• Sonuç bulunamadı

1. ROMANLARIN MATERYAL UNSURLAR AÇISINDAN İNCELENMESİ

1.1.7. Dil ve Üslup

1.3.3.17. Bekçi Ali Gede

Muhtarın emrinde köy için çalışır. Muhtarın sağ koludur. Çok çalışkandır. Verilen

hiçbir işten gocunmaz ve işini severek yapar. Damalı Köyü Muhtarı Hamdi’nin emirlerini uygular. Duranâ’ya kızını okula görmesi için gelen bildirimi muhtarın emriyle götüren odur. Ayrıca, Muhtar Heyetinin Karar Defterini taşır.

1.3.4. Zaman

Romanda anlatılanlar, 1950’li yılları içine alan olayları kapsar. Vaka zamanı olarak, Demokrat Parti’nin iktidarda olduğu yıllardan söz edilir. Eserde bu siyasi dönemin etkilerinden zaman zaman bahsedilir. Romandaki olaylar, Damalı köyünde bir güz ayından söz ederek başlar ve Yaşarköy’de gene bir güz ekimini anlatırken sonlanır. Anlatılan olay süresi yaklaşık iki yıldır. Yazar bu iki senelik zaman dilimini üç farklı köye yayarak okura anlatır. Eserin yazma zamanı ise, Onuncu Köy’ün girişinde, Fakir Bakurt’un kısa yaşam öyküsünde anlattıklarından çıkarım yapılarak söylenebilir. Yazar romanı “1 Şubat 1959” yılında Artvin’in Şavşat ilçesinde yazmaya başlamış ve “3 Mayıs 1960” yılında Ankara’da tamamlamıştır. Bir başka ifadeyle, romanın “Şubat 1959” ile “Mayıs 1960” yılları arasındaki on beş aylık zaman diliminde yazıldığı anlaşılmaktadır.

Roman, zaman açısından geniş bir yelpazeye yayılmıştır. Yazar, mevsim adları, günün belli zaman dilimleri, haftanın belirli günleri, zaman açısından artık rutin bir hal almış zaman ifadelerini sıklıkla kullanmıştır. Romanda çoğunlukla kullanılan zaman birimleri şunlardır: ‘Ertesi gün, iki gün daha, üç gün önce, düğün gecesi, geceleri, akşamleyin, öbür gün, Cuma sonrası, Pazar günü, Cuma günü, temmuz, kış, güz’ gibi zaman belirteçleri kullanılmıştır.

“(…) Senin düğün perşembeden mi başlıyor? Gelin de tatil pazarı günü çıkacak ha? Öyleyse Cuma gecesi lazım üç adam. Edepsiz adamlar ki, vurdukları yerden ses çıkaracak! Kene demiş bana… Kene…" (OK,2007:90)

Yazar, anlatımda zaman geriye kırımalar (flashback) yaparak okuru bilgilendirme amacı gütmüştür. Anlatıcı, geriye dönük anlatımlarla okurun zamanda yolculuk yaptırır. Ayrıca anlatım ritmini etkileyen duraklama tekniğinden yararlanır. Örneğin yazarın, roman kişilerinden birisini ya da bir mekânı tasvir etmek için anlatım akışını keserek başka detayları ön plana çıkarır.

“(…) Esen Ali’nin evi karşıdan görünüyor. Önü kalabalık. Damın başına bir “bayrak” dikilmiş. Direğin ucunda yumurta kabuğu, iki ceviz, bir parça boyalı yün… Yün yeşile, ala boyalı. Bayrak niyetine asılmış kırmızı bez, rüzgârda çırpınıyor. Kıyısındaki komşu evine karılar, girip çıkıyor. Sandıklardan çıkarıp bir şeyler giymişler. Alları yeşilleri birbirine karışıyor.” (OK,2007:103)

Yazar anlatıcı, olayları anlatırken özetleme yoluna giderek anlatımın akışını hızlandırarak anlatım süresini azaltmıştır. ‘Üç güne bir yıkayın, günler sıkıntılı olmaya başladı, geçip gitti bulut, iki gündür içi sıkılıp duruyor.’ Buna ilaveten, eksiltileme yoluna gidilerek olayların geçiştirilmesi ve zaman atlanması yapılmıştır. ‘İki üç gün sonra gelsek olur mu, birkaç gün sonra, beş gün sonra.’ Bu tarz örnekler verilebilir. Romanda, ayrıca kısa ve uzun zaman dilimleri bir arada kullanılmıştır. ‘Bu yıl, altı yıl, yirmi yıl’ gibi yıl ifadeli sözcükler sıklıkla geçmektedir. Romanda dikkat çeken bir nokta da, “şimdi” kelimesinin bir hayli kullanılmasıdır.

Romanda bir dikkat çeken özelik de belirsizlik ifade eden zaman belirteçlerin fazlaca kullanılmasıdır. Yazar, zamandan bahsederken bazen yöresel ifadeler içeren zaman aralıkları kullanmıştır. Bu da romanda akıcılığı ve canlılığı perçinlemiştir.

Roman zamansal yönden, farklı belirteçlerin fazlalığı ve yer yer karmaşık zaman zarflarının kullanımıyla dikkat çeker. Yazar anlatıcı, eserde zaman konusunda hassas davranmış ayrıntılı bir şekilde zaman içeren ifadeleri kullanarak, her olayın içinde okurun bunu hissetmesini sağlamıştır.

1.3.5. Mekân

Roman genel olarak üç farklı köyde geçer. Birincisi, sekizinci köy olan Damalı, ikincisi dokuzuncu köy olan Ortaköy ve üçüncüsü ise, onuncu ve son köy olan

Yaşarköy’dür. Yazar romanda, mekân isimlerinden sıklıkla bahsetmiştir. Her köyde anlatılan olaylar, farklı farklı yerleşim yerlerini içine alır.

Romanda olayların anlatımında, çevresel (fiziksel) mekânların adı geçer. Ancak, anlatılan olayların derinliği mekânların boyutunu da değiştirir. Öğretmenin dik ve kararlı duruşu mekânların labirentleşmesini ve dar kapalı bir dünyaya dönüşmesini önler. Anlatıcı, algısal mekânlardan dar kapalı ve açık geniş mekânlardan yararlanılmıştır. Genel olarak kapalı mekânlar açık mekânlara nazaran daha geniş yer tutar. Yazar; diğer taraftan, çevresel mekânlarda köyde gelişen olaylar zincirinden söz etmiş ve köylülerin toprakları ekip dikmesinden, hasat zamanı sürelerinden bahsederken genellikle çevresel yani coğrafi mekânlardan söz edilmiştir.

Olayların genel anlatımında çevresel mekânlar karşımıza sıklıkla çıkarken; diğer taraftan algısal kapalı mekânlar olayların dönüşüme uğradığı siyasetin işin içine girdiği, haksızlıkların başladığı mekânlar olarak karşımıza çıkar. Bir bakıma, duyguların ön plana çıktığı yerler algısal mekân olarak ifade edilir. Kişi için mekân içinde bulunduğu durumun şartlarına bağlı olarak fiziksel ya da algısal boyuta geçebilir. Eserde, olayların anlatımında önemli bir yere sahip fiziksel bir mekân olan Koca Dumlu’daki tarlalarda köylülerin çift sürmesini yazar, ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır:

“(…) Ortaköylüler çift koşmuş, nadas ekiyor. Sabahları tanla birlikte kalkıyor, öküzleri çıkarıp, çift kayışlarını kollarına alıp yürüyorlar. Yem heybelerini öküzlerin sırtına atıyorlar. Konuşarak tarlaya varıyor, evlek çevirip çift koşuyorlar. Beş on çizi varıp geldikten sonra Koca Dumlu’nun başı kırmızılanıyor. Gün doğuyor.” (OK,2007:224)

Çevresel mekân olarak: ‘Damalı’, ‘Ulupınar köyü’, ‘Erikbeli köyü’, ‘Sümbüllü köyü’, ‘Nohut Deresi’, ‘Erle Ovası’, ‘Alardıç düzü’, ‘Üçdamlar Mahallesi’, ‘Denizli’, ‘Burdur’, ‘Yeşilova’, ‘Ankara’, ‘Ortaköy’ün Erikdibi Yöresi’, ‘Güroluk’, ‘Köy merası’, öne çıkan yerlerdir.

Algısal mekânlar romanın anlatımında daha ön plandadır. Dar kapalı mekân olarak, ‘okul’, ‘öğretmenevi’, Damalı camisi, ‘Milli Eğitim Memuru Orhan Bey’in odası’, ‘Merkez İlkokulu’, ‘Berber Kemal’in dükkânı’, romanda dikkat çeken önemli yerlerdir. Ayrıca, “Damalı” ve “Ortaköy” çevresel bir mekân olarak görünseler de

romanın başkişisi için sorunları ve sıkıntıları ifade eder. Bu yüzden algısal olarak labirentleşen dünyaya dönüşürler. Diğer taraftan algısal mekân kapsamında açık geniş mekân olarak “Yaşarköy”ü örnek olarak verebiliriz; çünkü “Yaşarköy” Dela’nın artık düşünce yapısının genişlediği, psikolojik olarak korkularından ve eteğindeki taşlarından kurtularak ferahladığı, yeni bir hayata başladığı bir mekân olarak karşımıza çıkar. Başka bir ifade ile mekân fiziksel boyuttan algısal boyuta başkarakterin düşünce biçimiyle paralel olarak yön değiştirmiştir.

Yazar, romanda coğrafi fiziksel mekân olan Nohut Deresi’ni betimlenirken coğrafi yön koordinatlarından faydalanmıştır. Mekânları doğu-batı, kuzey-güney şeklinde yer yön ifadeleri kullanılarak, mekânların konum bilgisi okurun kafasında canlandırılmıştır. Mekânların ön planda olduğu romanda, bu anlatım özelliğinden dolayı romanda olayların geçtiği yerlere dikkat daha da artmıştır.

1.3.6. Bakış Açısı ve Anlatıcı

Romanın geneline bakıldığında, gerek olayların gerek kişilerin anlatılmasında en sık karşılan anlatıcı türü olarak hâkim bakış açısıdır. Bu anlatıcı kendisini yazar-anlatıcı olarak da ön plana çıkararak üçüncü tekil şahıs anlatıcı ağzından konuşur, her şeyi bilir ve görür. Yazar anlatıcı, romanda olayların anlatıma yer yer müdahale eder ve konuşmaları böler. Ayrıca, olaylar ve kişiler hakkında okuru bilgilendirir.

“Hösne, Gülşen’in bir güz elması gibi pürüzsüz, kırmızı yüzüne bakıyor. Hiç böyle yüz görmemiş şimdiye kadar. Demek kuşlar Gülşen’e dokunmamış? Kocasına dokunmamış? Konukların yüzü, Yaşarköy’de yeni doğan çocukların yüzü gibi.” (OK,2007:318)

Romandaki diğer anlatıcı “Gözlemci bakış açılı, üçüncü tekil şahıs anlatıcı” türüdür. Anlatıcı gözlemci konumundadır. Olaylara müdahale etmez ve düz bir anlatımla olayları tarafsızca romanda anlatır.

“(…) Girdi. Şapkasını çıkarıp eline aldı. İki elini önünde kavuşturdu. Masanın önüne varıp durdu. ‘Buyrun’ dedi.” (OK, 2007: 270)

Romanda karşılaşılan diğer bir anlatıcı türü de “Kahraman bakış açılı, birinci tekil (ben)” anlatıcıdır. Eserin kahramanlarından birisinin ağzından, birinci tekil şahıs diliyle olayları anlatır.

1.3.7. Dil ve Üslup

Yazar, olayları ve mekânları anlatırken detayları atlamamış devrik ve yüklemsiz tümceler kullanılmıştır. Ayrıca, anlatım tekniği unsurlarından tasvir (betimleme) yoluna başvurarak, olayları okurun göz önünde canlandırmasını sağlamıştır. Buna ilaveten, doğa tasvirlerinde olayların anlatılışı sanatsal ve detaycı bir üslup benimsenerek yapılmıştır. Böylece, olayların okurun gözünde canlanması sağlanmıştır. Yazar, bu tarz bir anlatım yolunu romanın geneline yayarak eserin akıcılığının korunmasını sağlamıştır.

“(…) Caminin öte yanındaki ev, Bakkal Ahmet’in. Dükkân bu evin altında. Kapısı, kasaba dükkânları gibi, alana açılır. Ama levhası yok. Önünde bir uzun kavak. Penceresi, kepengi yok. Kapıdan giren ışıkla aydınlanır. Kapı, yaz kış açık durur.” (OK,2007:233)

Yazar, romanda sade bir anlatım tarzı benimsemiştir. Romanın genelinde bu sadeliği korurken; romanda betimlemeler ve yöresel kelimelerin fazlalığı dikkati çekmektedir. Eserde anlatılan olaylar, genel olarak köylerde geçtiğinden, köy yaşamından kesitlerin de romanda fazlaca olması okuru şaşırtmaz. Zamansal ifadelerin kullanımı ve renklerin fazlaca romanda yer edinmesi dikkat çekici bir özellik olarak karşımıza çıkar. Bu durum romanda, akıcılığı ve canlılığı perçinlemiştir. Böylece romanda, çoksesli, akıcı ve renkli bir anlatım tarzı ortaya çıkmıştır.

Anlatıcı, ayrıca romanda anlatım teknikleri unsurlarından “iç çözümleme (interior analysis)” tekniğinden faydalanmıştır. Bu teknik en basit tanımıyla, anlatıcının devreye girerek karakterlerin duygu ve düşüncelerini okura yansıtması anlamına gelir (Tekin, 2014: 284).

“(…) Şimdi o köye benden sonra gidecek arkadaş ne yapacak? Yeni gideceğim köyde ben ne yapacağım? Yüzlerce, binlerce köyde, yüzlerce binlerce arkadaşımız değersiz birer piyon gibi harcanırsa, memleket ne yapacak?” (OK,2007:188)

Yazar romanda, köylülerin yöresel konuşmalarına ve o bölgede uzun yıllardır inanılan değerlerden, yöresel inanış ve deyim örneklerine okura sunar. Bu da romanda akıcılığı ve canlılığı diri tutmuştur. Yazar, anlatıma renk ve akıcılık katmak için, kişi ve olayları betimlerken yer yer teşbih ve intak edebi sanatlarından faydalanmıştır.

“Pehlivan, arkadan bakıldığı zaman sağ kalmış bir Yemen askeri gibi görünüyor. Başında kalıbı bozulmuş bir silindir şapka! Sırtı ceketsiz, beli kuşaksız. Kış günü, ayağında ak don, öyle geziniyor. Ak donun topal yana gelen façası yukardan boğulmuş. Keseye benziyor. Bu kılık üstünde silindir şapkanın duruşu garip.” (OK, 2007: 34)

Burada, Topal Pehlivan sağ kalmış bir Yemen askerine benzetilmiş, benzeyen Topal Pehlivan, kendisine benzetilen Yemen askeri, benzetme yönü sağ kalması ve benzetme edatı da gibi ile sağlanarak “teşbih-i beliğ”13 edebi sanatından faydalanılmıştır.

Burada ise “teşhis (kişileştirme)”14 sanatı kullanılmıştır. Cansız bir varlık olan,

Karaman Nehri’ne insani özellikler yüklenmiştir. Suyun, devrik bir hükümdar gibi, saltanatının sona ermesi ve durum neticesinde insani bir vasıf olan delilik mizacının nehre yüklenmesi vardır. Bu durumun nihayetinde suyun, yine insan türünün karakteristik özelliği olan uslulaşması ve kuzu gibi kalması, suyun teşhis diğer adıyla kişileştirme yoluyla insani özellikleri yüklenmesine neden olmuş ve burada yazar, anlatımı gerek söz sanatları gerek betimlemeler yoluyla renklendirmiş ve anlatımın canlılığını roman boyunca korumasını sağlamıştır.

Romanda diğer bir dikkat çeken özellik da aynı kişinin birden fazla iki ayrı karaktere bölünmesi ve farklı karakterlerin rollerinde birbirleriyle romanda konuşmasıdır. Şöyle ki: Damalı’nın Öğretmen’i, Ortaköy’ün aynı zamanda da Demirci Ustası’dır. Öğretmen karakterinin, kişilik bölünmesi yoluyla Demirci Ustası olması ve romanda yazarın bu kişilerin kendi aralarında yaşadığı paradoksu birbirleriyle konuşturarak aslında bir nevi, yazarın kendi söylemek istediklerini ve kendi içinde yaşadığı çıkmazları haykırmak için yapar. Bu olayların romanda, bu iki ana karakter aracılığıyla

13 Teşbih-i Beliğ sanatı, edebi sanatlar içerisinde benzetme unsurlarının dördünün de bulunduğu bir sanattır.

Benzeyen, kendisine benzetilen, benzetme yönü ve benzetme edatının dördünün de bir arada bulunduğu edebi sanata verilen isimdir.

14 Teşhis(Kişileştirme) sanatı, edebiyatımızda söz sanatları içerisinde kullanılan, cansız bir varlığın insani vasıflar

masaya yatırılması ve yazarın karakterlerin aralarındaki konuşmalarla kendi söyleyeceklerini okura söylemesi dikkat çeken bir anlatım özelliğidir.

“Ulan sen domuz gibi razısın Ortaköy’e! Hem de gitmek zorundasın kerata! Alibey’e gitmedin, demircibaşı olmaya niyet tuttun; Damalı’ya mı gideceksin? Öğretmen olarak başaramadığını, demirci olarak mı deneyeceksin? Denem tarlası mı Damalı? Halt etme… Ortaköy’e! Damalı’nın demirci olarak sana ihtiyacı yok artık! (…) “İçindeki Öğretmen’le Demirci Ustası, karşılıklı tartışıyor. Tartışma uzayıp gidiyor. Demirci domuz domuz gülerek Öğretmen’le alay ediyor: Ağla Muallim Bey! İçinde bu işe razı olmayan bir yan var… Kendi kendine sert davranıyorsun, zor kullanan Hafız, Meryem, Ali Gede, ille de Pire Kızı, insanın altın özü, doooooost!...” (OK, 2007: 213)

Romanda dikkat çeken bir diğer özellik ise diyalogların (karşılıklı konuşma) da fazlaca kullanılmasıdır. Diğer bir ilginç anlatım unsuru da şudur: Konuşmalar sırasında karşı tarafın suskun kalması ve konuşma çizgileriyle boşluklar bırakılarak uzun konuşmalar halinde monologlara yer verilerek, anlatıma farklı bir boyut kazandırılmıştır. Buna ilaveten, romanın genel kurgusu ve anlatımı son derece başarılır. Yazar anlatıcı, farklı anlatım metotlarını romanda uyum içinde kullanarak olayların anlatımı sırasında meydana gelebilecek anlatım karmaşalarını engellemeye çalışmıştır.

1.3.8. Değerlendirme/Fikir

Onuncu Köy, Fakir Baykurt’un Köy Enstitü mezunu bir öğretmenin Demokrat Parti

döneminde yaşadığı baskıları anlatır (Toker, 2002: 5). Başka bir ifadeyle, Onuncu Köy idealist bir köy öğretmeninin başından geçen olayların eleştirildiği toplumcu gerçekçi bir romandır. Olaylar toplam üç farklı köyde cereyan eder. Romanın adından da anlaşıldığının aksine romanda yazar belli köylerin adından bahsetmez ve olayları sekizinci köy olan Damalı’dan başlatır.

Baykurt’un eserleri, Anadolu’dan esintiler sunan, yüzlerce yıl öncesinde yaşamış kavimlerin kültür ve medeniyetlerinden izler taşır. Eserde genellikle bildiri şeklinde konuşma metinleri ağırlıktadır. Öğretmen, kaymakam, müfettiş vb. şahısların üzerinden bu bildiriler verilir (Yanardağ, 2005: 482). Romanda Öğretmenin Damalı köyünde karşılaştıklarının başında eğitim meselesi gelmektedir. Yazar, ilk olarak Köy Enstitülü bir Öğretmen kimliğinde eğitime kaşı, kızını okula göndermemek için türlü dalavereler içinde olan bir köy ağasına karşı çıkar. Öğretmenin köy halkı tarafından sevilen bir kişi olması ve köylülerin onun yanında saf tutması çıkarları zedelenen kişi

ya da çevrelerce Öğretmen’e karşı karalamalar yapılmasına ve tuzak kurulmasına neden olmuştur.

Onuncu Köy romanında köylülerin faydasına yapılan ne kadar iş varsa, karşı çıkan

mutlaka “ağalık” düzeni ve onun köydeki yansımasıdır. Köylülerle, enstitülü öğretmenler arasında bir sorun yaşanmaz (Kaplan, 1997: 528). Olaylar 1950’li yılların son çeyreğinde gerçekleşir. Yani iktidarda Demokrat Parti Hükümeti vardır. Bu dönemin siyasi koşulları romanda hâkimdir. Demokrat Parti ilçe başkanı Yonis Bey siyasi iktidarın gücünü elinde bulundurur. Öğretmen’le başa çıkamayan Duranâ, Yonis Bey’in desteğini kazanmak için Demokrat Parti’ye üye olur. Devlet desteğini arkasına alan Duranâ, bu güç ile birlikte Yonis Bey’e Öğretmen’e baskılar yapılarak köyden sürülmesine sebep olur. Siyasetin gücünün o yıllarda etkilerinden bahseden Fakir Baykurt, aynı zamanda kendi başından geçen geçen gerçek bir yaşam öyküsünden de esinlenmiştir. Onuncu Köy’ün Literatür yayınevinden çıkan Mayıs 2007 birinci baskısının Fakir Baykurt’un yaşam öyküsü bölümünde, Fakir Baykurt’un gerçek hayatında “Öğretmenlikten alınıp pasif bir göreve getirildi.” şeklinde bir not paylaşılmıştır. Baykurt, bu romanda öğretmen karakteri üzerinden Demokrat Parti İktidarının benimsediği siyasetin Köy Enstitülü öğretmeler üzerindeki baskıcı tutumlarını eleştirmiştir.

Romanda karşılaşılan bir diğer önemli özellik de devlet organlarının siyasetin eline geçtiği zaman işleyemez noktaya gelmesidir. Parti başkanı Yonis Bey’in siyasi nüfuzunu kullanarak diğer kamu kurumlarını Öğretmen aleyhine kışkırtması ve Öğretmen’e karşı topyekûn bir mücadeleye girişmeleri sonucunda Öğretmen’in köyden sürülmesi süreci eserde ibret verici derecede incelenmiştir. Haklı haksız durumuna bakılmaksızın insanların sadece rütbe ve nişanlarına bakılarak değer biçildiği bir çevrede, yaşanılan hak arama mücadelesi halk tarafından destek görse de devlet baskısı kurumların işleyiş mekanizmasını zedelemiştir. Öğretmen’in romanda, Damalı köyünde başına gelenler karşısında devletin kolluk kuvvetleri olan savcı, jandarma, Milli Eğitim memuru gibi idari personellerle görüşerek hak arama mücadelesinin sonuçsuz kalması romanda yaşanılan olayları destekleyen diğer gelişmelerdir.

Romanın diğer gelişmelerinin yaşandığı yer Ortaköy’dür. Öğretmen bu köyde karşımıza farklı bir isim ve meslek ile karşımıza çıkar. Fakir Baykurt Onuncu Köy’de, Köy Enstitülü olmasının yansımalarını, gerek insanları eğitim yoluyla yol gösterme gerek hak arama mücadelesindeki başarıyla köydeki insanlara örnek olmuştur. Olayların geçtiği Ortaköy, romandaki sırasıyla dokuzuncu köydür. Sekizinci köy olan Damalı’da yaşanılan sorunlar Öğretmenin peşini bırakmaz. Bu köyde Öğretmen yerini, Demirci Usta’sına bırakmaktadır. Bu köyde ise Usta adıyla Öğretmen, toprak sahibi beylerle mücadele eder. Halkı uyandırmakla suçlanır. Damalı’da kızını okula göndermeyen Duranâ ile mücadele yaşarken; burada da zengin toprak beylerinin yine Damalı’da olduğu gibi siyasetin etkisiyle, devletin kolluk kuvvetleri tarafından yapılan baskılarla köyden gönderilmeye çalışılır.

Romanın son bölümü ve adını da bölüm olarak veren Onuncu köy bölümünde Öğretmen, artık son köy olan ve başına gelenlerin mutlu sonla bittiği köy olan Yaşarköy’e, eşi Gülşen ile gelir. Artık Damalı’nın Öğretmeni, Ortaköy’ün Usta’sı, geldiği son köy olan Onuncu köyde adı Delâ’dır. Bu köyde diğer iki köyden çok farklı gelişmeler yaşanmıştır. Delâ, bu köyde cehalete karşı mücadele vermiştir. Köyün başına musallat olan kuşlar, Öğretmen’in en önemli sorunu haline gelir. Köyde, halkı yanlış yönlendiren ve onları yanlışa sürükleyen İmam Feyzi Efendi ile çatışma yaşar. Bağnaz bir kişi olan İmam Feyzi Efendi, köylüleri kuşlara karşı koymamalarını ve onların kaderleri olduğunu konusunda sürekli fetvalar verir. Köylüler zamanla kuşlara tepki veremez hale gelir ve kaderlerine boyun eğerler. Öğretmen’in köye gelmesiyle birlikte, köylülerde bir uyanış başlar. Delâ önderliğinde İmam Feyzi Efendi’ye karşı çıkılır ve köyde yeni bir dönem başlar. Köy halkının, Öğretmenin safında yer almasıyla beraber, bilinçlenen köylüler kuşlardan kurtulur. Öğretmen’in asıl gayesi, köylülerin bir şeyi başkalarına muhtaç olmadan kendi özgür iradeleriyle yapabileceği düşüncesinin kafalarına yerleşmesini sağlamaktır.

Fakir Baykurt’un eserlerinde, köylü ile devlet çatılması vardır. Köylü devletten içinde bulunduğu şartların güzelleştirilmesini istese de devletten aynı karşılığı bulamayınca bu durum çatışmaya dönüşür. Devlet otoritesinin sürekli zenginde yana olup, yoksulları ezmesi ve gelir dağılımındaki eşitsizlik devletle köylü arasında uçurum

oluşturmuştur. Demokrat Parti döneminde yaşanılanlar, devlet ile köylüyü iyice birbirinden koparmıştır (Şahin, 2006: 106).

Baykurt, köyü konu alan birçok romanında, pozitif bir öğretmen bakış açısıyla olaylara yaklaşmıştır. Seçtiği öğretmen modelleri olumludur. Okura olumsuzluk içeren durumları sunmaz. Öğretmenleri köylere, köy halkını bilinçlendirmesi ve köyleri kalkındırmaları için gönderir. Baykurt’ta her şey olumludur; umudu asla yitirmek yoktur (Karaman, 2010: 219).

Sonuç olarak, romanda adı geçen Damalı, Ortaköy ve Yaşarköy romanda adı geçen sekizinci, dokuzuncu ve onuncu köydür. Yazar, sondan önceki köylerden ikinci köy olan Damalı’da, eğitim öğretim konusunda Atatürkçülüğün altı temel ilkesinden biri olan ve Cumhuriyetçilik ilkesinin doğal sonucu olan Halkçılığın gereği olan eğitimde eşitlik prensibine göre, okula gönderilmek istenmeyen bir kız çocuğunun, okuması için elinde geleni yapan bir Öğretmenin mücadelesi vardır. Yazar, siyasetin eğer devlet

Benzer Belgeler