• Sonuç bulunamadı

1. ROMANLARIN MATERYAL UNSURLAR AÇISINDAN İNCELENMESİ

1.1.7. Dil ve Üslup

1.5.3.24. İlçe Jandarma Komutanı

Romanda adı geçen İlçe Jandarma komutanını rütbesi yüzbaşıdır. Adı bilinmez. Devletçi, halktan ve adaletten yanadır. Demokrat Parti’nin istediklerini yapmadığı için başka bir yere tayin edilir. İbrahim Ağa’nın haksızlıklarına karşı çıkar, bu yüzden siyasilerle aralarında çatışma yaşanır.

İlçe Jandarma komutanı, romanda, Mustafa Kemal Atatürk’ü seven ve ona övgüler yapan bir kişi olarak çıkar okurun karşına. Ayrıca, eserde, diğer siyasi ve kolluk kuvvetlerinin aksine dürüstlüğü ile öne çıkan ender kişilerden birisidir.

1.5.3.25. (Birinci) Kaymakam

Köyde adı geçen ilk kaymakamdır. Dürüst ve adaletli bir kişiliğe sahip kişiliğiyle dikkat çeker. İbrahim Ağa’nın ve Demokrat Parti’nin istediklerini yapmadığı için tayin ettirilerek, Söke İlçesinden gönderilir.

Kaymakam, romanda köy dışından köye gelen devlet adamları içinde İbrahim Ağa’nın baskılarına boğun eğmeyen nadir kişilerden birisidir. Yardakçı ve dalkavuk birisi olmadığı için İbrahim Ağa, Demokrat Parti’nin nüfuzunu kullanarak köyden sürdürmüştür.

1.5.3.26. (İkinci) Kaymakam

Romanda adı ikinci kaymakam olarak geçer. İlçeden gönderilen, birinci kaymakamın yerine, Demokrat Parti tarafından atanan bu kişi Parti’nin emrindedir, korkak, uzlaşmacı kendi halinde silik bir kişidir. Birinci Kaymakam ne kadar iyi vasıflara sahipse yerine atanan bu kişide o özellikler yoktur. Demokrat Parti İlçe Başkanı Rıza, yeni gelen kaymakamı, kendi emrinde çalışan bir işçi gibi gördüğünü ve onun dediklerini yapmaya mecbur olduğunu söyler.

Kaymakamın, başta siyasiler tarafından kullanılması, köyde İbrahim Ağa başta olmak üzere Demokrat Parti’ye muhalif kişiler üzerine baskılar yapılmasına zemin hazırlamıştır.

1.5.4. Zaman

Romanın, tam olarak hangi yılı anlattığı belirtilmemiştir. Ancak, Demokrat Parti dönemine değinildiğinden; romanın vaka zamanı 1950-1960 yılları arası bir dönemi kapsadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, bu tarihte Köy Enstitüleri’nin kapatıldığından söz edilmiştir. Bildiğimiz gibi Köy Enstitüleri 27 Ocak 1954 tarih ve 6234 sayılı yasa ile tamamen kapatılmıştır. Bu bağlamda, romanın anlatım aralığını 1954-1960 arası olarak kısaltabiliriz.

Romanın anlatma zamanını ise, 14 Mayıs 1950 seçimleri ile iktidara gelen Demokrat Parti Dönemi’nin içinde bulunduğu bu yıllar arasındaki herhangi bir X yılının Kasım ayından; Y yılının Haziran ayı arasındaki yedi aylık bir süreyi kapsar. Bu yüzden romanın anlatma zamanı yedi aylık süredir.

Romanda bahsedilen bu gün, haziran ayının 24’ü ile 30’u arasında herhangi bir tarih olabilir. Bu zamanı kestirmek tam olarak mümkün değildir.

Romanda zaman ifadeleri çok sık kullanılmıştır. Mevsim adları, aylar, haftanın günleri, belirli dönem tarihleri vb. kullanımların fazlalığı romanda dikkat çeken zaman unsurlarıdır. “Geçen koca bir yaz, bahar örüzgerleri, yazdan otların kurusu, önümüzdeki güz, ılık haziran sabahı, kasım ayı, Pazar günü, Haziran ayının son Cuması vb. zaman ifadeleri romanda öne çıkan belli başlı zaman adlarıdır.

Romanda anlatılan olayların yer yer kronolojik olmadığını söyleyebiliriz. Zamanda geriye doğru kırılmalar (flashback) görülür. Yakup Ağa ile Hasan ile aralarında geçen konuşmalarda, zamanlar arasında gelgitler yaşandığı görülür. Yakup Emmi, şimdiki zaman dilimi olan 1950’lerden başlar, XIX. Yüzyıla ve bu dönem içindeki II. Abdülhamit Devri’ne, oradan Milli Mücadele Dönemi’ne -Kurtuluş Savaşı’na, oradan da Cumhuriyet Dönemi -Atatürk Dönemi, olaylarına kadar geçmiş zamana okuru yolculuk yaptırarak; olayları geniş bir yelpazede, kronolojik bir şekilde anlatılır.

1.5.5. Mekân

Bir Çift Öküz romanında adı geçen mekânlar, Söke Ovası’nı içine alan bölgedeki

Yörük kavminin yaşamış olduğu bölge ile Aydın’ın Nazilli ilçesine bağlı köyleri içine alan geniş bir bölgeyi kapsar. Olayların anlatımında yazar anlatıcı, mekânları özellikle tarla, bağ ve ova gibi tarım arazilerini ön plana çıkaracak şekilde anlatmıştır.

Romanda, ön planda olan yer çevresel bir mekân olan Subaşı köyüdür. Göçebe yaşam süren Yörük medeniyetinin izlerini taşıyan bu bölgede, açık mekânlardan, Yörüklerin geçimini sağladıkları pamuk tarlalarından ve zeytin bahçelerinden bahsedilmiştir. Romanın anlatımında açık mekânlar kapalı mekânlara oranla daha fazla kullanılmıştır. Olayların anlatımında önemli bir yere sahip olan pamuk tarlası ve yerin İbrahim

Ağa’nın azmettirmesi sonucu Rüstem tarafından yakılması romanda Hasan ile Rüstem’i karşı karşıya getirmiştir. Yazar anlatıcı, olayların çözüm noktası olan bu açık mekânı detaylı bir şekilde betimlemiştir.

“(…) Ovada pamuklar, diz boyunu geçmiş, yemyeşil, hafif esen rüzgârla dalgalanıyordu. Kendi topraklarından geçmeye başladı Hasan, bir de baktı, İbrahim ağanın topraklarının ortasındaki Yakup Emmi’nin tarlası göklere uçmakta kızıl alevlerle... Zaten köyden beri ortalığı, kaplayan duman kokusu, is kokusu, artık, dayanılmaz bir hale gelmişti. Ateş, bütün tarlayı sarmış, alevler göklere yükseliyordu. Sarı sarı ekinler, dolgun başaklar, çatır çatır yanmaktaydı…” (BÇÖ, 1970: 298-299)

Romanda genel olarak mekânları, çevresel ve kapalı mekân olarak iki gruba ayırabiliriz. Çevresel mekânlar olarak, Subaşı köyü, Akçakaya, Nazilli, Menderes Nehri, Çine Çayı, Beşparmak Dağları, Madran Dağı, Söke, Tavas, Konya, Bozkır, Balat Ovası, ön planda gelen mekânlardır. Algısal-kapalı mekânlara örnek olarak da, Murat’ın kahvesi, Rıza Efendi’nin odası, meyhane, karakol, Hükümet Konağı, oturma odası, yatak odası, İbrahim Ağa’nın Kahvesi’ni söyleyebiliriz.

Çevresel bir mekân örneği de Yörüklerin kültürlerini devam ettirdikleri Subaşı köyünün ovaları ve meralarını örnek verebiliriz. Bu mekânlar sadece coğrafi özelikleri ile ön plana çıkmış algısal bir işlevi olmayan yerlerdir.

Algısal-geniş mekân olarak Menderes Nehrinin hayat verdiği geniş araziler örnek verilebilir. Temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan Yörükler için Menderes Nehri’nin hayati öneme sahiptir. Söke bölgesinde yer alan ve Subaşı köyüne hayat veren Menderes Nehri burada yaşayan Yörükler için sadece coğrafi bir mekân değil; onlar için Menderes hayvanlarını suladıkları, tarım arazilerine hayat veren bir ab-ı hayattır. Ayrıca nehrin taşkınlara yol açtığından bahsedilerek mekânın tasviri yapılarak okurun bölge hakkında bilgi sahibi olması sağlanır.

Algısal bağlamda, kapalı mekân örneği, Saray Palas Oteli’dir. Bu mekân çevresel değil; algısal bir mekâna örnek teşkil eder. Romanda adı geçen bu mekân kritik konuşmaların yapıldığı önemli bir mekândır. Ayrıca, Çürük Emin’in kahvesi de kapalı mekân örneği olarak değerlendirebilir. Çünkü bu kahve belli bir ideolojiyi temsil eder.

Çünkü burası Halk Partililerin toplandığı, siyasi konuşmaların yapıldığı ve çatışmaların yaşandığı bir yerdir.

Romanın konusu ve geçtiği bölgenin odak noktasında olan Subaşı köyü ve Yörüklerin yaşadıkları bölgeler çevresel (fiziksel) mekânlardır. Bu mekânları eserde fazlasıyla görmekteyiz. Romanda çevresel mekân tasvirlerine sık sık başvurmuştur. Yazar anlatıcı yer betimlemesini başarılı şekilde yapmıştır. Fiziksel mekân olan Subaşı köyünde cereyan eden bir olayı anlatmadan önce köyün tasvirini yaparak olayların geçtiği mekânın ilk bilgisini vermiştir.

“(…) Subaşı köyünün dört bir yakası kara kara bulutlar sarmıştı. Beşparmaklar’ın doruğuna dolanan bulutlar, alçalıyor, alçalıyor, sonra su olup Balat ovasının, Subaşı köyünün üstüne dökülüyordu. Köyde herkes evine sinmişti. Yalnız kahve, ağzına değin doluydu. Pamukların toplanması yeni bittiği için, milletin cebinde ırgatlık edenine varana dek az çok para vardı. Bol bol kahve çay içebilecek para...” (BÇÖ, 1970: 156)

Romanda diğer önemli algısal-kapalı mekânlar olarak, ‘Murat’ın kahvesi Çürük Emin’in kahvesi ve Saray Palas Oteli’ni sayabiliriz. Romanda kritik öneme sahip zaman zaman kırılmaların ve çatışmaların yaşandığı önemli dar kapalı mekânların başında gelir. Hasan’ın şehre gidinde konakladığı Sera Palas Oteli, bazı gerçekleri öğrendiği için hayatında köklü değişikler yaşayan Hasan için çok önemlidir. Bu olaydan sonra, gerçeği yaşayan romanın başkahramanı Hasan için kendi içinde iç çatışmaların yaşandığı ve babası İbrahim Ağa’nın gerçek yüzünü öğrendiği için tedirgin olması yeni bir süreci yaşanması açısından önemlidir. Diğer taraftan, Demokratlar için Murat’ın kahvesi, Halkçılar için de Çürük Emin’in kahvesi ideolojik önem taşır.

1.5.6. Bakış Açısı ve Anlatıcı

Samim Kocagöz’ün, Bir Çift Öküz adlı bu eserinde kullanılan hâkim bakış açısı ve romandaki uzantısı olan yazar anlatıcıdır. Yazar anlatıcı romanın genelinde karşımıza çıkar. Olaylara müdahale eder. Okura kahramanları, mekânları, tanıtan zaman hakkında bilgi veren, yazar anlatıcıdır. Yazar, bazen konumunu sabit tutar, olayların akışını kesmeden ana ve yan kişiler üzerinde anlatıma devam eder. Arka planda olsa

da, kontrol kendisindedir. Yazar anlatıcı, romanın ana kahramanı Hasan’ın Köy Enstitüsü’ne babası yüzünden gönderilmediğini, romanın kahramanlarından biri olan, Yakup Emmi üzerinden olaylara müdahil olur ve zaman zaman araya girerek fikirlerini bu kahraman üzerinden aktarır. Yakup Ağa’ya göre İbrahim Ağa, oğlu Hasan’ı ağa yapmak uğruna harcamıştır.

“…Benim Hasan oğlum babası gibi odun olmayacak. Nedenini sorarsanız, onun mayasında iyi bir Yörüklük tuzu hamuru var. Aklını başına devşirecek, ağalığını köylünün yararına yürütecek… Hey Rüstem, dangalak Rüstem! …şu kızanı serhoş edip, tomofillen dağdan taştan ovaya uçmak, uçurmak ne demek? (BÇÖ,1970:149)

Yazar anlatıcının, zamanlar arasında, mekânlar arasında anlık gel-gitleri vardır. Bir zaman dilimi anlatılırken bir başkasına hızlıca geçiş yapabilir. Her konuda dokunulmazlığı ve serbestliği vardır. Yazar anlatıcı, kendi anlatmak istediklerini romanda bir kahraman üzerine yükleyerek bunu yapabilir. Bunun en güzel örneğini, yazar anlatıcı, bazen kendisi doğrudan bazen de dolaylı olarak roman karakterleri üzerinden, olmak istediği yerlerde olur; her şeyi bilir, söylemek istediklerini ve savunmak istediği düşünceyi romanın kahramanları üzerinden verir. Yazar anlatıcı, romanın kahramanı Yakup Emmi üzerinden, şimdi zamandan diliminden, geçmiş zamanlara, ta Osmanlı Dağılma Dönemi’nin son çeyreğine, -II. Abdülhamit Dönemi’ne, oradan Milli Mücadele Dönemi’ne, -Kurtuluş Savaşı’na, son olarak da Cumhuriyet Dönemi’ne, Atatürk Dönemi’ne, gider. O dönemlere dair söylemek istediklerini söyler, vermek istediği mesajını verir.

Romanın genelinde hâkim bakış açısı ve romandaki yansımışı olan yazar anlatıcı vardır. Yazar anlatıcı, her konuda bilgi sahibidir, eserin her evresinde gerek kendi gerek kahramanlar aracılığıyla konuşur. Kişiler, mekânlar, zaman ve olayların yeri gelir tasvirini; yeri gelir, olayların içine girerek, yaşanılanlara kendisi bizzat müdahil olur. Yazar anlatıcı olayları üçüncü tekil şahıs ağzından anlatır. Bazen romanın gidişatına göre anlaşılmayan bir noktayı çözmek için ek bilgiler sunar; bazen de kahramanın iç dünyasına nüfuz ederek, iç benlikteki düşünceleri analiz yoluyla dışa vurmasını sağlar. Ayrıca, yazar anlatıcı romandaki kişileri ve mekânları özelliklerine kategorize eder ve onlara has karakteristik özelliklerini zaman zaman olayların içinde yer yer de olaylara giriş yapmadan önce betimleme yoluna giderek nitelik ve niceliklerine göre ayırt edici özelliklerini okurla paylaşır.

1.5.7. Dil ve Üslup

Romanın dili sade ve akıcıdır. Yazar anlatıcının, hâkim bakış açısıyla yazdığı eser, Subaşı köyünden insan manzaraları sunar. Tabiat olayların betimlenerek anlatılması tarım ve hayvancılıkla uğraşan köyde, ele alınan konuyu şekillendirmiştir. İşlenen tema: toprak, doğa ve hayvanlardır. Yazar anlatıcı, merkeze aldığı bu konuları, asıl söylemek istediklerini söylerken şekil zemin ilişkisi bağlamında arka plan fonu olarak kullanmıştır. Yani, yazarın asıl konuya girmeden önce doğa, mekân ve kişi tasvirleri, okuru asıl konuya hazırlarken anlatımı güçlendirmek için yapılır.

Yazar anlatıcı, romanda benzetmelerden, doğa, insan ve mekân tasvirlerinden fazlaca yararlanmış ve anlatımını zenginleştirmiştir. Yazar, farklı kesimlerden insanların konuşmalarına, konuşmalarındaki şiveli söyleyişleri bozmadan yerel ağızlarında yaptıkları konuşmaları tırnak içinde vermiştir. Yazar anlatıcının, birçok bölümde doğa tasvirlerine yer vermiştir.

Romanın yazılma ve ele aldığı konu bütünlüğü dışına sapmamadan dil özelliklerini koruması eserin, yazılma dönemi olan 1970’li yılların ve anlatılan 1950-1960’lı yıllar arasındaki halk dili özelliklerini ve bilhassa Aydın-Söke bölgesi civarı Yörük göçmenlerinin dil özelliklerini yansıtması açısından önemlidir.

Romanda dikkat çeken bir anlatım özelliği, bir bölümden diğer bir bölüme veya bir kısımdan diğer kısma geçerken yazar anlatıcı, olayları yarım bırakır ve olaylar arkası yarın dizleri gibi kesintiye uğrar. Romanın bir önceki bölümde yarım kalan bu eksikliği, sonraki bölümde geçmişe dönük olarak tamamlanır. Yazar anlatıcı, romanın birinci bölümünün birinci kısmına, öküz aramak için yola çıkan Yakup Ağa, Cemal ve Hamit ile başlamış; Hasan ve Rüstem’in de onlara katılması ile olaylar zinciri devam etmiştir. Ancak diğer bölümlerde olduğu gibi, öküz aramanın olumlu veya olumsuz neticesi birinci bölümün birinci kısmında verilmeyip; bir sonraki kısmında geriye dönük olarak, öküz aramanın sonucu verilmiştir. Başka bir ifadeyle, romanda, konu ile ilgili kısım bittiğinde anlatılan olay bitirilmiyor; sonraki kısımda aynı olay tamamlanıyor. Anlatılan olayın, olumlu veya olumsuz sonucundan diğer alt bölümde bahsediliyor ve yazar anlatıcının olayları bu şekilde yarım bırakarak sonraki

bölümlerde geriye dönük olarak tamamlar ve bu durum bütün kısımlar için geçerlidir. Romanda anlatılan bir hadise, anlatıldığı bölümün sonunda yarım bırakılır; bir sonraki bölümde ise bu eksik bırakılan durumdan tekrar söz edilerek sonuca ulaşılır.

Romanda genel olarak, tamlamalar, benzetmeler ve yöresel ifadeler sıklıkla geçmektedir. Anlatım özelliği olarak romanın dili sade ve akıcıdır. Tasvirler dikkat çekici şekilde fazladır. Sadece insan betimlemeleri değil doğa ve mekân tasvirleri de oldukça çoktur. Yazarın, üslubu çok naiftir. Sözcükleri sanatlı ve yerli yerinde kullanmaya özen göstermiştir. Ayrıca, yöresel kelimelerin fazlalığı ve buna uygun karakter seçimi başarılıdır. Anlatımı farklı cümlelerle basit ve bir zamanlı yapıları bir arada kullanarak renklendirmiştir.

Yazar anlatıcı, Yörük köylerinde geçen bir konuyu ele almış ve romanında oluşturduğu karakterleri de buna uygun bir şekilde eserine yansıtmıştır. Romanda karşılıklı konuşmalar (diyaloglar) ve yazar anlatıcının karakterlerinin iç dünyalarını derinlemesine incelemesi ve de yer yer kahramanların kendi kendileriyle günlük dillerinde belli bir kurala bağlı kalmaksızın konuşmaları dikkat çeker. Bununla beraber yazarın bu kişilerin kendi iç dünyalarında yaşadıkları çatışmaları hâkim bakış açısıyla anlattırması ve olaylara müdahil olması bu anlatının diğer bir özelliğidir.

1.5.8. Değerlendirme/Fikir

Samim Kocagöz’ün Bir Çift Öküz adlı romanı, bir çift öküz almak için Yakup Emmi önderliğinde civar köylere giden Cemal ve Hamit’in bu süreçte başına gelenler üzerinden romanda bazı noktalara dikkat çekilerek, toplumsal ve siyasi eleştiriler yapılır. Ege bölgesinde Aydın söke civarında gelişen olaylarda, toprak ağalarına ve kurdukları düzende insanları nasıl sömürdüklerine değinilir. Romanda, hâkim bakış açılı yazar anlatıcı vardır. Anlatıcı, her şeyi bilir ve yeri geldiğinde müdahale etmekten çekinmez.

Romanda geçen olayların çoğu Subaşı ve civar köylerde geçer. Yazar anlatıcı, romanda vermek istediği mesajları diğer romanlarda olduğu gibi Köy Enstitülü bir öğretmen üzerinden vermek yerine bu kez öğretmeni bir film yönetmeni gibi arka plana iterek olayların gidişatında ana kahramanın düşüncelerine etki eden birisi olarak

kurgulanmıştır. Romanın ana kahramanı öğretmenin fikirlerinin savunuculuğunu yapan, İbrahim Ağa’nın oğlu Hasan’dır. Yazar anlatıcı romanda, Hasan’ın yakın ilişkiler geliştirdiği iki kişiden söz eder. Bunlar: Yakup Emmi ve Haydar Öğretmen’dir.

Kocagöz, bu romanında ideolojik mesajlarını romanın bilge kişisi başka bir değişle Dede Korkut’u olan Yakup Emmi üzerinden verir. Yakup Emmi köydeki diğer insanların aksine kendi torunu Mehmet ile beraber Hasan’ı Köy Enstitüleri’ne gönderir. Romanda, Hasan’ın babası olan İbrahim Ağa çocukların okumasına karşı olan bir ağa tipi çizer. Ona göre çocukların okuması sakıncalıdır. Bu yüzden romanda oğlu Hasan’la çatışma yaşarlar.

Hasan haksızlığa karşı çıkar, Demokrat Parti Döneminde mülki amirlerin emir eli gibi kullanılmasına karşıdır. İlçedeki parti başkanı Rıza Bey’in siyasi nüfuzunu kullanarak eski kaymakamı gönderip yerine emirlere botun eğen etliye sütlüye karışmayan bir kaymakam tayin ettirmeleri ile Rıza ile Hasan arasında çatışma yaşanır. Yazar anlatıcı, DP Döneminde yaşanılan siyasi çirkeflikler, adam kayırmaca, rüşvet gibi suçların artması iktidar baskısının devletin mekanizmasında tahribata yol açtığını romanda ele alır.

Romanın merkezinde yer alan Hasan önceleri eğlenceye düşkün, mirasyedi tip olarak karşımıza çıkar. Rüstem’le meyhaneye gidip, göçmenlerin öküz alacak parayı bulamazken, Hasan’ın bir gecede meyhanede öküz alacak kadar çok parayı çarçur etmesi yazar anlatıcın, eleştirdiği bir meseledir. Aslında Kocagöz, romanın başında Hasan’ı iyi ve yardımsever bir kişi olarak tanıtmak ister; fakat hayat tecrübesinin inşaların kişilikleri üzerindeki etkilerinin sonradan onları şekillendirmesi gerektiğinden yana olan yazar anlatıcı, Hasan’ın hayatında yaşadığı kalıcı izli köklü değişiklerle yani eğitimle kazanmasını ister.

Yazar anlatıcı, ağalık düzenin kokuşmuş çarkında Hasan’ın ağalık düzeninde yeri olmadığını düşünür. Bu yüzden saltanatının babadan oğula yani Hasan’a geçmesinden yana değildir. Kocagöz, Hasan’ı Yakup Emmi ve Haydar Öğretmen’le tanıştırır. Hasan’ın hayat tecrübesini bilge kişi Yakup Emmi’den; eğitim meselesini de Haydar

Öğretmen aracılığıyla çözmesini ister. Yazar burada, göçmenlerden yana taraf olmuş; ezilen köylülerin hak arama mücadelesine Hasan’ı da dâhil etmiştir.

Kocagöz, kapitalist sömürü düzenine ve feodalleşmiş, Orta Çağ Avrupa’sından kalmış ağalık düzenine bu romanda başkaldırır. Ona göre, ideal olan eşitçe paylaşmaktır. Bu yüzden Yakup Emmi ile bir hak arama mücadelesinin ışını yakar, sonra bu mücadeleyi Haydar Öğretmen’le meşrulaştırır ve son olarak da kendisine bir “Battal Gazi” oluşturur. Bu kişi Hasan’dır. Kendi görüşlerini savunacak, haksızlığa, kapitalizme ve ağalık düzenine karşı çıkacak yılmaz, çevik ve akıllı bir kahraman olan Hasan kendisinin romanda en iyi temsilcisidir. Romanda, kapitalizm ve sömürü unsurunu temsil eden Demokrat Parti ve adil olmaya devlet anlayışıdır. Diğer taraftan, ağalık düzeni temsil eden kişi de İbrahim Ağa’dır.

Yazar anlatıcı, kurduğu bu senaryoda Hasan ile babası İbrahim Ağa’nın çatışma yaşaması kaçınılmazdır. İbrahim Ağa, diğer köy romanlarında olduğu gibi kirli işlerini yaptırdığı Rüstem adında bir adamı vardır. Rüstem ağalık düzeninin koruyucu yılmaz bekçisidir. İbrahim Ağa’nın köydeki fakir insanların tarlarını alırken, göçmenlerin öküzlerini çaldırırken yanında hep Rüstem vardır.

Roman karşıtlıklar üzerine kurulmuştur. Halkçı Parti-Demokrat Parti karşıtlığı, İbrahim Ağa-Yakup Emmi çatışması ve Hasan-Rüstem arasında yaşanılan çatışmalar romanın temelinde olan karşıtlıklardır. Yazar anlatıcı, Hasan’ı göçmelere yardım etmesi ve toprak sahip olmaları için Yakup Emmi aracılığıyla amansız bir yolculuğun içine sokar. Bu süreçte, Hasan hayatta göremediği bazı gerçeklerin farkına varacak, en yakın dostlarını kaybedecek ve hatta daha da vahimi kendisini, öz babası ile hem fikir hem de ideolojik bir çatışma yaşarken bulacaktır.

Yazar anlatıcı, romanda milliyetçi davranmış ve romanın ana karakteri olan Hasan’ın haklarını savunduğu Yörükler gibi Yörük soyundan gelmesi ve konuya daha milli duygularla bakması, Hasan’ın daha gerçekçi sonuçlar almasında etkili olmuştur. Romanda, İbrahim Ağa, köylülerin kafasını karıştırdığı gerekçesiyle, Köy Enstitüsü mezunu Haydar Öğretmen’i Demokrat Parti ilçe başkanı Rıza’nın siyasi gücünü kullanarak tayinini çıkarttırması gerilimi iyice artırır. Yaşanılan bu olayın

sorumlusunun İbrahim Ağa olduğunu öğrenmesiyle Hasan ile babası arasındaki iplerin kopma noktasına gelmiştir. İbrahim Ağa ile Hasan, sanki kanlı bıçaklı iki düşman gibi birbirlerine düşmüştür. Romanın sonunda ağalık düzeninin bekçisi Rüstem’in içindeki kin ve nefret tohumlarının hırsına yenik düşmesi ile pamuk tarlalarını yakar ve olayın sorumlusu olarak oradan kaçarken görülmesi üzerine Hasan ile arasında yaşanılan arbedede Hasan tarafından öldürülür ve roman açık mekân olan tarlada son bulur.

Benzer Belgeler