• Sonuç bulunamadı

1.5. Medya, Siyaset ve Siyasal İktidar

1.5.1. Medyanın Kamuoyu Oluşturmadaki Etkisi, Denetim Rolü ve Rıza

Toplumsallaşma sürecinin önemli işlevlerinden biri iletişim unsurudur ve iletişim, kitle iletişim araçlarının da kullanılmasıyla toplumun siyasallaşmasında önemli bir rol oynamaktadır (Bektaş, 2000: 97). Bu kapsamda bireyler, bahsedilen kitle iletişim araçları vasıtasıyla birçok gelişmeden haberdar olmakta, bu gelişmeler üzerinde yorum yapabilmekte ve bu gelişmelere yönelik kararlar alabilmektedir. Bu gelişmeler, toplumsal, siyasal, ekonomik, eğitim, sanat, spor ve birçok kurumdan oluşabilmektedir. Üzerinde durulan bu farklı alanların her biri üzerine bilgi aktarımı bir toplumun içerisinde bulunduğu dönem için oldukça önemli ve hayati olabilmektedir. Bu bakımdan da bahsedilen alanlarda elde edilecek her türlü bilgi, ileti ve haber bireyler tarafından son derece titizlikle takip edilmektedir. Medya, ilk bakışta haber, haberleşme ve iletişim faaliyetleri düşünülerek tanımlanmakta ve belirli bir konuma oturtulmaktadır. İçerisinde bulunduğumuz bilgi çağında internet, mobil teknoloji ve uydu gibi birçok haberleşme ağının kurulması bu savı doğrular niteliktedir. Ancak medya, haberleşme ve iletişim faaliyetlerinin yanı sıra daha farklı argüman ve roller de içerebilmektedir.

Haberleşme ve iletişim rolünün yanı sıra medya; günümüzde siyasal, ekonomik, toplumsal ve hatta spor gibi hayatın hemen her konumunda belirleyici, etkileyici ve yönlendirici rol oynamaktadır. Buradan hareketle yöneticiler ile yönetilenler arasında gerek olumlu ve gerekse de olumsuz bir iletişim medya aracılığı ile sağlanarak ilgili konularda bir kamuoyu oluşturulabilmekte ve yönetimin temelinin meşruluğu bu kapsamda sağlamlaştırılabilmektedir. Ters bir açı ise meşruluk temellerinin zayıflaması ve siyasal iktidarı elinde bulunduran zümrenin değişimine etki edilmesidir. Örneğin, medya eğitim kurumuna yönelik çeşitli formlar sunarak kamuoyunun eğitim kurumu ve

eğitim reformları üzerindeki düşüncesini etkileyebilmektedir (Anderson, 2007: 105). Bu etki bahsedildiği üzere olumlu ya da olumsuz nitelikte görülebilir.

Siyasal iktidarın elde edilmesi ve bu iktidarın yeniden üretilerek sürekliliğinin sağlanması noktasında önemli bir unsur da kamuoyudur. Kamuoyu, adından da anlaşılacağı gibi kamuyu ilgilendiren bir hususta kamunun oyu yani düşüncesidir. Diğer bir tanımıyla kamuoyu, bireylerden oluşan toplulukların kolektif kanaatlerini ifade eden bir kavram olarak kullanılmaktadır (Bektaş, 2000: 41). Halk arasında bilinen ve sıkça kullanılan en geniş tanımıyla ise kamuoyu, bir konu üzerinde halkın genel kanaat ve düşüncesidir. Siyasal iktidar açısından kamuoyunun önemi ise yönetme fonksiyonunun elde edilmesi ve bunun sürekliliğinin sağlanması noktasındadır. Medyanın bu yöndeki etkileri genellikle objektif olarak ifade edilen ancak çoğu göstermelik olan raporlar ve haberlerle gerçekleştirilebilmektedir (Arceneaux ve Murphy, 2012: 175). Kamuoyu, bu kapsamda kimi zaman belirli bir şekle sokulur. Kamuoyu üzerinde gerçekleştirilen bu şekillendirme ile siyasal iktidar kendi faaliyetlerini benimsetmeyi ve bu faaliyetlerinin devam ettirmeyi hedeflemektedir. Kamuoyu ile ilgili bu bilgiler kapsamında medyayı ilgilendiren taraf ise kurgulama sürecidir.

Medya üzerine gerçekleştirilen eleştirel yaklaşım, temel savunusu olarak düşünülenin aksine medyanın nesnel gerçeklikten ziyade kurgulanmış bir gerçeği sunduğunu ve bu kurgulanmış gerçeği kamuoyuna sunduğunu ifade etmektedir (Parlak, 2009: 86). Nesnel bir sunuşun aksine medyanın kurgulanmış bir gerçeği servis ettiğini savunan eleştirel düşünce, kurgulama sürecinin mevcut güçlerin çıkarları uzantısında yapıldığını ifade etmektedir. Yine bu kurgulamanın, mevcut ve egemen ideolojinin yeniden üretimi ve sürdürülebilirliği ile medya kuruluşlarının ekonomik çıkarlarını hedef alarak yaptıkları ifade edilmektedir (Parlak, 2009: 87). Bu noktadan hareketle iktidar koltuğunda oturanların, medya şirketlerinin istediği ekonomik hamleleri gerçekleştirebilecek kişiler oldukları düşünüldüğünde ve yine medyanın da iktidar koltuğunda oturanların iktidarını perçinleyecek yayın ve haber yapmalarını göz önünde bulundurursak arada çift taraflı bir ilişki ve etkileşimin olduğu gözden kaçmamaktadır. Böylelikle kamu olarak ifade edilen halkın medya aracılığı ile yönlendirilmesi ve siyasi mekanizmaların hiziplerine dâhil edilmeleri imkân bulabilmektedir.

Bu noktada dikkat edilmesi ve incelenmesi gereken konu “ Medyanın

olaydır ve çerçeveleme kavramı insanların dünyaya ait bakış açılarını şekillendirmektedir (Güran ve Özarslan, 2013: 300). Goffman ise çerçevelemenin meydana gelen olayları algılanması, benimsenmesi ve tanımlanmasını sağlayan bir unsur olarak ifade etmektedir (Durur, 2011: 24). Burada üzerinde durulan husus, medyanın haber ve iletişim süreçlerini gerçekleştirmesinin yanında gerçeklik inşası denilen durumu gerçekleştirmesidir. Çerçeveleme kavramı, bireylerin dünyayı algılaması sürecinde belirli bir takım unsurlara odaklanıp diğer hususları dikkate almadıkları durumu ifade etmektedir. Halk arasındaki: “ Dar pencereden

değerlendirmek… ” ifadesi bu konuya dayanmaktadır. Çünkü oluşturulmuş bir pencere

söz konusudur ve bu pencerenin dışına çıkılmama durumu gözlemlenmektedir.

Medya, aktardığı haber ve bilgiler üzerinde çerçeve oluştururken bir takım öğeleri göz önünde bulundurmaktadır ve bunlar toplumsal değerler, çıkar grupları ve medya sahiplerinin baskısı, haber üretim gelenekleri ve haber yapanların ideolojik bakış açılarıdır (Güran ve Özarslan, 2013: 300). Bu etmenlerin de göz önünde bulundurulmasıyla belirli kalıplar oluşturulmaktadır. Bu kalıplar ile bireyler kendilerine sunulan haberleri aynı çerçeveden alıp yorumlamakta ve farklı bakış açılarıyla değerlendirememektedir. Bu bilgiler ışığında medyanın gündem oluşturmakla beraber gündemin önemini derecelendirebilmesi mümkün olabilmektedir. Bahsedilen çerçeve kavramı da inşa ettiği bir gerçeklik algısı ile birlikte olaylara farklı anlamlar yükleyerek rıza, oydaşma ve yeniden üretim olgularını da elde etmeyi gerçekleştirebilmektedir (Durur, 2011: 22). Sonuç olarak çerçeveleme kavramı, bir bütün üzerinde sınırlandırmaya giderek parçanın ifade edilmesi ve medyanın bu sınırlandırma ile belirli çerçeveden gerçekliğin inşası ve yeniden üretim süreçlerini yerine getirmesi durumudur. Buradaki çok önemli nokta ise ideolojik yansımalarla gerçekleştirilen bir çerçeveleme işlemi ve bu işlemin egemen söylemlerle şekillenerek egemen gücün yeniden üretilmesine olanak tanıması durumudur.

Medyanın siyaset kavramı ile olan bu nitelikte bir ilişkisi gerek kamuoyu oluşturulması sürecinde, gerek haberlerin aktarımında ve gerekse de medyanın denetim görevinde medya üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır. Medyanın, kendi ekonomik çıkarlarını ön plâna koyarak haber yapması düşünüldüğünde bunun yönlendirici nitelikte olmaması ve tarafsızca yapılması mümkün olmayacaktır. Bu sebeple medya patronları siyasal iktidar ile ilişkilerine dikkat etmektedirler. Çünkü en

ufak bir zıtlaşmanın dahi büyük ekonomik kayıplara neden olabileceğini bilmektedirler. Bu durum da nihai olarak son derece eksik bir kamuoyunun oluşmasına ve gözlemlenmesine neden olmaktadır. Nitekim Freedom House’nin 1960’lar Amerika’sı üzerine yapmış olduğu araştırmalarda, Amerika Birleşik Devletleri’nin Vietnam savaşındaki hamlelerinde aslında başarısız olduğunu ancak çıkar mekanizmasının etkisiyle yapılan basit gazetecilik anlayışı nedeniyle Vietnam savaşından sonra ABD’yi zafer kazanmış gibi göstermesi bu konuya gösterilecek oldukça iyi bir örnektir (Chomsky, 2002: 9). Buradaki esas unsur yöneten erkin savaşta ve sonrasındaki yanlış hamleleri bilmesi ancak bunun medya aracılığı ile ört pas edilerek zafer havası yaratılmasıyla bu konuda yanlış bir kamuoyunun oluşturulmasıdır.

Konuya dair değinilmesi gereken diğer bir nokta da ortak kanaat oluşturulması ve rıza gösterilmesi sürecidir. Bahsedildiği üzere medya, toplum üzerinde bilgilendirme ve haber aktarımı sürecinde eleştirel bir metot uygulamaktadır. Gerçek ve hakikat algısının tartışıldığı bu aktarım süreçlerinde medya ortak bir düşünceyi benimsettirirken buna rıza gösterilmesini de sağlayabilmektedir. Rıza kavramı ister otoriter, ister totaliter ve isterse de demokratik rejimler olsun önemlidir. Çünkü rıza, yönetici iktidar ve yönetilen kamu arasında kuvvetli bir bağ oluşturmakta ve bu bağ iktidarın meşruluk zeminini sağlayarak devam edip etmeyeceği üzerinde etkili olmaktadır (Alver, 2006: 153). Buradan hareketle medya, iktidar koltuğunda oturan zümrenin iktidarına olan kabulüne yani meşruluğuna katkı sağlamaktadır. Nitekim Louis Althusser, Devletin İdeolojik Aygıtları olarak tanımladığı kümeye medya ve iletişim araçlarını da dahil ederek bunların mevcut iktidar ve onun ideolojisinin devamını ve yeniden üretimini sağlayan unsurlar olduğunu belirtmektedir (Althusser, 2006: 382).