• Sonuç bulunamadı

1. ROMANLARIN MATERYAL UNSURLAR AÇISINDAN İNCELENMESİ

1.1.5. Mekân

Edebi bir tür olan romanda mekânın çok önemli bir fonksiyonu vardır. Özellikle mekânın roman kahramanlarıyla ilişkisi yadsınamaz boyuttadır. Romana genellikle yazar, mekân tasvirleriyle giriş yapar. Prévolt’un Manon Lescault adlı eserinde romanın ana kahramanlarından “Grieux” ile “Manon”u karşılaştırmak için yazar, Normandiya kasabasında “kötü bir otel” tasviriyle romana başlar. Ayrıca, Balzac’ın

Le Pére Goriot adlı adlı romanında, eserin geçtiği Paris’in “Vauquer Pansiyonu”nun

on sayfadan fazla süren geniş tasviri yapılır (Bourneur ve Quellet: 1989: 91).

Türk romanında ise, Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı eserinde yazar, otuz-kırk sayfalık geniş bir “Çukurova” tasviriyle romana giriş yapar. Yazar olayların geçtiği çevreyi okura detaylı bir şekilde tanıtır. Mekânın uzun ve sürükleyici bir edebi dille anlatılması okurun romanın daha da içinde olmasını ve anlatılanları daha net bir şekilde tahayyül etmesini sağlamaktadır. Bu yüzden romanda mekânlar tanıtılırken yazarlar, tasvir anlatım tekniğine sıklıkla başvurur. Mekân ne kadar iyi anlatılırsa romanın başarısı da bir o kadar artar. Bu yüzden edebi eserlerde mekânlar önemli bir yere sahiptirler.

Romanda mekân unsuru, sadece anlatılan olayların cereyan ettiği bir yer, karakterlerin üzerinde yer aldığı bir konum olmaktan çıkarak kişinin ve kişi dışında kalan tüm elemanların somut anlamda nerede olduklarını gösteren ve öncelikli olarak bireyi fiziksel ve uhrevi anlamda değişimlerine göre, gerek uyumlu gerek çatışma içine sokacak bir boyuta geçmiştir (Zambak: 2007: 3).

Bir romanda mekânın çeşitli fonksiyonları vardır. Bunların en başında mekân, metinde anlatılan olayların dekorudur. Başka bir ifade ile mekânın genel bir tanımı yapılırsa, olayların gerçekleştiği, kişilerin içinde yaşadığı, kendi oluşlarını idrak ettikleri bir

çevre olarak tanımlanabilir. Buna ilaveten mekân, kişilerin yaşadıkları çevreyi algılama yöntemini, psikolojik, sosyo-ekonomik şartlarını ve karakterlerin mizaçlarını ifade etme yolunda olanaklar ortaya koyabilir. Mekân, olayların bir elamanı olarak, aksiyonun meydana gelmesinde veya şekillenmesinde önemli rol oynar. Bazıları, engelleyici bazıları da yardımcı mekân olarak görev üstlenebilir. Ayrıca, mekânların sembolik bir rolü de olabilir. Tekrarlar yoluyla ve kelimelere mecaz bir anlam yüklenmesiyle bu oluşumla böyle bir görev üstlenebilir. Türk romanında bu tür mekân örneklerine, Reşat Nuri’nin Çalıkuşu eserinde Anadolu, Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndaki “hastane” gösterilebilir. Başka bir ifade ile bu türden mekânların romanlardaki olaylara ve değer yapısına sağladığı katkılar ve simgesel değerler, modern modern Türk romanın başarılı olmasındaki katkısı apaçık ortadadır (Narlı, 2002: 98-99).

Roman yazarının endişesi, mekân unsuruna göre oluşturduğu dünyayı gerçekçi kılmaktır. Mekân, kurmaca eserlerde okurun dikkatini gerçek dünya çizgisine çeken bir unsurdur. Mekân, anlatıcının oluşturduğu dünyaya ışık tutar. Okuyucu, mekân sayesinde eserde anlatılan olaya ya da konuya kendi düşüncesini yansıtma imkânı bulur. Anlatıcının kurduğu dünyayı kendine göre yorumlamayı ve geliştirmeyi tercih eder. Bununla birlikte, yazar benimsediği ve yansıtmak isteği düşünceyi okurun belleğine kodlarken, siyasi bir üslûp tercih etmez. Böylece okura güzellik hissiyatı vermek isteyen yazar, okurla beraber derin bir yolculuğa doğru adım atar (Şengül, 2010: 532).

Ramazan Korkmaz’ın (2015) tasnifine göre mekân ikiye ayrılır: 1. Çevresel Mekân, 2. Algısal Mekânlar. Algısal mekanlar, kendi içinde işlevlerine göre: 2.1.

Labirentleşen dünya ya da kapalı dar mekanlar, 2.2. Sınırları sonsuza açılan mekanlar;

açık ve geniş mekanlar olmak üzere iki ana bölüme ayrılır (Korkmaz: 2015: 82-83).

1. Çevresel Mekân

Çevresel mekân, olay odaklı anlatılarda başvurulan ve üzerinden geçilen bir yerdir. Kişi ve ortaklığı tam olarak oluşmamıştır. Bu tür mekânlar olay örgüsünün üzerinde taşıyan bir vestiyer görevi görürler. Aynı zamanda bu türden yerler, coğrafi bir konum

olmaktan öte gidemezler. Anlatımın ve olayın başlangıçtaki hızı, mekânın ve kişilerin ortaya çıkmalarına çok sık izin vermez (Korkmaz, 2015: 82).

2. Algısal Mekânlar

Algısal mekânlar, kişi-yer ilişkisini problematik açıdan ele alan, dönüştüren, anısallaştıran yerlerdir. Bu türden mekânlar, sadece topografik değil, belirli bir anlam oluşturan, anılar içeren, kişilerin psikolojik dünyalarına nüfuz eden bir olgudur (Korkmaz, 2015: 82).

1.1. Labirentleşen dünya ya da kapalı dar mekânlar

Mekânın göreceliği, insanla olan ilişkisini ve ona karşı sergilediği tavrını şekillendirmektedir. Adı geçen “dar” ve “kapalı” kelimelerinin fiziksel anlamda kapalı mekânlar olan hastane, saray, köşk, ev vb. yerleri çağrıştırması yerine, algısal anlamları anlaşılmalıdır. Sözcüklerin fiziksel boyutlarıyla değil algısal ve anlatıdaki karakterlerin ruhsal halleri, mekânı ve bağlamı ne derece algıladıkları esas üzerinde durulması gereken kriterdir. Labirentleşen temalı metinlerde mekân, tek boyutlu olup; onu saran zaman, mekân ve karakter gibi unsurlarla ayrıca kendiyle bile çatışma içerisindedir. Bu şartlarda, mekân insanı ezmek için karşıt gücü simgeleyen bir unsurdur. Anlatıda mekânın darlığı, fiziksel boyutunun küçük oluşundan değil, karakterin içinde bulunduğu çıkmazlardan ve girdiği yerde kendini sıkışmış olarak duyumsamasından kaynaklanmaktadır. Fiziksel bir mekân olan, deniz, orman veya çöl gibi mekânların “açık” ve “geniş” mekân olarak sınıflandırılması yanlıştır. Sisli ve karanlık bir ormanda yolunu bulamayan bir çocuk için orman, çölde kafilesinden ayrılan bir gezgin için de çöl ve savaşta yenilen bir komutan için savaş meydanı açık ve geniş bir mekân olmaktan çıkarak, artık algısal yönden dar, çetrefilli ve çıkmazlarla dolu bir labirenttir (Korkmaz, 2015: 83).

1.2. Sınırları sonsuza açılan mekânlar; açık ve geniş mekânlar

Açık ve geniş mekânlar, “içtenlik” mekânlarıdır. İçtenlik, mekânın içten dışarı doğru açmasını sağlayan bir özellik olarak tanımlanır. Bu mekânlar, karakterlerin kendisi, yakın çevresi ve tüm kâinatla uyum içinde yaşadığı bir yerdir. Dar ve kapalı mekânlar, nasıl bir çatışma yerleri olarak dikkat çekerse, açık ve geniş mekânlar da uyum ve

sükûnetin yerleri olarak ortaya çıkar. Anlatıda kişi, açık ve geniş mekânlarda daha rahat hareket eder, bu yerlerde güvendedir. Bu mekânlarda, kişilerin varlığı, değerleri ve kimlikleri korunur. Ayrıca, ontolojik manada, bu huzur ve güven hissi varlıkların içten dışa doğru açılmasını ve akmasınınım sağlayıcısıdır. Varlıkların fenomenolojik manadaki akışı da, mekândaki genişlik algısını etkilen bir unsurdur (Korkmaz, 2015: 93).

Yazar anlatıcı, romanın anlatımda farklı mekânlardan yararlanmıştır. Romandaki mekânların olayların anlatımındaki etkisi çok fazla hissedilmektedir. Yazarın anlattığı olaylarla olayların vuku bulduğu mekânlar arasında uyum vardır. Başka bir ifade ile mekânlarda tasvir edilen köy yaşamından sunulan insan manzaraları arasında bir bütünlük vardır. Ayrıca, eserde birçok köyün isminden bahsedilmektedir. Yazar anlatıcı adı geçen köyler hakkında bilgi vermek için geniş tasvirlere yer verir. Romanda olayların geçtiği yerlerin çok fazla oluşu, yazarın köy hayatından manzaralar sunarken köylerdeki yaşam koşullarına daha da fazla değinmesi gerektiği konusundaki düşüncesi, mekân seçimi konusunda onu daha fazla hassas davranmasına neden olmuştur.

Edebi eserlerde anlatıcı, çevresel mekânlara çok fazla yer verir ve olay örgüsüyle uyumlu olarak kullanır. Özellikle çevresel mekânlarda, karakterlerin ruhsal iç dünyalarına yer verilmez. Onarın bu mekânlarla münasebetleri ruhsal değil fizikseldir. Kahramanların içsel dünyalarının bu mekânlarla alışverişi olmaz. Çevresel mekânlar, romanda olay halkalarının sürekliğinin devamını sağlar. Bilhassa, romanda norm karakterlere özgü bir yer olarak karşımıza çıkar (Sevim, 2016: 80).

Eserde, olayların anlatımda çevresel mekânlar geniş yer tutarken, yazarın köy gerçeğine biraz daha vurgu yapmasından ötürü, zaman zaman algısal mekânlar da ön plana çıkmıştır. Romanda anlatılan çevresel mekânlar genellikle anlatılan kesitler sunulan köylerdir. Yazar anlatıcı, olayların anlatımında fazlasıyla köy adlarından bahsetmiştir. Ayrıca, yazar köy yaşamına ve burada başından geçen olayları köy adları ile bütün olarak isimlerinden söz etmiştir. Romanda en çok adı geçen belli başlı köyler olarak: Alayhan köyü, Demirci köyü, Nurgöz köyü, Boyalı köyü, Kızılkaya köyü,

Yuva köyü, Hıcıp köyü, Çekiçler köyü, Gödeler köyü, Ararat köyü ve Çimli köyünü öncelikle söyleyebiliriz.

Romanda geçen mekânlar, çevresel ve algısal mekân olmak üzere ikiye ayrılır. Algısal mekânlar da kendi içinde dar-kapalı ve açık-geniş mekân olarak iki grupta yer alır. Romanda geçen belli başlı mekânlar: okul, cami, öğretmenevi, köy odası, kahvehane ve evdir. Çevresel mekânlar ise: köy, tarla, yol, çeşme, çayırlık, mera ve harman yeridir. Algısal dar-kapalı mekânlar ise, okul, köy odası, kahvehane ve öğretmenevidir. Bu mekânlar köyde gelişen olayların konuşulduğu üzerlerine farklı düşüncelerin atfedildiği mekânlar olarak karşımıza çıkar.

Edebi eserde mekânı anlatmanın yollarından birisi de “hazır dekor” metodudur. Başka bir söylemle, parçanın bütünü çağrıştırarak yerine geçmesidir. Edebi eserde betimlenerek tanıtılan bazı mekânlar, kimi romancılar için hazır mekân statüsündedir. Bilhassa ideolojik yönü ağır basan eserlerde okurun yerilen ya da övülen mekânlarla karşılaşması mümkündür. Türk edebiyatındaki “köy romanları” bu mekânlara örnek teşkil eder. Örneğin, Mahmut Makal’ın Bizim Köy ve Hayal ve Gerçek adlı yapıtları bu tarzda eserdir. Bu iki romanda da yazar, “köyden notlar” tarzında gözlemlerine yer vermiştir. Bu iki eserde, köy romanlarında karşılaşılan hazır mekân örneklerine rastlanır. Türk köy romanlarında sıklıkla karşılaşılan “köy” tasvirleri (mekân ve tasvir gibi) bu eserlerdekilerle çok büyük benzerlik gösterir. Buna ilaveten, bu romanlarda betimlenen bir “köy” tıpkı diğer köy romanlarında olduğu gibi bütün köyleri temsil eder. Bu açıdan bakıldığında “bütün köyler aynen böyledir” şeklinde bir genelleme yapmak mümkündür (Sağlık, 2017: 163-164).

Kurmaca bir metinde, yerleşim mekânları bazen doğrudan adı geçip gidilen yerler olarak; başka bir ifade ile bir dekor unsuru olarak okurun karşısına çıkarken, bazen de roman kahramanlarınca içselleştirilen, anısallaştırılan ya da doğrudan yaşanılan bir şekilde okurun karşına çıkar. Buna ilaveten, bu unsurların belirlenmesinde esas olan bahsi geçen mekânların anlatıdaki yeridir (Atay, 2013: 43).

Yazar anlatıcı, mekânlardan söz ederken genellikle olayları betimleme yoluna başvurmuştur. Mekân adlarının bu şekilde verilmesi, okurun kafasında mekân

isimlerinin daha kalıcı ve daha berrak bir şekilde canlanmasını sağlamıştır. Yazar, önemsiz görünen bir yeri bazen en ince ayrıntısına kadar anlatarak mekânı derinlemesine betimlemiştir.

“(…) Bir pazar günü, ben de katıldım kalabalığa. Bizim ağalarla birlikte gittik kuzu emzirmeye. “Bir sigara içimi yer” diye bin kere söylediler. Belki birer paket içtiler varıncaya kadar. Bir buçuk saatte varabildik. Sürüler daha gelmediğinden “pin”leri gezdik. “Pin” diye, körpe kuzuları içine doldurup barındırmak için yere kazılan, ağzı kapalı kuyulara diyorlar. Herkesin bir pini var. Kuzuları emzirdikten sonra içine doldurup ağzını da kapıyorlar; ertesi gün aynı saate kadar. Ölenler de oluyor. Dereler koyun leşleriyle dolu. Ölenlerin yapağısını yolup bırakıvermişler dereye. Mısmıl olanlar eve getirilip yenir. Derenin yüzünde, güneşten kızarmış leşler birer davul biçiminde. Dünyada ne de çok kuş varmış. Her çeşidinden birikmiş bu leşlerin başına.” (…) “Doğada kaç türlü böcek varsa hepsi içinde. Bir kadın süt çingilini getirdi; birkaç erkek bel kuşaklarının üstüne sardıkları ipleri çıkardılar ve birbirine ekleyip çingile bağlayarak suyu çektiler. Ama ne su: Ne görün, ne de sorun!... İçmesem olmayacak.” (BK, 2008: 35-36).

Romanın genelinde adı geçen mekânlar, romanın adından anlaşılacağı üzere köylerdir. Yazar anlatıcı birçok köy adından söz eder ve adı geçen köylerdeki anılarını hikâye formatında okura çarpıcı bir şekilde anlatır. Eserde ön plana çıkan mekânlar açık geniş mekânlar olan köy, tarla ve bahçe adlarıdır.

Benzer Belgeler