• Sonuç bulunamadı

1.2. Mustafa Kutlu‟nun Türk Hikâyeciliği Ġçerisindeki Yeri

2.1.1. Medeniyet

2.1.1.3. Mekân

Bu bölümde gelenek ve modernizm cephesinden Mustafa Kutlu‟nun hikâyelerinde mekân algısı verilecektir.

Bir toplumun ilkeleri, estetik algısı, gelenekleri, ölçüleri, hâsılı yaĢama tarzının mekânın üzerinde büyük tesiri vardır. Mekân, zihniyetin ete kemiğe bürünmüĢ hâlidir. Dolayısıyla medeniyeti üreten gelenek, mekânda kendi ruhunu yaĢatarak onu nesilden nesile aktarır. Ġlk çağlardan beri kurulan büyük medeniyetler yaptıkları dini, sosyal iĢlevli mimarileriyle kendilerini geleceğe taĢımıĢlardır. Roma medeniyeti bütün yapılarına inanç ve değerler sisteminini oturtmuĢtur. Hayatı algılayan değerler bütününü Ġslâm dini üzerinde toplayan Osmanlı Devleti, bunu düĢünüĢ ve yaĢayıĢına uygulayarak büyük bir medeniyet oluĢturmuĢtur. Osmanlı kentleri bu bağlamda toplumun temelinde yer alan vahiy eksenli değerler sisteminin kendine has bir yorumlama ile mekâna aksettirilmiĢ Ģekli olmuĢtur.

Kutlu‟nun mekân tasavvurunda Osmanlı mimarisinin ve ĢehirleĢmesinin etkisi büyüktür. Hikâyelerinde mekân olarak ev, cami, dergâh gibi çeĢitli sosyal kimliklerin bir arada bulunduğu mekânların yanında köy-kasaba hayatının yaĢandığı meydanlar, çarĢılar da yer alır. Ayrıca modernizmin yaĢadığı Ģehir mekânları, ev içi tasvirleri, kentleĢme adına yapılan yeni mimariler, sokaklar, caddeler de geleneğin karĢısında bir eleĢtiri olarak verilir.

Kutlu‟nun dünya algısını oluĢturan mekân düĢüncesinin temel özelliklerinden biri “sadelik ve zerafet”tir. Bu düĢünce Osmanlı mimarisine, en alta indirildiğinde Ġslam dinine dayanır. Ġslam dininde had ve hudud meselesinin altını çizen Kutlu, bu meseleyi en geniĢ çerçevede mekân ile bütünleĢtirir. Mekân, tabiatın doğal dengesini bozmayacak Ģekilde ölçülü, zarif olmalıdır. Ölçü, hudud kavramları Kutlu‟nun dünyaya, evrene genel bakıĢında en önemli kıstaslardır. YaĢanılan mekân, insanın hayata bakıĢının, varlıklar dünyasında duruĢunun bir göstergesidir ona göre. Zafer yahut Hiç‟te Belediye BaĢkanının yaptırdığı belediye binasını anlatırken bina ile ilgili Ģu hususlaar dikkati çeker: “Belediye binası „küçük, zarif, estetik‟”99

Orta yolu takip etmek, aĢırıya kaçmamak, tevazu sahibi olmak Müslüman zihniyetin temel taĢlarındandır. Bu zihniyetin ürettiği Osmanlı medeniyetinde iç ve dıĢ mekânlar aynı sadelik ve incelikte planlanmıĢtır. Kutlu‟ya göre medeniyetimizi oluĢturan dinamik zahiri zenginlik değil, içe dönük bir derinliktir. Medeniyetin ilkeleri zahire nispetle bâtını kıymetli kılar ve bu bir bakıma onun geliĢmesinde belirleyici olur.

Mavi Kuş‟ta bir eve dıĢ yapısından iç döĢemelerine kadar medeniyetin kokusu

sinmiĢtir:

“Evin dış görünüşü sade ve vakurdur. Tezyinat evin içindedir. Oymalar, ahşap bezemeler. Göbekli, geçmeli tavan süsleri, yüklük ve çiçeklikler hep bu iç güzelliği hedef alır.”100

Gaston Bachelard “Mekanın Poetikası”nda evin önemini belirten Ģu cümlelere yer verir:

“Ev, insan yaşamında, kazanılmış şeylerin de korunmasını sağlar, bunları sürekli kılar. Ev olmasaydı, insan dağılıp giderdi. Ev, insanı gökten inen fırtınalara karşı olduğu gibi, yaşamında yaşadığı fırtınalara karşı da ayakta tutar. Aynı zamanda hem beden, hem ruhtur. İnsan varlığının ilk evrenidir.”101

99

A.e., s.90.

100 Kutlu, Mavi KuĢ, s.73.

Bachelard‟ın fikirleri Kutlu‟nun mekân olarak eve yüklediği anlamlara paralel bir durum arzetmektedir. Mekân olgusunun fikri zemin olarak yoğun bir Ģekilde iĢlendiği Mavi Kuş‟ta söz konusu edilen taĢrada mekân olarak çizilen “ev” perspektifinde geleneksel hayatın bütün dinamiklerini görmek mümkündür:

“Bu evler sokağa değil avluya bakar. . Sokağa dönük yüzünde insan boyunu aşan duvarlarında pencere dahi yoktur. Çokluk taştan yapılır ve sağırdır. Sokağa bakan kafesli pencereler bu taş kısmın üzerinde yükselen ikinci katta bulunurlar. Evet, ev bahçeye yani içe açılır. Burası mahrem alandır. Çiçek, meyve, sebze, havuzda su ile bir bakıma tabiatın devamıdır. Güzel ve ferahtır. Saydığımız unsurlar ile tezyin edilmiştir. Evin dış görünüşü sade ve vakurdur. Tezyinat evin içindedir. Oymalar, ahşap bezemeler, göbekli geçmeli tavan süsleri, yüklük ve çiçeklikler hep bu iç güzelliği hedef alır.”

Kutlu‟nun tasvir ettiği bu ev düzenlemesi modern hayatın tercih ettiği ev kavramından uzaktır. Geleneksel evlerin avluya bakması mahremiyet duygusu ile açıklanırken, modern hayatı oluĢturan zihniyet, mahremiyet duygusunu ortadan kaldırmıĢtır. Dolayısıyla modern zihniyetin ürettiği evler artık sokağa bakmaktadır.

“İçe dönük hareketlenmelerin mekanı olan avlu özel bir konumu temsil eder. Aksine evlerin sokağa dönük yüzü ise açıklığı, bilinmişliği ve sıradanlığı ifade eder. Bu durum aynı zamanda modern dünyanın istediği bir hayat tarzını örneklendirmektedir.”102

Süheyl Ünver, “Çocuklarımız toprak muhabbetinden mahrumlar. Ah, kendisi

geniş ve ferah, bahçesi büyük ve havuzlu eski Türk evleri nerdesiniz. Eski Türk evleri, Anadolu insanı gibidir. Dışında sade, gösterişsiz, kavruk fakat içi ayrı bir dünya, bir güzllikler ve huzurlar alemi.” Ģeklindeki değerlendirmelerine yer verdiği yazısında

Kutlu‟nun vurguladığı konuya özgün bir katkı sağlar.”103

Mustafa Kutlu‟nun hikâyelerinde geleneksel hayatın yaĢandığı mekânlar “taĢra” da toplanmıĢtır. TaĢra, modernizmin henüz kirletemediği, Osmanlı

102

Abdülhakim Tuğluk, “Mustafa Kutlu‟nun Mavi KuĢ‟unda Mekânın Poetiği”,Türkiyat AraĢtırmaları

Dergisi, S. 28, 2010, s.245-246.

medeniyetinin devam ettiği mekândır. Onun taĢrada topladığı mekân düĢüncesinde mekân sadece belirli malzeme ve projelerle oluĢturulmuĢ bir yapının ya da mimarinin ötesinde, içinde bir ruhu barındıran derinliğe sahiptir. Kullanılan malzemeden, iç süslemelerine, sokağından meydanına, esnaf dükkânlarına kadar bu ruhun derinliği hissedilir. Ruhu oluĢturan zihniyetin özünde din ve tasavvufa dayanan “fânilik” düĢüncesi vardır. Osmanlı mimarisine ve Ģehir planlarına yakından bakıldığında “fânilik” kavramının bütün bir yapıya sinmiĢ olduğu görülür. Özellikle malzeme olarak ahĢapın kullanılması, yüksek katlı binalardan kaçınılmasının zemininde bu düĢünce yatar. Kutlu, modernizmin ürettiği “beton”a karĢı “ahĢap”ı sunar. AhĢap, tevazunun, içtenliğin, yaratan karĢısında fâni olduğunun bilinmesidir.

ġehrin göğe yükselen sevimsiz, beton binalarına karĢı ahĢap evler sıcak ve samimidir. AhĢap mütevazılık, gelip geçicilik simgesidir. Osmanlı‟da da yapıların ahĢap oluĢundan yola çıkarak Kutlu ahĢapa bir medeniyet sembolü olarak bakar. Beton, modernizmin ürünüdür. Yıllara meydan okuyan mekânlara bağlanmak yoktur Kutlu‟da.

Yoksulluk İçimizde‟de mekân olarak karĢımıza çıkan Süheyla‟nın evi Kutlu‟nun mekana

yüklediği anlam bakımından önemlidir:

“O küçücük ahşap evde, özenle döşenmiş, eski fakat soylu masa örtüleri, emek mahsulü çay takımları, sehpa örtüleri, duvarlarda eski fotoğraflar, ceviz konsolun üzerinde çalar saat.”104

Kutlu‟nun mekânlarında göze çarpan bir diğer husus, mekân ve tabiatın bir uyum hâlinde olmasıdır. Osmanlı geleneğine temellendirdiği bu düĢüncesine göre mekânlar bulundukları tabiat Ģartlarına göre ahĢap ya da taĢtan yapılmalıdır. Turgut Cansever, “Osmanlı Evi” adlı makalesinde Osmanlı‟nın mimarisini oluĢtururken Ġslam dininin kolaylaĢtırıcı düsturlarından hareketle bir teknoloji vücuda getirdiğini belirtir. Bu teknolojiye göre ahĢabın bulunduğu yerde ahĢaba dayalı, taĢın bulunduğu yerde taĢa dayalı bir mimari geliĢtirmiĢlerdir.

Tabiatta yaratılan her Ģey bir amaca hizmet içindir. Bu yüzden tabiat ve mekân bir bütünlük arzetmektedir. Osmanlı mekânlarına bakıldığında evler, çarĢılar, sanatsal yapılar bu ilâhi ahenge uyum içindedir. Turgut Cansever Osmanlı Ģehirlerini “mimarsız

mimari”105diye vasıflandırması zihniyetin insana ne kadar doğru orantıda yansıdığının

göstergesidir.

Mekân, insandan ayrı düĢünülemez. Ġnsanın giyimi, davranıĢları, konuĢma ve yaĢama biçimi ile mensup olduğu medeniyet ailesine uygun Ģekilde mekânı iĢlevsel hâle getirir. Osmanlı kenti bu zihniyete ait insanların zaman içinde geliĢtirip ortaya çıkardıkları düzenlemelerle oluĢmuĢtur. Bu sebepten “Osmanlı mekânları sıcak ve

müşfiktir. Oralarda bireysel bir varlık göstergesi değil herkesi kuşatan toplımsal bir güven ve sevimlilik vardır.”106

Gönül İşi‟nde Kutlu‟nun mekân tasavvuru görülmektedir. Kitabın ilk hikâyesi Kapıları Açmak‟ta Kırali Mescidi ve mescid etrafında Ģekillenen bir kasaba mekânı

verilir. Bu mekânın en önemli iki unsuru Kırali Mescidi ve Cuma Caddesi‟dir107. Ġbadet

ve sasyal hayatını iç içe yaĢandığı geleneksel mekânlara bir de caddenin iki yanını kaplayan ulu çınarlar eĢlik eder. Yine mescidin duvarına bitiĢik ahĢap evin görüntüsü de Kutlu‟nun mekâna bakıĢ açısını ilk hikâyesinden gözler önüne sermektedir.

Kutlu‟nun sıcak ve samimi diye adlandırdığı bu mekân örneğine yoğun ve etkili bir Ģekilde Mavi Kuş hikâyesindeki “kasaba”da karĢılaĢırız. Geleneksel hayatın yaĢandığı kasabaya o hayatın, zihniyetin bütün kokusu siner. Hikâyede sözü edilen kasbada bütün yollar bir meydana açılır. Meydanda mutlaka bir cami bulunmaktadır. Caminin etrafında ya da meydana açılan sokakta yan yana dizilen dükkânlar vardır. Bunlar genellikle babadan oğula geçen bir mirasla kadimden bu yana devam edegelirler. Kasabanın attarı, berberi, yorgancısı vs. hep birarada geleneğin özüne uygun biçimde yer alır. Kasabadaki zenaat erbabının iĢlettiği dükkânlarda sadece ticaret yapılmaz.

105 Turgut Cansever, “Osmanlı Evi”, Osmanlı Kültür Sanat, Ed. Güler Eren, C.10, Ankara, Yeni

Türkiye Yay., 1999.

106

Saadettin Ökten, “Osmanlı Kentinde Estetik Üzerine Deneme”, Osmanlı Kültür ve Sanat, Ed. Güler Eren, C.10, Ankara, Yeni Türkiye Yay., 1999, s.32.

Oraları aynı zamanda kasabanın nabzının tutulduğu yerdir. Kimin darda olduğu, kimin sevinci, üzüntüsü olduğu bilinir, sıcak ve samimi bir cemiyet hayatı vardır. Ticarette esas olan para kazanma değil, rızkını kazanmadır. Hatta dükkanların içinde “Errızku alallah”, “RüĢvet alan da veren de mel‟undur” gibi tabelalar bulunur.

Tufandan Önce‟de berber dükkânı, kadimden bu yana memleketimizin önde

gelen iletiĢim kurumlarından biri olarak tanımlanır. Haberlerin toplandığı yer olan dükkanlar, aynı zamanda bir terapi merkezidir. 108

“Her sanat eseri, doğadan kaynaklanan bir takım maddi gerekçelerle meydana gelir, bu onun ön yapısıdır. Buna ek olarak bu maddi yapı içinden duyulan başa bir boyutu daha hâizdir ki bu da onun tabakalardan oluşan arka yapısıdır. Bir sanat eserinde arka yapıda gizlenen manevi mesaj, madde planında var olan ön yapı üzerinden geçerek görülür.”109

Kutlu‟nun mekânlarında cami, tekke bir sembol zihniyet olarak dünya algısı oluĢturan öğelerdir. “Cami, Sembol, Zihniyet” adlı köĢe yazısında “Her yere cami

yapılırken, her yere gökdelen dikiyoruz. Yani hem bu dünya fani diyoruz, hem kazık çakmaya çabalıyoruz” sözleriyle camiye fânilik düĢüncesini yükler. Mavi Kuş‟ta tasvir

ettiği cami ülkemizde örnekleri iyice azalmıĢ olan ahĢap direkli, ahĢap iĢçiliğin zarif unsurlarını gösteren Ģirin bir tarihi yapıdır. AhĢabın, cinsi açısından dayanıklı olamaması insan ömrüne benzer. Aslolan bu dünyadaki güzellik değil, öteki dünyadır. Modern dünyanın algılayıĢ biçimi dünyanın tek gerçek mekân olduğudur. Bu yüzden yeni yapılar dayanıklı, yüksek, zariflikten, tevazudan uzaktır.

Huzursuz Bacak‟ın kahramanının modernizm ve gelenek penceresinden Ģehre

ve dünyaya bakıĢı da önemlidir. Kahraman bir gün GedikpaĢa, Kumkapı, Laleli civarını gezerken Ģehrin bozulan yapısı, ictimai hayatı karĢısında içi daralıp kendini surların dıĢına atarak Yenikapı Mevlevihanesi ve Merkezefendi‟ye doğru yönelir. Bu mekânlar kahramanda geniĢlik duygusu uyandırmaktadır.

108 Kutlu, Tufandan Önce, s.28-29. 109 Ökten, a.g.m., s.29.

“Bu beldeyi evliyaların koruyup kolladığına bir kez daha inandım. Onların yüzü suyu hürmetine kurudu denilen gövdeden her devirde yeşil bir dal fışkırıyor ve Türk İstanbul düştüğü yerden bir daha kalkıyor.”110

Modernizm bir zihniyet olarak bireyin, toplumun her türlü faaliyetinin üzerine bir cila gibi sürülmektedir. Özellikle 1950‟lerden sonra Türkiye‟de yaĢanan modernleĢme çabaları teknojiden mimariye, giyim kuĢamdan yaĢamın her alanında geleneğin üzerine sürülmüĢ fırça darbeleri olmuĢtur. “Ben geçmiş sanat telakkimizden

faydalanmak çerçevesinde, yani geleneğe yönelmek çerçevesinde İslâmi endişelerle hareket ediyorum.” diyen Kutlu, mekâna bakıĢında da aynı sınırları gözetir.

Kutlu, mekânı dıĢ görünümünün yanında tasavufi bir zeminde de tasavvur eder. Mekân onun için bağlanılacak değil, bu dünyada ömrünü tamamlayıncaya kadar amacına hizmet edecek bir yerdir. Uzun Hikâye‟de Ali Bey‟in Ģahsında iĢlenen baĢtan sona mekânsızlık olgusu, aslında dünyanın gelip geçiciliğine, asıl mekânın öte olduğu inancına dayanır. “ĠĢte yeni bir kasaba ve yeni bir hayat” derken Ali Bey burada ilk defa bir kitapçı dükkânı açarak bir mekâna bağlanma arzusu duyar. Kutlu burada Ali‟nin dükkânıyla birlikte kendilerinin de artık göçebelikten kurtarma imkânını gözler önüne sererken Ali‟nin Ģahsında iyiden iyiye kalem oynatır. Büyük umutlarla kurduğu kitabevine kasaba halkı gereken ilgiyi göstermez. Bunun üzerine Ali‟nin eli ayağı kitapçıdan kesilir. Kendini yerel bir gazete olan YeĢil Hanyeri‟nde yazılarına verir. Hiçbir mekâna ait olmayan Ali Bey hiçbir partiye de ait değildir. Yazılarında bütün partileri, particileri yerden yere vurur. Bu da baĢına türlü iĢler açmasına, sonu hapse varan bir duruma sevk eder.

Mekânsızlık olgusu babadan oğla geçen bir miras gibi Ali Bey‟den oğluna geçer. Babasının hapse düĢmesinden sonra içinde bulunduğu sıkıntıyı bir nebze ferahlatan “aĢk” a kapılmıĢtır. Feride‟ye olan aĢkında karĢılık bulamayınca tek çare olarak babasının yolunu tek baĢına izlemeye karar verir. 111

110 Kutlu, Huzursuz Bacak, s.122.

Yoksulluk İçimizde‟de Süheyla‟nın evinin kira olmasına vurgu yapan Kutlu‟da

altta yatan dünyada kiracı olma inancı vardır. Dünyadaki her mekân gelip geçicidir. Asıl olan ebedi mekân ahiret hayatıdır.112

Modern hayat ev sahibi olma düĢüncesini getirmiĢtir. Gerek köyden kente göçen insanda, gerek kentte yaĢayıp orta halli geçinen ailelerde çalıĢıp para kazanarak bir ev sahibi olma istediği bulunmaktadır. Chef‟te Hüseyin Hüsnü ġen‟in karısı hep bir ev sahibi olma hayali kurar ve bu uğurda evini, çocuğunu bırakarak Bodrum‟a bir lokanta açıp para kazanmaya gider. Yokuşa Akan

Sular‟da köyden kente göçen aileler de ev sahibi olma hayali kurarlar.

Sonuç olarak değerlendirildiğinde eĢya ve mekân ile derin bir bağlantı kuran Kutlu‟da bu derinlik iki damardan ilerler. Birincisi mekânın ruhunu aksettiren gelenek, ikincisi insanın varoluĢuyla ilgili olarak mekâna bağlanma sorunsalıdır. Bir diğer deyimle mekânın ruhunu da yapan zihniyettir. Bu çerçeveye uygun olarak idealize ettiği mekânlar kasabalarda toplanırken bir yandan da özellikle 1950 sonrası yaĢanan toplumsal değiĢimin izlerini de mekânın değiĢimi ve dönüĢümü üzerinden verir.