• Sonuç bulunamadı

Köy/Kasabadan Kente Göç

2.2. Modern Dünyanın Görünüm Biçimleri

2.2.5. Modern Dünyada Köylü/Kasabalının DeğiĢimi

2.2.5.1. Köy/Kasabadan Kente Göç

Türk toplumuna bakıldığında, 1950‟lere kadar Anadolu‟nun çok büyük kısmının köy özelliği gösterdiği, nüfusun çoğunluğunun köylü olduğu, ancak bu yıllardan sonra artan sanayileĢme ve beraberinde gelen göçler sebebiyle modern kent olgusunun bir problematik olarak ortaya çıktığı görülür. „Geç sanayileĢen toplumlarda yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran geliĢme, köylülüğün çözülmesi ve topraktan kopan insanların kentsel alanlara göçüdür.‟ Türk toplumunun modernleĢme macerasının takip edilebileceği alanlardan olan bu problematik, edebiyata da önemli oranda kaynaklık etmiĢtir.333

Nüfusunun önemli bir bölümü kırsal kesimde yaĢayan ülkemizde, “köy ve köylüleri ne yapalım?” sorusuna her dönemde pek çok insan kafa yormuĢtur. Kimi kalkınmayı buradan baĢlatalım, kimi enstitüler kuralım, kimi köy gerçekliği ile edebiyat

332 A.e., s.34-35.

yapıtlarını ortaya çıkaralım fikrini ileri sürmüĢtür. Kutlu Akasya ve Mandolin‟de bu sorunun cevabını aramıĢ, en rahatlatıcı cevabı bulmuĢtur:

“Bana kalsa rahat bırakmalıyız derim” Bu ifade,köylülerin rahat bırakılmadıklarını, daha doğrusu modern yaşamın dayatmalarının köylüyü yerinde bırakmadığını, bozduğunu anlatmaktadır.334

1950 sonrası geliĢen hızlı sanayileĢme, devlet eliyle köye yapılan yatırımların yetersiz kalması gibi nedenlerle köylerde özellikle gençler para kazanma, zengin olma hayalleriyle kente göç etmeye baĢlamıĢlardır. Göç, bu anlamda yoksul gruplar için bir emniyet sübabı, bir can kurtarıcı olarak görülmüĢtür. Böylelikle köylerin içi boĢalmıĢ, sadece yaĢlı kesim orada hayatlarını devam ettirmiĢtir.

“1970‟lerde iyice hızlanan iç göç sebebiyle köy nüfusunun önemli bir bölümü kentlere gelmiş, ancak bu nüfus kentlere eklenmek suretiyle varlığını devam ettirmeye çalışmıştır. Nitekim bu yıllardan itibaren gerek romanda gerek hikâyede köy ve kent olgusunun bu göç etrafında kurgulandığı, göçün sebepleri, sonuçları, sebep olduğu dramlar gibi konular etrafında meselenin ortaya konulduğu görülür. Bu yıllarda köy kent meselesini işleyişiyle Türk hikâyesinde ayrı bir yer tutmayı başaran isimlerden biri olarak Mustafa Kutlu öne çıkar.”335

Kutlu, köylünün/kasabalının değerlerinin baĢkalaĢmasına paralel olarak daha fazla para için kente göç edildiğini, köyü/kasabayı mekân olarak seçtiği hikâyelerinde ortaya koyar. Kapıları Açmak‟ta Cihan, büyük bir inĢaat Ģirketinde marangozluk yapmak için Rusya‟ya gitmeye karar verir. Bu kararını Zehra‟ya açtığında Zehra‟nın sözleri para kazanma mefhumunu somutlamaktadır:

“Neyin ne olacağını kim bilebilir. Sen bırak bunları, git oralara güzel güzel çalış. Para biriktir. Sonra döner bir atelye açarsın.”336

Cihan‟ı Zehra ile evlenmeye cesaret edememesinin en önemli sebebi de para kazanamamasıdır.

334

Tosun, a.g.e., s.52.

335 CoĢkun, a.g.m.

Yokuşa Akan Sular‟ da Demirdöküm fabrikasında çalıĢmak için gelen

köylülerin göç etmelerinde birbirine benzer gerekçeleri vardır. Evin dedesi ölünce dağılan aileler, “öl büyük yerde, kal büyük yerde”337anlayıĢıyla teker teker Ģehre göç

ederler. Zamanla tarlaların ekilip biçilememesi, malların sahipsiz kalması ile geride kalan aile fertleri de çareyi gurbette bulurlar. Kutlu bu durumu “dağıldık, un ufak

olduk”338

Ģeklinde somutlar.

Kutlu‟nun, göç kavramı etrafında ele aldığı bir konu da göçün kendi içinde barındırdığı bir alt sorun olarak oluĢan köylerin boĢalmasıdır. Beyhude Ömrüm‟de Türk insanını yaĢadığı toplumsal değiĢimi, köyden kente göç ve bunun neticesinde köyün boĢalması sorunsalını oldukça hüzünlü bir biçimde anlatmaktadır. Türkiye‟de baĢlayan hızlı sanayileĢmenin sonucunda kent ile köy arasındaki dengeler sarsılmıĢtır. Kentte yaĢam biçimleri değiĢmiĢ, zenginleĢme ile beraber oluĢan refah seviyesi artmıĢtır. Buna karĢılık devlet köyleri kalkındırma projelerinde yetersiz kalmıĢ, elektrikten, sudan bile mahrum kalan, camisi, Ģadırvanı eskiyen köyde, özellikle yeni yetiĢen nesil geçinmek, daha iyi yaĢamak, Kutlu‟nun deyimiyle parsadan pay almak hevesiyle birer birer büyük kentlere göç etmeye baĢlamıĢlardır.

Kutlu‟nun göç olgusunu verirken özellikle üzerinde durduğu Ģehir Ġstanbul‟dur. Ġstanbul‟a göç edince kapıcılıktan pazarcılığa, inĢaatten büfe iĢletmeciliğine ne iĢ bulursa yapan köylünün eli para görür ve kısa zamanda ev ve araba sahibi olur. Bu durum bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır Beyhude Ömrüm‟de. Gençleri artık zaptetmek güçtür. Köyde yaĢamayı “dört tane ağacın başını beklemek” olarak adlandıran gençler yavaĢ yavaĢ köyü terkedince geriye köyün birkaç ihtiyarı kalır. Köyde kalıp bahçesinin baĢını bekleyen kahramanın ağzından bu durumu Kutlu Ģu Ģekilde yorumlar:

337 Kutlu, YokuĢa Akan Sular, s.26. 338 A.e.

“Evler git gide boşaldı… İçinde nice aşkların, arzuların, kavgaların, acıların yaşandığı bu eski, metin, mütevekkil evler, yıllarca bakımsız kaldıkları için; kapısı açılmadan, tahta merdivenlerine bir canlı ayağı dokunmadan öyle sessiz bekliyor.” 339

Kutlu‟ya göre köpeklerin bile bu sahipsiz viraneleri terkettiği köyün üzerinde sanki vebanın kara eli dolaĢmıĢtır.340

Kutlu, köyden kente göç sorununun temelinde köylerin yerinde kalkındırılmamasının yattığını savunmaktadır. Ona göre devlet, bu konudaki plan ve projeleri yetersizdir. Beyhude Ömrüm‟de Yadigâr‟ın:

“Şu bizim memleketin işleri niçin böyle tuhaftır. Köyde nüfus varken yol yoktu; yol geldi nüfus gitti. Köyde öğrenci bol iken öğretmen yoktu; öğretmen geldi öğrenci tükendi.”341 Ģeklindeki yorumları, devlet yönetiminin köylere zamanında el atmadığına iĢarettir.

Hikâyede göç eden kahramanların ortak özelliklerine baktığımızda hepsinin maddi yönden daha rahat yaĢamak, zenginleĢmek, ev, otomobil sahibi olmak gibi düĢler kurduğunu görürüz.

Gönül İşi‟nden itibaren göç ve göçün sonuçları Türkiye‟nin geldiği nokta

açısından tespit edilmektedir. Kitapta yer alan Oy Dağlar342adlı hikâyede zengin olma

hülyasıyla karısını, çocuğunu bırakıp Almanya‟ya göç eden Ali Düzgün‟ün baĢından geçenler, köylünün zihninde yaĢanan değiĢim depremini vermektedir. Burada Ali Düzgün bir yurt dıĢına göç eden Türk insanın tiplemesidir. Doğduğundan beri toprakla, tabiatla bağ kurmuĢ köy insanı, kapitalist sistemin çarkına girince önce onun verdiği maddi imkânlar karĢısında gözü döner, fakat bir Batılı gibi bu durumu içselleĢtiremez, fıtraten yabancı olduğu bu durum onu zamanla değerlerine ve kendine yabancılaĢtırır. Ortaya çıkan tablo darmadağın olmuĢ aileler, kaybolan dostluklardır. Ali Düzgün de böyledir. Her Ģeyi bırakıp gittiği Almanya‟dan bir otomobil ve bir Alman kadın ile

339 Kutlu, Beyhude Ömrüm, s.206. 340 A.e. 341 A.e., s.178. 342 Kutlu, Gönül ĠĢi, s.60-65.

döner. Ticaretten, piyasadan anlamayan Ali, sonunda biriktirdiği onca parayı çarçur eder, ailesi dağılır.

Kutlu, Türkiye‟nin en büyük sorunlarından biri olan “dıĢ göç” sorunsalı Zafer

Yahut Hiç‟te de ele alınır. Oya, yaptığı evlilikte mutlu günleri uzun sürmez. Kocası

EĢref‟in Almanya‟da yaĢayan akrabaları onları ziyarete geldikçe konuĢtukları tek konu para olur. Sürekli EĢref‟e bir maaĢla yetinilemeyeceğini, vakit geçirmeden Almanya‟ya gelip parayı bulması yönünde onun aklını karıĢtırırlar. Kutlu EĢref‟in zihninde meydana gelen bu değiĢimi Ģu Ģekilde anlatır:

“Böyle böyle Eşref‟in derinlerinde uyuyan zenginlik ve göç duygusu uyandı. Uyanmakla kalmayıp bir ejderha gibi bütün benliğini kapladı. Kardeşleri her geldiklerinde Muş‟ta, İstanbul‟da daire, dükkan, arsa alıyor, yatırım yapıyor ve Eşref‟in karşısında kas kas kasılıyorlardı.”343

Türkiye‟de dar imkânlarla geçinen, umudu ve mutluluğu parada arayan aileler tek çıkar yol olarak dıĢ göçü görmüĢlerdir. Özellikle Almanya, Fransa gibi sanayi anlamında geliĢmiĢ ülkeler kendi ülkelerinde yeterli nüfus olmadığı için az geliĢmiĢ ülkelerden göçe müsaade etmiĢlerdir. DıĢ göç, Türkiye‟de yaĢayan aileler için bir umut kapısı olmakla beraber pek çok ailenin de yıkımına, mutsuzluğuna yol açmıĢtır. Orada tutunmaya çalıĢmak için önce aile babasının gitmiĢ, bazen orada bir düzen tutturup bütün ailesini yanına almıĢ, bazen de kültür farklılığının yol açtığı bocalamayla kendi değerlerini unutup ailesini, çocuklarını bir yana bırakması hadisesi de cereyan etmiĢtir. Kutlu, dıĢ göçün yol açtığı bu sorunsalı Zafer Yahut Hiç‟te Oya ve EĢref üzerinden vermektedir.EĢref bu duygularla coĢarken Oya mutlu ve huzurlu yuvasını paraya değiĢmek istemez. EĢref kararlıdır ve Oya‟yla konuĢup sadece gözlem amacıyla gitmek üzere çıktığı Almanya göçünden bir daha dönmez.

Köyden kente göç, sadece köy ve kasabaların dağılmasına, fakir ama gururlu olan kasaba insanının parayla yoksullaĢmasına neden olmamıĢ, aynı zamanda göç edilen kentlerde, bunun neticesi olarak birçok sorunu da beraberinde getirmiĢlerdir. Bu

sorunlardan biri de yeterli alt yapı olmadan kentlerin büyümesidir. Zafer Yahut Hiç‟te sözü edilen kent Ġstanbul‟dur. Aldığı göçle beraber hızla büyüyen Ġstanbul, nüfus yoğunluğu, çevre kirliliği, kültürel yozlaĢma, çarpık kentleĢme, arabesk yaĢam gibi çeĢitli sorunlaral karĢı karĢıya kalmıĢtır. Bunun yanıda Ġstanbul‟un sadece merkezine değil ğöç alan civar köyleri de durumdan etkilenmiĢtir. Nüfusunun artmasıyla hızla ve hazırlıksız olarak büyüyen köylere, devletin gereken yardım elini uzatamaması, gerekli alt yapı olmadan belli bir nüfus yoğunluğuna ulaĢınca Ģehre katılıp ilçe durumuna gelmesi kente eklemlenmeye çalıĢan köy halkını kendi imkânsızlıklarıyla bırakmıĢtır:

“Durum umutsuz. Devlet hazırlıksız, para kıt. Devlet halkın dinamizmine yetişemiyor. İşte şurda bir semt kurulmakta. Beş on seneye kalmaz şehirle birleşir. Ama ne alt yapısı var, ne üst yapısı. Bizim devlet ilk günden bu yana böyle galiba. Kervan yolda düzülür misali. Vatandaş kendi işini kendi görmek zorunda kaldı. Ne yapsın. Nüfus artıyor, ekmek aslanın ağzında. Kentleşme böyle mi olur? Azgelişmiş denince kızıyoruz. Hiç hakkımız yok. Balık Ankara‟dan kokuyor. Yıllarca seçildiği ili milletvekili olarak ziyaret etmeyen, tanımayan mebuslarla geçirdik zamanı. Milletle devletin arası açıldı, bir türlü kapanmıyor. Bir seferberlik, topyekun bir heyecan lazım. Onun için bir de hedef tutmalı. İşte zurnanın zırt dediği yer.”344

KentleĢme ve göçler üzerindeki en etkili faktör kırsal alanlardaki geçim ve hayat Ģartlarıdır. Tarihsel deneyime bakıldığında ekonomik geliĢme süreci boyunca tarımsal istihdamın toplam istihdam içindeki payının girederek azaldığı görülecektir. Bunun sebebleri ise birçok olmakla beraber hikayelerde de temel izlek olarak iĢlenen sanayileĢme ve kent hayatının cazibesidir.

Köy-kasabadan kente göç meselesinde göç olgusunu pek de hoĢ karĢılamalayan yazar, kentten bakıldığında göç etmiĢ insanıın durumunu modern dünyanın dayattığı bir “mecburiyet” olarak niteler. Kutlu köy-kasabanın değiĢmesi, köylü-kasabalının göç etmesini topraktan kopma, tarım ekonomisinin zayıf kalması gibi sebeplere bağlarken aynı zamanda bu karĢı konulamaz durumu zamanın hükmünü

yürütmesi olarak algılamaktadır.