• Sonuç bulunamadı

8. POSTMODERN ROMAN

8.2. METİNLERARASILIK

Postmodernizm, diğer öncül akımların tersine, bir önceki sanat anlayışını karşısına alarak kendini var etmeye çalışmaz. Kapsayıcılık ilkesini esas alarak, kendisinden daha önce üretilmiş olan sanat ve fikir eserlerinin, yaşam tarzlarının, bakış açılarının ve tüm bunları sunan metinlerin yeni bir söylemle işlenmesine önem verir. Şemsiye imgesi olarak da düşünülebilecek bu yapısı ile eskinin kendine yeni bir alan bulduğu sanatsal üretimini gerçekleştirir. Eski metinler yeni metinlerin içine sokulur ve tekrar üretilir. Bu üretimde, eski olan her tür sanat ya da sanat dışı malzeme kullanılarak, metinler ve düşünceler arasında zihinsel, izleksel ya da yapısal bağlantıların kurulması sağlanır. Dünyayı yeniden keşfetmek, yorumlamak, farklı açılardan görmek, eskinin kurduğu düşünce ve algıları sorgulatmak amacını taşıyan bu kapsayıcı yaklaşım metinlerarasılık adı verilen bir tekniktir.

Postmodern romanın en önemli kavramlarından birisi olan metinlerarasılık kavramının Kristeva tarafından ortaya atılması, postmodernizm kuramının yaygınlaşmaya başladığı 1960’lı yıllara dayanır. Modernist edebiyatta geçerli olan romanın ve yazarın özgünlüğü kavramını reddeden metinlerarasılık, metnin ve dolayısıyla da yazarın özerkliğini ve özgünlüğünü yıkma amacını taşır. Yazarın özerkliği sorgulanmaya başlanır. Artık hiçbir edebi yapıt yazarın niyetlerine dayandırılamaz, çünkü kesinlikle dil herhangi bir kişinin bilinçli anlamlandırma ya da betimleme edimiyle yönlendirilemeyecek olan “gösterenlerin sürekli hareketi ve etkinliğinden ibarettir” (Lucy, 2003:52). Edebiyatta aslolan sadece metnin kendisidir ve bu yüzden yazar önemsenmez. Bu yüzden, modernist gösterenler, metinlerarasılık yoluyla postmodern gösterenlerle ilişkilendirilir ve yeniden kurgulanır. Bu gösterge oyununun çoksesliliği içeren ve öneren yeni yaşam tasarısı ile bağlantısı da sağlanır. Metinlerarası ilişki kurulması yoluyla, romanın çok sesliliği ortaya çıkar ve çağın toplumsal- ideolojik söylemleri ile söz çeşitliliği birleştirilir. Bu anlamda bir metin olarak roman, "çeşitlilik" içinde "söyleşim" özelliği gösterir. Anlatıya ana rengini vermeye başlayan söyleşim "devingenleşmenin, yenileşmenin, başkalaşımın temel belirleyeni olarak” (Sakallı, 2006:165) yeni yaşam tasarımının temellerini atmaya yönelir. Metinlerarasılık, edebi metinlerin öncül metinlerle bağlantılandırılarak, hem yöntem hem de söylem, bağlam ve içerik bakımından yeniden üretimlerini ön görür. Hiçbir metnin öncül metinlerden bağımsız var olamayacağını savunur. Edebi eserde özgünlük imkansızdır, çünkü her eser benzer öncül eserlerle ilişki halindedir ve bu ilişkiye dayanmayan bir edebi eser yazılamaz.

Metinlerarasılık kuramı çerçevesinde en kapsamlı metin tipolojisini Gerard Genette tanımlar. Genette, metinler arasındaki ilişkilere ‘türev’ açısından yaklaşır ve metinlerarasılığı, bir metnin başka bir metne olan ilgisi/ilişkisi temelinde ayrımlaştırır. Buna göre, metinlerarasılık (Intertextualitat); bir metnin başka bir metin içerisindeki, örneğin, ‘alıntı’, ‘anıştırı’/ ‘gizli alıntı’, ‘aşırma’ gibi, somut varlığıdır. Bir metnin kendi başlığı, önsözü, sonsözü, veciz sözleriyle olan

eleştirel gönderme yapması ‘yorumsal üst- metinsellik’ (Metatextualitat)’tir. Bir metnin bir başka metni, örneğin, taklit, uyarlama, alaysılama, biçimine dönüştürmesi ‘ana-metinsellik’ (Hypertextualitat)’tir. Bir metnin ilgili olduğu metinsel türe olan ilgisi ‘üst metinsellik’ (Architextualitat) olarak adlandırılır (Sakallı, 2006:166).

Edebi metnin özerkliğini reddeden metinlerarasılık kavramı, edebi üretimin sadece öncül metinlerle ilişki kurularak yapılabileceği savına dayanır. Modernist romanların incelemesi metnin yazıldığı tarihe, yazarın ait olduğu akıma veya yazarın ruh dünyasına ve kişiliğine göre yapılır. Kimi zaman okur merkezli kimi zamanda ise metin ya da yazar merkezli çözümleme tercih edilir. Ancak postmodern romanda, söylemlerin iç içe geçtikleri ve yapıtların üst üste gelmesiyle birbirinin içine karıştıkları yeni bir roman türü ortaya çıkmaya başlar. Çoklu yapıyı birarada bulundurarak her metin "çok sesli" hale gelir ve metnin anlamı büyük ölçüde "önceki metinlerle iç içe geçmesine bağlı olarak üretilir” (Aktulum, 2007:7). Anlamlandırma sürecinde hem okur hem de edebiyat eleştirmeni günümüz romanı ile kurgusal yapısı, içeriği, dili, anlatım tekniği bakımından bir gerçekçi, doğacı roman arasındaki farklılığa dikkat etmek zorundadır. Bunun nedeni, yeni okumaların "alışıldık okuma biçimi" ile gerçekleştirilmesinin zorluğudur. Çok katmanlı bir yapıya bürünen yeni roman "dünyayı, tipleştirdiği figürlerin yaşamını bütüncül, aynı zamanda soyutlayarak" (Sakallı, 2006:139), yeni bileşkeler içinde sunulan hayatı anlatma çabasındadır. Postmodern roman, söylemlerin birbirinin içine geçtiği, pek çok öncül metnin birleşerek çok sesli yeni bir metne dönüştüğü ve böylece anlamsal boyutun birbirine eklemlenmiş irili ufaklı pek çok yapıdan ve ilişkiden oluştuğu yeni bir tür haline gelir.

Metinlerarası ilişki her türlü metin arasında ilişkinin kurulmasına uygundur. Bir roman daha öncül bir romandan, bir öyküden, bir efsaneden, mitolojik bir öyküden, bir şiirden, bir tarihi olaydan da esinlenebilir ve bu metinleri işleyebilir. Bu ilişki konular, izlekler, kurgular, tablolar, düşünceler, ideolojiler, mekanlarla ya da kavramlarla kurulabilir.

Ayrışık öğelerin, başka metinlere ait parçaları "tutarlı bir bütün oluşturacak biçimde" bir araya getirmesi, onları düzenleyerek "aralarında uyum sağlaması", böylelikle "yeni bir metin ortaya çıkarması” (Aktulum, 2004:304) şeklinde tanımlanabilecek olan metinlerarasılık kavramının açar ibareleri "bütünlük" ve "tutarlılık"tır. Bu iki kavram postmodern romanın öncül bir metni hedef alması ve onu işleyip dönüştürebilmesi amacıyla duygusal, düşünsel ve algısal bağlantı kurulmasının yolunu açar. Yeni düzenleme / yazım tekniği yapısını ve etkisini kırmayı hedeflediği öncül metnin sunulduğu bağlama alternatif bir bağlam ve söylem geliştirme zorunluluğu taşır. Eğer öncül metnin bağlamı ve söylemi aynı kalır ya da eksik verilirse, onun dışında, çok daha az bağlantılı yeni bir metin üretilmiş olur ve yazar hedefine ulaşamaz.

Eleştiri yöntemlerinden biri metin merkezli yaklaşımdır, ancak metinlerarası ilişkilerin ana odağı bundan ziyade karşılıklı bağın durumudur. Metinlerarasılık yazınsal metinlerde, daha önce yazılmış olan metinlerin "bildirgelerini arayan" ve diğer metinlerin arka planından önce "metinlerin olası okuma türlerini, yöntemlerini sorgulayan bir teoridir” (Uyanık, 2011:108-109).

Burada ana unsur, bildirgelerin, öğretilerin, fikirlerin, ideolojilerin bakış açılarının ortaya çıkarılmasıdır. Romancı, sadece tanımak ve eylemek gerçekliğini değil, anlatıları da hazır olarak önünde bulur: "Ya eski yazınsal biçimler için savaşır ya da onun karşısında yer alır. Onları kullanır, birleştirir; onun direncini kırar veya onda tutunacak dal arar. Yazınsal bağlam çerçevesinde, bütün bunların, bu mücadelenin özünde, tanıma ve eyleme gerçekliğinin mücadelesi yatar” (Sakallı, 2006:164). Farklılaştırma yöntemi ile hedeflenen bir metin yeni bir biçime sokulur, anlamsal dizgesi yeniden düzenlenir, içine yeni bildirgeler, yeni öğretiler ve ideolojiler konur ve okur da işin içine katılarak bunların farklı yorumları iletilir.

Postmodern yazarın ana kaygısı temsil biçimleridir. Metinlerarası ilişkiler kurarak öncül metinlerin sunduğu gerçeklik algısını kırmanın peşine düşer. Gerçekliği yansıtma gibi bir kaygısı olmaz ve bu yüzden evrensel olanı, değişmeyeni, sınırsızı işlemek yerine birçok değişken olguyu, yereli, değişkeni ve sınırlı olanı işler. Bunu başarmak için de postmodern yazar, modernist eserlerin işlediği konuların aynısını işler ama işleme tarzı çok farklı olmak zorundadır, çünkü asıl hedef modernizmin tüm öğretilerine, algısına, bakış açılarına, dünya görüşlerine, ideolojilerine ve kültürüne sinmiş taraflı, biçimlendirilmiş, kısıtlayıcı örtüyü kaldırmaktır. Maddi kültür, "geçmiş bilginin ve maddileşmiş uygulayımları, istek kipleri, toplumsal denetim bilgisi olan ideolojilerin bir özeti” (Gottdiener, 2005:54) ise, asıl hedef bu kültürün tümü ile geçersizleştirilmesidir. “Geçmiş bilgi”, “maddileşmiş uygulayımlar” gibi özellikleri barındıran kültür, postmodern romanın ve yazarın değiştirmek, dönüştürmek istediği asıl öğelerin başında gelir.

Dilin kodlarıyla örüntülenmiş olduğundan metinler sadece belirli bir döneme, yazara sanatsal ya da kültürel ortama bağımlı değildirler. Dönemler, yazarlar ya da kültürel ortam metnin bazı özelliklerini belirler ancak hepsinde de doğruluk ve geçerlilik savları için "bağlamsal" bir temel vardır. Bütün sözcelerin ve eylemlerin "bağlamları ve sonuçları" bulunur ve "Dünyayı anlamamız bunun (bağlam ve sonuç) üzerine kurulmuştur” (Gottdiener, 2005:43). Postmodern roman da, öncül sanat akımlarının oluşturduğu “doğruluk savları”nın altında yatan bağlamları hedef alır. Postmodern romanın kurduğu metinlerarası ilişkiler metnin özerkliğini ilan ederek onu bir söylem ve bağlam yapısı şeklinde görür. Metinlerarasılıkla ilgilenen kuramcılar “her metnin mutlaka kendinden önce yazılmış ve söylenmiş olanlardan etkilendiği” (Adıgüzel, 2009:14) savıyla hareket ederler. Dolayısıyla, bir edebi metni, özellikle postmodern özelliklere sahip olanları, bu bakış açısına göre irdelemek önemlidir. Anlamsal dizgelerin nasıl sunulduğunun bir parçası olarak, metinlerarası ilişkiler göz önüne alınmalı ve hem yeni hem de eski metinlerin kıyası yapılarak yeni yorumlara ulaşılmalıdır. Özellikle postmodern roman çözümlemesinde, kapalı anlatıma karşı açık uçlu bir kurgulama bulunur ve bu açık uçluluk metinlerarası ilişkiyi daha da önemli kılar. Edebiyat yapıtının kapalılığa karşı bir de, "başka metinlere açılışından", onlarla olan ilişkilerinden de söz edilebilir. Bir metnin, "etkisi altında kaldığı ya da tepki gösterdiği" (Bayrav, 1999:15) başka yazılarla bağları vardır. Metinlerarası düşünce, duygu ve algı dengesi göz önüne alınmaz ise;

eylem olamaz.

Metinlerin iç içe geçen bir yapıda olmaları, tarihsel, ideolojik ve kültürel öğelerle kurulan bağlar dışında, gerçeklik yerine metinselliği önceler, çünkü: “edebi metinlere herhangi özel bir değer atfetmeyi reddeden ve her şeyin metin olduğunu ileri süren fikir genellikle postmodernizmin merkezi ilkesi olarak alınmıştır” (Lucy, 2003:15). Postmodern mantıkta, her şeyin bir öncülü olduğundan yeni bir şeyler söylemek imkansızdır, bunun yerine eski şeyler sadece söylemler ve bağlamlar içinde yeni bir biçimde sunulabilir. Metinlerarasılık, şimdiye kadar söylenmedik yeni bir sözün olmadığı, bundan sonra söylenecek her şeyin daha önce söylenmiş olanların "farklı biçimlerde dile getirilmesi" (Yıldırım, 2010:5) olduğu düşüncesini savunur. Başka bir ifadeyle, “ne zaman yeni bir öykü anlatılsa, eski bir öyküyü tekrar ediyordur” (Borges, 1985:42), çünkü postmodern roman yeni bir öykü anlatmanın değil eski öyküleri değişik bağlamlar içinde farklı bir şekilde işlemenin peşindedir.

Postmodern söylemin bir parçası olan metinlerarasılık kavramının içerikle ilgilenmesine rağmen asıl vurgusunun bu içeriğin sunum tarzı olduğu daha belirgin hale gelir. Biçim bir bakıma içeriğin yaşıyıcısıdır ve nasıl işlendiği ne işlendiğinden daha önemlidir çünkü ikincisini belirleyen ana unsurdur. Postmodern romanda biçimin ana unsurları “parodi”, “pastiş”, metinlerarasılık” ve “okur”un konumudur. Roman alanında "tarih bir yansılama (parody) ve benzekleme (pastiche) nesnesi olarak" görülür. Gündelik gerçeklik ve mücadeleler dünyası "metinlerarası göndermeler ve alıntılar" aracılığıyla belirsizleştirilir ve "anlamdıran yazara" değil "anlamlandıran okura" (Oktay, 2000:106) öncelik verilir. Yeni bakış açısı, modernistler tarafından gerçekliğin temsiline karşı bir savaş açıldığının göstergesidir. Bu savaş içeriğin çürütülmesi ve geçersizleştirilmesi amacını taşır, ama bunun için postmodernistlerin silah olarak kullandıkları şey ilk olarak anlatımın üslubu ve biçimidir. Bu biçim "dil", "metinlerarasılık", "pastiş", "kolaj" ve "ironi"yi de kapsayan bir söylem ve yeni bağlamlardır.

Postmodern söyleme dayanan yeni edebiyat bir öykünün biliniyor olmasını ya da daha önce anlatılmış olmasını önemsemez, bunun yerine bu öykünün hangi üslupla ve ne tür bir bağlamda anlatıldığına odaklanır. Yeniliği biçime oturtan postmodern kuram yeniliği, özgünlüğü, biricikliği ve benzersizliği hem şair / yazar hem de eser açısından olumsuzlar. Her yeni metin yeni bir yapı, söylem ve bağlamdan oluşur. Bağlam anlatıların merkezine yerleşir, çünkü "göstergelerin bütün yananlamlarının yalnızca özgü bir anlam alanı içerisindeki başka göstegelerle olan özel ilişkisi içinde anlaşılabileceğinde ısrar etmesidir. Yani göstegelerin yorumlanması bağlama dayanır” (Gottdiener, 2005:44). Postmodern kurama göre yazarlık yeniden kurma işidir ve bu yenilik gerçekliğin kurulduğu söylem ve bağlamları yeni bir şekilde düzenleme yoluyla gerçekleştirilir. Yazarın ya da şairin bireysel yeteneği, özgünlüğü bu anlayışla birlikte artık "yaratıcı kimliğinde" aranmamakta, bu özellikler "yeniden yazmada" kendisini göstermektedir (Özay, 2007:169). Kısacası metin yazardan daha öne çıkar. Metnin işlenme biçimi çok sesli ve çok anlam katmanlı olduğundan, okur metinsel söylem ve bağlamla birleşerek üretimin ana gücüne dönüşür.

Metinlerarası ilişkide artık postmodern edebiyatta bir metnin bağımsızlığı biter. Sanatçı, eserlerinin çok açıkça anlaşılan üst yapısında ya da derin yapısında, kendisini var eden bütün diğer sanatsal ve edebi yapıtlardan izler taşır. Eserde kendini ortaya koyan izler bazen geçmişin bazen de "sanatçının yaşadığı çağın etkileridir” (Gökalp ve Alpaslan, 2009:461). Metin, anlamı kuran bağlam ve söylemden kurulur. Anlam üretimi eş zamanlı olabileceği gibi art zamanlı da olabilir. Başka bir ifade ile, metnin üretildiği tarih bağlamın belirleyici unsurlarından bir tanesidir. İşlenen dönemin kültürel, siyasi, sosyal ve sanatsal birikiminin yanı sıra metnin daha sonraki bir dönemde yeniden yazılması ya da okur tarafından yorumlanması da önemlidir. Çözümleme açısından, metnin eski ve yeni bağlamların bir arada düşünülmesi gerekir, çünkü metinlerarası bir ilişkide "çağın ufku, düşünce çerçevesi bir diğer metne taşınır” (Çakır, 2009:49-50). Bu bir bakıma öncül anlatının güncel gözle değerlendirilmesi ve aradaki algı farkının gösterilmesidir.

Postmodern metin, öncül anlatılara yaslanarak kendini var eder. Tıpkı yazarın özgünlüğü, biricikliği ve özel konumunu yitirmesi gibi, postmodern metin de özgün olamaz. Sonsuz bir metinlerarası etkileşim olduğu için, eser kapalı bir bütün olmaktan çıkar ve sınırsız bir ilişkiler ağı içinde tıpkı bir dokuyu oluşturan hücrelerden biri haline gelir. Ulaşılan yeni konum hem sınırların ortadan kalkışı hem de anlamsal kesinliğin yok oluşudur. Artık yeni ilişkiler içinde bir metin bir hücre olarak değil dokunun bir parçası şeklinde kendini var eder. Postmodern anlatı okurun içine girmesini, anlamını sömürmesini, yapısını görmesini ve yorumlamasını ister. Yorumlama ve anlamlandırma sürecinde sadece yazarın değil okuyucunun da yaklaşımı önemlidir. Okuyucu edilgen bir konumdan etken bir konuma geçer: "okuyucunun yorumu da metin gibi yeni bir metindir ve ikisi metinlerarası bir ilişki içindedir” (Görmez, 2006:48). Yorum yapan / anlamlandıran / çözümleyen okurun anlamlandırma eylemi bir metin yazımıdır ve kağıttan oluşan kitabın içeriği kadar okurun zihninde kurguladığı şey de bir yazma eylemidir.

Aslında, metinlerarası ilişki sadece yeni bir metin ile eski bir metin arasındaki ilişki değildir. İnsanın da kendisi bir metne dönüşür. Okuru öne çıkaran, üstkurmacaya dayanan postmodern romanda nerdeyse her şey metinsellik üzerine kurulur. “Romantik şiir gibi Barthesçı Metin de özbilinçli ve üretkendir". Kendini metin olarak bilir; dolayısıyla ona cansız bir nesne olarak değil, yalnızca üretici bir özne olarak yaklaşılabilir. "Eserin" üretici öznesi yazar iken, "metnin" üretici öznesi metnin (ya da okurun) "kendisi"dir” (Lucy, 2003:67). Her metnin öncül pek çok metinden, sanatsal akımdan, üsluptan, kültürel, siyasi, tarihsel ve sosyal olgulardan etkilenmesi gibi, her insan da öncül nesillerin deneyimlerini doğrudan ya da dolaylı bir şekilde kişiliğinde taşır. Yazılı bir metnin doğrudan ya da örtük bir ilişki kurması gibi, insan da sunulan bir metnin içine okur (yazar) olarak girdiği andan itibaren, öncül nesillerin deneyimine dönüş yapar. Eğer metnin yazarından başka, her okuru bir yazar olarak görürsek, o zaman yazılı metnin bir de her okurun zihninde oluşan başka metinsel yansımaları olacağını kestirmemiz gerekir. Gottdiener, metnin anlamsal üretiminde, göstergeler, anlamlandırma ve insanın deneyimi arasında bir bağ kurar:

gelmektir. Yeni gösterilenler, toplumsal etkileşim ve yaşanmış deneyim yoluyla insanlarca sürekli yaratılmaktadır” (Gottdiener, 2005:49). Yeni okur, metinlerarası ilişkiyi hem yazılı metin yoluyla öncül yazılı metinlerle hem de kendi kişilik gelişimini sağlayan etkenler ve zihinsel bağlantılarla sağlar. Bunun izlerini sürmek çözümlemeci açısından çok zor olabilir ama gereklidir. Çözümleme aslında sadece yazılı metinlerin sürekli ve karşılıklı etkileşimini izlerini sürmek anlamına gelmez. Hem insanın / okurun anlamlandırma sürecinin tarihini, bilişsel biçimlenmeyi hem de kültürel öğelerin insanın yaşamsal öğeleri ile etkileşimini çözümlemek mümkün hale gelebilir. Çözümlemeci açısından asıl gaye "çok sayıda metnin buluştuğu yerde tek başına var olan metni" (Gümüş, 2006:2) bulmaktır.

Metinlerarası ilişki kurmanın yöntemlerini Kubilay Aktulum’un (2007) belirlediği şekilde inceleyecek olursak, “öykünme”, “dönüşüm”, “gönderge”, “alaycı dönüştürüm” ve “klişe” kavramlarıyla karşılaşırız. “Öykünme” biçemsel açıdan bir metnin taklit edilmesi olarak belirlenebilir. Bir metin daha öncesinde yazılmış bir metni şekilsel olarak taklit ederek, içeriğine karışması, söylemini ve bağlamını değiştirmesi şeklinde ya da “bir yazarın dil ve anlatım özellikleri, sözleri taklit edilerek" gerçekleşir (Aktulum, 2007:133). Postmodern yazar, eski bir metnin anlatım üslubunu, dil yapısını ya da kurgusal özelliklerini alır ve yeni metinde bunları işler. Yeni bir metin oluşturmanın, biçimle içeriği belirlemenin bir yöntemi olarak kullanılır. Ancak, bir metnin özgün içeriği ya da izleği de taklit edilebilir. Taklit biçimi, doğrudan anlamla ilgilidir ve yeni bakış açılarının, ideolojilerin veya gerçeklik sunumlarının yolunu açar.

“Dönüşüm”, eski bir metnin çoğu öğesinin kullanılması ve bu öğelerin orijinal kaynağından büyük çaplı değişime uğratılmasını kapsar. Postmodern yazar, bir yandan eski metni kullanır ve yeni metnini neredeyse tümüyle onun üzerine kurar, ama bir yandan da olay örgüsü, kişiler, betimlemeler, anlatıcı gibi öğelerini farklı işlemlerden geçirerek tümüyle yeni bir metin yaratır. Bir bakıma yeni metin hem eskisinin bir kopyasıdır hem de yeni öğeleri ve tarzı ile tümüyle yenidir. Bu dönüşümlerden ilki “biçimsel dönüşümler” (Aktulum, 2007) dir. Eski bir metnin, biçimsel açıdan, örneğin “çeviri”, “düzyazılaştırma”, “vezin ölçüsüyle oynama”, “indirgeme”, “genişletme”, “daraltma” gibi yöntemlerle dönüştürülmesini kapsar:

Bir dilden başka bir dile metnin aktarılması olan "çeviri" serbest olabileceği gibi, sözcüklerin, tümcelerin birebir karşılıklarının aktarılması yoluyla da yapılabilir. Çeviride kültürel, sosyal ve dilsel olayların çağrışımı, bağlamı, söylemi değiştirilebilir ya da aynı bırakılabilir. Dilin anlam kurucu işlevi olduğu kadar onu kullanan toplumun göstergeler ve çağrışımlarını kapsayan kültürel yansıtıcı işlevi de bulunur. Bu yüzden ne türden çeviri yapılırsa yapılsın, dillerin keyfi yapısı gereğince yeni metnin eskisi ile aynı anlam üretimini sağlaması imkansızdır.

"Düzyazılaştırma" manzum bir metnin, düzyazı şeklinde yazılması işlemidir. Yazar, bir şiiri düzyazıya çevirirken, vurgu, tonlama özelliklerini genellikle ortadan kaldırır. Şiirin şekilsel bozulmasının da yer aldığı bu işlemde, aynı zamanda sözdizimsel özellikler de kaybolur ve kimi zaman şiirin eksiltili cümle kullanımı yeni metinde, örneğin yüklem, bağlaç, dolaylı tümleç

eklenmesiyle tümlenmiş cümleye dönüştürülür. Şiirin dizeleri arasına kimi zaman yeni tümceler de eklenebilir ve bu yolla yeni öğelerin katılımının sağladığı yeni anlamsal üretimler de işe koşulmuş olur. Yazar, bazen sadece birkaç dizeyi kullanarak, bunların çağrışımsal zenginliğinden yararlanabilir, bazen de dizedeki kimi sözcüğü değiştirerek yeni metaforlar yaratabilir. Şiirin ana unsuru olan imgeler kimi zaman aynı şekilde kimi zaman da değiştirilerek, söylemin sağladığı anlamsal yapı yeni ve bazen tersi bir başka yapıya dönüştürülebilir.

"Vezin ölçüsü ile oynama" bir şiirin başka bir şiire dönüştürülme işlemidir. Özellikle farklı bir akımının şairi, öncül ve karşı çıktığı bir şairin şiirinin vezin ölçüleri ile oynamalar yaparak, yeni bir şiir yazabilir. Şiir türlerinin biçemsel açıdan değiştirilmesi anlamına da gelebilecek olan bu