• Sonuç bulunamadı

3.3. ARAŞTIRMANIN BULGULARI

3.3.5. Farlılıklar Ve Din İlişkisi

Konumuzun merkezindeki farklılık algısının kaynağı olarak etnisiteler arasında mühim seviyede bir ilişkiler ağının tesis edildiği, birlikte yaşam için ideal bir düzlem hazırlayan hoşgörüye dayalı karşılıklı anlayışın varlığı araştırmamızın bu başlıktaki temel bulgularındandır. Bu meyanda eklenecek unsurlardan biri de sahip olduğu etnik çeşitlilik gereği farklı dillerin konuşulduğu Şanlıurfa’da birçok insanın anadilinin haricinde bölgede konuşulan diğer dilleri de konuşabildiği bilgisidir. Hatta bölgede farklı anadillere sahip insanların iletişim esnasında muhatabının dilini biliyor olması halinde onun diliyle konuşup, kendi dilinin konuşulmasını beklemediği sıkça rastlanan bir vakıa olarak gözlemlerimiz içinde yerini almıştır. Bu anlatılan misalde olduğu gibi birbirine oldukça yakın ve alçakgönüllü davranışlarına şahit olduğumuz farklı etnik kimliklere sahip bölge halkının Şanlıurfa ile özdeşleşen dinî şuurluluğu belirgin bir şekilde muhafaza ediyor olmaları, araştırmanın hemen başında, bu birlikte yaşam kültürünü din üzerinden yürüttüklerini düşündürmektedir. İlk

105 izlenimlerin yargıya dönüşmesini engellemek için vakit kaybetmeden bölgede yaşayan insanlarla iletişime geçilip bilgiye onların yorumları üzerinden ulaşmak tercih edilmiştir. Konu hakkında farklı bakış açılarından görüş sahibi olabilmek adına Şanlıurfa’ya sonradan yerleşmiş olan katılımcılardan Kaya’ya “Şanlıurfa’da toplumsal bütünleşme olgusunu nasıl değerlendirirsiniz? Sizce din kurumu bu noktada nasıl bir etkiye sahiptir?” soruları yöneltilmiştir. Böylelikle şehre hem içerden hem dışardan bakabilen bir sosyal bilimler akademisyenin gözlemlerinden faydalanmak amaçlanmıştır. Konuyla ilgili olarak Kaya’nın anlattıkları şu şekildedir:

Toplumsal bütünleşme toplumdan topluma farklılık arz eden bir yapıya sahiptir. Dünya görüşleri insanların sosyal bütünleşme algılarını da etkiliyor. Söz gelimi batılı toplumlarla İslam toplumlarında, bizim medeniyetimize ait olan toplumlarda sosyal bütünleşme farklıdır. Onlarda sosyal bütünleşme daha çok maddiyat çerçevesinde olurken bizde bunun yanı sıra ve bir üst seviyede maneviyat çerçevesinde de gerçekleşiyor. Dolayısıyla maddi anlamdaki sosyal bütünleşme daha çok mekanik bir yapıya sahip ve sonrasında da sanayi toplumunun bir özelliği olarak organik bir yapıya bürünmüşken buradaki sosyal bütünleşme işin ruhu mesabesinde olan manaya yöneliyor. Bir yerde bütünleşmenin olabilmesi için farklılıkların olması gerekiyor. Bu anlamda Urfa tam bir laboratuvardır. Meseleye etnisite açısından bakıldığında daha güney bölgede Araplar vardır. Belli bölgelerde Kürtler vardır. Merkezde de mevcuttur bunlar. Hatta Ermeniler de belli bir sayıda vardır. Diğer meseleye gelirsek manâ arayışındaki en önemli unsur din oluyor. İşin temelinde veya merkezinde olan şey de tasavvuftur. Tasavvuf penceresinden bakacak olursak, hangi yönleriyle toplumsal bütünleşmeyi sağlıyor? Din veya onun özü olan tasavvuf, anlam arayan insanın sığınağı mesabesinde bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla din gönül gözüyle bakmayı sağlar. Din ya da tasavvuf doğrudan insanı hedef alıyor. Onu kemâle erdirme çabası içinde oluyor.

Yani kâmil insan yaratmak bizim kültürümüzün özü olduğundan dolayı insanın kemâle ermesi noktasında mesafe kat etmesi dinî bütünleşme, ya da duygusal ve sosyal bütünleşmeyi sağlaması bakımından önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.

Bir başkası ise değişime insanın kendinden başlaması fikridir, nefis terbiyesi yoludur.

Dolayısıyla önce kendini değiştireceksin ki, dar çevreni ve geniş çevreni ondan sonra değiştirebilesin. İnsan kendi nefsini ıslah edemedikten sonra başkasının nefsini de ıslah edemez. Bu anlamda toplumsal uyum toplumun en küçük parçası olarak bireyden başlar. Din bu anlamda toplumun harcıdır, çimentosu gibidir.

Kaya’nın anlattıkları esasta ilk gözlemlerimizde edindiğimiz izlenim ile hemen hemen aynı noktayı işaret etmiştir. Bu hususta edindiğimiz bilgileri teyit etmek yahut sağlamasını yapmak adına Şanlıurfa İl Müftülüğünde yapmış olduğumuz grup görüşmesinde de dinin toplumsal bütünleşme üzerindeki etkinliği konusu sorulmuştur. İl müftüsü Açık’ın ifadeleri şöyle olmuştur:

Bu konuda hiçbir sıkıntı yok. Bakın, buralardaki ayrışma veya farklılık hiçbir sıkıntı da doğurmamış. Batı’da mesela çift mihrap yoktur. Suriye’de 7 mihrap var. Bazı yerlerde mesela 4 mihrap var. Onların cami içinde ayrı namaz kılmaları kültürel hayatlarında,

106 dışa yansımalarda bir ayrımcılık oluşturmamış. Tam tersine bunlar farklılık olarak görülmüş. Ama müdahale edildiğinde, hatta bu iyi amaçla olsa veya iyilik için yapıyoruz deseniz bile bir müdahale olduğunda tepki oluşuyor ve ters tepiyor.

Açık, sözlerine devam ederken Ceylanpınar ilçe müftüsü de şunları eklemiştir:

Örnek vereyim ben Ceylanpınar’dayım. Hanefi ve Şafi mezhebinin yoğun olduğu, Şafi’nin çoğunluk olduğu bir yer. Cuma namazlarında farklılıklar vardır. Şafiler caminin diğer tarafına gidiyorlar ki Hanefiler burada namaza devam edecekler diye.

Topluca namaz da kılınıyor, orada en ufak bir mezhepsel, dinsel bir baskı yok.

Sonrasında Açık tekrar sözü almış ve konuyu şu şekilde tamamlamıştır:

Mesela burada dense ki ya Şafiye göre kılalım, ya Hanefi’ye göre kılalım. Doğru da karar verseniz otomatikman bir tepki oluşuyor. Ama halkın yaşam tarzını özgür bıraktığınız zaman zaten o kişi bu tercihi yapabiliyor. Urfa dış müdahalenin fazla yapılmadığı bir yer olduğu için hem memleket açısından, hem de dış ülkeler açısından, hem de cemaatler açısından müdahaleler fazla olmadığından dolayı din burada bir ayrımcılık unsuru oluşturmamış.

Medrese hocası Bekir Yetkin’e farklılıkların kendini açığa vurduğu aidiyet konusu üzerinden “Burada yaşayan insanlara aidiyet konusunda bir soru yöneltildiğinde dini mi ön plana alırlar ya da etnisite gibi başka bir kimliği mi öne çıkarırlar?” sorusu sorulmuştur. Alınan cevap şu şekildedir:

Son zamanlarda bu siyasi kamplaşmalar bu meseleyi bir derece şey yaptı yani, etkiledi.

Bunun haricinde daha da öncesinde bizde mesela bizde mevzu bahis olmazdı. Arap’mış, Kürt’müş, Türk’müş hepsi bir arada yaşıyor. Yani onu bırak Ermeniler de Urfalılarla beraber yaşamış. Ermeniler yaşamış! İslam dininin hoşgörüsü var, birbirlerine yardımcı olmuşlar. Evvelden bizde rivayet ederlerdi, derlerdi ki, “Ermeniler oruç tutmazdı ama hiçbir zaman Müslüman’ın önünde yemezlerdi”. Nedir bu? Bak bu da kültür, bununda kaynağı din. Şimdi alenen Müslüman’ın kendisi lokantalarda yiyor Ramazan’larda.

Yani burada biraz daha eskisine gidersek, din bütün bütün bağlayıcı, kaynaştırıcı, uzlaştırıcı rol oynamış. Ama tabi şimdi Türkiye’nin bir konjonktürü var, bir siyasi akım var. O siyasi akım elinden geldiği kadar ayrıştırmaya çalışıyor, ayrı göstermeye çalışıyor. Şimdiye kadar tatbik edilen rejimde usul yanlışları oldu mu? Çok oldu. Biraz evvel bahsettik (medresenin terasında yaklaşık 50 kişiye verdiği tarafımızca da dinlenen Risale-i Nur dersine atıf yapıyor), onlar bu meseleye zemin hazırlıyorlar. Yani bu meselelerde etnik kökeni nazara verenlerin gayesi onların haklarını savunmak değil.

Onların gayesi memlekete zarar vermek... Dış güçlere vasıta olarak zarar vermek…

Fakat bunu böyle yapıyorlar ama buna birileri zemin hazırlamış. Biraz evvel bahsettiğim gibi, bir tane Türk’ü olmayan Harran’ın dağına “Ne mutlu Türk’üm”

yazarak o adamın buraya gelip çadır kurmasına vesile olmuş yani. Yol açmış. Fakat bundan uzaklaştığımız nispette adamın elinde materyal kalmıyor. Evvel diyordu ki, “ Bak Kürt senin adın bile yok.”, şimdi memleketin başbakanı kalkıp diyor ki, “Türk’ün Kürt’e üstünlüğü yok.”, bundan on sene evvel bunu söyleseydin kıyamet kopardı.

Tamamen aslına dönüyor iş yani. Ve bunun da meyvesi alınıyor. Millette bir kaynaşma, dayanışma var.

107 Kendisinin de Kürt kökenli olduğunu öğrendiğimiz Yetkin, verdiği cevapla etnik ayrımcılığı körükleyen Kürtçü siyasi akımlara rağmen Şanlıurfa’nın birlik beraberlikten yana olan tavrının gayrimüslimleri dahi etkileyerek şehrin kültürüne sinen İslami hoşgörü sayesinde devam ettiğini anlatmıştır. Ayrıca sözlerinden anlaşılmaktadır ki görüşmenin yapıldığı dönemde hükümetin yürütmeye devam ettiği

“çözüm süreci” olarak adlandırılan iç politika hamlelerinin başarılı neticeler verdiğini de (toplumun geniş bir kesimiyle aynı şekilde ) düşünmektedir. Ancak

“çözüm süreci” olarak adlandırılan politik tavır bir şekilde akamete uğradığında yaşananlar Şanlıurfa ile çevresi arasındaki farklılığı bir kez daha ortaya koymuş, süreçle sosyo-kültürel bütünleşme arasında doğrudan bir ilişki olup olmadığının ya da ne derece olduğunun sorgulanmasına sebep olmuştur. Şanlıurfa’nın hemen yanı başındaki Diyarbakır’da ve Mardin’de yaşam alanlarının tam ortasında, şehir merkezlerinde süreç boyunca terörist grupların etkin şekilde yapılanmış oldukları görülmüştür. O veya bu şekilde Güneydoğu Anadolu’daki bazı şehirlerde olduğu gibi buralarda da teröristlerce gerçekleştirilen -Cumhuriyet tarihinde daha evvel görülmemiş tarzda- kanlı kalkışma teşebbüsleri yaşanmışken Şanlıurfa’da bu yöndeki girişimler başlamadan son bulmuştur. Halk bütünleşmeden yana tavrını kesin şekilde sürdürüp terör örgütüne süreç boyunca ve süreç sonunda yine fırsat vermemiş, teröre varlık imkânı tanımamıştır. Her ne kadar bu tür eylemler halk tarafından değil de terör örgütleri tarafından ifa edilmiş olsa da, bütün bu yaşananlar terörist grupların şehir içindeki yapılanmalarına karşı aktif tavır koyabilme hususiyeti bağlamında Şanlıurfa’nın farklılığını bir kez daha ortaya koymuştur. Hükümetin yürüttüğü bu politik uygulamaların öncesinde ve sonrasında sosyo-kültürel bütünleşme konusunda herhangi bir değişimi gösteren belirgin bir veriye rastlanmaması, Şanlıurfa halkının bütünleşme yönündeki tutumunu bahse konu süreçten ari olarak sürdürdüğünü düşündürmektedir.

Benzer sorular Şanlıurfa’nın yerlisi ve sivil toplum gönüllüsü Sabuncu ile yapılan görüşmede de sorulmuştur:

Soru: Urfa’da üç ayrı etnik unsur bir arada yaşıyor. Sizce bu unsurlar bir bütünlük arz ediyorlar mı?

Cevap: Bir ayrım yok bizde.

108 Soru: Neden?

Cevap: Biz Urfalı olarak farklı bir dinden de olsa, milletten de olsa kucaklıyoruz insanları.

Soru: Bunu neyin gereği olarak yapıyorsunuz? Dinin gereği mi, insanlığın gereği mi, başka bir şey mi?

Cevap: Hem insanlık gereği, hem din gereği, hem de Urfa’mız düzenli olsun diye.

Sabuncu’nun cevapları dinin algılanış şekliyle ilgili olarak Şanlıurfa özelinde dikkat çeken bazı ipuçları vermiştir. Şanlıurfa özelinde yapılan tartışmalar çerçevesinde diğer katılımcılarla yapılan görüşmeler ile de konu derinlemesine araştırılmış ve araştırma bulgularında bir başlık altında sunulmuştur. Ancak özelde Sabuncu’nun verdiği bu cevaplar farklılıkların bir arada yaşaması ve din olgusunun bu konudaki etkinliği bakımından gözlemlerimizle ve katılımcıların genel eğilimleri ile aynı doğrultuda olmasıyla araştırmamızın bu kısmına katkı sağlamaktadır.

Bir diğer katılımcı Mehmet Deniz ile aynı konuda şu görüşme yapılmıştır:

Soru: Etnik farklılıkların bulunduğu Urfa’da din için neler söylersiniz?

Cevap: Din birleştiricidir. Benim kendi fikrim Urfa’nın hepsi elhamdülillah Müslümandır. Yani yüzde bir iki belki gayrimüslim olabilir yani. Ama temelde bir yani.-

Soru: Urfa’nın çevresindeki yabancı ülke topraklarında yaşanan çatışmaların benzerlerinin de Urfa’da yaşanma ihtimalini görüyor musunuz?

Cevap: Göremiyoruz. Allah’a çok şükür devletimiz güçlüdür. Tek millet, tek bayrak.

Genel görüşme çerçevesinde dinî açıdan epeyce hoşgörülü ve serbestiyetçi yaklaşımına şahit olunan Deniz’in de Şanlıurfa’da dinin birleştiriciliği vurgusunu yapması anlamlıdır. Ayrıca Arap kökenli olan katılımcının dile getirdiği tek millet ve tek bayrak söylemi ise Şanlıurfa’daki birlikte yaşam kültürü için oldukça kuvvetli bir vurgu olarak dikkat çekmiştir.

Deniz’in dikkat çeken ifadelerinin ardından onun gibi Arap etnik kökenine sahip Naimi aşiretinin önde geleni İsmail Demir ile aynı konular üzerinden sorular sorulmuştur.

Soru: Dışardan birisi gelip sizin aşiretinizdekilere kendilerini nereye veya neye ait hissettiklerini sorsa cevapları sizce ne olurdu? Mesela aşiret mi, Türk milleti mi,

109 Müslüman kimliği mi, Arap milleti mi, Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşlığı mı ya da başka bir şey mi? Nasıl bir cevap verirlerdi?

Cevap: Önce Türkiye Cumhuriyeti’ne mensubuz, devlete bağlılığımız sona kadar devam edecektir, devam etmektedir. Yani yalnız Naimi aşireti değil, burada bütün Arap kökenli 350000 seçmen, 700000-800000 civarında Arap nüfus5 vardır, devlete bağlıdır, devletin yanında yer almıştır. Hatta ve hatta 1976’larda 1977’lerde PKK’nın kol gezdiği dönemlerde Harran Ovasına giremedi. Girmemesinin nedeni de Harran Ovası’nın tümünün Arap oluşundan dolayıdır. Biz hem devlete bağlıyız, hem Müslümanız, hem de kendi kurallarımızı da uyguluyoruz. Kurallarımızın içinde belki tasvip edilmeyen yanlarımız da vardır fakat ben şimdi size desem, ben aşiret reisiyim, böyle bir şey yok, ben Naimi aşiretinin bir ferdiyim fakat Naimi aşireti bana teveccüh göstermiş, bana inanmış, beni sevmiş, ben kendimi o aşirete adamışım, ben Naimi aşiretinin kanaat önderiyim. Ben reisliğe, feodal yapıya, ilkel düşüncelere karşıyım.

Demir’in ifadelerinin daha önce görüşülen Arap kökenine sahip diğer katılımcıların çoğunda rastlanıldığı gibi dinî vurguların yanı sıra belirgin olarak devletçi ve Türk milleti üst kimliğini esas alan bir milliyetçilik vurgusunu içerdiği de görülmüştür. Aynı şekilde, Arap kökenli olduğu daha önce de ifade edilmiş olan katılımcılardan Mehmet Deniz’in kaydı alınmayan bir görüşme esnasında anlattığı bir anısı konuyla ilgili anlayışımızın güçlenmesine yardımcı olmuştur. Deniz’in anlattığına göre İtalya’da yaşayan kendisi gibi Arap olan bir tanıdığı tatil zamanı Şanlıurfa’ya gelip Deniz ile aynı binada ikâmet etmekteymiş. Dünya kupası futbol müsabakalarının oynandığı bir zamanda bu tanıdığı yine Şanlıurfa’da bulunmaktaymış. Deniz ve ailesi akşam evlerinde otururken bir anda bahsedilen bu tanıdığının evinden yükselen bağrışmalara istinaden neler olduğunu sormak için tanıdığının kapısına gittiğinde aldığı cevabın kendisi için epeyce anlamlı olduğunu ifade etmiştir. Deniz’in şaşkınlık içinde sorduğu “neler olduğu” yönündeki sorularına komşusunun İtalya’nın gol atmış olmasını gerekçe göstererek cevap vermesinin başlarda kendisine garip geldiğini ve kendisi gibi Arap kökenli ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan komşusunun İtalya’nın bir başka ülke takımına attığı gole neden bu kadar sevindiğine dair sorular sorduğunu ifade etmiştir. Komşusunun ise cevap olarak kendisinin İtalya’da yaşadığını ve ailesinin geçimini İtalya’dan sağladığını ifade ederek yaşadığı yere olan aidiyet hissini dile getirdiği ve sevincinin son derece haklı olduğunu Deniz’e anlattığını öğrenilmiştir. Netice itibariyle Deniz de komşunun abartılı gol sevincini haklı bulduğunu ve hatta bunun takdir edilmesi gereken bir ince nokta olduğunu dile getirmiştir. Ve sonrasında, İtalya’da yaşayan bir

5Suriyeli sığınmacılar meselesinde önceki durumdur. T.C. vatandaşı Arap kökenli insanlar anlatılıyor.

110 Türk vatandaşı Arap’ın İtalya’ya olan bu haklı bağlılığı söz konusu iken atalarının, kendisinin ve çocuklarının doğup büyüdüğü ve dahi vatandaşı olduğu Türkiye’ye en derin şekilde bağlı olmasının ne kadar tabii ve gerekli olduğunu ifade etmiştir.

Siverek ilçesinde yaptığımız görüşmelerde sin görevlisi A ve B’ye aynı kapsamda sorulan sorular ve alınan cevaplar da şu şekildedir:

Soru: Urfa’da yaşayan farklı etnik gruplara mensup insanlar var. Bu insanların bir arada yaşamasında her hangi bir problem var mıdır?

Din Görevlisi B Cevap: Yok yok, bir problem yok.

Soru: Hoşgörü mevcut anladığım kadarıyla, doğru mu?

Din Görevlisi Din Görevlisi A Cevap: Dinin bunda çok etkisi var.

Din Görevlisi B Cevap: Bizim burada bir örf daha var, kirvelik. Siz çocuğunuzu diyorsunuz A şahsının peşinden sünnet edeceğim, bu kirvelik kardeşlikten de ötedir, bu daha bağlıdır. Bu kirvelik olmuş, kız almış, oraya gitmiş, buraya gitmiş, yani bağlar çok kuvvetli burda.

Din Görevlisi Din Görevlisi A Cevap: Yani burada Türk, Kürt, Arap, Zaza’nın bir arada yaşamasının en büyük nedeni, hatta burada yüzde yüz diye kesin bir ifade kullanacağım, dindir. Din olmasa, buralar aşiret usulü, mesela ben B şahsının köyüne giderim ama onlar beni istemez. Ama din olgusu olduğu için; hani günahtır, yazıktır, zulmetmek haramdır bizim dinimizde, o susar, ihtiyaçlarımı giderir ve gerekirse bana yardım eder.

Konuyu daha açık olarak anlama çabalarımız esnasında katılımcılardan lise müdürü Ç’ye sorulan sorular ve alınan cevaplar da şu şekildedir.

Soru: Urfa’da bir arada yaşayan farklı etnik gruplar arasında sizin karşılaştığınız bir sorun var mıdır?

Cevap: Din duygusu zayıf olan kesimlerde var, yaşanıyor.

Soru: Çoğunluk mudur bu kesim?

Cevap: Şuan yüzde elli bir değildir ama yüzde otuz – otuz beş vardır.

Soru: Dini duyguları zayıf olduğu için etnik olarak da bir ayrışma mı hissediliyor?

Cevap: Evet, kendi ırkıyla yaşamak istiyor. Ama din olunca böyle bir durum söz konusu olmuyor.

Soru: Hangi grupta bu daha fazla oluyor?

Cevap: Kürtlerde biraz daha fazladır.

111 Kendisi de Kürt kökenli bir eğitimci olan Ç’den alınan bu cevaplar, kendisi ile yapılan uzun bir sohbetin genel neticesiyle aynı paralelde olmuştur. Ç’nin toplumsal bütünleşmeyi tehdit eder nitelikteki bu türden taleplerden rahatsız olduğu, sorunun dinî duygulardaki eksiklikle ivme kazandığı yönünde bir görüşe sahip olduğu anlaşılmıştır.

Şehre dışardan gelen ve Kürt kökenli olduğunu öğrendiğimiz bir başka eğitimci Bayan F ile yapılan sohbette ise daha önceki başlıkta nakledildiği gibi bazı dinî günlerde yapılan ibadetlerin ve paylaşımların olduğunu gözlemlediği öğrenilmiştir.

Bu noktadan devamla kendisine benzer sorular sorulmuştur:

Soru: Bu faaliyetler yapılırken herhangi bir etnisite farkı gözetiliyor mu?

Cevap: Öyle bir ayrım görmedim.

Soru: Etnik kimlikler rahatlıkla ifade ediliyor mu?

Cevap: Evet, çok rahatlıkla ortaya koyabiliyorlar. Ben Kürt’üm, ben Kürt değilim şeklinde cevap veriyorlar genel anlamda.

Soru: Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Cevap: Biyolojik olarak tanımlarsam; anne tarafım Kürt, baba tarafım Kürt, eşim Kürt, eşimin aile Kürt. Ama hiçbir zaman bunun propagandasını gütmedim. Hep şunu duydum, Kürtlerin çok ezildiğini, çok sıkıntı yaşadığını tarih boyunca… Ama içinde yaşadığınız zaman daha farklı bakıyorsunuz. Aslında her şeyin anlatılan gibi olmadığı, burada da yanlış noktaların olduğu… Dışardan daha objektif baktığınız zaman asıl meselenin Türklük, Kürtlük, Müslümanlık meselesi olmadığı… Belki de okuduğum bölümle ilgili… Ben insanlarla ilişkilerimde ne dinimi ne ideolojimi göz önüne getirmem ama burada bu noktada çok sıkıntı yaşıyorum.

Farklılıklar ve din ilişkisini irdelerken elde edilen bulguların neredeyse tamamı İslami şuur ile sosyo-kültürel bütünleşme arasında kuvvetli bir bağ bulunduğunu ortaya koymuştur. Bölge halkının ekseriyeti için gelenekselleşmiş bir İslam anlayışının olduğu, Urfa’ya özel bir birlikte yaşam kültürüne yönelik hassasiyetin çoğu zaman bu gelenekselleşmiş İslam anlayışına atfen sürdürülmesinin ise birlikte yaşam olgusuna bir kutsiyet izafe ettiğini düşündürmüştür. Böylelikle farklılıkları öne alan her türden düşünce dinî bir muhafazakarlıkla ötelenmekte ve bunlar toplumun genelinin tavırlarına göre sapma olarak kabul edilmektedir.

112 3.3.6. Dinî Birliğe Sahip Farklı Etnik Grupların Bütünleşme İle İmtihanı

Şanlıurfa’da etnik farklılıkların genel durumunu arz ettikten sonra bu grupların birbirleriyle olan ilişkilerinin nasıl olduğunu anlamak araştırmamızın bir sonraki

Şanlıurfa’da etnik farklılıkların genel durumunu arz ettikten sonra bu grupların birbirleriyle olan ilişkilerinin nasıl olduğunu anlamak araştırmamızın bir sonraki