• Sonuç bulunamadı

Kültürel ve Ahlâki DeğiĢim

2.2. Modern Dünyanın Görünüm Biçimleri

2.2.5. Modern Dünyada Köylü/Kasabalının DeğiĢimi

2.2.5.2. Kentteki Köylü

2.2.5.2.1. Kültürel ve Ahlâki DeğiĢim

Toplumu ayakta tutan en temel değer “ahlâk”tır. Dolayısıyla milletlerin ve toplumların gördüğü en büyük zarar bağlı oldukları inanç ve gelenek sisteminden kopmaları ile kendilerine yabancılaĢmalarıdır. M. Kutlu, ahlakı hayatın nizamını sağlayan bütün değerlerin baĢına taç yapmıĢtır. Modernizmin literatürden türlü hilelerle çıkarmaya çalıĢtığı ahlak, kelime ve kavram olarak Kutlu‟nun olmazsa olmazlarındandır. Onun ahlak kavramı gelir, en uç noktada ahirete, hesap gününe dayanır.356

Modernizmin Türk toplumunda en tahrip edici etkisi insan ve dolayısıyla Türk insanını geleneksel formda üreten, onu diğer toplumlardan ayıran ahlakı üzerinde olmuĢtur. Kültürel ve ahlaki değiĢimin kendine yaĢam alanı açan mekânları özellikle kentlerdir. Kent hayatı, ona intibak eden herkesi kendi normlarına dönüĢtürür. Köy ve kasabalaradan göç edip geleneksel hayat tarzıyla kentin kuralları arasına sıkıĢıp kalan insanlarda bu dönüĢüm daha yakından hissedilir.

355 Kutlu, Anadolu Yakası, s.83-84.

Kutlu, ahlakı bir bütün olarak Ġslam dinine dayandırır. Dini, hayatın içinden bir kenara iten seküler yaĢam biçimi dinin belirlediği ahlaki değerleri de bertaraf eder. Bunlardan en baĢta geleni masumiyet ve hayâ‟dır.

Anadolu Yakası‟nın kahramanı Muzo‟nun Ģehirli insan ile köy insanı arasında

yaptığı karĢılaĢtırma konuya ıĢık tutması açısından önemlidir:

“Allah‟ım bu ne temiz aşk, bu ne masumiyet. Bu ahlak şehirde bitti. Masumiyet bitince, o temizlik, o el değmemişlik, o saflık biitnce. Geriye ne kalıyor? Hepimiz cinselliğin hayvani bataklığında çırpınıyoruz. Bırak hareketi bir müstehcen söz duyduğunda yüzü kızaran ne kız kaldı ne oğlan. Oysa ahlakın emaresi yüzün kızarmasıdır. Ar duygusudur.”357

Modern kentin insanının ahlâki çöküĢü, yazarın değerlendirmeleri çerçevesinde, adam olmaktan ziyade, adamı olmak Ģeklinde açıklanır. Bu değiĢim, geleneksel hayatı var eden değerler sisteminin çöküĢünü beraberinde getirmektedir. Kutlu, modern ekonominin öne çıkardığı paranın ve paranın değiĢtirdiği insanın adeta birleĢerek şehrin kanını emdiklerini söyler ve bu zinciri ancak idealleriyle Ģekillendirecekleri dünyayla aĢabileceklerini belirtir.

Kültürel ve ahlaki değiĢimin pratikte yaĢanan boyutu ticari hayatta karĢımıza çıkar. Ticaret Ġslam dininin de tavsiye ettiği, önem verdiği bir rızk kazanma yöntemidir. Ġslam dinine göre rızkın dörtte üçü ticarettedir. Bununla beraber ticari hayat, içinde dinin bütün ritüellerini yerine getirme konusunda geniĢ bir çerçeveye sahiptir. Haram- helal çizgisi, hak yeme, yalan söyleme gibi ahlaki değerleri içinde barındıran hassas bir dengede durmaktadır. Osmanlı‟dan bu yana Türklerin ticari hayatı bu saydığımız hassasiyetler dikkate alınarak sürdürülegelmiĢtir. Modernizmin bir zihniyet olarak dünyaya hükmetmesi, sanayileĢme, daha fazla kazanma, tüketimin üretimi kıĢkırtması geleneksel toplumların hayata bakıĢını da değiĢtirmiĢtir. Temelinde Tanzimat‟la baĢlayan bu değiĢim, özellikle 1980 müdahelesi ile toplumsal yapıda temel bir eğilime yol açmıĢtır. Bu eğilim, insanın eĢyaya olan bakıĢının değiĢmesi, köĢe dönücülük, nasıl

ve nerden olursa olsun zengin olma arzusudur. Bu zaman diliminde mal edinme baĢat anlayıĢ olmuĢtur.358

Mustafa Kutlu artık fiilen bittiğini söylediği kasaba ve kasaba hayatında bu bitiĢin sebeplerinin baĢına insanın eĢyaya bakıĢının değiĢmesini getirir. Kasabalarda bozulmaya baĢlayan ticari hayat, göç edenlerde kentteki bozulmaya da ayak uydurarak daha da belirginleĢir. Ġlk olarak sadece daha iyi kazanmak, bir ev sahibi olmak arzusuyla göç edenler, gittikleri kentlerde büfecilikten garsonluğa, inĢaat iĢçiliğinden fırıncılığa kadar ticari hayatın her alanına ayak basmıĢlardır.

Bunlardan bazıları Yokuşa Akan Sular‟ daki Bican‟ın dayısı gibi “Bizimkilerde

akıl yok. El-âlem öyle mi? Herkesin biri bin olmakta. Ne dedik biz, babanın söznü tutun da şu katı çıkalım bir, kiraya verelim dedik. Kötü mü dedik?”359diye kent hayatının

zorlukları karĢısında aradığı zenginliği bulamazken, gözü açık olanlar ise Kutlu‟nun tabiriyle köĢeyi dönmüĢlerdir.

Görülüyor ki kentteki köylüler büyük bir hayat mücadelesinin içine düĢmüĢlerdir. Mücadeleden maddi kazançla çıkıp zengin olanlar Kutlu‟ya göre manevi yönden kaybetmiĢlerdir.

Kültürel ve ahlaki değiĢimin ikinci boyutu ise geleneksel bazı değerlerin çöküĢüdür. Sürekli maddi mutluluk peĢinde koĢmak, kent insanının ahlak, dini ve insani unsurlarını yok etmiĢtir. Kente göç edenler ise bir müddet direnseler de bu çözülüĢün karĢısında duramazlar. Kutlu, Yokuşa Akan Sular‟da bir bayram ziyareti esnasında yaĢananları verirken saf ve temiz köy insanının nasıl kirlendiğini de gözler önüne serer. Önce, Bican‟ın kentte geçirdiği ilk bayramda ziyaret için gittiği Hacefendi‟nin evinde seyrettikleri bir televizyon programında bayramı tatil fırsatına dönüĢtürüp kaçan kent insanını dile getirir.360

358

Tosun, a.g.e., s.35.

359 Kutlu, YokuĢa Akan Sular, s.67. 360 A.e., s.60.

Kutlu, bir söyleĢisinde Yokuşa Akan Sular‟ı yazarken ülkemizde olan maddi- manevi değiĢimi konu aldığını belirtir. “Değişimin temellerini Tanzimata hatta daha

gerilere götürerek, Meşrutiyetten Cumhuriyete geçirerek enine boyuna tartışıldığı yollardan geçiyoruz…Ben bu kitabı da konum bakımından sınırlayan bir tarih olarak 1950 yılını yaklaşık “topyekun ve gerçek” değişime başlangıç alarak aldım.”361

Ģeklinde ifade ederek bu toplumsal değiĢimin ana izleği olarak köyden kente göç olgusunu belirlemiĢtir. Köyde hayatın akıĢına kapılan, geleneksel değerlerini koruyan insan, kente geldiği zaman Kutlu‟nun ifadesiyle “bir nevroz, sapkınlık hali” yaĢamaktadır. Çıkar iliĢkileri, insanları kazandıkları paraya göre değerlendirme ve değer verme gibi unsurları Yokuşa Akan Sular‟ da sorunsallaĢtırılır. Bir bayram günü Bican‟ın daha önce hiç görmediği Hacefendi diye anılan amcazadesine gidilir. Dayısının dediğine göre Hacefendiler Ģehre vaktinde uyanıp gelen ilk ailelerdendir. Hacı altı oğlunu altı koldan iĢe sokmuĢ, Allah “yürü ya kulum” deyince ilerleyip gitmiĢlerdir. Bu değiĢimi Hacefendi‟nin yaĢadığı apartmana girerken verir Kutlu. Bu apartman, evlerde köpek beslenen cinsten ve asansörlüdür. Bu iki durum karĢısında Bican‟ın içi havalanır, hafif bir tiksinme yaĢar.

Bican‟ın dayısının bu parayı bulmuĢ, zengin amcazenin yanında takındığı tavır da, kente göçen insanın değer yargılarının değiĢtiğinin bir göstergesi olması bakımından önemlidir:

“Bayramı şerifiniz mübarek olsun Hacefendi diye çevikleşiyor dayısı, bir şiirnlik takıyor yüzüne, dayısı nasıl hiç görmediği dayısı oluyor bu geniş mutantan mobilyaların doldurduğu boydan boya camlardan ışık içinde boğulmuş kalmış salonda.”362

Yokuşa Akan Sular‟da kent yaĢamının değiĢtirdiği bir baĢka insan tipi de

Hacefendi‟nin çocuklarıdır. Ecnebi memlekette okumaya giden bir oğlu, oradan müslüman olmayan bir kızla döner. Hacefendi buna itiraz ederse de kızın kelime-i

361

Necati Güneyceli, “YokuĢa Akan Sular Üzerine Mustafa Kutlu ile Bir KonuĢma”, Hareket, Haziran- Temmuz 1980, s.49-51.

Ģehadet getirmesiyle ortalık yatıĢır. Kutlu, bu durumu Bican‟ın dayısının ağzında

“müslümanın gavura karışması”363Ģeklinde ifade etmektedir.

Hikayede Hacefendi‟nin evinin kütüphanesi de o evin kültürel zihniyetini vermektedir:

“Kütüphanenin bölmelerinden birinde duran azgın boğa biblosu, kırmızı gözler, kırmızı dil, önünde kıvrak bir bükülüşle bir elini havaya kaldırmış, başını geriye atmış, şuh mu şuh gülüvermiş dansöz. Yanında altı cilt Türk Ansiklopedisi. Gözü her takılışta senelerdir “Ya hu şunu bari tamamlasaydık” dediği. Onun yanıbaşında iki cilt Fizilâlil Kur‟an. Sonra Agatha Criste‟den birkaç büyük kitap, yanında Amentü şerhi.”364

Bu kitaplıkla bile Kutlu, okura köyden kente göçen insandaki kültürel değiĢimin, açıkça göstermektedir. Kitaplıktaki kitapların ve süs eĢyalarının çeĢitliliği bize Hacefendi‟nin evinde hâlâ yaĢamakta olan değerlerin yanında artık yeni nesilde değiĢen hayat algısını ortaya koyar.

Kent yaĢamının değiĢtirdiği bir insan tipi de Hacefendi‟nin oğlu Ömer‟dir. Tahsilini tamamlayamadan omuzlarına iĢ yükü binen, her gün kravatını titizlikle bağlayıp iĢine giden, karısına, annesine, babasına hep aynı ölçüde yaklaĢan kendisine “elektronik Ömer” lakabı takılan biridir. Kutlu Ömer‟in yaptığı bir iç muhasebe vasıtasıyla Ģehir hayatının insanı doğallığından uzaklaĢtırdığını, kendi benliğine yabancılaĢtırdığını Ģu cümlelerle ifade etmektedir: “Görüntüsü ile aynileşti. Makesi

suratına yapıştı.”365

Türkiye‟de yaĢanan toplumsal değiĢimin muharrik güçlerinden birinin göç olduğunu söyleyen Kutlu, Yokuşa Akan Sular‟da henüz bir sınıf bilincine ulaĢmamıĢ köylü kitlelerinin Ģehirlere akın etmesi neticesinde henüz ciddi manada sanayileĢme evresi yaĢamamıĢ Türkiye‟de yaĢanan iĢ ve iĢçi politikalarını, bunların paralelinde kurulan sendikaları ve bunların yol açtığı toplumsal karmaĢayı da göç eden kahramanlar üzerinden ele almıĢtır.

363 A.e. 364 A.e., s.58. 365 A.e., s.59.

Bican‟ın yeni çalıĢmaya baĢladığı fabrikada bir gün kendini grevin ortasında bulması, sonrasında yine belki daha çok para kazanma ümidiyle sendika için çalıĢmaya baĢlaması ve nihayetinde bu Anadolu‟nun masum çocuğunun solcularla beraber katıldığı bir mitingte “işçiyiz güçlüyüz”, “kâtil iktidar”, “kâtil sermaye” gibi sloganlar atarken Ģakağına yediği bir kurĢunla hayatını kaybetmesi Mustafa Kutlu‟nun iĢ ve iĢçi münasebetlerine, politikalarına karĢı takındığı tavrı somutlamaktadır. Yazar, Cevher Bican‟ın buradaki trajedisini elinde olmadan sosyalist çarkın içine girmesi ve kim vurduya gitmesi olarak açıklamaktadır.

Sonuç olarak Mustafa Kutlu‟nun hikâyelerinde köy-kasabalı, gerek kentleĢen kasabaların getirdiği yeni yaĢam standarlarına, gerekse göç ettikleri kentlerin yazılmamıĢ kanunlarına uyma neticesinde pratikte ve kültürel-ahlaki zeminde geleneksel değerlerinden kopmuĢtur. Yeni dünya düzeninin en büyük sloganı olan köĢeyi dönme sevdasına kapılan masum Anadolu insanı bu yolculukta ya kim vurduya gitmiĢ, ya da parsadan büyük pay almayı baĢarmıĢtır. Her iki sonuç da Kutlu için tek bir sonuca bağlanmıĢtır: “Geleneğin ve kasabanın bitiĢi.”