• Sonuç bulunamadı

1. Araştırmanın Konusu, Yöntemi ve Kaynakları

1.4. Eserleri

1.4.5. Diğer Muhtelif Eserleri

Bu kısım Meydânî’nin babasının hayatı, mantık ilmi ve düşünme kuralları ile insanın halifeliği gibi çeşitli konularda kaleme aldığı eserlerinden oluşmaktadır.

75 Meydânî, Divânü Ekbâsun fi Menheci'd-Da'veti ve Tevcîhu'd Duâti., ss. 247-249. 76 Buharî, “Cihâd ve’s-Siyer”, 142.

77 Meydânî, a.g.e., ss. 13-14. 78 Meydânî, a.g.e., ss. 130-134. 79 Meydânî, a.g.e., ss. 241-243.

a. Davâbitü’l-Ma‘rife ve Usûlü’l-İstidlâli ve’l-Münâzara Sıyâğatün li'l- Mantıkı ve Usûli'l-Bahsi Mütemeşşiyetün Maa‘l-Fikri'l-İslâmî ( ُلوصأو ةﻓرعملا ُطﺑاوَض ةرَظانملاو للادتسلاا)

Hata ve yanlışa düşmeksizin doğru düşünebilmenin bazı kural ve kâideleri vardır. Allah Teâlâ, sevdirdiği parlak düşünce ve olgun akıl sayesinde Davâbıtü'l- Ma‘rife ve Usûlü'l-İstidlâli ve'l-Münâzara adlı eseriyle Meydânî’yi mantık ilmi ve İslâmî araştırma yöntemini formüle etmeye muvaffak eylemiştir. Bu eserde klasik ve modern mantığın içerdiği konular tablo ve şemalar eşliğinde, Kur’ân ve sünnetten örneklemelerle uygun bir dille ele alınmaktadır.80 Söz konusu eser alt başlıkları

içeren beş kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda delâlet ve çeşitleri, külliyât-ı hamse; ikinci kısımda, bilgi ve bilgiye ulaşma yolları(yakiniyât türleri); üçüncü kısımda, delil ve mertebeleri ile delil getirme yöntemleri(istikra, kıyas, tekâbül, benzetme…); dördüncü kısımda, düşünme ve anlamanın genel kurallarıyla felsefî ıstılahlar; beşinci kısımda ise tartışma ilkeleri ve adabından söz edilmektedir.81

Meydânî’nin tefsir yönteminin bir aşaması da belli mevzudaki âyetlerin toplanmasıdır. Bu eserinde de İslâm’ın kavrama, düşünme ve anlamaya büyük önem verdiğini ifade eden Meydanî bu konuyla ilgili İsrâ, Sebe’, Rûm, Haşr ve Bakara gibi Mekkî ve Medenî sûrelerdeki âyetleri toplayarak konuyu izah etmektedir.82 Bir başka

yerde de kesin bilgi ifade eden ve etmeyen delillerle bunların dereceleri bağlamında tartışma/müzâkere(el-huccetü’l-cedeliyyetü) delîline Kalem sûresi 68/35-36. “ ُلَعْجَنَﻓَأ َني ﻣ رْجُمْلاَﻛ َني م لْسُمْلا 35 َنوُمُكْحَﺗ َفْيَﻛ ْمُكَل اَﻣ 36 ” âyetlerle Sâd sûresi 38/28. “ اوُنَﻣا َني ذَّلا ُلَعْجَﻧ ْمَأ

تاَح لاَّصلا اوُل مَﻋ َو

راَّجُﻔْلاَﻛ َني قَّتُمْلا ُلَعْجَﻧ ْمَأ ض ْرَ ْلأا ﻲ ﻓ َني د سْﻔُمْلاَﻛ ” âyeti örnek göstermektedir. Meydânî, Allah Teâla’nın adalet sıfatıyla muttasıf olduğunu, bu sebeple dünya hayatında müslüman ile kâfir arasındaki eşitsizliğin ahiret hayatını zorunlu kıldığını ve bunun ahirete inanmayanların iddia ve düşüncelerini reddettiğini belirtmektedir.83

80 Meydânî, Davâbıtü'l-Ma‘rife ve Usûlü'l-Istidlâli ve'l-Munâzara Sıyâğatün li'l-Mantıkı ve Usûli'l-

Bahsi Mütemeşşiyetün Maa'l-Fikri'l-İslâmî, IV. Baskı, Dâru'l-Kalem, Dımeşk, 1993, ss. 19-32-37;

1988 yılında Dârü’l-kalem tarafından basımı yapılan yaklaşık 470 sayfalık bu eser de 160 MEY. D tasnif numarasıyla İSAM kütüphanesinde bulunmaktadır.

81 Meydânî, a.g.e., s. 460. 82 Meydânî, a.g.e., ss. 11-13. 83 Meydânî, a.g.e., s. 299.

b. el-Vâlidü’d-Dâ‘ıyetü’l Mürabbî eş-Şeyh Hasan Habenneke el-Meydânî Kıssatu Âlimin Mücâhidin Hakîmin Şucâ‘( ةَّصﻗ ﻲﻧاديَملا ةَكَّنَبَﺣ نسﺣ ُخيشلا ﻲ ﺑرملا ُةيﻋادلا ُدلاولا عاجُﺷ ميكَﺣ دهاجﻣ ملاﻋ)

Müellifin bu eseri dört yüz altı sayfadan oluşmaktadır. Meydânî telif etmiş olduğu bu eserinde babası Hasan Habenneke el-Meydânî’nin otobiyografisini kaleme almıştır. Eserinde babasının hayatı boyunca karşılaştığı zorluklar, yaptığı mücadeleler, o yıllarda ülkede devam eden Fransız işgaline karşı direnişi ve halkı örgütlemede üstlendiği rol ile eğitim hayatı, öğrencileri ve eğitim metodu hakkında kapsamlı bilgilere yer verilmektedir.84

c. Lâ Yesıhhu En Yukâle’l-İnsânu Halîfetün Anillâhi fî Ardıh Fehiye Mekûletün Bâtıle (ةلطاﺑ ةلوقﻣ ﻲﻬﻓ هضرأ ﻲﻓ الله نﻋ ةﻔيلخ ناسﻧلإا لاقي نا حصي لا)

Müellif, yaklaşık yetmiş sayfadan oluşan bu küçük eserinde “insanın, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu” düşüncesinin yanlış anlaşıldığını, bu hususun bir akîde konusu ve kaygan bir zemin olduğunu izah etmektedir.85 Meydânî’ye göre

bu durum selefin hiç ifade etmediği yeni bir iddiadır. Şer’î bir kaynağı da bulunmayan bu düşüncenin yanlış te’villere dayandırıldığı görülmektedir. Çünkü aklî ve naklî deliller de bunu reddetmektedir.86

Müellif, Bakara sûresindeki87 “halîfe - ةَﻔي لَخ-” lafzının “et-tevkîl-ليﻛوتلا-” ve “el-

inâbetü-ةﺑاﻧلإا-” anlamında olduğunu,88 fakat insanın Allah’ın yeryüzündeki halîfesi

olduğu şeklinde toplumda kabul gördüğünü; hatta Mevdûdî, Seyyid Kutub89 ve Reşid

84 Dâru’l-Beşîr tarafından 2002 yılında yayımlanan bu eser de 922,97 HAS tasnif numarasıyla İSAM

kütüphanesinde bulunmaktadır.

85 Meydânî, Lâ Yesıhhu En Yukâle’l-İnsânu Halîfetün Anillâhi fî Ardıh Fehiye Mekûletün Bâtıle,

Müssesetü’r-Reyyân, Beyrut, 1991, s. 34.

86 Meydânî, a.g.e,. s. 37.

87َكَل ُس دَقُﻧ َو ََ دْم َح ﺑ ُح بَسُﻧ ُنْحَﻧ َو َءاَﻣ دلا ُك ﻔْسَي َو اَﻬي ﻓ ُد سْﻔُي ْنَﻣ اَﻬي ﻓ ُلَعْجَﺗَأ اوُلاَﻗ ةَﻔي لَخ ض ْرَ ْلأا ﻲ ﻓ ل ﻋاَج ﻲ ﻧ إ ةَك ئ َلاَمْل ل َكُّﺑ َر َلاَﻗ ْذ إ َو

َنوُمَلْعَﺗ َلا اَﻣ ُمَلْﻋَأ ﻲ ﻧ إ َلاَﻗ –Bir zamanlar Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir görevli(halîfe)

atayacağım.’ dediğinde onlar: ‘Biz seni hamd(övgü) ile yüceltiyor(tesbih ediyor) ve her türlü noksanlıklardan uzak tutuyorken, yeryüzünde bozunculuk çıkaracak/ düzeni bozacak ve kan dökecek birini mi oraya getireceksin.’ demişlerdi de, Rabbin: ‘Şüphesiz ki ben sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum.’ Demişti.-” Bakara 2/30.

88 Bk. Meydânî, a.g.e., s.20.

89 Seyyid Kutup, Allah’ın buyruğuna karşı meleklerin verdiği cevaptan, insanın yaratılış özellikleri ve

yeryüzünün hayat şartları sebebiyle bu konuda daha önce bir yaşam tecrübelerinin olduğunun anlaşıldığını belirtmektedir. Bk. Kutub, Seyyid, Fî Zılâli'l-Kur’ân, I-VI, XVII. Baskı, Dâru’ş-Şurûk, Beyrut, Kâhire, h. 1412, I, 56.

Rıza90 gibi âlimlerin de bu hataya düştüklerini ifade etmektedir.91 Meydânî’ye göre

Allah’ın Kur’ân’da halîfe olarak nitelediği kimseler, sonrakilerin yaratılmış olan önceki varlıklara halef olmaları mânâsındadır. Arap dilinde tekil ve çoğul olarak “ليعﻓ” kalıbı ism-i fâil ve ism-i mef‘ul mânâsında da kullanılmaktadır. Allah Teâla insan neslini tek bir zamanda ve tek seferde yaratmamıştır. Bu yüzden insan nesli hem “ةﻔلاخ” hem de “ةﻓولخﻣ” olarak birbirine halîfe olmaktadır. Her nekadar Taberî’de yeryüzünün önceki sakinlerinin cinler olduğuna ilişkin seleften bazı görüşler zikredilse de Bakara sûresi 2/30. âyetteki hazifler ve meleklerin sualleri birlikte düşünüldüğünde söz konusu halîfe, kendisine üreme özelliği de verilen Âdem (a.s.) ve onun peşi sıra gelip ona halef olan zürriyetidir.92

Tefsirinde de Neml sûresi 27/62. âyetteki “ ض ْرَ ْلأا َءاَﻔَلُخ ْمُكُلَعْجَي َو –sizleri ard arda yeryüzüne getiren-” mealindeki Allah’ın insanları halife kılması olayını onları kabile, millet ve nesil olarak birbiri ardınca getirmesi şeklinde yorumlamaktadır.93

Meydânî’ye yakın dönemde nüzûl sırasına göre tefsir kaleme almış olan Abdülkâdir b. Molla Huveyş (ö. 1978) de kiminin sultan kiminin emir olarak daha önce yeryüzüne yerleşmiş fakat inkârları sebebiyle helâk olup ayrılmış kavimlere sonrakilerin varis olmaları şeklinde yorumlamaktadır.94

d. Tashîhu Mefâhim Havle’t-Tevekküli ve’l-Cihâd ve Vücûhi’n-Nasr ( حيحصﺗ لاو لﻛوتلا لوﺣ ميهاﻔﻣ

رصنلا ﻩوجوو داﻬج )

1987 yılında Mekke’de basımı yapılan yaklaşık yüz yetmiş beş sayfalık bu eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Allah’a tevekkül ve sebeplere

90 Reşid Rıza, insanın yaratılış olayı ve bunun keyfiyetinin Kur’an’ın farklı yerlerinde diyalog ve

münâzara üslûbuyla anlatılan müteşâbih konulardan biri olduğunu, Selefin yöntemi olan “tefvîz” ve “teslîm” ile düşünülmesi gerektiğini belirtir. “İnsanın halîfeliği” konusunu meleklere nazaran yaratılış özellikleri ve vazifelerindeki farklılıkla ilişkilendiren Reşid Rıza, Âdem ve insanoğlunun yeryüzünde meskûn ilk düşünen canlı olmadığı kanaatindedir. Bk. Reşid Rıza, Muhammed b. Ali (ö. h. 1354),

Tefsîru’l-Kur’âni’l-Hakîm(Tefsîru’l-Menâr),el-Heyetü’l-Âmmetü’l-Mısriyyetü li’l-Kitâb, I-XII, Kâhire, 1990, I, 215.

91 Meydânî, Lâ Yesıhhu En Yukâle’l-İnsânu Halîfetün Anillâhi fî Ardıh, s.7.

92 Meydânî, a.g.e., ss. 39-41-63; Muhammed Esed, “halîfe” lafzının bir başkasının yerini almak

anlamında “فلخ-halefe-” fiilinden türediğini, En’am 6/165, Neml 27/62 ve Ahzâb 33/39. âyetlerde bütün insanlardan yeryüzünün halîfeleri olarak bahsedilmesi sebebiyle Bakara sûresi 2/30. âyetteki halîfelik temsîlini yeryüzünün kendisine emanet edilmiş olması hasebiyle mülkiyet ve hâkimiyetinin ona sahip çıkacak insana verilmesi şeklinde yorumlamaktadır. Bk. Esed, Muhammed, Kur’ân Mesajı, I-III, İşâret yay., İstanbul, 1996, s.11-12.

93 Meydânî, Me‘âric, IX,137.

94 Abdülkâdir b. Molla Huveyş b. Mahmud Âli Ğâzî, Beyânü’l-Meâ‘nî, I-VI, I. Baskı, Matbaatü’t-

sarılmak, ikinci bölümde Allah yolunda cihat, üçüncü bölümde de Allah’ın yardım türleri ve örnekleri konusunda İslâm’ın doğru anlayışından bahsedilmektedir.

Meydânî, tevekkül, cihat ve Allah’ın yardımı bağlamında Mekkî ve Medenî sûrelerden topladığı âyetlerle bir nevî konulu tefsir olarak da değerlendirebileceğimiz bir çalışma ortaya koymuştur.

Tefsirinde olduğu gibi burada da konuları alt bömlümlere ayırarak anlatmaktadır. Tevekkül ve sebeplere sarılma konusunu izahında diğer bölümlerden farklı olarak “Kur’ân’dan deliller” başlığı altında âyetlerin kelime anlamlarına ve gramer özelliklerine değinmektedir. Aynı şekilde nüzûl sıralarına göre âyetleri tasnifleyerek bunlar arasındaki mânâ irtibatına ve münasebete de vurgu yapmaktadır.95

Meydânî tefsirinin özelliklerinden biri de nüzûl sırasına göre yazılmasıdır. Meydânî’nin bu eserinde de muhatapların durumundaki inkâr, nefret ve tartışmaya doğru seyreden değişme sebebiyle “cihat” konusunun Mekke döneminin ortaları ve öncesinde inen âyetlerde farklı üsluplarla ele alındığına dikkat çekilmektedir. Bu bağlamda Furkân sûresi 25/51 ve 52, İsrâ sûresi 35/41 ve 89 ile Kehf sûresi 36/54. âyetlerde muhatapların durumu dikkate alınarak hatırlatma, öğüt ve ikna gibi değişik anlatım üslüpları kullanıldığı ifade edilmektedir.96

Meydânî’nin çeşitli konularda kaleme aldığı diğer eserleri ise şunlardır: “ر صاعملا ملسملل ُرئاصَﺑ -Besâiru li’l-Müslimi’l-Muâsır-”, “نيدلا ﻲﻓ رصاعملا فيرحتلا -et- Tahrîfü’l-Muâsır fi’d-Dîn-”, “حلاصلافلسلا ةايﺣ نﻣ ةيقيبطﺗ جذامﻧ عﻣ لﻔطلل ةيوبنلا ةيﺑرتلا ﺞﻬنﻣ - Menhecü’t-Terbiyeti’n-Nebevî li’t-Tıfli Me‘a Nemâzice Tetbîkıyyetin min Hayâti’s- Selefi’s-Sâlih-” adlı eserleridir.

95 Meydânî, Tashîhu Mefâhim Havle’t-Tevekküli ve’l-Cihâd ve Vücûhi’n-Nasr, Mekke, 1987, ss. 33-

56.

İKİNCİ BÖLÜM

ABDURRAHMAN HABENNEKE el-MEYDÂNÎ’NİN KUR’ÂN’I DOĞRU ANLAMA VE TEFSİR ETME KONUSUNDAKİ KÂİDELERİ

İlâhî bir kelam olan fakat insanı ve onun hidayetini hedefleyen Kur’ân’ın doğru anlaşılması, kullandığı kelime ve kavramlarla bu anlamaya vesile olacak bazı kâidelerin göz önünde bulundurulmasına bağlıdır. Bu yüzden bu bölümde Meydânî’nin vurguladığı “tedebbür” vb. lafzlar ile doğru anlamayı kolaylaştırmak üzere tespit ettiği bazı kâidelere değinilecektir.

2.1. Bazı Kelime ve Kavramlar

Kelimeler, lafızların en küçük birimi olan harflerin bir araya getirilmesi ve seslendirilmesiyle oluşan insanlar arası sözlü iletişimdeki önemli objelerdir. Kavramlar ise bir fikri, bir düşünceyi veya bir sistemi anlatmakta kullanılan, o fikir ve düşüncenin ifade edilmesini sağlayan önemli unsurlardır. Kavramlar kelimelerden farklıdır. Kavram kavramaktan gelir. Terimlerin önemli yapıtaşlarından biri olan mefhum lafzının Türkçe ifadesi kavramdır. Mantık ilminde kavram, idrak edilen bir objenin zihnimizdeki tasavvurudur. Kavramlar düşüncemizden bağımsız olan bir objenin soyutlanmasıyla elde edilirler.97 Örneğin kavram olarak “tefsir” doğada yoktur. Dirâyet ve rivâyet türleri ile yani içtimaî, bilimsel, edebî, konulu, tasavvufî(işârî) ve modernist ekolleriyle farklı içerik ve hacimde doğada bulunanlar onun somut biçimleridir. Bu anlamda edat, ek ve zarflar dışında bütün kelimelerin bir kavramı temsil ettiğini söyleyebiliriz.

Kavrama, terim veya mefhum da denilmektedir. Kavramların seçiklik/nitelik ve açıklık/içerik olmak üzere iki özelliği vardır. Seçiklik, var olanı diğer var olandan ayırır. Kavramların seçikliği değişmezken açıklığı/içeriği fert ve toplumlar ile zaman ve mekâna göre değişebilir. Değişme, kavramların içeriğinin insanlar tarafından

97 Emiroğlu, İbrahim, Klasik Mantığa Giriş, I. Baskı, Elis yay., Ankara, 2009, s. 56; Ahmet Cevdet

Paşa, Mi’yâr-ı Sedât(Klasik Mantık), I. Baskı, sad. Hasan Tahsin Feyizli, Fecr yay., Ankara, 1998, s.17; Bk. Meydânî, Davâbıtü'l-Ma‘rife, ss. 21-23.

doldurulması, anlamının daraltılıp genişletilmesi veya farklı anlaşılması şeklinde olabilir.98

Bir objenin kavramı o şeyin bilgisi demektir. Kavramlar hakkındaki bu bilgi zamanla değişip gelişebilir. Kavramların anlamları yalnız başlarına değil, daima bir sistem veya sistemler bütünü içinde değer kazanır. Her kavramın kendine özgü bir anlamı vardır ki o sözcük bulunduğu sistem dışında kullanılsa da yine aynı sözlük anlamını taşır. Kavramların bu sürekli anlamına, esas mânâ/sözlük anlamı denir. Kavramların içinde bulunduğu sistemden doğan mânâya ise izafî mânâ/özel mânâ veya terim anlamı denir.

Kur’ân’ın bilgisi ve muhtevasının anlaşılması noktasında da bazı kelime ve kavramlar söz konusudur. Kur’ân kavramları, Kur’ân bütünlüğü içinde anlaşılmalıdır. Kur’ân ile ilgili kavramların içeriğinin değiştirilmesi, anlamlarının daraltılması veya genişletilmesi gerçeğin ortaya çıkmamasına ve metinlerin yanlış yorumlanmasına neden olur.99

İnsanlar daha çok kelime ve kavramlarla düşünür ve anlaşırlar. Duygu ve düşüncelerin aktarılmasında önemli unsurlardan biridir kavramlar. Anlamlı bir iletişimden söz edebilmek için kelime ve kavramların rolü yadsınamayacak derecede önemlidir. Bu nedenle kavramlar konusundaki ayrıntıyı ilgili eserlere bırakarak araştırmamızda sıkça dile getireceğimiz bazı kelime ve kavramların ne anlam ifade ettiklerinin söz konusu araştırmamızın daha sağlıklı ve bilimsel sonuçlara ulaştıracağını düşünmekteyiz.