• Sonuç bulunamadı

C. ESERLERİ VE ÖDÜLLERİ

2.2. EDEBÎ SANATLAR

2.2.1. Mecazla İlgili Sanatlar

2.2.1.1. Teşbih (Benzetme)

“Bir sözü daha etkili duruma getirmek için, ardında türlü yönlerden ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı nitelikçe daha üstün olana benzetmektir.” (Dilçin; 1997:105).

Teşbihte kelimeler genelde gerçek anlamlarıyla kullanılırlar. Cemal Süreya şiirlerinde bolca kullandığı bu sanatla ahengi ve musikiyi canlı tutmuştur, anlamı genişletmiştir. Şair kullandığı teşbihlerle bazen soyut kavramları somutlaştırırken bazen de somutu daha da belirginleştirmek için bu sanata başvurur. Bizde şairin şiirlerinden 260 teşbih örneğine rastladık:

Kırmızı bir kuştur soluğum Kumral göklerinde saçlarının

……….

Kırmızı bir at oluyor soluğum (San, s. 11)

Burada soluğun kuşa ve ata benzemesi teşbihin en güzel örneklerinden biridir:

Güneş her sabah verilmiş bir söz gibi doğuyordu (Siz Saatleri, s. 237)

Gözlerimizin dibi karıştı

Dağ yollarının uzak dumanı gibi (Bir Minareli, s. 251)

Göçebe şiirinde şair hüznü kuşa benzetmiştir.

Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında

Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını (Ülke, s. 49)

Yine Göçebe’de Anadolu şiirini iştahlı bir çocuğa benzeterek aslında Anadolu şiirinin zor koşullarda ortaya çıktığına vurgu yapmıştır.

Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri (Göçebe, s. 63)

Aşağıdaki örnekte soyut olan mutluluk kavramı somutlaştırılmaya çalışılarak olumlu ve olumsuz iki yönü belirtilmiştir. Bu tür benzetme sıkça görülür:

Mutluluk Açan tütün

Körelten tütün (Perdeli, s. 294)

Onunla aşkımız, o diyorum ona Kırıcı sözler gibiydi (Karne, s. 159)

Ertelenemez artık ağustos duygusu;

Son pişmanlık, inanın, fazla çiçek (Bent Kapağı I, s. 295)

Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda Güverteleri uçtan uca orman

Aldım çiçeğimi şurama bastım

Bastım ki yalnızlığımmış (Bir Çiçek, s. 259)

Bazı şiirlerde soyut kavramlarla benzetme yoluna gidilmiştir.

Adam hüzünlü

Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel

Güzel anılar gibi güzel

Çocuk

Güzel anılar gibi hüzünlü

Hüzünlü şarkılar gibi güzel (Fotoğraf, s. 182)

Ölüm güney yarımkürede Çok sığ ve sonsuz geniş

Bir ırmaktır (Düşüncesi Değil Kendisi, s. 230)

Yukarıdaki örnekte somutlaştırma yoluyla teşbihin güzel bir örneği verilmiştir:

Üç anayasa

ortasında büyüdün

Biri akasya

Biri gül

Biri zakkum (Kısa Türkiye Tarihi II, s. 220)

Cemal Süreya; şiirlerine, içinde yaşadığı dönemin olaylarını da benzetme yoluyla aktarırken, teşbihin ilginç bir örneğiyle karşımıza çıkar. Burada, anayasanın; akasya, gül ve zakkuma benzetilmiş olması teşbihin etkili örneklerinden biridir.

2.2.1.2. Somutlaştırma

Cemal Süreya’nın şiirleri, görünüşte soyut gibi görünse de aslında somut özellikleriyle karşımıza çıkar. Şair soyut kavramları somutlaştırırken materyalist oluşu sebebiyle somutu ön plana çıkarmayı sever. Biz de şiirlerde 221 örneğine rastladığımız somutlaştırma örneklerinin bazılarını vermek istedik:

“Geldin masaya oturdun ve hayatımı böldün bir milat gibi” (Bugün Ne, s. 309) Şair bu örnekte teşbihi de kullanarak güzel bir somutlaştırma örneği vermiştir.

“Ben aldım masanın üstüne koydum kuralları” (Önceleyin, s.13)

Şair kimi zaman ses, duygu ve zamanla ilgili kavramları somutlaştırma yoluna gitmiştir:

“Yeşil ipek gömleğinin yakası

Büyük zamana düşer” (Edip Cansever, s. 204)

“Geceyi tutup getirmek birinci işi” (Süveyş, s.30)

“Siz saatleri yaşadınız. Zamantaşlarını. Niceldir saatler.” (Siz, Saatleri, s. 237) Yukarıdaki üç örnekte şair zamanı somutlaştırarak elle tutulur bir varlık gibi göstermiştir.

Soyut kavramlar şiirlerde ilginç bir şekilde somutlaştırılır:

“İki şey: aşk ve şiir

Bunlar kuşkuyla çiftleşir” (İki Şey, s. 123)

“Sen eteklerinden erdemler sarkan

Kırmızı başlıklı pis kız” (Bent Kapağı, s. 295)

“Sandalyede Tıpkı benim gibi

Oturuyor boşluğum (Camdan, s. 188)

Bu üç örnekte soyut kavramlar sanki maddi bir varlıkmış gibi gösterilmiştir.

Duygularla yapılan somutlaştırmalar da ilgi çekicidir.

“Düşen kulaklarıyla birlikte Buruşur sevinci” (Kurt, s. 121)

“Yakasında kocaman bir düğme

Sevinci bitiştiren acıya” (Yağmurun Yağması İyidir, s.59)

“Sevgiyi tutundurmak için belki de

Geçirdi mızrağını içinden bir flütün” (Tristram, s. 58)

Sesle ilgili bazı ilginç örnekler de vardır:

“Kibrit çak masmavi yanardı sesin” (Ülke, s. 48)

“Bir şair: Ahmet Arif

Toplar dağların rüzgarlarını

Dağıtır çocuklara erken” (Resim, s. 57)

“Atkısı bir tambur sesine uzanır.” (Öğle Üstü, s. 50)

“Ve üstündekileri Bir bir fırlatıp atan

Bir leylak sesi…” (İntihar, s. 298)

Bu örneklerde ses somutlaştırılarak maddesel varlık görünümünde karşımıza çıkıyor.

Bazı örnekler:

“Yazıldı yalnızlığın yuvarlak masasına” (Tristram, s. 58)

“Sonra o, gider sesini yıkardı” (Yağmurun Yağması İyidir, s. 59)

“Dostum olan ellerini unutmadım” (Ülke, s. 48)

“Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar” (Ülke, s, 49)

“Sabahın demiri girdikçe toprağa

Hınçlarını gömmektedir içine yerin” (555K, s. 288)

“Karanlığı tutuşturup bir köşesinden” (555K, s. 289)

“Irmak aşağı inen güz parçası” (İlkokulu Bitirdiği, s. 246)

“Yazıldı defterine güzelliğin” (Sevincelik, s. 211)

“Kızlığın masanın üstünde

Kocana saklıyorsun” (Şu Da Var, s. 29)

2.2.1.3. Mecaz-ı Mürsel

Bir sözü benzetme amacı olmaksızın gerçek anlamının dışında kullanma sanatıdır.

Cemal Süreya bu sanatı teşhis, tekrir, teşbih, telmih sanatları kadar sıkça kullanmamasına rağmen verdiği örnekler dikkate değerdir ve şiirlerinde toplamda 82 mecaz-ı mürsel sanatına rastlanmıştır. Örnekler:

“bir çocuk görmüştüm eskiden

kaşları uzaklardan geliyor” (İki Şey, s.125)

“Kapı açılıveriyor Ve üstündekileri Bir bir fırlatıp atan

Bir leylak sesi…” (İntihar, s. 298)

Burada “leylak sesi” büyük ölçüde bir kadını çağrıştırdığından mecaz-ı mürsel olarak karşımıza çıkıyor.

“Sokağı dönen gözleri

Çalar çiniye çiniye” (Arka Güneş, s. 67)

“Akdeniz kıyılarına iki nöbetçi dikti

Güneşi bir de şiiri” (Ortadoğu I, s.106)

“İstanbullar geminin altında

Kadınları sorarsan onlar da öyle” (Şiir, s. 14)

“Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum Her nasılsa sokağa düşmüş” (Gül, s.12)

“Kolumu kanadımı kırıyorum

Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı” (Gül, s.12)

“Kadın gözlerini koydu ortaya” (Şiir, s. 23)

“Hamza bütün parmaklarını ortaya dökmüştü

Yirmi yıldır cebinde biriktirdiği parmaklarını (Hamza, s.27)

“Leyla’nın kaşları geldi oturdu karşıma” (Hamza Süiti, s. 28)

2.2.1.4. Tariz

Bir sözcüğün gerçek anlamının tam tersini kastederek kullanılmasıyla yapılan bir sanattır. Diğer bir deyişle bir kişi ya da durumla alay etmek, onu iğnelemek, taşlamaktır.

Cemal Süreya’nın şiirlerinde bu sanatla ilgili ince kullanımlar mevcuttur ve toplamda 74 örneği bulunmaktadır. Örnekler:

“Kuveyt’te

Sağ eliyle duaya dururken

Sol eliyle kıçını kaşımaktadır” (Ortadoğu 2, s.109)

“Ama batılıdırlar da lahmacuna havyar sürecek kadar”

“Hekimdirler güneş gözlüğüyle kürtaj yaparlar başarırlar da”

“Padişahtırlar ferman çıkarmışlardır: hareme patlıcan ve hıyar ancak kıyılarak sokulabilir”

“Yönetmendirler kurul başkanıdırlar

Japon feneri ya da uçurtma tadı taşıyan senetlerden

Zamanaşımı süresi dolmadan tüyüp gider imzaları” (Onlar İçin Minibüs Şarkısı, s. 130)

Yukarıdaki örneklerde şair, aslında, söylediklerinin tam tersini ima ederek ince tariz örnekleri vermiştir:

“Marmara’dan yirmi yılda çıkaramayacağı gerçeği

Okyanusu beş dakika seyretmekle kavrar” (Uçurumda Açan, s. 149)

“Ağır ol Bay Düzyazı

Sen ancak uçağa binebilirsin!” (Oteller Hanlar hamamlar İçin Sürekli Şiir, s. 164)

“Bilginlerimiz sağolsunlar Bir vitamin buldular Çalışınca azıcık Yumuşak G vitamini

Ulusalcılık!” (Ğ Vitamini, s. 177)

Cemal Süreya’nın bu sanatı, şiirlerine ustaca yansıttığı aşikârdır:

“Kedi adımlı dışişleri bakanları

Onun parmaklarıyla konuşurlar” (Karacaoğlan, s.207) “Tanrım siz şu uzun Anadolu’yu

Çocukluk günlerinizde mi yarattınız?” (Sülünün Yüzü, s. 245) “Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sutyeni

Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;

Tanrım, gerçekten çocukluk günlerinizde mi?...” (Afyon Garındaki, s.248) “Sığınacak yer kalmadı

Chagall’daki eşeğin gözünden başka” (11 Beyit, s.267)

“Ama ayrıca, aldığın şu hayat Fena değildir…

Üstü kalsın…” (Üstü Kalsın, s. 302) “Her şeyi öğrenir kişi ve bağışlar sonunda

Bir anamın sütü kaldı onu da bulan içsin” (Gitsin Efendim, s.318)

Verilen örneklerden de görüldüğü üzere, şair; şiirlerinde yer yer açık bazen de üstü kapalı tariz örnekleri vermiştir. Bu örnekler şiire büyük oranda ahenk ve anlam katmıştır. Bu da şairin, şiirlerini ne derece ince dokuduğunun ispatıdır.

2.2.1.5. Teşhis – İntak

Teşhis-intak, insan dışındaki varlıkları kişileştirerek onları konuşturma sanatıdır.

Kimi zaman gök cisimlerini, doğayı, çağları veya yapıları, kimi zamanda insan organlarını kişileştiren şair, bu sanatı, şiirlerinde büyük bir ustalıkla işler. Şairin cinsel içerikli şiirlerinde seviştiği kadının birçok uzvu da kişileştirilmiştir. Bu kullanım, onun şiirlerine ayrı bir ahenk ve akış kazandırır. Cemal Süreya’nın sıkça kullandığı teşhis-intak toplamda 344’tür. Örnekler:

“Ne demiş uçurumda açan çiçek

Yurdumsun ey uçurum” (Uçurumda Açan, s. 150) “Sen akışkan ayna dertli böcek

Çamaşırımda besleyici leke” (Özür, s.155)

“Leyla’nın kaşları geldi oturdu karşıma” (Hamza Süiti, s. 28)

“Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde

Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor” (Üvercinka, s. 28) “Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra” (Aşk, s. 17)

Yukarıdaki son üç örnekte, kadına ait organlar müthiş bir şekilde kişileştirilmiş olarak karşımıza çıkar:

“Yalnızım bir de uzaktayım Hani ölmek işten değil

Matmazel Ay da olmasa” (Rokoko, s. 54)

Bu örnekte ay müthiş bir şekilde kadına benzetilerek kişileştirilmiştir:

“Acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı gibi” (Göçebe, s. 62)

“Güneşin linç edildiği bir akşam” (Bun, s. 37)

Şiirlerden bu örnekler, doğayla ilgili kavramların ilginç kişileştirilmelerini gözler önüne seriyor.

Bazen bir yer, bir çiçek; kimi zaman da bir hayvan, bir duygu kişileştirilmiştir.

İnsana ait özellikler ince bir şekilde insan dışı varlıklara yüklenir:

“İstanbul öyle ağırbaşlı bir kent değildir” (Uçurumda Açan, s.149)

“Bir çiçek yolumu kesti” (Bir Çiçek, s.175)

“Dolmabahçe Sarayı’nın altında Zambak gibi hırsla açılıyor bir kuğu Doğru söyle

Beni mi seviyorsun Atatürk’ü mü? (Bent Kapağı III, s.296)

“Bıçkın sevinç kunt öfke” (Özür, s.155)

Şiirlerde ses ve rüzgâr kavramları da kişileştirilir:

“Rüzgar Az ötedeki

Eski kervansarayı

Eleştirir durur” (Tercan, s.203) “Soylu bir demir sesi yükselir

Soylu büyük ve mavi bir demir sesi” (Göçebe, s. 64)

Teşhis-intak örneklerinden diğerlerini şöyle sıralayabiliriz:

“Ve çekingen bir tılsım var” (1994 Eliyle Samanyolu’na, s. 208)

“Uzanıp durmuş mahcup

Işığa göçerin şarkısı” (Turgut Uyar, s. 209)

“Yeni bir güzel duyu açılırdı

Bir töre can çekişirken” (Yaz Sonu, s. 210)

“Anılar ortalıkta dolaşır ve karmaşır” (Dostluklar İçin Düzyazı, s.214) “Terimler, eşekarıları sözcüklerin

Acımasızdırlar, adsız ve süeldirler,” (Daha Ben, s.249)

“Örtüler arasında yeryüzü beğenisiyle

Ayışığını paylaşırdı bacakları” (İçtim O, s. 250)

“Şebboy sesli bir cümbüş eza içinde” (Hiçbir Semtte, s. 255)