• Sonuç bulunamadı

2. Konu Đle Đlgili Ana Kavramlar

3.3. Mevdûdî’nin Devlet Anlayışı

3.3.5. Mevdûdî’ye Göre Đslâmda Kanun Yapma

Mevdûdî, her şeyden önce kanun yapma yetkisinin Allah’a ait olduğunu söyleyerek şöyle der: Đslâm’da hâkimiyet sadece Allah’a aittir. Allah sadece dini manada değil, siyasi ve kanuni manada da hâkimdir. Đslâmi davet Allah’ın kanununa bağlı olmak, ahlâki ve içtimai yaşayışta şer’i kanuna bağlanmaktır. Mevdûdî, Allah’ın koymuş olduğu kanunları öğrenme ve yerine getirme konusunda Peygamberlerin insan hayatındaki yeri ve önemine değinerek, Hz Muhammed’in bu konudaki vasfını şöyle tanımlar: Hz. Muhammed Allah tarafından gelen bir mektup dağıtıcısı değildir. O bir rehber, bir muallim, bir hâkimdir. Đlahi kanunu şerh edendir. Yirmi üç senelik peygamberlik hayatında bir cemaat oluşturdu. Sonra da bu tanzim edilmiş yaşayışın sahasındakileri bir araya getirerek doğru ve örnek bir hükümet kurdu. Hz. Muhammed’in getirmiş olduğu bu üstün ve kâmil kanuna şeriat denir.652

Mevdûdî, Đslâm’da Allah tarafından getirilen kanunun sona ermesiyle artık kanun yapmanın da gerekmeyeceği şeklindeki düşünceye karşıdır. O’na göre Đslâm’da herhangi bir şekilde kanun yapmak men edilmiş değildir. Yapılan kanunlar ilâhi kanunlar sınırında insani kanunlar yapılmasına müsaade edilmiştir. Şöyle ki: Đnsanın

649 Mevdûdî, Đslam’da Hükümet, 330–331. 650 Mevdûdî, Đslam’da Hükümet, 331–332. 651 Mevdûdî, Đslâm Anayasası Tedvini esasları, 38. 652 Mevdûdî, Đslam’da Hükümet,413–415.

karşılaştığı meselelerde Kur’an’ı Kerim’de ve sünnette kesin bir kaide ve hüküm olmayabilir. Mevdûdî, kanun koyma hususunda genel hükümlerin fer’i (yan) hükümlere kanun mahiyeti taşıyabilmesinin bir takım esaslar çerçevesinde mümkün olabileceğini söyler.653

Mevdûdî, kanun yapma usulünün şu ilkeler başlığı altında verir: Đslâm’da ibadetler dairesinde kanun yapmanın asla yeri yoktur. Đbadetler dışında Kitap ve sünnetin sessiz kaldığı yerlerde kanun yapılabilir. Mevdûdî’nin muamelat konusunda kanun yapmanın yöntemlerini belirlediği hususlar Đslâm fıkıhçıları ile aynı olup şu şekildedir: Şar’nin ( kanun koyucunun) bir meselede açık emri veya açık nehyi varsa bunu yayin edip, bu mesele hakkında nassın menşeini belirlemek. Bunu Mevdûdî tâbir olarak tanımlar. Şari’nin doğrudan doğruya hüküm vermediği hususlarda ona benzer hususları ölçerek hükmün illetini somut hale getirip bu hükmün esası üzerine ikinci bir hüküm çıkarılır. Bu da kıyastır. Şeriatta yer alan geniş ölçüdeki usulleri cüzi meselelere ve muamelelere intibak ettirmek ise istinbat ve içtihat etmektir.654

Şeriat sahibinin açık hüküm bildirmediği konularda ise Đslâm’ın geniş maksat ve maslahatlarını göz önünde bulundurarak, zaruri bulunan kanunları koyup bu hususu da tamamlamak. Mevdûdî, bunun Fıkıhçılara göre Mesalih-i Mürsele veya istihsan olarak isimlendirildiğini söyler. Mevdûdî Mesalih-i Mürsele ve istihsanı şu düşünceye dayandırarak açıklar:

Mevdûdî, bu konunun Đmam Şatıbi’nin Kitap El- Đ’tisâ’da çok güzel bir şekilde ifade edildiğini ve meseleyi şu şekilde açıklığa kavuşturduğunu söyler: Mesalih-i Mürsel’den maksat bazılarının anladıkları gibi kanun yapmanın kapısını tamamen açık bırakmak demek olmayıp, bunun için şu şartların bulunması gerekir: Öncelikle Şeriatın maksatlarına tamamen uygun olmalıdır. Halkın önüne çıkacak bu kanunlar akla uygun olup, herkesin kabul edebileceği bir şekil arz etmelidir. Bu kanunlar hakiki ihtiyaçları karşılamalıdır. Đstihsan konusuna ise şu şekilde yer verdiğini söyler; Herhangi bir muamelede hüküm verildiği halde sebeplerin mevcut olması halinde yeni bir hüküm verilebilir; Fakihin nazarında bundan daha iyi bir şekil bulunuyorsa, ilk verilen hüküm maslahata muvafık değilse, verilmiş olan hükümde her ne suretle olursa olsun bir noksanlık veya karışıklık ihtimali varsa, Đslâmi noktai nazarından bunu bertaraf etmek gerekiyorsa veya verilmiş olan hüküm örf ve adetlerin tersine ise, o zaman bu hüküm

653 Mevdûdî, Đslam’da Hükümet,415–416. 654 Mevdûdî, Đslam’da Hükümet, 428.

bozulup bunun yerine münasip bir hüküm verilebilir. Buna da istihsan denir. Her ne şekilde olursa olsun zahiri bir hüküm verilip te bunun hilafına bir hüküm veriliyorsa makul delillerle istinat etmeli ve makul delillerle ispat edilme imkânı mevcut olmalıdır.655

3.3.5.2. Đçtihadın Kanun Yapmadaki Yeri

Mevdûdî, kanun yapma işinin zamanın ilerlemesi ve değişmesi sonucunda çalışacak olan ilmi araştırma heyetinin tetkikte bulunması neticesinde içtihat ederek mümkün olabileceğini söyler. Đçtihatta alınması gereken esasın Kur’an ve sünnet olduğunu içtihadın serbest fikir ortaya atmak olmadığının da altını çizer. Đçtihat edecek kişilerin, iman etmiş, Arap lisanına hâkim, Kur’an’ı ve hadisleri çok iyi bilen kişiler olması gerektiğini belirtir. Mevdûdî, içtihadın bir tertiplemeden ibaret olmadığını, belki de kanunda ilerlemenin zincirleme devamı olduğunu söyler. Yine içtihatta maksadın her neslin bir önceki neslin koyduğu usulleri değiştirip ya da bırakıp yeni bir şeyler ilave etmek anlamında olmadığını belirtir. Ona göre içtihat, ameli yaşayış meselelerinde ve karşılaşılan durumlarda duruma göre şeriatın hükümleri ve usulüne göre tertipleyebilmektir. Ayrıca içtihat edenin de Đslâmi ahlâk ölçüsünde olması gerekir.656

Mevdûdî, içtihadın kanun mahiyetine girmesi için şu hususların bulunması gerektiğini söyler:

Bütün ümmet ulemasının bu konuda icma etmeleri gerekir. Đslâm ülkelerinde yaygın olan Hanefi Şafiî, Maliki ve Hanbelî fıkıhları buna örnektir. Đçtihadın hükmünün herhangi bir Müslüman hükümetin kendisine kanun olarak kabul etmesi gerekir. Osmanlı devleti Hanefi fıkhını resmi kanun olarak kabul etmişti. Siyasette, anayasa hazırlayan bir meşru idare veya kurulun, Đslâmi nizam ve kanunlar dairesinde bu içtihadı kanun şekline koyması. Bunun dışında içtihat olarak verilen hükümler ancak fetva yerine geçer. Đçtihatta Kur’an’ın yanında sünnette ikinci önemli kaynaktır. Çünkü Hz. Peygamber sadece Kur’an’ı getiren değil, âlemşümul hareketin önderliği ve rehberliğini de yapmıştır. Bütün Müslümanlar, Hz. Peygamber’in örnek alınması konusunda hemfikirdir.657

655 Mevdûdî, Đslam’da Hükümet, 428–429. 656 Mevdûdî, Đslam’da Hükümet, 417–419. 657 Mevdûdî, Đslam’da Hükümet, 421–426.

3.3.5.3. Đcma

Mevdûdî, icmanın tarifi hakkında ulemanın yapmış olduğu farklı beyanlara658 yer vererek icmanın hüccet oluşunu şöyle açıklar: Kıyas ve içtihat üzerine veya herhangi bir kanun hakkında maslahat icabı ümmetin icması olursa, o şeye tabi olup kabul etmek gerekir. Tartışılan konu icmanın ispatı konusudur. Đcmanın kendisinin olması zaruri değildir. Dört halife devrinde Đslâm nizamı şura ve müşavere üzerinden usulüne uygun yürütülüyordu. Bu yüzden o dönemde icma ve çoğunluğun görüşüne verilen hükümler bilinen ve güvenilir rivayetlerle sabittir. Daha sonraki dönemlerde Đslâm nizamı bozulunca şura sistemi de bozuldu. Hükümler ise artık belli olmadı. Hangi konularda icmaya ver verildiği hangi konularda yer verilmediği belli olmadı. O yüzden dört halife devrinin icmai hükümlerini ilmen reddetmeden kanuni mahiyette kabul etmek gerekir. Daha sonraki devirlerde herhangi bir konuda icma olduğuna dair iddiada bulunulursa, araştırmacılar ve ilim erbabı bu iddiayı reddedebilirler.659

Görüldüğü gibi Mevdûdî, hulefai Raşidin dönemi icmai hükümlerin kanun mahiyetinde olmasını, devletin Đslâmi nizam üzerinde olmasına bağlamaktadır.

Mevdûdî, icma ile ilgili olarak önemli gördüğü asıl meseleyi şöyle belirler: Đmam Şafi ve Đmam Ahmet ibn-i Hanbel’in görüşlerine göre esasen icmanın olmadığı düşüncesi vardır. Ya da herhangi bir imam bunu reddederse bununda bütün meselelerin hepsinde icma olmayacağı anlamına gelmez. Asıl meselenin bir imamın bir konuda icma vardır demesiyle bu düşüncesinin ispatı gerekmektedir. 660

Sonuç olarak, Mevdûdî’nin kanun yapma konusunda kaynak olarak kabul ettiği her şeyin ehlisünnet âlimlerinden farklı olmadığını söyleyebiliriz. Mevdûdî, içtihat kapısının açık olduğunu söylemiş, bunu da Đslâm’ın alemşumül özelliğine bağlamıştır.

3.3.5.4. Adliye Kanunları ile Devlet Kanunları Arasındaki Fark

Mevdûdî bu konuda örnek Đslâmi devlet olarak gördüğü dört halife devrindeki misallerle konuyu açıklayarak şunları bildirir; herhangi bir imamın ya da bir müçtehidin isabetli bir görüşü olmasına rağmen bu kanun arz etmeyebilir. Bu görüşün kanun arz

658 Đmam Şafi’ye göre; Bir mesele veya meseleler hakkında ilim ehlinin ittifak etmesi ve herhangi bir

ihtilafın olmamasıdır. Đbn-i Cerir Taberi ve Ebu Bekir Razi’nin ıstılahında; ekseriyetin kavline icma denmektedir.

Đmam Ahmed ise şöyle der; bir kavlin hilafına başka bir kavil yoksa yani biz bu kavlin hilafına başka bir kavil olduğunu bilmiyorsak, burada icma vardır.

659 Mevdûdî, Đslam’da Hükümet, 432–433. 660 Mevdûdî, Đslam’da Hükümet, 433.

etmesi içim Erbâb-ı Hall ü Akd’in müşaveresi yapıldıktan sonra bunların icması ya da cumhuru ile hüküm verilmelidir. Örneğin, Kur’an’ı Kerim’de sadece şarabın haram olduğuna dair ayet varken, şarabı kullananlara nasıl bir ceza verileceği konusunda herhangi bir açıklık mevcut değildir. Hz. Peygamber döneminde de uygun görülen şekilde ceza verilmiştir. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer döneminde kırk kırbaç kararlaştırıldı. Hz. Osman döneminde de şarap içenler çoğalınca bu konu müşavere heyetinde görüşülmeye başlandı. Hz. Ali’nin seksen kırbaç olması şeklindeki görüşü ittifakla kabul edildi. Şura’nın ittifakla verdiği bu hüküm kanun mahiyetine girdi ve kanunluk vasfını elde etti. Buna göre bu kanun icma ile yapılmış olan bir kanundur.661