliğin topluma, tarihe, aileye ve geleneklere vurgu yapan yapısı, bu ideoloji ile bir yakınlık oluşmasında etkili olmuştur. Bu ortam içinde muhafazakâr bir milliyetçi tavrın da ortaya çıktığını belirtmek gerekmektedir.

Milliyetçiliğin Fransız Devrimi’nden sonra Avrupa’da yayılmasıyla başlayan süreç sonrasında milliyetçilik ve muhafazakârlık düşüncesi birbiri ile geç tanışmıştır. Muhafazakârlık ve milliyetçiliğin birbirlerine eklemlenmesi 19. yüzyılın ortalarında başlamış; liberal düşüncenin etki alanını genişletmesiyle birlikte insanların, aynı ülkede, ortak bir duygu, dil ve tarih anlayışıyla kendilerini o topluma ait hissetme ve dışarıya karşı da dayanışma ve korunma düşüncesiyle hareket ettikleri ve bu durumun da milliyetçiliği ortaya çıkarttığı bazı çalışmalar da belirtilmiştir. Bu bakımdan özellikle ortak bağlar ve bunları korumak açısından milliyetçilik ile muhafazakârlık arasında önemli bağlantı noktalarına vurgu yapılmaya başlanmıştır.

Muhafazakâr milliyetçilik liberal milliyetçilikte yurttaş olma hali ile değerlendirilen olguyu, yurtseverlik olarak ele almaktadır. Muhafazakâr milliyetçiliğin olmazsa olmazı yurtseverlik, yaşanan devletin sınırları içinde var olan düzenin tüm unsurlarını da koruma eğilimini içermektedir. Bu unsurların başında millet gelmektedir. "Millet, modernliğin en üst simgesel değeridir ve ancak din ile denk tutulabilecek, neredeyse kutsal bir karakteri vardır. Aslında bu neredeyse kutsal karakter, dinden türemiştir. Millet dinin modern, dünyevi ikamesi ya da en kuvvetli müttefiki haline gelmiştir.61

59Coşkun Can Aktan, “Muhafazakarlık ve Liberal Düşünce”, Köprü Dergisi, Sayı 97, 2007 ss. 51-57. 60 Mustafa Erdoğan, “Muhafazakarlık: Ana Temalar”, Liberal Düşünce Dergisi, Sayı 34, 2004, s. 5. 61 Aytun M. Üzümcü, “Tanımların Ötesinde Milliyetçilik: Kuramlar, Tartışmalar, Paradokslar”, Akademik

22

Muhafazakârlar, milleti ortak bir tarih ve etnik kimlikle organik bir bağı olan unsurlar olarak değerlendirmişlerdir. Toplumsal bütünleşme ve ortak hareket edebilme konularında milleti, sosyal grupların, siyasi açıdan en önemlisi olarak görürler.62 Freeden’e göre de muhafazakârlık ile milliyetçilik geçmişi kapsayan toplum tasarrufu ile bir araya gelen iki kavram durumundadır ve muhafazakârlık için önemli olan bu durum, milliyetçilikte zengin ve tarihsel mirasa sahip olmaya karşılık gelmektedir.63

1.3.3. Yayılmacı Milliyetçilik

Yayılmacı milliyetçilik ya da farklı bir ifade ile emperyalist milliyetçilik, liberal milliyetçiliğin anti tezi olarak değerlendirilebilecektir. Yayılmacı milliyetçiliğin unsurları olarak; saldırgan, şovenist ve yayılmacı bir siyaset, militer bir millet, etnik, dini veya kültürel ötekileştirme sayılabilir. Bunlarla bağlantılı olarak; ırkçı, yoğun coşku ve duyguya dayalı bütüncül bir milliyetçilik anlayışının oluştuğu söylenebilir. Zira fanatik bir yurtseverlik ve milliyetçiliğin kendisinin, başlı başına gurur ve öz saygıyı kazanma aracı olarak somutlaştığı bu denli kuvvetli duyguların yabancılaşmış, tecrit edilmiş ve güçsüz kimseler için büyük bir çekiciliğinin de olduğunu belirtmekte fayda vardır.64

Bu tarz milliyetçiliklerde ulus, siyasal ulusta olan iradi bağlılığın tam zıttı şekilde, tarihsel bağlılıkla bir arada olan dışlayıcı bir etnik topluluk olarak görülmektedir. Ötekileştirmenin son derece kuvvetli olduğu yayılmacı milliyetçilikte, “öteki” adeta araçsal bir rol oynayarak iç bütünlemeyi sağlar. Zira kendisiyle alay edilecek veya kendisinden nefret edilecek “onlar”ın milleti birleştireceği ve bir arada tutacağı düşünülmektedir.65 Yayılmacı milliyetçilik kendi milletinin değerlerini üstün olduğuna inanırken, diğer milletlerinkileri değersiz atfetmektedir.66

Yayılmacı milliyetçilik bulunulan zaman ve mekan ile bağlantılı olarak tarihi anlamda mağdur olmanın intikamı, etnik toplulukların devlet kurma hedefi, elverişli coğrafyaları ele geçirme arzusu ya da diğer milletleri de üstün insanlık düzeyine ulaştırma tasavvuru gibi farklı gerekçelerle ortaya çıkabilmektedir.67

62 Heywood, a.g.e., p. 169.

63 Michael Freeden, “Is Nationalism A Distrinct Ideology?”, Political Studies, Sayı. XLVI, s. 761. 64 Andrew Heywood, Siyaset, Liberte Yayınları, Ankara, 2006, s. 168.

65 Heywood, a.g.e., s. 168.

66 Aytuğ M. Üzümlü, “Tanımların Ötesinde Milliyetçilik: Kuramlar, Tartışmalar, Paradokslar”, Akademik

Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı 89, 2019, s. 331

23

Yayılmacı milliyetçilik anlayışına emperyalist Batılı devletlerin Afrika’yı sömürgeleştirmesi, Nazi Almanya’sının Polonya ve Çekoslovakya işgalleri örnek verilmektedir. Yakın geçmişte de Rusya’nın Kırım’ı ilhakı yayılmacı milliyetçilik kapsamında değerlendirilmektedir.68

Yayılmacı milliyetçilik faşizme yakın bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Nazilerde görülen ırk teması ya da İtalyan faşistlerinin devlete olan vurgusunda olduğu gibi yayılmacı milliyetçilikte yabancı düşmanlığı, saldırganlık ve irrrasyonel bir milliyetçilik anlayışıdır. 69

1.3.4. Anti-Sömürgeci Milliyetçilik

Anti-sömürgecilik kavramı Asya ve Afrika ülkelerinde 11. ve 20. yüzyılda Avrupa sömürgeci idaresini sona erdirmeyi amaçlayan politika veya ideoloji olarak tanımlanmaktadır.70 Milletlerin kendi kaderini kendilerinin tayin etmeleri fikri Avrupa milliyetçiliğine dayalı olarak da ortaya çıksa, antiemperyalist milliyetçi hareketlere esin kaynağı olarak, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Asya ve Afrika‘da çok sayıda yeni milli devletin kurulmasına yol açmıştır.

Milliyetçilik, ilk olarak Avrupa’da etki göstermiş ve bu coğrafyada kendisine yayılma alanı bulmuştur. Ancak milliyetçiliğin bu yayılması sadece Avrupa kıtasıyla sınırlı kalmamıştır. Kıta Avrupası’ndan Doğu Avrupa ve Orta Avrupa’ya da yayılan milliyetçilik, kıta değiştirerek Amerika’ya da sıçramış ve bu kıtada da kendisine alan bulabilmiştir. Bunun bir yansıması olarak İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı emperyalizmine karşı sömürge ülkelerdeki halklar, yurtsever ve milliyetçi hislerle anti- sömürgeci bir karakterde birleşmeye başlamıştır.71

Milliyetçilik, özellikle sömürgecilik faaliyetleri ile etki alanına genişletmiş, Asya ve Afrika kıtalarına da etki ederek dünya çapında bir etkiye sahip olmuştur. Ancak Asya ve Afrika kıtalarında karşılaşılan milliyetçiliğin, gelişmesi bakımından Avrupa’dan farklı olduğu söylenebilir. Buralarda milliyetçilik, milli özgürlük arzusuyla

68 Doğacan Başaran, “A Review on International Nationalism Approach of Betül Karagöz Yerdelen”,

Uluslararası Medeniyet Çalışmaları Dergisi, III(I), 2018, s. 107.

69 Haldun Çancı, “Kuramsal Yaklaşımlar Çerçevesinde Milliyetçiliğin Niteliksel Sabitelerine Genel Bir

Bakış”, Review of Social, Economic & Business Studies, Vol 9, No 10, 2006, s. 235.

70 Raenee ve Mahesh Kumar, “The Treatment of Anti-Colonial Nationalism an Indian Fiction in English”,

International Journal of English and Literature, Vol 3, No 5, 2013, pp. 21-26.

24

birleşmiştir. Bu durum, sömürgeciliğin kendi içinde bir karşıtını doğurmuş ve anti- sömürgeci milliyetçilik şekli meydana gelmiştir.

Avrupalı milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı, I. Dünya Savaşı sonrası dönemde özellikle Wilson prensipleri ile birlikte Avrupa’nın büyük bir kesiminde uygulanmış, Avrupa dışında kalan yerler ise self determinasyon ilkesinin dışında bırakılmıştır. Onlar bu ilkeden faydalandırılmamıştır. Ancak, ilk dünya savaşı sonrası dönemde özellikle sömürgeci devletlerin güç kaybetmeleri, sömürülen ülkelerdeki bağımsızlık hareketlerinin de daha güçlü bir şekle gelmesine yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı ise Avrupa imparatorluklarının sonu olmuştur. Bu tarihten sonra bazı ülkeler (Hindistan, Malezya) bağımsızlıklarını sömürgeci gücün kademeli olarak ülkelerinden çekilmesiyle elde etmişlerken, bazı ülkeler (Cezayir, Vietnam gibi) ise bağımsızlığını sömürgeci güçlerle savaşarak elde etmişlerdir.