• Sonuç bulunamadı

Beyzâvî tefsîrinin en önemli kaynağı, şüphesiz Kur’ân-ı Kerîm’in bizzat kendisidir. Bununla birlikte Hz. Peygamber’in sünneti, sahabe ve tabiinin sözleri de ona kaynak olmuştur. Tefsîr kitaplarından ise Râgıb el-İsfahâni'nin el-Mufredât'ı, Zemahşerî'nin el-Keşşâf'’ı ve Fahreddin er-Râzî'nin Mefâtîhu'l-Gayb'ı başlıca kaynaklarıdır. Beyzâvî, kelimelerin iştikakı ile taşıdıkları mânaların tespitinde el-

Mufredat'tan; fıkıh, kelâm, mantık, felsefe ve tabiat ilimlerinde Mefatihu'l-gayb'dan;

Kur’ân'ın i‘caz vecihleri, lafız ve terkiplerin edebî tahlili, belâgat kaideleri, surelerin faziletleri gibi konularda da el-Keşşâf'tan faydalanmıştır.77

Müellifimiz ahkâm âyetlerini tefsîr ederken daha çok Şâfi ve Hanefi mezhebine mensup fakihlerin görüşlerinden ve eserlerinden yararlanırken, Kelâmi meselelerde ağırlıklı olarak Eş’arilerin eserlerinden istifade etmiştir. Lügat konusunda Sîbeveyh, İbn Cinni, Ahfeş, Müberrid, Halil, Zeccac, Ferra gibi dilcilerin isimlerini bazen zikrederek bazen zikretmeksizin onları kaynak olarak kullanmıştır.78

Beyzâvî’nin en önemli kaynaklarından biri de Arap şiiridir. Ca’di, Nabiğa, İmruu’l-Kays, Ebû Temmâm, Lebid, Hessân, Hansa’gibi çok sayıda büyük şairin şiirlerine tefsîrinde yer vermiştir.79

Müfessirimiz çeşitli vesilelerle, Ebû Hanife, İmam Şâfi, Nafi’, Asım, Halil, Ebû Hasen el-Eş'ari, Cübbai, Berahime, Havaric, Mu'tezile gibi bazı kişi ve mezhep adlarını

76

Bkz. Yavuz, “Beyzâvî”, VI, 101-102.

77 Kâtip Çelebi, I, 251; Cerrahoğlu, “Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl”, XI, 260. 78 Bkz. Beyzâvî, I, 87-91-155-176; III, 323.

zikretse de, ileride ele alınacağı gibi, çokça faydalandığı Râzî ve Zemahşerî gibi klasik müfessirlerin ve onların eserlerinin adını zikretmeksizin onlardan alıntı yaptığı için eleştirilere maruz kalmıştır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki o dönemde böyle bir ilmi gelenek henüz yerleşmediğinden, onun bu tutumu mazur görülebilir.

Beyzâvî, Arap dili ve belâgatı, fıkıh, usul, kelâm, cedel, mantık gibi dini ve akli ilimlere dair bütün fenleri ve selef âlimlerinin eserlerindeki bilgilerin özünü tefsîrinde toplamış, bütün bu malzemeleri tek bir kalıba sokmuş ve gayet veciz bir tarzda okuyucuya sunmuştur. Çok sayıda âyetin tefsîrinde yaptığı özlü ve doyurucu açıklamalarla bütün bu ilimlerde ne kadar mahir olduğunu ortaya koymuştur. Ehl-i Sünnet mezhebine muhalif olan görüşleri çürütmeye gayret göstermiştir. Bundan dolayı kendisinden sonra gelen müfessirler ve ilim adamları onun tefsîrini başucu kaynaklarından biri telakki etmişlerdir. Yazıldığı andan itibaren âlimlerin birbirleriyle yarışırcasına üzerinde çok sayıda hâşiye, ihtisar ve ta’lik çalışması yapması, kısa zamanda bütün İslâm âleminde şöhret bulması, gerek âlimler gerekse ilim yolcuları tarafından günümüze kadar hararetle okunması, onun kıymetini ve tesirini göstermektedir.

Müellifimiz tefsîrinin sonsözünde, bu kitabın akıl sahipleri için eşsiz faydalı bilgileri, büyük imamların ve ümmetin önde gelenlerinin özlü sözlerini ihtiva ettiğini, anlaşılması zor lafızların mânalarını ortaya koyduğunu, maksadı ihlal etmeyecek tarzda veciz, okuyucunun zihnini dağıtmayacak şekilde özet olduğunu ifade ettikten sonra, Cenab-ı Hak’tan ilim talebelerini bu eserden faydalandırmasını niyaz etmektedir.80 Sonuç hakikaten de onun temenni ettiği gibi olmuş, bu güzide tefsîr asırlardan beri İslâm dünyasının değişik bölgelerinde tedrisatta yerini almıştır. Yazıldığı çağdan günümüze gelinceye kadar her müfessirin başvurduğu ilk kaynaklardan biri olmuştur.

Bu eserin okunup anlaşılması, ilmi gayretlerin son noktası ve beşeri melekelerin ölçüsü kabul edilmiştir. Zira bu tefsîr, tefsîrlerin zirvesinde yer almaktadır. Haiz olduğu bu mertebe sayesinde ünü kısa zamanda doğudaki ve batıdaki İslâm ülkelerinde yayılmıştır. İlk olarak orta doğuda ve uzak doğuda şöhret bulmuş, ardından Osmanlı hâkimiyetindeki bütün bölgelerde bu şöhret yayılmıştır. Osmanlı hilafeti esnasında Arap ülkelerindeki ilmi araştırma merkezlerinin belli bir düzene sokulmasıyla bu tefsîrin

yıldızı daha çok parlamıştır. Bu sayede Beyzâvî tefsîri, Hindistan’ın en uzak bölgelerinden uzak batıya varıncaya kadar her yerde eğitimin vazgeçilmez ana kaynaklarından biri olmuştur.81

Özellikle felsefe, kelâm ve tabiat konularına dair açıklamaları belâgat kaideleriyle mezcedip edebî bir üslupla ortaya koyması, onun beğenilen özellikleri arasında sayılmıştır. Edebî ve felsefî tahlilleri veciz bir üslupla ifade etmesinden dolayı, zor anlaşılmasına rağmen büyük itibar görerek medreselerde okutulmuş ve daha sonra yazılan tefsîrler için vazgeçilmez bir başvuru kaynağı olmuştur.82

Nesefî’nin Medârikü’t-Tenzîl’i,83

Ebussuûd’un İrşâdu’l-‘Akli’s-Selim’i84 ve Âlûsî’nin Rûhu’l-Meânî’si85

başta olmak üzere kendisinden sonra kaleme alınan birçok eserde onun tesiri açıkça görülmektedir. Nitekim Ebussuûd, tefsîrinin önsözünde Zemahşerî’nin Keşşâf’ı ile Beyzâvî’nin Envâru’t-Tenzîl’ine büyük hayranlık duyduğunu, bu iki tefsîrin benzerleri arasında eşsiz bir yere sahip olduklarını, önemli incelikleri ihtiva ettiklerini, gece gündüz demeden aylarca, hatta yıllarca onları mütalaa, müzakere ve mümareseyle meşgul olduğunu, daha başka kaynaklardan faydalanmakla birlikte özellikle bu iki tefsîrden istifade ettiğini bizzat kendisi ifade etmektedir.86

Bu tefsîrin gerek günümüze kadar eğitimde ders kitabı olarak okutulması, gerekse değişik eserlere kaynaklık etmesi, onun değerini, çağına ve sonrasına nasıl tesir ettiğini göstermektedir.