• Sonuç bulunamadı

1.4. KÜRESEL DÜNYADA MİLLİYETÇİLİK VE EKONOMİ İLİŞKİSİ

1.4.2. Küreselleşen Dünyada Ulus Devlet ve Milliyetçilik

Günümüzde ekonomi başta olmak üzere toplumsal alanda çok önemli sonuçlar ortaya çıkaran küreselleşme, ulus devlet ve milliyetçilik ilişkisi üzerinde de belirleyici hale gelmiştir.

Küreselleşme üç farklı yaklaşım etrafında açıklanmaktadır. Buna göre ilk yaklaşımı temsil eden Ohmae ve Reich, küreselleşmenin her şeyi değiştiren bir eğilim olduğunu belirtmektedir. Buna göre ulus devlet ve sendikaların etkinliği kalmamıştır. İkinci grubu temsil eden Ruigrok von Todor, Wood ve Gordon ise küreselleşmenin yeni bir olduğu olmadığını, tarihsel görelilik bağlamında ve etkileri açısından da yenilik getirmediğini savunmaktadır. Üçüncü grupta yer alan Boyer ve Drache ve Hirst ve Thompson’a göre, küreselleşme sadece bir abartıdır.84 Apolitik bir anlayışa göre ise küreselleşme siyasal, kültürel ve ekonomik açıdan bazı değerlerin dünya çapında yayılmasını ifade etmektedir. Küreselleşme ile ekonomik sistem ve ekonomi politikaları birbirine yaklaşmaktadır.85

Küreselleşme olgusu ile birlikte artan rekabet, sermayenin birbirine bütünleşmesini de beraberinde getirmiştir. Bu durum ulus devletin tek başına kontrol edemeyeceği boyutlarda iktisadi faaliyetin yürütüldüğü, yaşamın her alanında sermaye hareketlerine ve mübadele ilişkilerine konu olduğu söz konusu bu dünyada, ulus devletler yerine, ekonomik ve siyasi gücün belli bölgesel merkezlerde toplanması söz konusudur.86

82 Şimşek, a.g.e., s. 34.

83 Mustafa Erkal, “Küreselleşme ve Ulus Devletler”, Sosyoloji Konferansları Dergisi, Cilt 55, Sayı 1,

2017, s. 372.

84 İsmail Seyrek, Küreselleşme Sürecinde İktisat Politikaları ve Yakınsama Tezi”, Gazi Üniversitesi İİBF

Dergisi, Özel Sayı, 2002, s. 168.

85 Seyrek, a.g.e., s. 169.

86 Selim Karyelioğlu, “Ulus Devlet ve Milliyetçiliğin Tarihsel Dayanakları ve Küreselleşmenin Ulus Devlet

ve Milliyetçilik Üzerindeki Etkileri”, ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar, Cilt 5, Sayı 1, 2012, s. 141.

28

Sermayenin modern tarihi 16. yüzyılda dünya çapında ticari pazar oluşturulmasıyla başlamaktadır. Bu ticaret pazarı, deniz ve kara iletişimlerini geliştirmiştir. Bu süreçte, sanayi, ticaret, deniz ve demiryolu yollarının iyileştirilmesi, burjuva sermayesini geliştirmiştir. Bugün dünya pazarı ulus-devletlerle ve özel ulusal ekonomik alanları birbirine bağlayan devletlerarası bir sistemle çevrili değildir. Aksine, ulus-devletler birleşik bir dünya pazarındaki otorite bölgelerine benzemektedir.87 Bu nedenle ulus-devletlerin mücadelesi, burjuvazi grupları arasındaki mücadeleden başka bir şey değildir. Bireysel girişimler ulusal ekonominin bir parçası olduğu gibi, ulusal ekonomiler de dünya ekonomik sistemini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, modern ulusal ekonomiler arasındaki çatışma aslında dünya ekonomisinin çeşitli bölümleri arasında bir rekabet niteliğindedir.88

Küreselleşmenin ulus devleti işlevsizleştirme söylemi, küreselleşmenin sonuçları ve ulus devletin sahiplenilmesi gereken bir değer olarak algılanması gibi nedenlerle eleştiriye uğramaktadır.89 Gilpin’e göre ise küreselleşmenin ulus devlet üzerindeki etkileri büyük ölçüde abartılmıştır. Çünkü dünya hala devletler tarafından yönetilmektedir ve nitekim bazı alanlarda uluslararası rekabetin sağlanması nedeniyle devletin önemi artmıştır. Örneğin bazı devletler Ar-Ge desteği, yerel şirketlere, teknoloji politikalarına ve diğer araçlara yardımcı olabilmektedir. Ekonomik küreselleşme sınırlı olduğundan, devletin ekonomik rolü üzerindeki etkisi de sınırlıdır. Ayrıca devletin küçülmesi konusunda ekonomik küreselleşme sadece faktörlerden biridir. Bu konuda ideolojik, teknolojik ve politik değişiklikler de etkili olmuştur. Belki de, azalan bir rolde olmasına rağmen, ulus-devlet hem iç hem de dış ekonomide hala üstündür.90

Ancak Rivero'ya göre küresel ekonomi ulus devletlerin sınırlarını yeniden belirlemektedir. Egemen devletlerin sınırları yerine, çok uluslu ekonomik bölgeler ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Katalanlar, Basklar, Valonlar, Alsas veya Kaliforniyalılar için özerklik talebi her geçen gün daha da önem kazanmaktadır.

87 Giovanni Arrighi, Terence K. Hopkins ve Immanuel Wallerstein, Sistem Karşıtı Hareketler. İstanbul:

Metis Yayınları, 2004, s. 16.

88 Nicolai I. Bukharin, Emperyalizm ve Dünya Ekonomisi, İstanbul: Kalkedon Yayıncılık, 2009, s. 19. 89 Karyelioğlu, a.g.e., s. 141.

90 Robert Gilpin, “Küresel Ekonomide Ulus-Devlet”, in Held D. & McGrew A. (ed.), Küresel Dönüşümler:

29

Amaçları bölgelerini veya şehirlerini küresel ekonomi ile doğrudan bütünleştirmektir. Bu süreç şehir devletlerinin yeniden ortaya çıkmasına yol açmaktadır.91

Bu iddialara karşın özellikle küreselleşme ve beraberinde gelen kurumlara karşı bir tepki olarak milliyetçiliğin yeniden canlandığını öne süren görüşler de vardır. Gerçekte de 20. yüzyılın son on yılında Balkanlar ve Avrupa’da özellikle Avrupa Birliği üyesi olan ülkelerde yükselen bir milliyetçilikten bahsedilebilir. Milliyetçiliğin siyasal önemini koruması ve hatta form değiştirerek daha etkin bir hale gelebilmesinin başlıca nedeni olarak anılan küreselleşme, bu sürece iki yönlü bir etkide bulunmaktadır. Bunlardan ilki, küreselleşmenin geleneksel kimliğe, yurttaşlığa ve milli bağlara tehdit olarak algılanması sonucu çekirdeğine çekilen ve radikalleşen bir milliyetçilik anlayışıdır ki buna örnek olarak eski Yugoslavya ve Balkanlar verilebilir. Diğer neden olarak ise küreselleşmenin öncülük ettiği rekabetçi ortamda yeni bir benlik tazeleme süreci gösterilebilir. Bu süreçte başlıca araç olarak ülkelerin kimliklerini ve benliklerini besleyip bağları kuvvetlendirmesi etkin bir şekilde kullanılmaktadır; bunun örnekleri olarak ise Singapur ve Malezya gösterilebilir.92

Modern kimliğin milliyetçilik ile doğru orantılı olmasını ifade eden yaklaşımlar milliyetçilik üzerine çalışmaları da etkilemiştir. Bu durum milliyetçi ideolojiyi modernite perspektifinden değerlendirmeyi beraberinde getirmiştir.93 19. yüzyılda özellikle kapitalizmin yükselişi ile milliyetçiliğin daha hızlı yayıldığı kabul edilen bir gerçekliktir. Halkın yerli malı tüketmesini sağlamak ve yeni pazarlar bulunabilmesi ancak milliyetçi bir yol ile mümkün olmuştur. Batı’daki milliyetçilik akımı aynı zamanda sömürgeciliğe de zemin hazırlamıştır.94 Dolayısıyla kökenleri ne kadar eskiye dayandırılsa da milliyetçiliğin doğuşu kapitalizmin doğuşuna koşuttur. Çünkü kapitalizm malların ve sermayenin serbest dolaşımı üzerine kurulmuş doğası gereği ancak ulus devletler içinde gelişen bir sistemdir.

Küreselleşme olgusu ile beraber ekonominin de küreselleşmesi dünya çapında bölgesel ekonomik örgütlenmelerin ivme kazanması, serbest ticaret ve çok uluslu işletmelerin faaliyet alanlarını genişletmelerine neden olmuş, bu koşullar altında çok uluslu şirketlerin sayısı artarken, yerlilik-yabancılık, kamu-özel kimliklerin birbirine

91 Oswaldo de Rivero, Kalkınma Efsanesi: 21. Yüzyılın Bağımsız Yaşayamayan Ekonomileri.

İstanbul: Çitlembik Yayınları, 2003, s. 36.

92 Andrew Heywood, Siyasi ideolojiler, Ankara: Adres Yayınları, 2007, s. 229-230. 93 Yıldırım, a.g.e., s. 26.

94 Ezel Elverdi, Dursun Özer ve Ahmet Debbahoğlu, Türk Milliyetçiliği ve Batılılaşma, İstanbul: Dergâh

30

karışmasına ve devletsiz işletmelerin vergilendirilmesi, denetim ve kuralların düzenlenmesi konusunda yetki belirsizliğine yol açması gibi nedenler ulus devletleri zorlamaya başlamıştır.95 Bu durum iktisadi milliyetçilik aracılığı ile milliyetçilik söylemlerinin artışına yol açmaktadır.

Tüm bunlarla beraber iktisadi milliyetçilik korumacılığın ötesinde bir yaklaşımdır ve pek çok milliyetçi politika yapıcı milli sermayenin gelişmesini rekabet gücünü arttırmak için artan oranda liberal politikalar izlediği ileri sürülmektedir. Dolayısıyla küreselleşme iktisadi milliyetçiliği ortadan kaldırmamış, ancak milliyetçilerin kullandığı politikaları değiştirmiştir.96