• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2. ROMANLARIN KÖY ENSTİTÜLERİ BAĞLAMINDA İNCELENMESİ

2.2. Köye Gidenler ve Köy Enstitüleri

Köy enstitüsü mezunu olan Mahmut Makal, Köye Gidenler adlı romanını gerçek hayat hikâyesinden esinlenerek yazmıştır. Bu eserde, Çardak köyüne tayini çıkan, Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmenin köyün sorunları üzerine yazdığı eleştirisinin ilçedeki dergide yayımlanmasından dolayı; vali, müfettiş ve emniyet amiri gibi devletin üst düzey organlarınca, taraflı bir şekilde sorgulanışını ve süreç sonunda görevinden alınmasını anlatırken yaşadığı baskı ve yıldırma politikalarını işlemiştir.

Romanın ana teması Köy Enstitüleri üzerine kurulmuştur. Yazar anlatıcı, romanda kendi oluşturduğu karakter üzerinden gerçek yaşamında başından geçen olayları, yer yer trajik bir biçimde yansıtmıştır. Romanda, farklı insan tiplerine yer veren Makal, Köy Enstitüleri’ni ve enstitülerde yetişen öğretmen profilini, Cumhuriyet’in örnek öğretmenleri olarak göstermiştir. Tek Parti Döneminde kurulan Köy Enstitüleri, romanda muhalefet konumunda olan Demokrat Parti üyeleri tarafından ağır eleştirilmiştir. İktidara yapılan bütün eleştirel Köy Enstitüleri üzerinde yöneltilmiş ve bu kurumlar yıpratılmaya çalışılmıştır.

Makal’ın Köye Gidenler eserinde ana karakter olan Başöğretmen Ahmet Tezer ve onun fikir yoldaşı Öğretmen Durmuş Yücesoy, Köy Enstitülü iki öğretmendir. Köy Enstitüleri’nde beraber okumuş, aynı ideoloji üzerinde yetişmiş, aynı gayeyi gerçekleştirmek için köye gelmiş ve kendilerini köy çocuklarının eğitimine adamış iki yol göstericidir.

Köy enstitülerde, öğrencilere, öğretmenlik eğitimi dışında yetenekleri doğrultusunda farklı alanlarda mesleki eğitim verilerek birden fazla alanda donanım sahibi olması amaçlanır. Enstitülerin, öğretmenlerin her türlü zor şartlar altında görev yapmalarına imkân veren bir eğitim vermesinin yanı sıra, öğrencileri farklı meslek dallarında da yetiştirmesi, Köy Enstitüleri’nin yordama gücünün yüksek olduğunun kanıtıdır. Başka bir ifade ile enstitüler, geleceği önceden tahmin edebilen eğitim kurumlarıdır. Romandaki köy enstitülü öğretmenler de öğretmenlik dışında marangozluk ve yapı işleri -inşaatçılık, alanında donanım sahibidirler. Enstitülü öğretmenler, köyün kalkınması için mücadele ederler.

“…Şöyle güneşli, yani üşütmeyen bir cumartesi pazar günü, girişeceklerdi yapmaya. Durmuş inşaatçı, Ahmet marangozdu okulda. Ama ikisi birden bunu yapabilirlerdi. Sonra da köyde örnekleri çoğalırdı herhalde, ağır ağır da olsa…” (KG, 1998: 31)

Köy Enstitüleri’nden yetişen öğretmenlerin doğa ve uzamsal zekâları yüksek, olayları üç boyutlu düşünebilen ve karar mekanizması yüksek kişilerdir. Bu karakterdeki kişiler, gittikleri köyde önce çevreyi araştırır ve problem tespitinde bulunur ve yaptığı incelemelerin sonucunda hipotez geliştirerek doğru karar vermeye çalışır. Ayrıca, bu kişiler yetiştirilme gayelerine uygun bir şekilde köylerde eksik gördükleri alanlarda devletin köydeki en önemli temsilcileri konumundadır. Zaten köye öğretmen olarak gelmelerindeki en önemli etken köy-şehir uçurumunu yıkmaktır. Köy halkına kendilerini sevdiren enstitülü bu öğretmenler, köyün eksiklerini gidermek için imece usulü bir çaba içine girerler.

Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler planlı ve programlıdırlar. Belli bir sistem doğrultusunda işlerini yürütürler. Bunun en güzel örneğini, romanda Ahmet Öğretmen’in gözlemleri sonucunda tespit ettiği, içme suyu ve tuvalet meselesini sistemli bir biçimde çözmesi oluşturur. Ahmet Öğretmen ile Durmuş Öğretmen’in köydeki tuvalet sorununu çözmek için taşları örmek suretiyle bir helâ yapmayı planlarlar; lakin köylünün bilinçsiz ve vurdumduymazlığı yüzünden işler aksar. Enstitülü öğretmenler, tespit ettiği bu problemlerden de mühim konularının köy halkını bilinçlendirmek olduğunun farkına varırlar. Yazar anlatıcıya göre, köylülerin atalarından gördükleri örf ve âdetlere göre davrandıklarını, yüzyıllarca yaşamış bir neslin birden bire yapılmak istenilen köklü değişikliklere kendilerinin yararına da olsa bunu idrak edemeyecek kadar bilinçsiz olduklarından söz eder.

“…Bu köy için, iki sorun kafasına takılmıştı ilkten: Su ve hela derdi. Öteki sorunlar bunlardan sonra düşünülmeliydi. Hela yapma ve kullanma işi burada, aşağı yukarı hiç parayı gerektirmiyordu. Bir anlayış sorunu. Köylülerin aklının ucuna azıcık etki yapabilmekle olabilirdi. Bu etkiyi yapabilmek için az uğraşmadı iki öğretmen. Her fırsatta, her rastladıklarıyla bu "ufacık" dert üzerinde durdular. Hele Durmuş çok kaba konuşuyor, en dokunulmaz duygularına hitap ediyordu. Müslümanlıklarını çürüttüğü gibi: üstü kapalı, gavur da sayılamayacaklarını bu durumlarıyla, çaktırıyordu. Ama ne suçlan vardı adamların. Müslümanlık başka, bu işler başkaydı. Namazlıklarını, ahrete

hazırlamanın bütün yollarını küçükten beri nasıl öğrenmişlerse, gece gündüz öylece çalışıp, dinlerine hizmet ediyorlardı. Bu hela işi de öyle. Babadan nasıl görmüşlerse, onu sürdürüyorlardı. Eski köye yeni töre demek biraz da çıktığı kabuğu beğenmemekle ilgiliydi.” (KG, 1998: 30)

Devletin, Köy Enstitüleri’ne yüklediği misyon, Osmanlı Devleti’ndeki, dirlik sistemine benzer. Dirlik sisteminde; hazineye yük olmamak, toprak sisteminin işlerliğini devam ettirmek ve devlete asker yetiştirmek amacı vardır. Dirlik sahipleri, kendilerine tahsis edilen bölgelerin güvenliğinden ve orada yetiştirdikleri askerlerden sorumludurlar. Dirlik sistemindeki, özellikle tımarlı sipahilerin görevini, Köy Enstitüleri’nde öğretmenler üstlenmiştir. Enstitü mezunu olan bu öğretmenler, görev yaptıkları köylerde, köylülerin eğitimi ve refahı için kendilerini bu göreve adamış, donanım sahibi, bilgili, idealist kişilerdir.

Romanın ana karakteri Ahmet Tezer, kendisine anlatılan köy hayatı ile karşılaştığı köy hayatının birbirinden çok farklı olduğunu görür. Köye geldiği ilk günden itibaren birçok zorlukla karşılaşır: Öğretmen maaşları yetersiz, görev yaptığı köy yoksul ve kaldığı evin, fiziksel şartları insan yaşamına uygun değildir. Köyün, suyu yetersiz olduğu için; düzgün banyo yapamamaktadır. Ahmet Öğretmen, tespit ettiği tüm bu eksiklikleri not eder. Buralarda yaşananlardan bürokratların da haberi olması gerektiğini düşünür. Bunun üzerine, not ettiği eksiklikleri dergide yayımlatır.

Köy Enstitülü bir öğretmen olarak, yaptıklarından memnun olan Ahmet Tezer, müfettişin geleceğini haber alınca mutlu olur. Müfettişin, kendisinin köyde yaptığı çalışmaları takdir etmek için köye geldiğini ve kendisini ödüllendireceğini düşünür. Dergide yayımlanan yazıları yüzünden soruşturma geçireceğini aklının ucundan bile geçirmez. Müfettiş ile görüşmeden önce, aralarındaki konuşmanın dostça geçeceğini; hatta yönetmelik maddesine uygun hareket ettiği için ödüllendirileceğini tahmin eder.

“…Açacak not defterini, vereceği rapora kaynak olmak üzere, yazacak bunları bir bir. 4274 sayılı yasanın 10’uncu maddesi gereğince neler yapıldığı hakkındaki sorunun karşısını iyice şişirecek: Kılık kıyafetiyle örnek oluyor, köylüyle geçimi iyi… Öteki soruların karşısı da bundan geri kalmayacak. Kitap, dergi, gazete izleyerek iş başında kendini yetiştiren adama ne diyeceği var daha. Rapor geliyor bomba gibi. Sen de şaşıyorsun, bu nerenin öğretmeni diye…” (KG, 1998: 38-39).

Köy Enstitüleri’nde yetişen öğretmenlerin dikkat çekici özelliklerinden birisi de enstitülerde kitap okuma alışkanlığı kazanmış olmalarıdır. Her zaman ve her yerde kitap okuyan enstitülü öğretmenler, bu romanda da kitaplara düşkünlükleri ile dikkat çekerler. Bu kitaplar, içerisinde sol ideoloji barından, seçkin sol eğilimli yazarların kitaplarıdır. Ahmet Öğretmen, köye gelmeden önce düzenli kitap okumaktadır. Ancak, köye geldikten sonra kitap okuma fırsatı bulamamakta ve eskisi gibi kitap okuyamamaktadır.

“Okumak için getirebildiği on kadar kitap vardı takada. Yan tarafta iki tane de Durmuş’un vardı. “Rüyamdaki Okullar”, “Köylerimiz Nasıl Kalkınır?” (…) …üst üste duran kitaplan aşağıdan yukarı süzdü Ahmet. Azıcıktılar ya daha dört - beş tane okuyabilişti. Gündüzleri okul var. Kış boyunca gelip giden komşu hiç eksik değildi akşamları. (…)” (KG, 1998: 35)

CHP iktidarı içinde, cadı kazanlarının kaynadığı, 1950 seçimleri öncesinde Demokrat Parti’nin iktidara gümbür gümbür koştuğu yıllarda, Köy Enstitüleri’ne karşı gerek CHP içinde, gerek Demokrat Parti içinde tepkiler artarak büyür. Köy Enstitüleri’ne; Tek Parti iktidarına militan yetiştirdiği ve öğrencilere komünizm fikri aşıladığı gerekçeleriyle çok ağır eleştiriler yöneltilir. Bu düşüncelerin yaygın olduğu bir dönemde Makal, Köye Gidenler üzerinden enstitülere ve bu okullarda yetişen öğretmenlere karşı yöneltilen eleştirileri vali, müfettiş gibi devletin üst düzey görevlileri aracılığıyla çarpıcı bir şekilde inceler.

Köy Enstitüleri’nde yetişen öğretmenler pozitif bilimleri benimser ve eğitim-öğretim müfredatında bu dersler ilk sıralarda yer alır. Romanda, Ahmet Öğretmen’in dergideki yazısını incelemek üzere köye gönderilen Müfettiş Çopur Fikri, enstitülere karşı çıkar, bu okullarda yetişen öğretmenlerin dinsiz olduğunu düşünür ve dinî ilimler dışında diğer dersleri dersten saymaz. Bu durumu, romanda Ahmet Tezer ve Durmuş Yücesoy’a açıkça söyler. Ayrıca müfettiş, dinî inançları olmadığı gerekçesiyle, öğretmenleri ağır bir dille eleştirir.

“Namazdan abdestten habersiz olduğunuza göre. Çocuklara verdiğiniz din dersini olsun kepaze etmeyin. Benim üzerinde durduğum tek konu bu. Bunda da durumunuzu öğrendim. Öteki dersleriniz vız gelir; ne yaparsanız yapın...” (KG, 1998: 61)

Mahmut Makal’ın gerçek yaşamından kesitler sunan, Köye Gidenler romanında Köy Enstitüleri’ne muhalif bir validen söz eder. Romanda Ahmet Tezer’i teftişe gönderilen Vali It Kutlar yazarın, gerçek yaşamından romana uyarlanan bir karakterdir. Fakir Baykurt’un Varlık Dergisi’nde yayımlanan Bizim Köy’ün yazarı Mahmut Makal” adlı yazısında, Makal’a baskı yapan Vali’nin varlığını ve yaptıklarını doğrulayan bilgiler verir. “…Tek Parti yönetiminin Niğde Valisi İ. Tevfik Kutlar gitmiş, yerine beteri gelmişti.” (KG, 1998: 8) Bu yazıdan da anlaşıldığı üzere Fakir Baykurt’un tespitleri, Makal’ın geçek hayatında baskı ve işkence gördüğü yönündedir. Köy Enstitülü bir yazar olan Makal’ın dönemin Tek Parti iktidarında bu denli baskılara maruz kalması, enstitülerin dinsiz yetiştirdiği ve solculuk yuvaları olarak görülmesinden dolayı, CHP’ye karşı olan ve sesini yükseltemeyen kişilerin Köy Enstitüleri üzerinden ağır eleştirilerde bulunduğu görülmektedir. Eserde, Vali It Kutlar’ın Ahmet Öğretmen’i, milli değerler üzerinden vurmaya çalışıp; enstitü öğretmenlerini dinsiz ve cahil çamurdan bir adama benzetir. Ayrıca, vali kendisini milliyetçi görüp, Ahmet Öğretmen’i İstiklal Marşı’nın tamamını bilmemekle suçlar ve onu ezmeye çalışır.

“İstiklal Marşını bilir mi bunlar?” “Bilirler efendim.” “Baştan sona demek istiyorum?”, “İlk iki dörtlüğünü bilirler efendim.” , “Neee? Bakın bakın! İlk iki kıt’asını bilirlermiş... İlk işin bu marşın bütününü çocuklara ezberletmek olacak... Ama kendin bilir misin? Bilsen öğretirdin de. Zaten bütün güçlük buradan çıkıyor ya. Enstitü mü nedir, Bektaşinin çamurdan adam yaptığı gibi cahil cahil salıveriyorlar bunları. Cezasını da bu her biri bir cevher olan çocuklar çekiyor?” (KG, 1998: 72)

Romanda, Ahmet Öğretmen köy halkının çocuklarını enstitülere göndermeye yanaşmadıklarından söz eder. Köydeki, belli saygınlığı ve nüfuzu olan kişilerin insanları çocuklarını enstitülere göndermemesi konusunda kulaktan dolma sözler söylediklerini ve enstitülere öğrenci bulmakta zorluk çektiklerinden yakınmaktadır. Çardak köyündekiler, Köy Enstitüleri’ni, dinsizlik yuvası olarak görmektedirler, buradan çıkan öğretmenlerin dinsiz, köydeki tabirle gâvur, olacağı düşüncesi ile çocuklarını enstitülere göndermek istemezler. Eserde, enstitüler “enüsdü”, ya da komünist anlamındaki “gumulus mektebi” olarak geçer.

“(…)Allah uçun derin Cıbır Ağa" dedi, "senin bu Çapan okur. Okur amma, göndermişleyin yünsek mektebe göndermeli. Şu enüsdü neyim dediklerine salacaasan hiç de yoğurt aklını süt etme. Bırak çiftin arkasına düşsün, öküzleri kovalasın...” “(…) Tövbe de muhtar, tövbe de. Salar mıyım hiç enüsdü mektebine. Ne dedi geçende miveddiş beğ, akşam övünü yerken, gumulüs mektebi yapmışlar orayı… (…) Oysa bu konuşulanlar,

Ahmet'in anlattıklarına aykırı düşüyordu. O her laf başında Köy Enstitüsü’ne gitmeleri için, özellikle dördüncü beşinci sınıflardaki çocuklan isteklendirmekteydi. Biliyordu ki onların gidebilecekleri okulların en başında havalarının değiştirilmesine karşın enstitüler geliyordu. (…)” (KG, 1998: 66).

Köy Enstitüleri’nden mezun bir öğretmenin mesleki eğitim dışında en az farklı bir meslek dalında da donanım sahibidir. Bunun en güzel örneği Ahmet Öğretmen’in dergide yazdığı yazıdan dolayı görevinden atıldıktan sonra, hayatına zorlanmadan kaldığı yerden devam edebilmesidir. Köy Enstitüleri’nde ziraat dersleri sayesinde bu alanda bilgi sahibi olması Köy Enstitüleri’nin, mezun ettiği öğretmenlerine “altın bilezik” hediye ettiğini gösterir. Bu yüzden, enstitülü öğretmenlerin işler istedikleri gibi gitmediklerinde, her zaman alternatifleri vardır. Romanda, yaşanılan tahkikat sonucunda görevinden alınan Ahmet Öğretmen, yaşamına bağ-bahçe işlerinde uğraşarak devam etmektedir. Ahmet Öğretmen, mesleğinden alındıktan sonraki bu halini, “arpa tarlası”, “aslına dönüş” olarak nitelendirmektedir (KG, 1998: 98-99).

Köye Gidenler adlı eserde, yazar anlatıcı aracılığıyla, Köy Enstitüleri’nden mezun

öğretmenlerin belirli bir misyonu tamamlamak üzere devlet tarafından köylere gönderilmeleri ve bu yerlerde, yaşadıkları zorluklara ek olarak, devletin üst düzey yetkililerince baskıya uğramaları anlatılır. Öğretmenler, köylerdeki yaşam şartlarının onlara okulda anlatılanların aksine, daha zor ve çetrefilli olduğunu acı gerçeğini, köylerde öğretmenlik yaparak tecrübe ederler. Romanın ana karakteri olan Ahmet Öğretmen’in köyde yaşayarak şahit olduğu gerçekleri dergiye yayımlanması için ilçeye göndermesi romanda yaşanılan gerilimin fitilini ateşler. Bu yazının devletin bazı üst düzey kurumlarını rahatsız etmesi üzerine başta müfettiş ve valinin Ahmet Öğretmen’i teftişe gelip, baskılar yapar. 14 Mayıs 1950 seçimleri öncesindeki seçim döneminde Köy Enstitüleri’nin ve bu okullardan mezun olan öğretmenlerin yaşadığı zorlukları, gerçek hayattan esinlenerek anlatan bu eser, Köy Enstitüleri dramını gözler önüne seren başarılı bir yapıttır.

Benzer Belgeler