Belâgat, henüz ilim haline gelmeden önce meleke olarak şair, yazar ve hatiplerde hatta halkın dilinde vardı. Bu sebeple sonraları birer belâgat terimi kabul edilecek olan teşbîh, mecâz, istiare, takdîm, te’hîr, cinas gibi edebî sanatlar her dil ve kültürde daima
136
Râzî, Fahruddîn b. Ömer, Nihâyetü’l-Îcâz fî Dirâyeti’l-İ’câz, nşr. Nasrullah Hacımüftüoğlu, Dâr-u Sadır, Beyrût 1424/2004, s. 31.
137 Teftâzânî, Muhtasaru’l-Meânî, is. 13.
138 Hacımüftüoğlu, İ’câz ve Belâgat Deyimleri, s. 11.
139 Hulûsî Kılıç, “Belâgat”, DİA. TDV. Yayını, İstanbul 1992, V, 380-381. 140
Teftâzânî, Muhtasaru’l-Meânî, s. 7.
141 Kazvînî, Îzâh, s. 20; Teftâzânî, Muhtasaru’l-Meânî, s. 12. 142 Teftâzânî, Muhtasaru’l-Meânî, s. 13.
kullanılmıştır. Nitekim câhiliye devri Arapları, belâgatı bir ilim olarak bilmeseler de, şiir ve hitabelerinde, bu ilmin esaslarını uyguladıkları, belîğ ve fasîh bir şekilde konuştukları görülmektedir. Kur’ân-ı Kerîm ve hadisi şeriflerde de bu ilme dair pek çok örnek bulmak mümkündür.144
Ayrıca Kur’ân’ın ilk muhatapları olan Arapların güzel söz söyleme sanatında mahir olduklarına, şiirden, fesâhat ve belâgattan anladıklarına, aralarında edebî zevk sahibi kimselerin bulunduğuna işaret eden birçok âyet-i kerîme de mevcuttur.145 Ancak belâgatın bir ilim dalı olarak ortaya çıkmaya başlama süreci Kur’ân-ı Kerîm’in nüzülünden sonra başlamıştır. Kur’ân’ın, ümmi bir peygamber aracılığıyla, belâgat erbabı edipler de dahil, bütün muhaliflerini kendisine nazire getirmek hususunda muârazaya davet etmesi, Müslüman âlimleri Kur’ân’ın i’cazı hususunda birtakım araştırmalara sevk etmiştir. İşte bu çalışmalar, belâgatın bir ilim olarak ortaya çıkmasının başlangıcı kabul edilmiştir.
Daha sonra bu ilmin ilkeleri, metot ve terminolojisi ortaya konmuş, uzun bir tarihi süreçten sonra bağımsızlığını ancak elde edebilmiştir. Bağımsız hale gelinceye kadar tarihi gelişimine ve ihtiva ettiği konuların ağırlığına göre Beyân ve Tebyîn, Bedî’,
Nakdü’ş-Şi’r, es-Sınâateyn (Şiir ve Nesir Sanatı), Fesâhat, Belâgat ve İ’caz Delilleri, Meânî ve Beyân, Belâgat gibi çeşitli adlarla anılmıştır. Bu isimlerin tüm özelliklerini
kapsamına alan en içerikli isim ise “Belâgat” kavramıdır.146
Belâgatın, bir ilim dalı haline gelme sürecini başlatan ve bu konuda “el-Beyân
ve’t-Tebyîn” adlı eseriyle ilk adımı atan âlimin, el-Câhız (ö. 255/868) olduğu
söylenebilir. İlk tedvîn edilen eserlerden biri de, Ebû’l-Abbas Abdullah İbnü’l-Mu’tezz (ö. 296/908)’in “el-Bedî’” adlı eseridir. İbnü’l-Mu’tezz, kaleme aldığı bu eserinde, zamanın şâir ve edipleri tarafından bilinen sanat ve edebî bilgileri toplamıştır. Daha sonra bu sahada, Ebü’l-Ferec Kudâme b. Ca’fer el-Kâtib (ö. 337/948)’in “Nakdü’ş-
Şi’r”, Ebû Hilâl ve Hasan b. Abdullah el-Askerî (ö. 395/1005)’nin, “Kitabü’s- Sına’ateyn”, Ebû Ali el-Hasan b. Reşîk el-Kayravanî (ö. 463/1073)’nin “el-Umde fi Sınâati’ş-Şi’ri ve Nakdihi” adlı eseri ile ibn Sinan el-Hafâcî (ö. 466/1073)’nin, “Sirru’l- Fesâha”sı, bu alandaki tasnîf ve te’lîf hareketlerine ivme kazandırmıştır. Bunlardan
sonra ise, İslâmî edebiyât alanında yazdığı, “Esrâru’l-Belâğa fi’l-Meanî ve’l-Beyân” ve
144 Kılıç, “Belâgat”, V, 380-381.
145 Bkz. Bakara, 2/204; Ahzâb, 33/19; Zuhrûf, 43/50.
“Delâilü’l-İ’câz” adlı eserleri ile Ebû Bekr Abdülkâhir el-Cürcânî (ö. 471/1078) ön sıralarda yer alır. Ancak belâgat ilmi, Ebû Ya’kûb Yusuf es-Sekkâkî (ö. 626/1228) tarafından yazılan, “Miftâhu’l-’Ulûm”un üçüncü kısmında, sistemli olarak işlenmiştir. İslâm tarihinde Belâgat bilginlerinin, üzerinde en çok çalışıp, şerh ve ihtisârlar yaptıkları eserlerin başında Sekkakî’nin, sözü edilen eseri gelir.147
Bedruddîn Muhammed b. Muhammed İbn Mâlik (ö. 686/1287)’in “el-Misbâh fî
İhtisâri’l-Miftâh”ı, Celâleddin Muhammed b. Abdurrahman el-Kazvînî’nin (ö.
739/1338) de, adı geçen eserin üçüncü kısmına “Telhîsu’l-Miftâh” adıyla yaptığı ihtisâr ve şerhi, Allâme Adududdîn Abdurrahmân b. Ahmed el-’Îcî (ö. 755/1354)’nin “el-
Fevâidü’l- Gıyâsiyye”si, belâgat alanında ünlü eserlerdir. Ayrıca el-Kazvînî’nin Telhîs’ine, allâme Sa’düddîn Mes’ûd b. Ömer et-Teftâzânî (ö. 792/1209)’nin, el- Mutavvel ‘Ale’t-Telhîs ve Muhtasarü’l-Mutavvel ‘Ale’t-Telhîs’i, Seyyid Şerîf el-Cürcânî
(ö. 816/1413)’nin, Havâşi’s-Seyyid ‘Ale’l-Mutavvel adlı eseri, Hasan Çelebî (ö. 886/1481)’nin Hâşiye ‘Alâ Şerhi’l-Mutavvel’i, Ebü’l-Kâsım el-Leysî es-Semerkandî (ö. 888/1483)’nin Hâşiyetü Ebi’l-Kasım el-Leysî es-Semerkandî ‘Ale’l-Mutavvel’i, Abdülhakîm es-Siyâlkûtî (ö. 1076/1656)’nin Hâşiye’Ale'l-Mutavvel’i gibi çok sayıda şerhler ve hâşiyeler yazılmıştır.148
Yukarıda bir kısmı zikredilen belâgatla ilgili bu kıymetli çalışmaların yanında, günümüz İslâm dünyasında da önemli eserler telif edilmiştir. Mustafa Sadık er-Râfiî’nin “İ’câzü’l-Kur’ân”ı, Ahmed el-Hâşimi’nin “Cevâhirü’l-Belâğa fi’l-Meânî ve’l-Beyân
ve’l-Bedî”i, Ahmed Mustafa el-Merâği’nin “Ulûmü’l-Belâğa”sı, Emin el-Hûlî’nin
“Fennü’l-Kavl”i, bu eserlerden bazılarıdır. Bunlardan başka yapılan iki önemli çalışma daha vardır. Biri, ez-Zemahşerî’nin ünlü eseri el-Keşşâf’ını, belâğî yönden inceleyen Muhammed Hüseyin Ebû Musa’nın “el-Belâgatü’l-Kur’âniye fi-Tefsîri’z-Zemahşerî” adlı çalışması;149
diğeri de Nasrullah Hacımüftüoğlu tarafından yapılan Fahruddîn er- Râzî’nin, “Nihâyetü’l-Îcâz fî Dirâyeti’l-İ’câz” adlı eserinin tahkîkli neşri ve Abdulkâhir el-Cürcânî’nin “Belâgat Alanındaki Eserleriyle Mukâyesesi” adlı eseridir.150 Ayrıca son dönemlerde ülkemizde bu konuyla alakalı tezler de yapılmaya başlanmıştır. Mehmet
147 Bkz. Nasrullah Hacımüftüoğlu, “Bedî’ ”, DİA. İstanbul 1992, V, 320-322. 148 Bkz. Kılıç, “Belâgat”, V, 382.
149 Muhammed Ebû Mûsâ’nın, el-Belâğatü’1-Kur’âniyye fî Tefsîri’z-Zemahşerî ve Eseruhâ fi’d- Dirâsâti’l-Belâğiyye, adındaki eseri, (İkinci Bsk.), Kâhire 1408/1988’de basılmıştır.
150 Nasrullah Hacımüftüoğlu, Fahruddîn er-Râzî’nin, Nihâyetü’l-i’câz fî Dirâyeti’l-İ’câz adlı eserinin tahkikli neşri ve Abdulkâhir el-Cürcânî’nin Belâgat Alanındaki Eserleriyle Mukâyesesi, Erzurum 1987, (Bu eserin ilk Baskısı, Arapça olarak, Dâru Sâdır, Beyrût, 1424/2004 yapıldı).
Zeki Karakaya’nın “Ebussuûd Tefsîrinde Belâgat İlmi Uygulamaları” adlı çalışması151
ile Enes Erdim’in, “Zemahşerî ve İbn ‘Atiyye’nin Tefsîrlerine Karşılaştırmalı Bir
Yaklaşım” adlı çalışması152
ve İsmail Bayer’in “Keşşâf Tefsîrinde Belâgat
Uygulamaları”153
adlı eseri bunlardandır.
Belâgatla ilgili edebiyat tarihinde yapılan bu hususi çalışmaların yanında, kelâm ve usulü fıkıhla ilgili eserlerde ve özellikle de, Zemahşerî, Râzî, Beyzâvî gibi müfessirlerin tefsîrlerinde, belâgatla ilgili geniş nazârî bilgiler ve bu bilgilerin, Kur’ân tefsîrine tatbiki ile alakalı önemli uygulamalar görülmektedir.154
Belâgat ilminin tarihçesinin kısaca sunulduğu bu bölümde, İslâm sosyoloğu İbn Hâldûn (ö. 809/1406)’un belâgatçıları, yetiştikleri coğrafî bölgelere göre sınıflandırmasına da değinilmesi yararlı olacaktır. İbn Haldûn, genel olarak Horasan ve Mâverâünnehir’deki belâgatçıları mânâya ağırlık verenler şeklinde değerlendirir ve onlara “Meşârika” adını verir. Kuzey Afrika ve Endülüs’teki belâgatçıları mânadan çok lafızları süslendirmeye önem verenler şeklinde vasfeder ve onları “Megâribe” olarak isimlendirir. Arabistan bölgesindeki belâgatçılara da “Araplar ve Büleğâ” adını verir. Bu üç grubu, kısaca şöyle açıklar.155
a. Meşârika (Kelâm ve Felsefe) Ekolü: Horasan ve Mâveraünnehir’de yetişen âlimlerden oluşan bu ekol, “Meânî” ve “Beyân” ilimlerinde, Meğâribe yöresinde yaşayan âlimlerinden çok daha kuvvetlidir. Bunun nedeni de, doğunun maddî kalkınmışlığının kazandırdığı yüksek seviye ve Arap olmayan âlimlerin bu ilme verdikleri önemdir. İslâm dünyasında belâgat denince akla ilk gelen, bu ekol ve bu ekole mensup müelliflerin eserleridir. En önemli temsilcileri, Abülkahir el-Cürcânî, ez- Zemahşerî, er-Râzî, es-Sekkâkî ve et-Teftezânî’dir.
b. Arap ve Büleğâ (Mısır, Şâm ve Irak) Ekolü: İslâmî coğrafyanın ortasında, halis Arap bölgesinde, şairler ve yazarlar tarafından ortaya konulan bir ekoldür. Bu ekolün
151 Mehmet Zeki Karakaya, Ebussuûd Tefsîrinde Belâgat İlmi Uygulamaları, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 2007.
152
Enes Erdim, Zemahşerî ve İbn ‘Atiyye’nin Tefsîrlerine Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 2010.
153 İsmail Bayer, Keşşâf Tefsîrinde Belâgat Uygulamaları, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 2013.
154
Ahmet Coşkun, “Kur’ân-ı Kerîm’in Tefsîrinde Belâgatın Önemi”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 5, Kayseri 1988, s. 187.
155 İbn Haldun, Ebû Zeyd Veliyyüddîn Abdurrahman b. Muhammed, Mukaddime, nşr. Derviş Cüveydî, el-Mektebetü'l-Asriyye, (İkinci Bsk.), Beyrût 1995/1415, s. 552; Coşkun, s. 187.
mensupları, konuların tarif ve taksimlerine fazlaca yer vermez. Ancak, bolca örnek verirler. Üslup oldukça sadedir ve konular kolay anlaşılır. Bu ekolün en meşhur temsilcileri, İbnü’l-Mu’tezz (ö. 296/908), İbn Sinân el-Hafâcî (ö. 466/1073), Ziyâuddîn Nasrullah İbnü’1-Esîr (ö. 637/1239) ve Ebû’l-Isba’ el-Mısrî (ö. 654/1256)’dir.
c. Megâribe (Bedî’ciler) Ekolü: Mağripli (Batılı) âlimlerin oluşturduğu bir ekoldür. İbn Haldûn, Mağripli âlimlerin, belâgatın özellikle Bedî’ kısmına önem verdiklerini, onu şiire mahsus edebî ilimler cümlesinden saydıklarını, tefekküri derinliği olan eserler üretemediklerini, bu nedenle de sadece dış görünüşlerle oyalandıklarını ifade etmiştir. Bu ekolün lideri el-’Umde adlı eserin sahibi İbn Raşîk el-Kayravânî (ö. 463/1073)’dir.156