• Sonuç bulunamadı

1. Araştırmanın Konusu, Yöntemi ve Kaynakları

2.3. Kur’ân’ı En Doğru Şekilde Anlamanın Kâideleri

3.1.3. Meydânî Tefsirinin Kaynakları ve Atıfları

Kitapların kıymeti ve ilmî değeri çoğunlukla mukaddime, netice, kaynaklar, dipnot ve derinlemesine tahlillere göz gezdirilmek sûretiyle anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bu zâviyeden Meydânî’nin tefsirine bakıldığında çok çeşitli kaynaklar, uzun izahlar, son derece titiz ve takdire şayan bir çalışmanın ortaya konulduğu müşahede edilmektedir.

Meydânî, yönteminin farklı ve öncelik verdiği hususların çeşitli olmasıyla beraber modern ve klasik tefsir kaynaklarıyla sıkı bir bağ içerisindedir. Bu kitapları incelemiş, araştırmış ve hazmetmiştir. Ancak kendisi taklit ve bir başkasına benzemekten asla hoşlanmamaktadır. Pek çok sözü toplamanın, diğer bir ifadeyle laf kalabalığı yapmanın araştırmacıyı varılmak istenen amaçtan uzaklaştıracağını ve zaman kaybına neden olacağını düşünmektedir. Düşünüp araştırmadan, uygun bir tercihte bulunmadan çokça nakilcilik yapan kişiyi çeşitli türde eşyaların bir araya

509 Meydânî, Meâric, I, 518. 510 Meydânî, a.g.e., I, 522. 511 Meydânî, a.g.e., II, 193.

getirilip üst üste biriktirildiği büyük bir ticaret merkezine giren satıcıya benzetmektedir.512

Ne var ki Kur’ân ilimleri ve tefsir bağlamında Ali Tantâvî (ö. 2010) müellifleri farklı tabakalara ayırmaktadır. Ona göre müelliflerden üst üste dizilmiş çeşitli eşyaların kendisine bırakıldığı emanetçi gibi çok değerli malları arz edip de iyisini kötüsünden ayırt edemeyenler bulunmaktadır. Onların eserleri sanki bir zâhidin eskimiş, yıpranmış yün ve ketenle yamanmış emanet giysileri gibidir. Bu tabakadan daha yüksekte bulunan müellifler de var ki gücüne göre daha az bilgi toplamış fakat onu tasnif edip düzenlemiş orijinal ve taklit olanları ayırmıştır. Musanniflerin en üstünleri de pamuk demetlerinin dokuma fabrikasına girmesi gibi bu bilgi ve rivâyetleri alıp zihnine yerleştirenlerdir. Bu nedenle oradan o fabrikaya işaret eden İmam Gazzâlî (ö. 505/1111) gibi kaliteli bir ürün çıkar. Bu tabakadaki müellifler bu noktada artık bir başkasının fikirlerini esas almaz, sadece kendi akılını çalıştırır. Başkasının üslûbunu ödünç almaz, kendi üslûbuyla yazar. Bütün veya özet olarak müfessirlerin eserlerinden alınan nakiller ve araya sıkıştırılan sözlerle eserlerini doldurmazlar.513 Bunlar gibi Meydânî de Kur’ân ve sahih sünnet metinlerini ele almış bunları anlayıp hazmetmiş, anladıklarını kaleme almış, farklı ve faydalı şeyleri ortaya koymuştur.

Abdurrahman Habenneke el-Meydânî Tefsir, Hadis, Lügat, Siyer, Nahiv ve Belagat gibi pek çok kaynaktan istifade etmiştir. Bunlardan istifade ederken kimi zaman metni nakletmiş, kimi zaman manayı kullanmış, kimi zaman da bu eserlerin müelliflerinin sözlerini tenkit etmiştir. Bunlardan nakillerde bulunurken bazen “ ىور ىربطلا ماﻣلأا”, “ﻩريسﻔﺗ ىﻓ ريثﻛ نﺑإ لقﻧ”, “طيحملا سوﻣاﻗ بﺣاص لاﻗ”, “ىبطرقلا لاﻗ” gibi farklı ifadelerle müfessirlerin isimlerini zikretmiş, bazen de “نورسﻔملا ﻩرﻛذ اميﻓ ترظﻧ دﻗ و”, “نيرسﻔملا لاوﻗا تﻔلتخإ”, “نيرسﻔملا ضعﺑ لاﻗ” gibi farklı lafızlarla kaynak ve sahiplerinin isimlerini zikretmeden bazı müfessir gruplarına atıflarda bulunmuştur. Söz konusu

512 Mecdü Mekkî, Mukaddimâtü’ş-Şeyh Ali el-Tantavî, I. Baskı, Dâru’l-Menâre, Cidde, h. 1418/m.

1997, s. 131.

kaynaklardan nakillerde bulunduktan sonra çoğu zaman “لوﻗا” ifadesiyle kendi görüşünü de beyan etmiştir.514

Meydânî, tefsirinde âyet manalarını açıklama, sebebi nüzûller ve sûrelerin faziletleri konusunda farklı yerlerde Taberî’nin (ö. 310/922) ismini zikrederek nakillerde bulunmuştur. Dil ve edebiyat konularında âyet manalarını izah ederken genelde Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) ismini zikrederek Keşşâf’tan nakiller yapmıştır. Ebû Bekir İbnu’l-Arabi’nin (ö. 543/1148) Ahkâmü’l-Kur’ân’ı, İbn Atiyye el- Endelûsî’nin (ö. 542/1148) el-Muharriru’l-Vecîz’i, Râzî’nin (ö. 606/1209) Mefatihu’l-Ğayb’ı, Beydâvî’nin (ö. 685/1286) Envâru’t-Tenzîl’i, Ebû Hayyân el- Endelûsî’nin (ö. 745/1344) Bahru’l-Muhît’i, İbn Kesîr’in (ö. 774/1372) Tefsiru’l- Kur’âni’l-Azîm’i, Şevkânî’nin (ö. 1250/1834) Fethu’l-Kadîr’i, Âlusî’nin (ö. 1270/1853) Rûhu’l-Meâ‘nî’si ile çağdaş olanlardan Seyyid Kutub’un (ö. 1385/1966) Fî Zılâli’l-Kur’ân’ı ve Tâhir b Aşûr’un (ö. 1973) et-Tahrîr ve’t-Tenvîr’i Meydânî’nin tefsirinde istifade ettiği diğer en önemli kaynaklardandır.

Meydânî, hadis konularında İmam-ı Malik’in (ö. 179/795) Muvatta’ı, Ahmet b Hanbel’in (ö. 241/855) Müsned’i ve Kütüb-ü Sitte’den; hadis şerhleri konusunda İbn Recep el-Hanbelî’nin (ö. 795/1393) Câmi'u'l-U‘lûm ve'l­ Hıkem fi Şerhi Hamsîne Hadîsen min Cevâmi'i'l-Kilem’i ve İbn Hacer el Askalânî’nin (ö. 852/1449) Buharî şerhi olan Fethu’l-Bârî’sinden; Lügat konularında da Ebû Nasr İsmail b. Hammâd el- Cevherî’nin (ö. 393/1003) es-Sıhah’ı, İbn Manzûr’ûn (ö. 711/1370) Lisânu’l-Arab’ı ve Semîn el Halebî’nin (ö. 756/1355) ed-Dürru’l-Masûn adlı eserinden istifade etmiştir. Aynı şekilde kıraatler konusunda Abdulfettah b. Abdulganî el-Kâdî’nin (ö. 1402/1981) Büdûru’z-Zâhira fi’l-Kırâati’l-Aşri’l-Mütevâtira’sı, Dr. Muhammet

514 Tefsirinin pek çok yerinde bu yöntemin örneklerini görebiliriz. İsrâ sûresindeki duruma

baktığımızda, Hz Peygamberin “زعلا ةيا -âyetü’l-‘ızz-” olarak ifade ettiği İsrâ sûresi son âyet-i kerîmede Yahudi, Hristiyan, Mecûsi ve Sâbiîlerin Allah (c.c.) hakkındaki yakışıksız nitelemelerinin tenzihi anlamında reddedildiğini ifade ettikten sonra Meydânî “لوﻗا -Ben de diyorum ki-” şeklinde kendi görüşünü beyan etmektedir. Bu minval üzere Allah’ın (c.c.) inkârcıların inançlarını reddetmek, imanın temelini yerleştirmek, diğer imanî ve islâmî unsurların onunla bağlantısını oluşturmak üzere İsrâ sûresini sonlandırdığı bu âyetin imanî bazı meseleleri ihtiva ettiğini bildirmektedir. Bk. Meydânî,

Meâric, IX, 756; Rivâyetleri aktardıktan sonra Taberî’nin kendi görüşünü açıkladığı gibi Meydânî de

her iki tarafın delillerini nakleder sonrasında mevzunun açık bir şekilde anlaşıldığını ifade ederek kendi görüşünü dile getirir. Örneğin Yâsin sûresindeki “اﻣ-mâ-” harfinin ism-i mevsul veya nâfiye olmasına göre farklı anlamlar verilebildiği altıncı âyet-i kerîmeyle ilgili görüşleri verdikten sonra en doğrusunun olumlu cümle olduğunu ifade etmektedir. Bk. Meydânî, Me‘âric, VI, 36.

Sâlim Muhaysınî’ın el-Mühezzeb fi’l-Kırâati’l-Aşri ve Tevcîhihâ min Tarîki Tayyibetinneşr’inden; siyer konularında İbn Hişâm’ın (ö. 213-218/…) es-Sîretü’n- Nebeviyye’sinden; tarih konusunda da İbn Kesîr’in (ö. 774/1372 Kısâs-ı Enbiyâ’sından istifade etmiştir.

Bu kaynaklardan nakillerde bulunurken cilt ve sayfa numaralarına pek atıfta bulunmayan Meydânî Kur’ân kelimelerinin manalarının araştırılması zorunluluğunu anlatan on altıncı kâide ile ilgili Taberî’ye (ö. 310/922) yaptığı atıfta şöyle demektedir: “Bu durumu İbn Cerir et-Taberî, Nebe sûresindeki “اجاجث ” kelimesini tefsirinde güzel bir şekilde açıklıyor. İbn Vehb’in “اجاجث ” lafzı hakkındaki “اريثﻛ ”sözünü naklettikten sonra Taberî, Arapların kullanımında “ﺞثلا” in “çok” anlamında değil de “sürekli bir akma, dökme” anlamında olduğunu, bunun delilinin de Hz. Peygamberin “ ﺞثلاو ُّﺞَعْلا ﺞَحلا ُلَضْﻓأ” sözü olduğunu, yani “ﺞثلا” in “hedy kurbanının kanını akıtmak, dökmek” anlamında olduğunu söylemektedir.515

Kendisi bu kaynaklardan istifade ederken motamot bir aktarımda bulunmamakta, tasvip edip özümsediklerini iyi bir kompozisyonla tefsirine yansıtmaktadır. Meydânî, tefsirinde sûre ve âyetleri yorumlarken kendi tefsirine ve daha önce çeşitli alanlarda te’lif ettiği diğer eserlerine de atıfta bulunarak bunları kaynak olarak kullanmıştır.

Namazda sûrelerin okunması veya duâ esnasında sesin düzeyi ile ilgili İsrâ sûresi 17/110. âyeti “ َك ﺗ َلاَص ﺑ ْرَﻬْجَﺗ َلا َو ىَنْسُحْلا ُءاَمْسَ ْلأا ُهَلَﻓ اوُﻋْدَﺗ اَﻣ اًّيَأ َنَمْﺣ َّرلا اوُﻋْدا وَأ َ َّاللَّ اوُﻋْدا لُﻗ لاي بَس َك لَذ َنْيَﺑ غَتْﺑا َو اَﻬ ﺑ ْت ﻓاَخُﺗ َلا َو –O’na ister Allah diye çağırıp yakarın, ister Rahman diye çağırıp yakarın; hangisiyle çağırırsanız çağırın, en güzel isimler(esmâ-i hüsnâ) O’nundur. Bununla birlikte sen dua ve namazında sesini ne çok yükselt ne de çok alçalt; ikisi arası bir yol tut!-” tefsir ederken kendi tefsirindeki farklı bölümlere atıflar yaptığını müşahede etmekteyiz. Meydânî burada A'râf sûresi 7/205. âyeti örnek vermiş ve “فارﻋلأا ةروس نﻣ اﻬعضوﻣ ﻲﻓ ةيلأا ﻩذه رﺑدﺗ قبس دﻗ و-bu âyetin tefsiri Â’râf

sûresi’ndeki yerinde geçmiştir.-” ibaresiyle tefsirinin orada yapıldığını anlatmıştır.516

515 Meydani, Kavâ‘id, s. 318.

516 Bk. Meydânî, a.g.e., IX, 757; Tekrarı engelleyerek tefsirinin hacmini küçülten bu tür kullanımların

pek çok örneği vardır. Yunus sûresi üçüncü âyette Allah’ın izin verdiği kimseler hariç hiç kimsenin ahirette bir başkasına şefaatçi olamayacağını ihtiva eden âyeti tefsirinde de “رﺑدتل عﺑاتلا ﻲﻧاثلا قحلملا رظﻧا

/هط( ةروس 84

:لوﺣ )لوزﻧ ’

اﻬﻋاوﻧأ و نيدلا موي ةﻋاﻔشلا

Mâûn sûresini tefsir ederken de “نيكسملا –el-miskîn-” kelimesini açıkladığı “Kavâ‘id” adlı eserine “ دﻋاوﻗ" ﻲﺑاتﻛ نﻣ )61( ةدﻋاقلا رظﻧا ،نيكسملاو ريقﻔلا نيﺑ قيرﻔتلا ىﻓ هيلا تيﻬتﻧا اﻣ اذه لج و زﻋ الله باتكل لثﻣلأا رﺑدتلا -el-fakîr ve el-miskin arasındaki farkı sonuca bağladığım Kavâ‘idü’t-Tedebbüri’l-Emsel li Kitabillâhi Azze ve Celle kitabımın on altıncı

kâidesine bakınız.-” ibaresiyle atıfta bulunmaktadır.517

Kur’ân tefsirinde dil ve edebiyatın(belagat) önemine inanan Meydânî, mecâz- ı aklî konusunu anlatırken, “ ةغلابلا باتﻛ ﻲﻓ يزاجﻣ و ﻲقيقﺣ ىلإ ةلمجلا ﻲﻓ دانسلإا ميسقﺗ’رظﻧا فلؤملل ةيﺑرعلا -müellifin el-Belâgatü’l-Arabiyyetü adlı kitabındaki cümlede isnâdın hakiki ve mecâzî olarak taksimine bakınız.-” ibâresiyle cilt ve sayfa numaralarını da vererek el-Belâgatü’l- Arabiyyetü adlı eserine dipnotta işaret etmektedir.518

Meydânî, israiloğullarından bahsederken onların bütün dünyada ve dünya milletlerinde bozgunculuk(fesat) ve kargaşa çıkarma çabasında olduklarını, görünürde somut olarak dünyaya hükmeden bir devletleri olmadığı halde hiçbir milletin ulaşamadığı bir yüksekliğe eriştiklerini anlatmaktadır. Burada Mason locaları, Yahova şahitleri örgütü, Rotary ve Lions kulüpleriyle dünya devlet başkanlarını yönlendirdiklerini ifade ederken, “ خيراتلا ربﻋ ةيدوﻬي دياكﻣ– باتﻛ ىﻓ ءاج اﻣ رظﻧأ

– باتﻛ ىﻓ ءاج اﻣو – ئابخ و قاﻔنلا ةرهاظ ث ﻲﻧاثلا ءزجلا رخا ،خيراتلا ىﻓ نيقﻓانملا - باتﻛ و – ﻛ فﺷاو ةرصاعملا ةيركﻔلا بهاذملا ىﻓ فويز -

فلئملل . –müellifin Mekâyidü Yehûdiyyetin Abra’t-Tarîh

adlı kitabı ile Zâhiratü’n-Nifâk ve Habâisu’l-Münâfikîn fi’Târîh adlı eserinin ikinci cildinin sonuna ve Kevâşifü Züyûfin fi’l-Mezâhibi’l-Fikriyyeti’l-Muâsırati adlı eserinde anlatılanlara bakınız.-” şeklinde dipnotta daha önce kaleme aldığı bu alandaki kendi eserlerine ismen atıfta bulunmuştur.519

Meydânî ayrıntılı bir şekilde kaynak belirtmeden kimi zaman mânâ aktarımıyla diğer bazı tefsirlerden nakillerde bulunmaktadır. Örneğin, “ ﻲﻓ ريثﻛ نﺑا لاﻗ ﻩريسﻔﺗ -İbn Kesir tefsirinde der ki-” diye başlayarak sayfa, cilt vb. belirleyici ifadeler

bölüme atıfta bulunmaktadır. Bk. Meydânî, Meâric, X, 41; Benzer kullanımlar için bk. Meydânî,

a.g.e., XV, 320; VI, 28.

517 Meydânî, Meâric, I, 691; Meydânî, yine bir başka yerde “ ريقﻓ ve نيكسﻣ –fakir ve miskin-”

kelimelerinin anlamlarını izah ederken “ لج و زﻋ الله باتكل لثﻣلأا رﺑدتلا دﻋاوﻗ– باتﻛ نﻣ )61( ةدﻋاقلا رظﻧا ” şeklinde dipnotta aynı şekilde Kavâid adlı eserine işaret etmektedir. Bk. Meydânî, Me‘âric, I, 134.

518 Meydânî, a.g.e., I, 524. 519 Meydânî, a.g.e., IX, 553.

kullanmaksızın onun sözünü aktarmıştır.520 Aynı şekilde pek çok yerde “ليﻗ-denildi-”

ifadesiyle kimin söylediğini belirtmeksizin bazı düşünceleri aktarmıştır.521

Meydânî, yeryüzünde ilk inşa edilen mescidin mescid-i haram, ikincisinin de mescid-i aksa olduğu ve bu ikisinin inşası arasında kırk yıllık sürenin geçtiğiyle ilgili rivâyeti aktarırken bu süre zarfında Hz. İbrahim’den başka hiç kimsenin böyle bir işe yeltenmediği düşüncesini “ ريرحتلا ﻩريسﻔﺗ ﻲﻓ روﺷاﻋ نﺑ رهاطلا نﺑ دمحﻣ خيشلا مﻬﻔلا اذﻬﺑ ُتعبﺗ ريونتلاو -Bu anlayışı Muhammed b. Tahir b. Aşûr’un et-Tahrîr ve’t-Tenvîr adlı

tefsirinden aldım. Bu konuda onu izledim.-” ifadeleriyle dipnotta belirtmektedir.522

Diğer tefsirlerde olduğu gibi Meydânî de sık sık kelimelerin lügat manaları ve sarf yapıları hakkında bilgiler vermektedir. Meydânî’de çoğunlukla metin içerisinde müşahede ettiğimiz bu özelliğin kimi zaman da naklettiği hadislerdeki kelimelerin iştikak ve sarfî özelliklerine dipnotlarda işaret etmesinde tanık oluyoruz. Alak sûresinin tefsirinde ilk inen âyetlerle ilgili olarak Sahih-i Buharî ve diğer hadis kaynaklarından naklettiği hadiste Varaka b Nevfel’in (ö. 610 [?]) “ كﻣوي ﻲنﻛردي نإ و ارزؤﻣ ارصﻧ َرصﻧأ –şayet (kavminin seni yurdundan çıkaracağı) o güne erişirsem

muhakkak yardım edip sana destek olacağım”523 sözlerini naklederken hadis

metninde geçen “ارزؤﻣ” ifadesini yine dipnotta şöyle açıklamıştır: “ و ,اﻧلاﻓ نلاﻓ رزأ مﻋدلاو ةيوقتلاو ةﻧوعملاﺑ عﺑاتملا رصنلا وه : رزؤملا رصنلاو ,همﻋد و ﻩاوﻗو هﻧواﻋ اذإ ,ﻩرزأو ,ﻩرزا.”524

Meydânî, âyetleri tefsir ederken naklettiği hadisler hakkında dipnotlarda açıklamalarda bulunmuştur. İnşirah sûresindeki 94/5-6. “ رْسُعْلا َعَﻣ َّن إَﻓ 1 ا رْسُي رْسُعْلا َعَﻣ َّن إ

ا رْسُي

4 –Şüphesiz ki zorluğun yanı sıra bir kolaylık vardır! Evet, hiç şüphesiz, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.-” meâlindeki âyeti tefsirinde Allah Resulü’nün bir gün sevinçli bir halde gülümseyerek söylediği “ رْسُﻋ َب لْغَي ْنَل , نْي َرْسُي رْسُﻋ َب لْغَي ْنَل نْي َرْسُي –bir zorluk iki kolaylığa gâlip olamayacak, bir güçlük iki kolaylığa üstün

520 Bk. Meydânî, Me‘âric, X/604. 521 Meydânî, a.g.e., XV, 320. 522 Meydânî, a.g.e., IX,521. 523 Buharî, “Bed’ü’l-Vahy”, 3.

524 Meydânî, a.g.e., I, 35; Aynı şekilde Bakara sûresinin faziletiyle ilgili naklettiği hadislerde geçen

“ناتيايغلا” kelimesini “كلذ وحﻧ و ،لظلاو ،ةربغلاو ،باحسلاﻛ هسأر قوﻓ ناسﻧلإا لظأ اﻣ لﻛ” şeklinde; “ةلطبلا” kelimesini de “مهرحس غلﺑ امﻬﻣ ةرحسلا رحس لاطﺑإ ﻲﻓ ريثأﺗ نﻣ اﻬيﻓ الله لعج اﻣ ﻩاجﺗ دومصلا ةرحسلا عيطتسﺗ لا :ىا ةرحسلا” şeklinde dipnotta açıkladığını görüyoruz. Bk. Meydânî, a.g.e., XV, 403.

gelemiyecek-”525 sözünü nakleder ve bu hadisin “mürsel” olduğunu, “merfû” olarak da bir benzerinin rivâyet edildiğini dipnotta belirtmiştir.526

Meydânî, dinî bilgiler haricinde Kur’ân’da geçen kâinat ve kozmik sistemle ilgili bazı konularda bilgiler vermektedir. Kendisi bitki, hayvan ve diğer canlı türleri arasındaki düzen ve intizâmı ilim adamlarının Kur’ân’ın indirilmesinden on bir asır sonra farkettiklerini, bu durumun Kur’ân’ın beşer kelâmı olmadığına, mûcize olduğuna işaret ettiğini ifade etmektedir. Ancak bu bilginin kaynağıyla ilgili herhangi bir söz söylememiştir.527