• Sonuç bulunamadı

Belâgat, düzgün ve yerinde söz söyleme usulünü öğreten bir ilmin adı olup, “Meâni”, “Beyân” ve “Bedî’” adı verilen üç ayrı ilim dalından meydana gelmektedir.

Meânî ilmi, lafzın muktezâ-i hâle (duruma, makama) uygunluğunu bildiren hâllerden söz eden bir ilimdir.120

Bu ilim dalında; haber, inşâ, müsned, müsnedün ileyh, kasr, fasl, vasl, îcâz, itnâb gibi konular işlenir.

Beyân ilmi, mütekellimin kast ettiği bir mânayı, o mânaya delâleti bakımından birbirinden farklı yollarla ifade edebilmesini inceleyen ilimdir.121

Teşbîh, istiare, mecâz, kinâye ve benzeri konular bu ilim dalında ele alınır.

120

Kazvînî, el-Hatîb Celâluddîn Muhammed b. ‘Abdirrahmân, el-Îzâh fi ‘Ulûmi’l-Belâğa, el-Meânî el- Beyân el-Bedî’, nşr. İbrahim Şemsüddîn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, (Birinci Bsk.), Kâhire 1424/2003, s. 23.

Bedî’ ilmi, muktezâ-i hâle uygunluktan ve lafzın mânaya delâletinin açıklığından sonra, kendisiyle, kelâmın güzellikleri öğrenilen bir ilimdir.122

Bu ilimde, tıbak, mukabele, müşâkele, cinâs, tevriye gibi edebî sanatlar işlenir.

Belâgat ilminin önemine işaret etmek üzere âlimler, gerek edebiyat ve din alanında çalışanların, gerekse Kur’ân mucizesini ispatlama gayretinde olanların tümünün, bu ilmi öğrenmesi gerektiğini ifade etmişlerdir.123

Belâgat ilminin öğrenilebilmesi için öncelikle fesâhat ve belâgat kavramlarının iyi bilinmesi gerekir. Çünkü söz konusu kavramlar bu ilmin temel taşı mesabesindedir.

1.Fesâhat

Fesâhat, sözlükte zuhur ve beyân demektir. Dili net olan, açık seçik konuşan kimseye “fasih” denir.124 Yüce Allah’ın şu buyruğunda da bu mânayadır: “Kardeşim Harun, o, dil bakımından benden daha fasihtir, buna binaen onu da benimle birlikte yardımcı olarak gönder” (Kasas, 28/34). Bir belâgat terimi olarak fesâhat, “sözü teşkil eden kelimelerin her birinde ve o kelimelerden müteşekkil sözde lafız, mâna ve ahenk itibariyle kusur bulunmamasıdır.”125

Fesâhat kelimesi belâgat mânasına da kullanılır. Nitekim Kur’ân’ın i’cazından, fesâhat tabakalarının en üstünü olması yönüyle bahsedildiğinde bundan belâgat kastolunur.126

Fesâhat, kelime, kelâm ve mütekellime ait bir vasıftır. “Bu kelime fasihtir”, “Bu kelâm fasihtir”, “Bu kaside fasihtir”, “Bu yazar veya bu şair fasihtir” denir.127

a) Kelimede fesâhat: Kelimenin fesâhatı, onun “tenâfür-i huruf” dan, “garâbet”ten ve “kıyasa muhâlefet”ten salim olmasıdır. Tenâfür, kelimenin telaffuzunun zor olması demektir. Garabet, mânası herkesçe bilinmeyen bir kelimenin söz arasında kullanılmasıdır. Kıyasa muhalefet, kelimenin sarf ilminin kurallarına aykırı olmasıdır.128

122 Kazvînî, Îzâh, s. 255.

123 Nasrullah Hacımüftüoğlu, “Belâgat İlminin Gelişmesinde Kelâmcılar ile İslâm Filozoflarının Rolü”, Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 9, Erzurum 1990, s. 230.

124

Teftâzânî, Sa‘düddîn Mes‘ûd b. Fahriddîn Ömer b. Burhâniddîn Abdillâh el-Herevî el-Horâsânî, Muhtasaru’l-Meânî, nşr. Hacı Ahmet Hulusi, Dersaadet, İstanbul ts., s. 7.

125 Nasrullah Hacımüftüoğlu, İ’câz ve Belâgat Deyimleri, EKEV Yayınevi, Erzurum 2001, s. 59. 126 Teftâzânî, Muhtasaru’l-Meânî, s. 14.

127 Teftâzânî, Muhtasaru’l-Meânî, s. 7; Kerîme Mahmud Ebû Zeyd, İlmü’l-Meânî, Mektebetü’l-Vehbe, (Birinci Bsk.), Mısır 1988, s. 11.

b) Kelâmda fesâhat: Kelâmın fesâhatı, kelimeler fasîh olmakla birlikte sözün “za’f-ı te’lif”ten, “tenâfür-i kelimat”tan, “ta’kid”den129

ve “tetâbu’-i izâfât”tan130 sâlim olmasıdır. Za’fı te’lif, kelâmın nahiv kurallarına aykırı olması demektir. Tenâfür-i kelimat, kelimelerin telaffuzunun dile ağır gelmesidir. Ta’kid, kelâmın düğümlenmiş olmasıdır, yani kast edilen mânaya delâletinin açık olmamasıdır.131

Bu da ya lafzî ya da manevî olur. Lafzî ta’kid, lafızların yerlerinde kullanılmaması gibi sebeplerden dolayı sözün anlaşılamamasıdır. Manevî ta’kid ise, kelâmın mânasında açıklığın bulunmamasıdır.132

Tetâbu’-i izâfât, sözde iç içe girmiş izafet/isim tamlamalarının dile ağır gelerek telaffuz güçlüğü meydana getirmesi ve kulağı tırmalamasıdır. Eğer peş peşe gelen bu izafetler dile ağır gelmiyor ve kulağı da rahatsız etmiyorsa fesâhati bozmaz.133

c) Mütekellimde fesâhat: Mütekellimin fesâhati, kişinin fasih, açık sözler söyleyebilme yeteneğine sahip olmasıdır.134

2. Belâgat

Belâgat, غ-ل-ب kök harflerinden türetilen bir lafız olup, konu ile ilgili olan bülüğ (غولب), iblâğ (غلابا), teblîğ (غيلبت), belîğ (غيلب) ve belâğ (غلاب) kelimeleri de aynı kökten alınmıştır. Bütün bu kelimelerin birleştikleri ortak anlam ise; sonuca varmak, sonuçlandırmak, ulaşmak, ulaştırmak, zihinde oluşan birikimi sistemli bir şekilde aktarabilmek demektir. Belâgat lafzı, biri meleke, diğeri ilim olmak üzere iki anlamda kullanılmıştır. Batı dillerinde meleke olarak belâgatı “eloguence”, ilim olarak belâgatı ise “rhetoric” kelimeleri karşılamaktadır.135

Terim olarak Fahreddîn er-Râzî tarafından: “Kişinin içine doğan mânanın künhünü, mânayı bozacak kadar kısa, muhatabı usandıracak kadar uzun olan bir

129

Kazvînî, Îzâh, s. 14; Teftâzânî, Muhtasaru’l-Meânî, s. 9.

130 Hacımüftüoğlu,İ’câz ve Belâgat Deyimleri, s. 60; Abdülfettah Feyyûd Beysûnî, İlmu’l-Meânî Dirâse Belâğiyye ve Nakdiyye li Mesâili’l-Meânî, Kâhire 1406/1985, s. 21; Mahmud, s. 20.

131 Kazvînî, Îzâh, s. 15-16; Teftâzânî, Muhtasaru’l-Meânî, s. 9-10. 132

Hacımüftüoğlu, İ’câz ve Belâgat Deyimleri, s. 151; Beysûnî, s. 24-25; Mahmud, s. 21-22. 133 Kazvînî, Îzâh, s. 18; Beysûnî, s. 27.

134 Kazvînî, Îzâh, s. 19; Teftâzânî, Muhtasaru’l-Meânî, s. 12; Mahmud, s. 25. 135 Hacımüftüoğlu, İ’câz ve Belâgat Deyimleri, s. 10.

üsluptan sakınarak, kendi lafız ve ibaresiyle muhataba ulaştırması”136

şeklinde tarif edilen belâgatın bundan başka tanımları da vardır. “Fasih kelâmın mukteza-i hale mutabık olması,”137

“Lafzın mânasıyla, mânasının da lafzıyla yarışması; lafzın kulağa dokunmasıyla, mânanın da derhal kafaya yerleşmesi,” “Mânanın en güzel lafızlarla, dinleyicinin gönlüne akıtılması,” “Kelâm seçkinliği, tertip güzelliği ve dil fesâhatıyla birlikte kasdolunan mânayı içermesi” şeklindeki tarifler bunlardan bazılarıdır.138

İnsanda doğuştan var olan bir meleke olan belâgat, ilk dönemlerde daha çok “güzel konuşma yeteneği” anlamında bir kelime olarak kullanılırken, sonraları “güzel konuşmanın usulleri” anlamında bir terim olma özelliği kazandı. Günden güne gelişerek; açık, anlaşılır, akıcı, etkili, güzel ve düzgün konuşma sanatı ile bunun usul ve kaidelerini inceleyip öğreten ilim dalı haline geldi.139

Fesâhat, kelime, kelâm ve mütekellime vasıf olurken, belâgat sadece kelâm ve mütekellimi niteler.140

a) Kalâmda belâgat: Kelâmın belâgatı, sözün fasih olmakla beraber; muktezâ-i hâle uygun olmasıdır.141

Muktezâ-i hâl, sözün durum/hâl ve makama uygun olması, söylendiği şartların ve muhatabın durumunun göz önüne alınarak söylenmesidir.142

b) Mütekellimde belâgat: Mütekellimin belâgati, kişinin beliğ sözlerle maksadını ifade edebilme yeteneğine sahip olmasıdır. Fesâhatten daha kapsamlıdır. Zira her belîğ fasihtir, ancak her fasih belîğ değildir.143