• Sonuç bulunamadı

Her müellif eserinin baş tarafında bu eseri niçin yazdığını, eserinde nasıl bir metot takip edeceğini, bir mukaddime ile izaha çalışır. Müfessirimiz Beyzâvî de, tıpkı eseri gibi veciz bir mukaddime ile tefsîr yazmadaki gayesini ve eserinde hangi metodu takip edeceğini şu şekilde açıklar: “Gerçekten en kıymetli, en şerefli ve en yüce ilim, dini

81 İbn Âşûr, s. 97-100.

82

Cerrahoğlu, “Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl”, XI, 261. 83

Krş. Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl; Nesefi, Medârikü’t-Tenzîl, Kehf, 18/77; Meryem, 19/46-69 âyetlerin tefsîri.

84 Krş. Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl; Ebussud, İrşâdu’l ‘Akli’s-Selim, Ali İmran, 3/86; En’am, 6/60; Enbiya, 21/80 âyetlerin izahı.

85

Krş. Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, Bakara, 2/164; Nisa, 4/4; Enbiya, 21/73-80 âyetlerin izahı.

86 Bkz. Ebussuûd, Muhammed b. Muhammed el-’İmâdî, İrşâdü’l-’Akli’s-Selîm ilâ Mezâyâ’l- Kitâbi’l- Kerîm, Dâru İhyâit-Türâsi’l-‘Arabi, Beyrût trs. I, 4.

ilimlerin başı ve önderi olan tefsîr ilmidir. Tefsîr yazmak ve onun hakkında konuşmak, ancak dini ilimlerin hepsinde, usul ve furuunda akranlarından üstün olan, Arap dilinde

ve edebî sanatlarda yüksek derecede bulunan kimselere ait olabilir.”87 Beyzâvî bu

ifadelerle önce dini ilimlerin en yücesi olarak gördüğü tefsîr ilminin diğer ilimler arasındaki önemine dikkat çekmiştir. Pek çok ilim dalında eser veren müfessirimiz, şer’i ilimlerin zirvesi olarak gördüğü tefsîr ilminde de bir eser yazmak istemiş olmalıdır. Ardından müfessir olabilmek için dini ilimlerde, Arap dilinde ve belâgatta mütehassıs olmak gerektiğini ifade eden Beyzâvî, bir anlamda kendisinin de bu alanlarda yetkin olduğunu ve âyetleri tefsîr ederken dini ilimlerden, Arap dili ve belâgatının inceliklerinden faydalanacağını vurgulamak istemiştir.

Müfessirimiz daha sonra sözlerini şöyle sürdürmektedir:

“Uzun zamandan beri, sahabenin büyüklerinden, tabiinden, daha sonraki selef âlimlerinden bana ulaşan görüşlerin özetini içine alan, gerek benim gerek benden önceki faziletli âlimlerin ve araştırıcıların ortaya koydukları önemli birtakım ince nükteleri ve lâtifeleri ihtiva eden, meşhur sekiz imama ulaşan kıraat vecihlerini ve muteber kurradan rivayet edilen şaz okumaları da içine alan bir kitap yazmayı düşünmekteydim. Ancak aczim beni bu işi yapmaktan alıkoymakta ve istediğim şu makama yükselmeme engel olmaktaydı. Nihayet yapmış olduğum istihareden sonra mazhar olduğum bereket ve kolaylık sayesinde tereddütlerden kurtuldum ve yapmak istediğim şeye başlamaya ve niyet ettiğim şeyi gerçekleştirmeye olan gayretim arttı. Eserimi tamamlayınca ona

‘Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl’ adını vermeye karar verdim.”88

Müfessirimiz bu ifadelerle de, tefsîrinin muhtevasını ve çalışmasında takip edeceği yöntemi açıklamakta, aslında uzun zamandan beri böyle bir işe niyetli olduğunu, ancak bir anlamda kendini yetersiz gördüğü için bu işe girişemediğini, ilmi bir olgunluğa ulaştığında ise bu işe başlamaya karar verdiğini belirtmektedir. Nitekim tefsirini, yaşının ve ilminin kemale erdiği 650 yıllarında yazdığı rivayet edilmektedir.89

Beyzâvî, burada, kendisinden önceki kaynaklardan faydalanacağını açıkça söylemiştir. Nitekim öyle de yapmıştır. Bu kaynaklar arasında en çok da Keşşâf’tan iktibaslarda

bulunmuştur. Maalesef bundan dolayı bazı âlimler Envâru’t-Tenzîl’i Keşşâf’ın bir özeti

87 Beyzâvî, I, 9-10.

88 Beyzâvî, I, 10-11. 89 İbn Âşûr, s. 92.

gibi görmüşlerdir.90

Ancak bu büyük bir yanılgıdır. Zira, Beyzâvî’nin kendinden önceki âlimlerin görüşlerinden istifade etmekle birlikte, onları eleştirdiği de olmuştur. Ayrıca pek çok âyetin tefsîrinde özgün yorumlar da getirmiştir. Kaldı ki o, alıntı yaptığı yerlerde selefin görüşlerini aynen aktarmamış, yaptığı alıntıları ve faydalandığı bilgileri özetleyerek kendi bilgi hamuruyla yoğurmuş ve kendine has veciz bir üslup meydana getirmiştir. O halde bilerek ya da bilmeyerek Envâr’ı Keşşâf’ın bir özeti ya da kopyası

gibi göstererek itibarsızlaştırmaya çalışmak doğru değildir. Beyzâvî’nin, tefsîrine

“Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl” adını bizzat kendisinin vermesi de onun herhangi

bir eserin muhtasarı olmadığını göstermektedir.

Beyzâvî, tefsîrinde rivayet ve dirayet yöntemlerinin her ikisini de kullanmış, âyetleri tefsîr ederken başka âyetlere sıkça başvurmuş,91 çok sayıda hadisi şeriften

faydalanmıştır. Genellikle hadislerin tamamını değil, tefsîr ettiği bölümle ilgili olan kısımlarını almış, hadis kritiğine girip sıhhat dereceleri hakkında bilgi vermemiştir. Özellikle süre sonlarında yer verdiği zayıf hadisler dolayısıyla eleştirilmiştir. Hz. Peygamber’e kadar ulaşan merfu hadisleri genellikle “Allah’ın elçisi şöyle tefsîr etti” ya da “Allahın elçisi şöyle dedi” tarzında ifadelerle senedsiz olarak vermiş,92 bazen de bu hadislerin ilk ravilerini zikretmiştir.93 Sahabe sözlerine,94

tabiin ve selef âlimlerinin görüşlerine isimlerini zikrederek veya zikretmeksizin yer vermiş,95

âyetleri tefsîr ederken birçok vecihleri ve muhtelif ihtimalleri cem etmiş, zikrettiği görüşleri tercih esasına göre sıralamış, zayıf kabul ettiği görüşlere “kîle/denildi” veya “ruviye/rivayet

edildi” şeklinde meçhul kalıbıyla işaret etmiştir.96 Sebebi nüzüle dair rivayetlere yer

vermiş,97 yeri geldikçe peygamberlerin soyları ile ilgili önemli tarihi bilgiler aktarmış,98 az da olsa İsrâiliyat türünden bazı rivayetleri eserine almıştır.99

Şiirle istişhadın sahabe döneminde de başvurulan bir yöntem olduğunu nakletmiş,100

Arap şiirini ve kelâmı

90

el-İsnevî, I, 136; Dâvûdî, s. 173; Suyûtî, II, 50.

91 Bkz. Beyzâvî, I, 411; I, 493; II, 195; II, 206; II, 384, II, 385

92 Bkz. Beyzâvî, I, 464; II, 323; III, 251, IV, 339; II, 69 (Müfessir bu âyetin tahlilinde kıraat vecihlerine, dilsel izahlara, mezhep görüşlerine ve merfu bir hadise yer verir).

93

Bkz. Beyzâvî, I, 479; II, 117; III, 72

94 Bkz. Beyzâvî, I, 480; II, 117; II, 207; II, 238; 95 Bkz. Beyzâvî, I, 460; I, 479; III, 154.

96 Bkz. Beyzâvî, I, 446; II, 77; II, 194; III, 141; III, 251; III, 262. 97

Bkz. Beyzâvî, II, 244; III, 176; 367. 98 Bkz. Beyzâvî, II, 29; II, 422.

99 Bkz. Beyzâvî, I, 543-544; II, 29; II, 30; II, 259; II, 314. 100 Bkz. Beyzâvî, III, 401.

kibar cinsinden özdeyişleri mahalli istişhadda yoğun bir şekilde kullanmıştır.101

Kendinden önceki önemli müfessirlerin ve âlimlerin görüşlerini özetlemiştir. Tafsilata girmeden dil kaideleriyle ilgili önemli bilgiler verip, i’rab vecihlerini açıklamış,102

akli istidlallere dayanarak özgün yorumlar getirmiştir.103

Ayrıca âyetlerde yer alan belâğî incelikleri başarılı bir şekilde tespit edip Meânî ve beyân ilmine dair son derece önemli açıklamalar yapmıştır.

İlm-i Kelâm’a dair âyetleri tefsîr ederken Mu’tezile, Râfiziyye, Va’îdiyye, Kerâmiyye gibi fırkaların görüşlerini zikredip eleştirmiş,104

özellikle Mu‘tezile ile Ehl-i Sünnet arasındaki ihtilaflara temas etmiş ve Ehl-i Sünnnet'in görüşlerini isabetli bulmuştur.105

İtikatla ilgili konularda görüş beyan ederken âyet ve hadislerden deliller getirmiştir.106

Ahkâm âyetlerini tefsîr ederken fıkhi mezhepler arasındaki ihtilaflara temas etmiş, özellikle Şâfiilerle Hanefilerin görüşlerine yer vermiş, genellikle Hanefileri isabetsiz bulup, mensubu olduğu Şâfilerin görüşlerini tercih etmiştir.107

Kıraat ilmine tam mânasıyla vâkıf olan Beyzâvî, tefsîrinin mukaddimesinde belirttiği üzere yedi kıraat imamına ilaveten sekizinci bir kırattan (Yakub’un kıraatından)108

ve daha başka kari’lerin okuyuşlarından da faydalanmıştır. Kıraat vecihlerini zikrederken bazen “küfiyyun”,109 “basriyan”,110 “hicaziyan”111 şöyle okumuştur diyerek, kârileri ekolleriyle zikretmiş, bazen meçhul sigasıyla şöyle de okunmuştur/kurie demekle yetinmiş, ancak genellikle kıraat âlimlerinin isimlerini açıkça söylemiştir.112

Değişik kıraat vecihlerinin mâna üzerindeki etkisini ortaya koymuş, sahih kıraatların yanında şaz kıratlara da sık sık yer vermiştir.113

Fakat bunları genellikle “kürie/şöyle de okundu” şeklinde meçhul sigasıyla verdiği ve bu okuyuşlardan ince birtakım anlamlar tespit ettiği için eleştirilerden salim olmuştur. “Fîhi îmâun” ve “fîhi işâretün” kalıbıyla başladığı bazı cümlelerde, zaman zaman işari

101 Bkz. Beyzâvî, I, 315; III, 99; III, 119; III, 120; III, 132; III, 237; III, 243. 102

Bkz. Beyzâvî, I, 87; I, 91; I, 155; III, 119; III, 131; III, 243; III, 338; IV, 386. 103 Bkz. Beyzâvî, II, 24; V, 58-59. 104 Bkz. Beyzâvî, I, 134; I, 137; I, 162; I, 583. 105 Bkz. Beyzâvî, I, 119; I, 378-379; III, 57. 106 Bkz. Beyzâvî, II, 117. 107 Bkz. Beyzâvî, I, 480; I, 514; II, 244. 108 Bkz. Beyzâvî, I, 583; IV, 387. 109 Bkz. Beyzâvî, IV, 280. 110 Bkz. Beyzâvî, IV, 352. 111 Bkz. Beyzâvî, IV, 367.

112 Bkz. Beyzâvî, IV, 366; IV, 382; IV, 397.

yorumlarda da bulunmuştur.114

Herhangi bir konuyla ilgili daha önce bir açıklama yapmışsa “sebeka tefsîruhu/ tefsîri daha önce geçti” ya da “sebeka fi süreti keza/

falanca sürede zikri geçti” tarzında ifadeler kullanarak, söz konusu bilgiyi geçtiği

yerden araştırmaya sevketmiş,115

böylece tekrardan kaçınmıştır. “Şerhu’l-Mesâbîh” adlı eserimde bunu anlattım”,116

“Bu meseleyi “Mirsâd” adlı kitabımda detaylı bir şekilde açıkladım”,117

“Esma-i Hüsna konusunda detaylı bilgi almak isteyenler “Muntehe'l-

Müna fi Şerh-i Esmâillahi'l-Hüsnâ” adlı eserime baksın”118

gibi ifadelerle yer yer kendi eserlerine atıflarda bulunduğu da olmuştur. Müfessirimizin en dikkat çekici yöntemlerinden biri de pek çok âyeti tefsîr ederken “umarım”, “muhtemeldir”, “sanki” gibi kesinlik ifade etmeyen bir dil kullanmak suretiyle ilâhi kelâm karşısında ihtiyatlı bir yaklaşım sergilemesidir.119

Bütün bu açıklamalardan sonra şu rahatlıkla söylenebilir. Beyzâvî aslında işin başında ne yapacağına karar vermiş ve tefsîrinde takip edeceği metodun planlamasını yapmıştır. Eserinin sonuna kadar da tasarlamış olduğu bu yöntemi uygulamıştır. Zira o, mukaddimede de ifade ettiği gibi sahabe, tabiin ve selefin görüşlerini nakletmiş, kendisinden önceki kitapları ustaca özetlemiş, sekiz kıraata ilaveten şaz kıraatlara da yer vermiş, aklını kullanmayı da ihmal etmemiş, dil ve belâgat kaidelerine dayanarak son derece ince nükteler tespit edip onları gayet veciz bir üslupla okuyucuya sunmuştur.

Müfessirimizin tefsîr yöntemi özetlendikten sonra, onun tefsîrinin, bu çalışmanın omurgasını oluşturması bakımından belâgat ilmi açısından da kısaca ele alınması uygun olacaktır.