• Sonuç bulunamadı

3.5. Avrupa Medeniyeti ve Mekân

3.5.1. Mekân ve Sanat

Avrupa şehir düzeninde, içerisinde anıtların, heykellerin, büyük binaların bulunduğu meydanların büyük önemi vardır. Meydanlar, heykel ve bazı sanat eserlerin görünümünü de ortaya çıkarmaktadır. Osmanlı seyyahları arasında özellikle Ahmet Mithat, seyahatnamesinde meydanlara önemli ölçüde yer vermiştir.

Christiania saray-ı kralisi kenar tarafta kare biçimindedir. Bu saray 1825’te inşasına başlanıp 1849 senesinde tamamlanmıştır. Sanat mimarîsi çok güzel bir saraydır. Büyük kapıdan girildiğinde güzel bir merdivenden çıkılır ki merdivenin iki taraftaki duvarlardaki resimler dikkat çeker. Sağ duvarda bulunan resim 14.Charles adıyla makama gelmiş olan General Bernadot’un bu saray inşa olunmaya başladığı zaman ilk temel taşını kendi eliyle bırakmasını göstermektedir. Sol tarafta ise sonraki kral 14. Charles için konulmuş bir heykel bulunmaktadır:

“Saray-ı mezkûr ebniyeyi cedidedendir. 1825 senesinde inşasına başlanıp 1849 senesinde itmam (tamamlanmak) olunabilmiştir. Sanat-ı mimariyece o kadar nefaset ve tezyinatı yoksa da oldukça âli ve şayan-ı temaşa şeylerdendir. Büyük kapıdan girildiği zaman güzel bir merdivenden çıkılır ki sağ ve sol taraftaki duvara vaz edilmiş bulunan iki büyük mermer üzerinde mahkuk (kazılı) resimler evvel-be-evvel nazar-ı dikkat celbederler. Sağ tarafta bulunan resim 14.Charles namıyla makam-ı kraliye gelmiş olan General Bernadot’un bu saray inşa olunmaya başladığı zaman ilk temel taşını kendi eliyle vaz edişini gösterir. Sol taraftaki mermer kral-ı lahik (sonraki kral) 2. Oscar Hazretlerinin cedd-i maşurunileyh 14. Charles için bu saray pişgahına (ön) konulmuş olan azim heykelin resm-i küşadını (açılış) icra eylediği hakkındadır” (Seyahatname, sayfa 270).

Louvre Sarayı, Paris’in en önemli heykeltıraşlık ve resim müzesidir. Alt katı heykeltıraşlık için ayrılmıştır. Doğu kapısından girildiğinde Mısır’ın eski eserlerinin bulunduğu salona geçilir. Bu sarayı eleştirenler müzenin kalabalıklığından şikâyet etmektedir. Bu salondaki heykel kalabalığında insanlar kendisini kaybeder:

“Louvre Sarayı Paris’in en mühim heykeltıraşlık ve resim müzesidir. Alt katı umumen heykeltıraşlığa ait olup şark ciheti kapısından girildiği zaman binanın altında, insanın sol tarafına isabet eyleyen kapıdan asar-ı atika-i Mısri-ye (Mısır’ın eski eserleri) mevzu (yerleştirilmiş) olan daireye girilir.

86

Louvre Müzesi’ne en büyük kusur bulanlar bu müzenin asar-ı atika kalabalığıyla âdeta geçilmez derecelerde kalabalıklanmış olması kaziyesini bulurlar. Filvaki daha bu asar-ı Mısrıye salonunda insanı karşılayan heykel kalabalığı içinde insanlar kendisini kaybeder gider” (Seyahatname, sayfa 648).

Büyük Friedrich heykeli, Berlin’in en mühim anıtlarından biridir. Bu heykel yalnızca kralı tasvir etmekle kalmayıp on dört metre kadar yüksekliğiyle pek büyük bir heykeldir. Duvarları üzerinde bir takım mermer levhalar vardır ki her biri Büyük Friedrich’in özel hayatının bir halini tasvir etmektedir:

“Ihlamurlar Altı Alleesi’nin bu cihetinde ve darü’l-maarifle Kaiser Platz yani Saray-ı İmparatorî arasında merkûz olan Büyük Friedrich heykeli de Berlin’in en mühim ziynetlerinden addolunur. Bu heykelin yanından her ne zaman geçsem üçer beşer dakika tevakkuf (duraklamak) edip temaşa eylemişimdir ki temaşalarımın miktarı da sekize ona varmıştır. Heykel yalnız kral-ı müşarünileyhin tasvir-i mücessemi demek değildir. On dört metre kadar irtifa peyda eden bu eser-i azimin kürsüsü bir mecmu’-i heyakil ıtlakına şayan olup Prusya rical-i askeriyesinden birçoklarının tâbii cesamette heykelleri etraf-ı münasibesine yerleştirilerek duvarları üzerine de birtakım mermer levhalar vaz’ olunmuştur ki her biri Büyük Friedrich’in hususiyat-ı ahvalinden bir hâli tasvir ederler” (Seyahatname, sayfa 446).

14. Charles'ın heykeli, at üzerinde yolda tasvir edilmiş olup 1875 yılında dikilmiştir. Bu heykelin altına ‘Milletimin muhabbeti bana mükâfat-ı kâfiyedir’ ve onun altına da ‘Norveç milleti bu heykeli dikmiştir” ibareleri hakkolunmuştur’ ibareleri yer almaktadır:

“Sarayın önünde 14. Charles'ın heykeline gelince bu heykel kral-ı maşurunileyh at üzerinde tasvir eder bir yolda yapılıp 1875 senesinde rekz (dikilmek) edilmiş ve altına ‘Milletimin muhabbeti bana mükâfat-ı kâfiyedir’ ve onun altına da “Norveç milleti bu heykeli dikmiştir” ibareleri hakkolunmuştur” (Seyahatname, sayfa 270-271).

Schiller’in heykeli 1871 yılında ak mermerden yapılmış olup heykelin yüksekliği toplamda altı metreye varır:

“Schiller’in heykeli işte bu tiyatronun karşısında merkuzdur ki 1871 senesinde yapılmış asar-ı cedidedense de gerek asıl heykel ve gerek kürsüde safi ak mermerden yapılmış gayet güzel bir eserdir. Şairin asıl kendi resmi iki metre ve seksen santimetre irtifaında olup kürsüsüyle beraber mecmu-ı irtifa-ı (toplam yükseklik) altı metreye varır. Kürsüyse bir taraftan çeşmelik

87

hizmetini görür ki bunun da üzerinde şiir ve inşa ve dram ve tarih ve hikmet alametleri olmak üzere birtakım suretler mahlûktur (işlenmiş)” (Seyahatname, sayfa 430).

Avrupa kentlerinde büyük meydanların, önemli sanat eserlerinin görünümü bakımından önemli mekânlar haline gelmiştir. Şehirlerin en ünlü yapıtı veya sanatsal ürünü bu meydanların en önemli gösterge alanlarıdır. Ahmet Mithat, mekân ve sanatın bileşiminde bulunan; saray, müze, heykel gibi yapıların en ince detaylarına kadar incelemiş ve Avrupa medeniyetine katkı sağlayan bu sanat eserlerinin öneminden bahsetmiştir.

3.5.2. Mekân ve Sembol

Gustav Adolf Meydanı, bizim Beyazıt Meydanı kadar olup, kare biçimli ve gaye güzel düzenlenmiş bir meydandır. Gothenburg şehrinin merkezi konumundadır. Borsa binası gibi şehrin en güzel binası da burada yer almaktadır. Bir seyyah hangi arabaya binecekse bu meydanda bulunmaktadır. Meydan’ın orta yerinde Gustav Adolf’un güzel bir heykeli vardır. Rivayete göre bu heykel, yapıldığı yerden gemiyle Gothenburg’a getirilirken gemi batıp Helgoland ahalisi onu çıkarıp vermek için büyük bedel isteyince Gothenburglular vazgeçerek yine o şekil üzerine ikinci bir heykel yaptırıp getirmişlermiş:

“Bu memleketin merkezi Gustav Adolf Meydanı’dır ki eğerçi o kadar vâsi bir yer olmayıp bizim Beyazıt Meydanı’na ancak müsavi olabilirse de murabbaü’ş-şekl (kare biçimli) ve güzel tesviye olunmuş bir yer olup ezcümle borsa binası gibi şehrin en güzel ve mutena ebniyesi de orada olduğundan yabancı bir seyyah hangi arabaya binecek olsa arabacı derhâl kendisini oraya sevk eder. Meydanın orta yerinden Gustav Adolf’un bir de güzel heykeli vardır. Rivayete göre bu heykel yapıldığı yerden bir gemiye konulup Gothenburg’a getirilirken gemi batıp Helgoland ahalisi onu çıkarmışlarsa da itası (verme) için pek büyük bir bedel istediklerinden Gothenburglular vazgeçerek yine o şekil üzerine ikinci bir heykel yaptırıp getirmişlermiş” (Seyahatname, sayfa 337-338).

Gendarmenmarkt yani Jandarma Meydanı, Berlin’in Ihlamurlar Altı Alleesi’nden sonra en çok ziyaret edilen meydandır:

88

“Gendarmenmarkt, yani Jandarma Meydanı denilen bu meydan Berlin’in Ihlamurlar Altı Alleesi’nden sonra ziyaret ve temaşası ikinci derecede ehemniyet alan mevakiindendir” (Seyahatname, sayfa 429).

Vendome Meydanı, Paris’in en meşhur meydanlarından biridir. Bu meydandaki binalar gayet sade binalardır. Şu meydanda en önemli şey ‘Vendome Sütunu’ adıyla ortasında dikili bir tunç sütundur:

“Vendome Meydanı, Paris’in en meşhur mevakiinden olduğu cihetle bazı izahat itasına lüzum görmüşümdür. Bu meydanı muhit olan binalar zikrolunan saraylar gibi birer nüsha-i nefise-i mimarîye addolunacak şeyler değildir. Vakıa cesimseler de sade binalardır. Şu hâlde meydan-ı mezkûr için mucib-i ehemmiyet olan şey dahi ‘Vendome Sütunu’ namıyla ortasında merkûz (dikili) olan tunç sütunda ibarettir” (Seyahatname, sayfa 529).

Republique Meydanı, Paris’in birinci derece meydanlarından olup gayet büyük ve dikdörtgen şeklindedir. Meydanın orta yerinde bir küçük bahçe yer almaktadır ki onun da ortasında Republique Heykeli bulunmaktadır. Bu heykelin, mermerden olan kürsüsü on beş buçuk metre ve heykelin kendisi dokuz buçuk metre genişliğinde toplam yüksekliği yirmi beş metreye kadar çıkmaktadır. Bu heykel bir kız resmidir ki sağ elini başından yukarı kaldırarak eline aldığı defne dalını kaldırmış bulunmaktadır. Kızın önünde bir arslan yatmaktadır ki Fransa genel seçimlerinde seçim evrakları konulmaktadır:

“Republique Meydanı, Paris’in birinci derecede meydanlarındandır. Tûlü üç yüz ve arzı yüz metre kadar olup bir şekli mustatil (dikdörtgen) teşkil eder… Meydanın orta yeri bir küçük bahçe teşkil eder ki onun da ta orta yerinde 1883 senesinden beri ‘Republique Heykeli’ namıyla azim bir heykel merkûzdur (dikili). Mermerden olan kürsüsü on beş buçuk metre ve heykelin kendisi dokuz buçuk metre irtifaında olduğundan mecmu-ı irtifa (toplam yükseklik) yirmi beş metreye baliğ olarak heybet ve azametini nazar-ı erbab- ı temaşada arttırdıkça arttırır. Bu heykel bir kız resmidir ki sağ elini başından yukarıya kaldırmış olarak alâmet-i zafer olmak üzere sağ eline aldığı defne dalını i’la (kaldırmak) ediyor surette görünür. Kızın önünde bir arslan yatıp Fransa intihabat-ı umumiyesinde (genel seçimler) derununa evrak-ı intihabiye (seçim evrakı) konulan ve urne denilen kabı ön ayaklarıyla tutmuştur” (Seyahatname, sayfa 592).

Bastille Meydanı’nın en büyük önemi orta yerindeki Temmuz Sütunu olup 1831 senesinde büyükçe bir biçimde yapılmıştır. Bu sütunun kenarlarında kabartma

89

resimleri vardır. Kürsünün batı kısmında pirinçten bir de aslan resmi ve dört köşesinde, Fransızların aslı olan eski Gaul milletinin sembolü olan horozlar yer almaktadır:

“Bastille Meydanı’nın en büyük medar-ehemmiyeti şudur. Orta yerindeki Temmuz Sütunu’ysa 1831 senesinde yapılmış âsâr-ı cedidedendir. İrtifaı kırk yedi metre olup müdevverü’ş-şekl (yuvarlak biçimli) yekpare bir mermer kürsü üzerine oturtulmuştur. Asıl sütunla işbu kürsü arasında mik’abü’ş-şekl (küp biçimli) bir mermer daha bulunup onun üzerinde azim (büyük) siniler gibi pirinçten mamul yirmi dört madalya mevzû’dur ki her biri kuvvet ve adalet gibi birer manaya delâlet edecek kabartma resimleri irae (göstermek) eyler. Kürsünün garp cihetinde yine pirinçten bir de arslan resmi ve dört köşesinde birer horoz heykeli mevzû’durlar ki bu horozlar Fransızların aslı olan eski Gaul milletinin tırazı ( sembol; âlem) olan horozu ihtar eder. Sütunun tepesinde parmaklıklı şerefe gibi bir şey ve onun orta yerinde bazı sevahile mevzû olan deniz fenerleri tarzında bir fener ve en tepesinde de altın yaldızlı pirinçten mamul bir heykel görülür. İki yüz otuz sekiz kademe bir döner merdivenle bu sütunun tepesine kadar çıkılırsa da ben oradan geçtiğim zaman henüz erken olup kapısı açılmamış bulunduğundan yukarıya çıkmak müyesser olamamıştır” (Seyahatname, sayfa 596).

Almanca ‘Unter den Linden’ denilen ıhlamurlar altında, manasına gelen bu cadde Paris’ in Champs-Elysee’sine benzeyen güzel bir bulvardır. Branderburg Kapısı denilen yere kadar güzergâh şu Ihlamurlar Altı Alleesi’ni teşkil eder ki Berlin’in en parlak mahallesidir:

“Almanca ‘Unter den Linden’ denilen ve ıhlamurlar altında manasına gelen bu cadde Paris’in Champs-Elysee’sine muadil (denk) güzel bir bulvardır. Spree Nehri’nin iki şubeye ayrılıp badehu birleşerek teşkil eylediği cezirede ilk Kolonya şehri tesis eylemiş ve hala Kral Şatosu orada bulunmuş olup bu cezireden sol sahile geçilen köprüden bed’ ile garp cihetine doğru yürünerek bir andan Branderburg Kapısı denilen mahalle kadar güzergâh şu ıhlamurlar Altı Alleesi’ni teşkil eder ki Berlin’in gerçekten en parlak mahallesidir” (Seyahatname, sayfa 395).

Saint Vidal çeşmesi Eyfel Kulesi’nin kare şeklinin merkezi konumundadır. Saint Vidal, çeşmeyi yapan mühendisin adıdır. Bu çeşme beş uçlu bir yıldız şeklindedir. Bu çeşme bir takım büyük heykellerin toplanmasıyla oluşturulmuş olup zikredilen bu heykeller dünyanın beş kıtasını tasvir etmektedir:

90

“Saint Vidal, bu çeşmeyi yapan mühendisin ismi olup çeşme dahi tamam Eyfel Kulesi’nin kaidesini teşkil eyleyen murabbanın merkezindedir. Beş uçlu bir yıldız şeklindeyse de uçlar sivri olmayıp müdevver (yuvarlak) olmak üzere resmedilmiştir ki devr-i umumîsinin (bütün yuvarlak) kutru (çap) on iki ve irtifaı dokuz metredir. Bu çeşme birtakım heyakil-i azimenin (büyük heykeller) ictimaıyla vücuda getirilmiştir. Güya ‘hakikat’ ve ’tarih’ ve ’aşk’ birer insan suretinde tecessüm edip Müşteri mabuduyla güneş heykelinin etrafında ictima eylemişler ve yine bir şekl-i beşerde tecessüm eyleyen gece bunları ihata eyleyen ziyayı istilâ etmeye çalışıyormuş da muvaffak olamıyormuş suretinden ibaret bulunan bir hayal-i şairaneyi bu heykeller pek güzel tasvir etmekte bulunmuşlardır. Heyakil-i mezkûrenin altında da kıtaat-ı hamse-i âlem (dünyanın beş kıtası) tasvir olunmuştur” (Seyahatname, sayfa 503).

Mekânların karakteristik özelliklerini belirleyen önemli semboller vardır. Bir şehrin sembolü meydanlar olurken, meydanların sembolü, heykel ya da çeşme gibi yapılar olmaktadır. Ahmet Mithat Efendi mekân ve sembol bağını Avrupa kentlerindeki meydanlar üzerinden kurmuştur. Meydanların önemli semboller içerdiğinden bahseden Ahmet Mithat bu meydanların, büyüklüğü ve önemine dikkat çekmiştir.

Ahmet Mithat Efendi, seyahat anlatısında mekânlara ayrı bir önem vermiştir. Mekân ve sembol bağlamında kentin meydanlarını, bu meydanlarda bulunan heykel ve sütunları, bulvarları, çeşmeleri ele almıştır. Ahmet Mithat, şehir mekânları olan bu alanlara ilgisini sürükleyerek genellikle insanlar tarafından ziyaret edilen ve insanların dikkatini çeken yapıları bir sembol olarak göstermektedir. Avrupa şehirlerinin gözdesi konumunda olan büyük meydanların barındırdığı semboller, mekânın karakterini yansıtan önemli göstergelerdir.

3.5.3.Mekân ve Eğitim

Eğitim mekânları, bir toplumun gelişmişlik seyrinin haritası konumundadır. Eğitimin yönü mekânların büyüklüğünü ve şeklini belirlemektedir. Bu anlamda eğitim binaları bir bakıma eğitimin önemine işaret etmektedir. Eğitim binaları bir mekânı oluşturmaktadır. Bu bağlamda eğitim ve mekân birbirini etkilemekte ve birbirinden etkilenmektedir.

91

Suffren Caddesi tarafında bulunan sağ tarafa paralel uzanan mahal binalarla meşguldür ki bu binaların bahçeye bakan kısımda birahaneler, meyhaneler mevcuttur. Bu birahane ve meyhanelerin arka tarafı ‘Art Libero’ denilen sanayi düşüncesine ait sergiler olup kozmoğrafya, coğrafya, tıp ve cerrahlık gibi ilimlerin sanayi düşünce gelişimiyle ilgili sergiler yer almaktadır:

“Suffren Caddesi tarafında bulunan sağ taraf muvazisinde (paralel) yetmiş beş metre arzı ve boylu boyuna iki yüz metre tûlü işgal eyleyen mahal kâmilen ebniyeyle meşguldür ki bu ebniyenin bahçeye nazır olan kısmı boylu boyuna birahaneler ve meyhanelerden ibrettir. İşbu birahanelerin ve meyhanelerin arka tarafı ‘Art Libero’ denilen sanayi-i mühimmeye ait sergiler olup bunlar dahi kozmografya ve coğrafya ve tıp ve cerrahlık gibi fünunla mümtezic (karışmış, iç içe girmiş) sanayin derece-i terakkiyatını teşhir eyleyecek sergilerden ve müzika edevatına mahsus sergiyle İtalya ve İsviçre ve Cemahir-i Müttefika-i Amerika (Amerika Birleşik Devletleri) ve İspanya ve Portekiz ve Romanya ve Norveç ve Saint Marino ve Sırbiye ve Japonya hükûmetlerinin hep bu yoldaki sanayi-i mühimmeyi teşhir eyleyen eşyalarını havi devâirden ibarettir” (Seyahatname, sayfa 505).

Christiania’nın en güzel müesseselerinde birisi okuldur. Karl Johans Gate Caddesi’nin Kral Şatosu’na doğru yer alan bazı üç dört bina bulunur ki 1841 senesinden 1853 senesinde kadar on iki senede yapılmış önemli binalardır. Sağ taraftaki bina akademiya ve soldaki bina kütüphane olup 250.000 cildi vardır. Orta yerdeki bina da mektep olup elli iki öğretmen bin kadar da öğrenci vardır. Bu daire beş büyük şubeye ayrılır. Bu şubelerde müzehane, yağlı boya levhalar, depolar yer almaktadır:

“Cristiania’nın en güzel müessesatından birisi darü’l-maarifidir. Karl Johans Gate Caddesi’nin Kral Şatosu’na karip kısmında bazı müessesat-ı saireyle beraber üç dört binayı cami olan mevkide bulunur ki 1841 senesinden 1853 senesinde kadar on iki senede yapılmış olan şu binalar herhangi payitahtta olsa ebniye-i mühimmeden addolunabilirler. ‘Domus Akademiya’ namıyla nazır-ı müteveccihin (bakan kimse) sağ tarafına isabet eyleyen bina akademiya ve sol taraftaki kütüphane olup 250.000 cildi havidir. Orta yerdeki de darü’l-maariftir ki elyevm elli iki nefer muallim ve bin kadar talebe mukayyeddir. Bu daire beş büyük şubeye münkasımdır. Binaların birisi müzehane ve diğeri asar-ı atikayı havi depolar olup sanayi-i nefiseden madut olan yağlı boya levhaları sanat şinas olanlar takdir eylemektedirler” (Seyahatname, sayfa 276).

92

Bu eğitim binası kongre için toplanma yeri olarak geniş dershaneler, şubeler ve toplantı salonu oluşturulmuştur. Bu konferans salonunda yarım daire şeklinde ve orta tavanı dörtte bir derecesinde kubbe bulunmaktadır. Gerek kubbe ve gerekse duvarlarda güzel resimler bulunmaktadır:

“Darü’l-maarif binası kongreye ma hal-i ictima (toplanma yeri) tayin edilmiş olduğundan beş vasi (geniş) dershaneler, şubeler için tayin kılındıkları gibi konferans salonu dahi içtima-i umumi için tayin olunmuştur ki bu salon nısf- ı daire (yarım daire) şeklinde ve tavanı rub’-ı küre (dörtte bir) derecesinde bir kubbe olup muhiti üzerinde tiyatroların loca katlarını andırır bir şirvan ve onun altında mermer sütunlarla hakikaten müzeyyen fakat küçük bir mecma’dır (toplanma yeri). Gerek kubbe ve gerek duvarlar güzel resimlerle müzeyyen olup muhit-i daireye (dairenin çevresi) nispeten vitre (pencere) makamına tayin olan tarafta ‘tribün’ denilen ve nutuk edenlere mahsus olan müzeyyen bir set yapılmış ve o da Norveç bayrakları ve armaları ile tezyin olunmuştur” (Seyahatname, sayfa 277).

1764 yılında Kral İkinci Friedrich’in biraderi Prens Henry’e saray olarak yapılan bina eğitim binası olarak kullanılmaktadır. Öğrenci mevcudu beş binden fazladır. Bu binada Hristiyanlığa dair bir takım antikalar yedi küçük salon dolusu mükemmel müze yer almaktadır:

“Daire-i mezkûre 1764 senesinde hitam-ı inşası müyesser olmuş gayet büyük bir binadır ki vaktiyle Kral İkinci Friedrich’in biraderi Prens Henry’e saray olarak yapıldığı hâlde muahharen darü’l-maarif ittihaz kılınmıştır. Bu darü’l- maarifin şakirdanı beş binden ziyadeymiş. Derununda birtakım âsâr-ı atika dahi mahfuz olup ezcümle Hristiyanlığa dair gayet makbul birtakım antikalar yedi küçük salon dolusu mükemmel bir müze teşkil eylemişmiş” (Seyahatname, sayfa 446).

Tıp Mektebi Saint Germain Bulvarı üzerinde bir bina olup ön ve arka tarafından girişi vardır. Bu bina 1769 senesinden 1776 senesine inşa edilmiştir. Bu binanın mimarîsi karışık biçimde olup iki katlı binadır:

“Mekteb-i Tıbbiye… Bir müsellesi nakıs yakut muayyen şeklinde vasi bir arsa üzerine mebni olup cephesi Saint Germain Bulvarı üzerine isabet etmekteyse de arka cephesi dahi işbu ön cephe derecesinde mühim olup büyük avluya da arka cihetinden girilir. Bu bina 1769 senesinden 1776 senesine kadar inşa edilerek fakat elyevm Saint Germain Bulvarı üzerinde nazar-rüba (görünmek) olan cephe bu geçen senelerde yeni yaptırılmış ve henüz hitama isal (ulaşılmak) edilmiştir. Bu inanın tarz-ı mimarîsi bir suret-i

93

mahlutada (karışık biçim, tarz) olup fakat esasen iki katlı bir bina olduğu halde heybet-i hariciyesi Cite Ceziresi’ndeki adliye dairesini andırır” (Seyahatname, sayfa 635).

Bu okulun avlusunda tanınmış tıp bilgini Bichat’ın tunçtan yapılmış heykeli yer almakta olup mektebin ciddiyeti ve önemini artırmaktadır. Binanın, batı tarafında kütüphane bulunup yüz bin cilt kitap yer almaktadır. Doğu tarafında ‘Musee Orfila’ adıyla cerrahlıkla ilgili müze yer almaktadır. Bu mektebin bin beş yüz öğrencisi bulunmaktadır. Okulun güney tarafında ‘Ameliyat Mektebi’ bir de hastane bulunmaktadır ki son sınıf öğrencileri burada ders görmektedir:

“… bizim şark taraflarının medreseleri gibi bir suret kesbettirir. Avlunun orta yerinde müşerrih-i meşhur (tanınmış anatomi bilgini) Bichat’ın tunçtan mamul heykeli dahi kapıdan bakıldığı zaman gözükerek medrese-i mezkurenin ciddiyet ve ehemmiyetini tezyid (artırmak) eyler… Verilen malumata göre birinci katın sol cenahında yani garp cihetinde mektebe mahsus bir kütüphane bulunup yüz bin cilt kitab-ı tıbbiyeyi haviymiş. Sağ yani şark cenahında da ‘Musee Orfila’ namıyla bir ilm-i teşrih müzehanesi bulunup teşrih ilmiyle fenn-i cerrahîye ait eski yeni bilcümle âlet ve edevattan maada pek çok modeller, resimler dahi burada mevcutmuş. Mekteb-i mezkûrun ‘amphitheatre’ şeklinde dershanesi gayet vasi salonlardan olup bin beş yüz şakirdanı (öğrenciler) istiba (içine alma) kâfiymiş” (Seyahatname, sayfa 636).

Fenn-i İspençiyare Mektebi’nin en önemli kısmı ‘lâboratuar’ denilen tıbbiyenin çalışmaları için ameliyathanedir ki tıp kimyası adını vermek dahi uygun düşer. Buradaki öğrenciler yalnız ellerindeki reçetelere göre ilâç hazırlama sanatını tahsil etmiş olurlar. Maden mektebi de Fransa’nın önemli mekteplerindendir. Asıl büyük binası Sain Michel Bulvarı üzerindedir. Bir öğrencinin bu Maden Mektebi’ne girebilmesi için birçok çeşitli bilimleri almış olmalıdırlar. Yani öğrenciler buraya imtihanla girebilmektedirler. Burada da jeoloji yani hayvan fennine ait ilimlerini tahsil edecektir:

“Fenn-i İspençiyare Mektebinin en ziyade mühim olan kısmı ‘lâboratuar’ denilen ve ecza-yı tıbbiyenin istihsali için müesses bulunan ameliyathanedir ki buna müfredat-ı tıp kimyahanesi namını vermek dahi lâyıktır. Buraya devam eden şakirdan (öğrenciler) yalnız kendilerine verilecek reçeteler mucibince edviyeve muecelatı (ilâç hazırlama) tertip ve tehyie (hazırlama) sanatını öğrenmekle ikmal-i tahsil etmiş olamazlar. Her eczanın nerelerden

94

ve ne suretle istihdal edildiğini de öğrenerek kimyanın fenn-i ispençiyariye tatbiki cihetinden mükemmel bir kimyager olurlar. Maden Mektebine gelince bu mektup Fransa’nın mekatib-i aliyesindendir. Asıl büyük binası Sain Michel Bulvarı üzerinde bulunup bu binanın arka ciheti pek de muntazam ıtlak (sayılmak) olunamayacak şekil ve surette avluları havidir ki