• Sonuç bulunamadı

3. TOPLUMSALLAŞMANIN MERKEZİNDE MEKÂN

3.9. Mekânsal Farkındalık: Manifaktür

Erken dönem kapitalist üretim ilişkilerinin belirlendiği bir geçiş ve üretim biçimi olarak manifaktür, maddi mekânsal belirlenmenin insan hareketi ve işçinin mekândaki pratikleri aracılığıyla oluşturulduğu bir örnek ve Marksist düşüncenin kapitalizm analizinde önemli bir mekânsal ölçek sunar. “Çeşitli bağımsız el zanaatlarına bağlı olan ama belli bir malın son şeklini alabilmesi için” (Marx, 2011b, s.327) kapitalistin denetimi altındaki mekânda üretim parçalarının teker teker işçinin elinden geçmesiyle ya da farklı zanaatkârların aynı mekânda bir kapitalist için çalışmasıyla ortaya çıkan ve işbölümüne dayalı elbirliği olarak nitelendirilen manifaktür, hem eski tip işbölümünün

mekânsallığının hem de fabrika süreçlerini doğuran mekânsal örgütlenmelerin analiz edilebileceği bir geçiş sunar. Bu ölçekte zanaatçıların aynı mekândaki elbirliğinden doğan ve uzmanlaşan zanaatçının kendi bağımsızlığından koparak aynı mekânda işbölümüne başladığı aynılaşma ve ayrışma dinamikleri açısından manifaktür, üretim ve mekân arasında diyalektik bir ilişki oluşturur. Bu ilişkinin bir boyutu sınıfsal birlikteliğin ön koşulu olan mekânsal birlikteliktir: “Bir fabrikadaki işçiler, bir amfideki öğrenciler, bir taburdaki askerler kendilerini bir şekilde bir birlik gibi hissederler”

(Simmel, 2015, s.227). Diğer boyut ise mekâna dair bilincin parçalanması ve işçinin maddi mekândan kopmasıdır.

Bu iki boyutun duyusal anlamlarını Simmel’in sosyo-psikolojik tespitleri ile açıklamak mümkündür. Müze ziyaretçileri ile konser dinleyicileri arasında dışsal faktörler ve mekânın tüketimine dair bir analoji sunan Simmel, iki grup arasındaki ortaklaşma ve ayrışmayı, mekânsal dinamikler ve duyusal bağlar ile açıklar. Bu bağların manifaktürdeki karşılığı üretim sürecinin son biçiminde, “parçaları insan olan bir üretim mekanizması” (Marx, 2011b, s.329) olarak değerlendirilirse, biçimin temel bileşeninde mekânın merkezileştiği görülür. Aynı mekânda benzer pratikleri gerçekleştiren ama eski zanaatın bütünlüğünden yoksun ve daha çok parçalı hale gelen üretim, emeğin zamanını kısaltır. Mekândaki birliktelik zamanın ve üretimin hızı ile gözden kaybolur. Fakat aynılaşan mekânsal pratikler, mekânı bir ortaklaşma alanı da kılar. Tıpkı fabrika dışındaki mekânlarda (kentte) kurulan bütünleşmenin “zihinsel ve ruhsal özelliklerin bireyselleşmesine” (Simmel, 2015, s.326) yol açması ve üretimden soyutlanan insan bilincinin parçalanması gibi yeni bir ilişki oluşur. Bu ilişkinin momentleri olarak parçalanma, bölünme, ayrışma, ortaklaşma ve rutin, işçinin bilincinde mekânı da diyalektik bir kategori kılar. Üretim için işbölümünde yapılan değişiklikler mekânsallaşır ve mekânla kurulan ilişkide her üretim biçimi yeni bir mekânsal evre oluşturur. İşçinin bilincinin ortaklaştığı ve parçalandığı klasik varsayımlar mekânı işçinin toplumsal varoluşunun da merkezi kılar. Üretimdeki mesafenin ve parça-bütün ilişkisinin yarattığı zihinsel bölünmede “bedensel yakınlığın ve mekân darlığının zihinsel mesafeyi daha da görünür kılması” (Simmel, 2015, s.324) fabrika ölçeğinde de gerçekleşir.

Bağımsız parçaların bir araya gelmesiyle, ilişkili süreçleri takip eden üretim, farklı mekânsal süreçlere karşılık gelir. Üretim süreci ve bu süreçte mekânla girilen ilişki üzerinden farklı bilinç biçimleri ortaya çıkarken mekânla kurulan ilişkiler de

çeşitlenir. Üretim biçimlerinin farklılaşması üzerinden aynı mekânda/aynı üretim biçiminde farklı konumlar belirir. İşbölümü, makine, fabrika, manifaktür, farklı konumlar için farklı anlamlar ifade eder ve farklı mekânsal varoluş biçimleri oluşur.

Marx’a göre (2011b, s.338), “çok sayıda parça-işçinin birleşmesi ile oluşan kolektif işçi, manifaktür döneminin kendine özgü makinesidir.” Üretimin işleyişi içerisinde makinanın devamı olarak beden, işçiyi makinanın düzeni olarak konumlandırır. İşçilerin toplumsallığı işbölümüne, rutin işe ve uzmanlaşmaya bağlı olarak çeşitli kategorilere maruz kalır. Parça ürünlerin, parçalanmış işbölümünün ve parça işlemlerin alanı olarak manifaktür, mekâna art zaman ve eşzaman arasında boyutlar katar. İşçinin bilincinin temel taşıyıcısı olarak iş, işçinin bedeninin bir mekânsal gösterge olarak parçalanmasından kaynaklanır. Yine alet, makine ve mekâna bağlı olarak bedenle kurulan bütünlük, parça işlemlerin birleşmesi gibi bedenden zihne doğru mekânsal bir bütünlük oluşturur. “Zaman içerisinde birbirini izleyen çeşitli parça-süreçler, bir alan içerisinde yanyana giden eşzamanlı süreç halini alırlar” (Marx, 2011b, s.335).

Çok sayıda işçinin eş zamanlı çalıştırıldığı bir süreç olarak kapitalizm, emeğin bireysel farklarını ortadan kaldırır. Bu durum belli bir mekânsal ortaklığı ve bilincin mekân aracılığıyla ortaklaşmasını doğurur. Simmel duyulara bağlı olarak, mesafenin yarattığı modern işçi konumundan bahseder, mekânı algılamanın koşulunu kavramsallaştırır:

İster top tüfek yapıyor olsunlar ister oyuncak, bütün ücretli emekçilerde ortak olan şeyi kuşatan bu muazzam güçlü kavram, önceki yüzyıllarda ortaya çıkamazdı, zira o zamanların loncaları genellikle birbirilerine çok daha yakın, birbirleriyle çok daha samimiydiler; esasen kişisel ve sözlü iletişime dayalıydılar ama fabrika işliğinden ve kitlesel toplantı imkânından yoksundular (Simmel, 2015, s.228).

Emeğe bağlı olarak bireysel farklarının yok olması mekân, işbölümü ve bilinç arasındaki bağın diyalektik analizini gerektirir. Bu durumun bir ayağı mekânsal bilincin ortaklaşması diğer ayağı ise manifaktürün biçim olarak toplumsal alanda yaratacağı farklılaşma ve karşılaşmalardır. Farklılaşma, “kastlar ile loncalar, bitkiler ile hayvanların, türler ve çeşitler içerisinde farklılaşmasını düzenleyen aynı doğal yasaların işlemesiyle” (Marx, 2011b, s.330) eşgüdümlü olarak toplumsal olarak da işlenir.

Manifaktürdeki işbölümü toplumdaki işbölümüne hem değişim hem de karşılaşmanın yansıması olarak yansır. En ilkel işbölümü ve aile, kabile ilişkilerinde, ürünlerin değişimi ile işbölümüne bağlı olarak boyunduruk altına alınan topluluklarda (Marx,

2011b) bile toplumsal işbölümü birbirinden farklı üretim parçalarının bağlantısı halinde, birbirini oluşturan ve üreten karşılaşmalar ve meta alışverişleri sayesinde gerçekleşir.

Bu bağlamda manifaktürdeki işbölümü, toplumdaki işbölümün ön koşulu olarak bir geçiş formu ve mekânsal karşılaşmaların boyutlandırıldığı bir toplumsal ölçektir.

İşbölümüne bağlı olarak bağımsız emekleri birleştiren, toplumsal işbölümünde ayrı gibi görünen, aslında emeği tek bir hatta birleştiren şey, işbölümünün “ürününün meta olmasıdır” (Marx, 2011b, s.344-347). Bu durum ise mekânı içeren ve mekânda oluşturulan bir parça olarak işbölümünü birleştiren şeyin, aslında mekân olduğunu hatırlatır. Meta, tüm toplumsal ölçeklerde, farklı ekonomik yapılanmalarda ve birbirinden farklı koşullarda ortak bir mekânsal ayraçtır: “Oysa manifaktürde uygulandığı şekliyle, işyerindeki işbölümü ancak kapitalist üretim tarzına özgü bir durumdur”. Manifaktürün bu boyutu hem kapitalist mekânsal örüntüleri anlamaya hem de mekânsal bilincin neden görmezden gelindiğine ilişkin soruların cevaplanmasına yardımcı olur. İşçi, kapitalistin bilincine maruz kaldığı için, kendisini var edecek alanı işbölümü ile anlamlandırmaz, fakat kapitalistin ya da metanın oluşturduğu bilince hapsolur. Meta ve üretimle kurulan ilişkide bu bilinci kendinden zanneden işçi için varoluşun ve toplumsal olarak kendi konumunun farkına varabilmenin anahtarı, içinde bulunduğu mekânı algılamaktır.

Bu durumun ön koşulu olarak mekânsal kavrayış, üretimin merkezi ve modernliğin mekânı olan kentte gerçekleşir, kent-kır ayrımında keskinleşir.