• Sonuç bulunamadı

Meşru Savunma (Müdafaa) :

Belgede SUÇUN UNSURLARI (sayfa 110-115)

ve kamu güvenliğinin sağlannıastndan sorumlu olan polis, âmirin­

den aldığı emri, kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı emri verene bildirir. An­

cak, âmir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazılı olarak yenilerse, emir yerine getirilir. Bu hâlde, emri yerine getirenler sorumluluk­

tan kurtulamaz». Bununla beraber, «yetkili âmir tarafından verile­

cek sözlü emirler derhal yerine getirilir. Bu emirlerin yazılı olarak verilmesi istenmez. Bu hâllerde emrin yerine getirilmesinden do­

ğabilecek sorumluluk emri verene aittir». Maddenin naklettiğimiz son bölümü tereddüt doğurmakta ve polisin, konusu suç olan emre uymak zorunda olduğu biçiminde yorumlanmağa elverişli bulun-maktadu-. Bu konuda bak. DÖNMEZLER-ERMAN. op. cit C. I I / l n. 781.

Emre ilişkin yanılmanın etkisi konusunda bak. EREM. Türk Ceza Hukuku, sah. 566-7.

cak, eski tarihli olanlarla yeni ceza yasaları arasında, kuruma özel veya genel hükümler içinde yer vermek bakımından fark vardır (28). T. C. K. modern akıma uyarak, kuruma genel hükümleri ara­

sında yer vermiştir.

1. Hukukî Niteliği:

Meşru savunmanın bir hukuka uygunluk nedeni sayılması, bir kimsenin, hukuk düzeni tarafından tanınmış olan hakkını hak­

sız bir saldırıya karşı savunması halinde böyle bir hareketin top­

lum ve insanlık bakımından zararlı sayılamayacağı olgusuna daya­

nır (29).

2. Meşru Savunmanın Koşulları:

Bir savunmanın meşru sayılabilmesi, bazı koşulların gerçekleş­

mesine bağlıdır. Bu koşullan iki grupta toplayabiliriz a) Saldırıya ilişkin koşullar, b) Savunmaya ilişkin koşullar (30).

a) Saldırıya İlişkin Koşullar: Bunlar, bir saldırının varlığı, saldırının haksız olması ve nefs, ya da ırza yönelmiş olmasıdır.

aa) S a l d ı r ı n ı n V a r l ı ğ ı : T. C. K., «...bir taarruzu filhal defi zarureti» nden sözetmek suretiyle, saldırının somut ola­

rak varolması gerektiğini belirtmek istemiştir. Buna göre, saldın ile savunma aynı anda olacaktır. Muhtemel bir saldırıya karşı sa­

vunma aynı ânda olacaktır. Muhtemel bir saldırıya karşı savunma meşru sayılamaz. Bunun gibi sona ermiş bir saldırıya karşı girişi­

lecek hareket, savunma değil intikam olur. Bununla birlikte, başla­

mamış, fakat başlaması muhakkak olan ve başladığı takdirde sa­

vunmayı imkânsız, ya da çok güç hâle getirecek bir saldırıya karşı savunma da meşru kabul edilmelidir (32). Bunun gibi, sona ermiş bulunmakla birlikte, tekrarı beklenen saldırının da bitmemiş sayıl-,ması gerektiği düşünülmektedir (33).

(28) Bu görüşler için bak. EREM. op. cit. sah. 568 ve mü. Daha geniş bilgi için: DÖN-MEZER - ERMA.V. op. cit. C. I I / l . n. 768 ve mü.

(29)Aynımahiyette DÖNMEZER - ERİVIAN. op. cit. C. I I / l , n. 796.

(30) EREIVf, bu ilci gruba bir de saldırıyla savunma arasmdaki dengeye ilişkin koşullar eklemektedir. Kanımızca, bu denge koşulu, savunmaya ilişkin olanlar içinde de in-, celeneTjilir. Bak. ANTOLISEI. op. cit. sah. 210.

( $ ) MANZIM. Trattato. V. II, H. 403,

(33) A l A t ) H S E I . op. cit. sah. 212 EREM. op. cil. saiı, 577; Keza, DÖNMEZER - ERMAN.

op. cit. C. I I / l . n. 807

Bu konuların tereddüd doğurmasının nedeni, yasanın saldırı­

dan söz açmış olmasıdır. Yeni İtalyan Ceza Yasası saldırmm do­

ğurduğu tehlikenin varlığını şart koşmak suretiyle konuyu açıklı­

ğa kavuşturmuştur.

bb) S a l d ı r ı n ı n H a k s ı z l ı ğ ı : Saldırının haksız sayıla-bilmesi için aynı zamanda suç olması gerekli değildir. Hukuk düze­

nine aykırı olması yeter (34). Bu nedenle, intihar suç olmadığı hal­

de meşru savunma hükmünden yararlanmalıdır. Öte yandan, saldır­

ganın dokunulmazlıktan yararlanan bir kimse, örneğin, parlamento üyesi, ya da diploması olması, saldırının haksızlığım ortadan kal­

dırmaz. Buna karşılık, saldırganın isnad kabiliyetine sahip bulun­

mayan bir kimse, örneğin bir akıl hastası, ya da küçük olması ha­

linde fikirler ayrılmaktadır. Bu düşünüşe göre, isnad kabiliyetine sahip bulunmayanların hareketleri haksız sayılamaz. Çünkü bu ha­

reketler bilinçli ve iradî değildir. Bu bakımdan, bu gibi kişilerin saldırılarına karşı meşru savunmadan değil, zaruret halinden söz edilebilir (35).

Kanımızca, saldırının bir akıl hastası, ya da bir küçükten gel­

mesi, onun haksızlığını ortadan kaldırmaz. Böyle bir saldırıya kar­

şı kendisini savunan kimse meşru savunma durumundadır. Bu gi­

bi olaylarda zaruret halinin varlığının kabulünün yanlısı değiliz.

Belki, olayı meşru savunma, ya da zaruret hali kalıbı içinde mü­

talâa etmek arasında, sonuçlan bakımından fark bulunmadığı, zi­

ra, her iki ihtimâlde de faile ceza verilmeyeceği düşünülebilir. Ne var ki, zaruret halinin koşullarının meşru savunmaya göre daha dar bir alam kapsadığı hatırlanacak olursa, bu biçim düşünüşün sakın­

caları açıklığa kavuşur (36)^

Saldırıya, kendi haksız hareketi ile sebebiyet veren bir kimse­

nin, bu saldırıdan kurtulmak için yaptığı savunmanın meşru savun­

m a sayılıp sayılmayacağı tereddüt doğurabilir. Örneğin, öldür­

düğü kimsenin oklunun saldırısıyla karşılaşan kimse; bir evli ka­

dınla sevişirken, kadının kocası tarafından yakalanarak öldürül­

mek istenen âşık, bu saldırılara karşı kendini savunur ve saldır­

ganı öldürür, ya da yaralarsa, meşru savunma halinde sayılacak mıdır? Bu konuda tereddüte yer yoktur. Çünkü, yasa saldırıya

se-(34) FERRI op. cit. sah. 469-MANZINI. Trattato. V. II. n. 404.

(35) MANZINI. Trattato. V. II n. 404, I. c. - EREM, op. cit, sah, 572.

(36) Bak, ANTOLSEI. op, cit, sah 211, ,

bebiyet vermemiş olmak koşulunu koymuş değildir (37). Esasen, haksız tahrik, ona maruz kalanın göstereceği tepkiyi meşru kılan bir neden değildir (38). Yalnız cezayı etkiler. Ancak, saldırganı tah­

rik eden kimse, bu tahriki ile onu saldırıya sevkedip kendini meş­

ru savunma durumundaymış gibi göstermek istemişse ceza göre­

cektir. Zira, böyle bir saldırı haksız sayılamaz (39).

Aynı biçimde, meşru savunma haline sokulmuş bir kimsenin hareketlerine karşı yapılacak savunma da meşru sayılamaz. Çünkü,

«ilk taarruz karşısında müdafaa hareketlerine başvurmuş olanın fiilinde hukuka aykırılık mevcut değildir, bu sebeple, müdafaa ha­

reketlerinin haksız taarruz sayılması imkânsızdır» (40).

cc) S a l d ı r ı N e f i s y a d a I r z a Y ö n e l m e l i ­ d i r : Yalnız nefis ve ırza yönelmiş saldırılara karşı meşru savun­

mayı kabul eden T. C. K.'nun sistemini eskimiş kabul etmek müm­

kündür. Gerçekten, yeni yasalar, meşru savunmanın konusunu teşkil edecek hak bakımından bir sınırlama yapmamakta, hangi hakka yö­

nelmiş olursa olsun haksız saldırıya karşı meşru savunmaya yer ver­

mektedirler (41) ,

Türk doktrininde, «nefis» ve «ırz» deyimlerinin en geniş bi­

çimde yorumlanması gerektiği kabul edilmektedir. Ne var ki, bu­

na rağmen, nefis, ya da ırz kavramları dışında kalan bütün haklar bu anlamda bir korumanın kapsamına giremeyeceklerdir. Erem'e göre, «Nefis terimi yalnız hayat hakkı olarak düşünülemez, vücut tamamlığına yönelmiş bir taarruzu def etmek de meşru müdafaa kabul edilebilir... Nefis deyimi kanunumuzda taarruzun şahsa yönelmiş olmasını ifade için kullanılmıştır... Bu sebeple, şahsa iliş­

kin her hangi bir hakka taarruz müdafaayı gerektirebilir. Hayat, vücut tamamlığı hakları kadar hürriyetler de bu deyim içindedir»

(42). Irz teriminin de en geniş biçimde anlaşılması gerektiği id­

dia olunmuştur. Bir kimsenin cinsel özgürlüğüne yönelmiş olan her çeşit saldırı ıneşrû savunmayı mümkün kılmaktadır. Ne var ki, saldırıya karşı yapılacak savunmada aşırılığa kaçmamak

gerekli-(37) EREa|[. op. cit. sah. 575.

(38) ANTOUSEI. op, cit. loc. cit.

(39) DÖNMEZER - ERMAN. op. cit. C, I I / l , n. 802.

(40) ERİM. op. cit. sah. 575-6.

(41) Bak. Ömegin, Yeni İtalyan • Ceza Yasası madde 52.

(42) EREM. op. cit. sah. .S75, Krşz-. DÖNMEZER - ERMAN. op. cif. C. IJ/I, n.

dir. Doktrinin bu görüşünün uygulamada benimsenmiş olduğu söy­

lenemez. Türk Yargıtayı, «49. maddenin ikici fıkrasına ırza geç­

mek fiiline maruz kalan şahsın filhal bu taarruzdan kurtarılması kastiyle işlenen fiillere ait olup, kaçırmak suçu ırza geçmekten müstakil ayrı bir suç olması bakımından hâdiseye bu fıkranın tat­

bikinin mümkün...» olmadığına karar vermiştir (43).

b) Savunmaya İlişkin Koşullar : Bunlar, savunma zorunluğu ve savunma ile saldırı arasında bir nisbetin varlığıdır.

aa) S a v u n m a Z o r u n l u ğ u : Bu koşul yasada, «...haksız bir taarruzu filhal defi zaruretinin bais olduğu mecburiyetle işlenen fiil...» biçiminde ifade olunmuştur. Buna göre, saldırıdan kurtul­

mak için savunmada bulunmak zorunlu olmalıdır. Fakat, böyle bir zorunluğun var olup olmadığı, soyut bir biçimde karşılaştırılma-mah, her olay somut unsurları ile ayrı ayrı ele alınmalıdır (44).

Bununla birlikte, bir kimse güvenlik kuvvetlerine haber vererek saldırıyı önleyebilecek durumdayken bunu yapmaz, ya da yolunu değiştirmesi, ya da bir kenara çekilmesiyle saldırıdan kurtulması mümkün olduğu hâlde savunmaya kalkışırsa, meşru savunmada bulunmuş sayılmaz. Buna karşılık, kaçmak mümkün iken kaçma­

yan ve kendini savunan kimse meşru savunma hükmünden yarar­

lanmalıdır. Türk Yargıtayı da aynı kanıyı paylaşmaktadır (45).

bb) S a l d ı r ı i l e s a v u n m a a r a s ı n d a n i s b e t :

«Kanunumuzda taarruz ile müdafaa arasında nisbetsizUğin bulun-mamsı şartı», «taarruzu defi zarureti» deyimi ile ifade edilmiştir»

(46). Bu nisbet, saldırıya uğrayan hakkın konusuna ve kullanılan araca göre tayin edilir.

T. C. K., belli haklar bakımından meşru savunmayı kabul ettiği­

ne göre «nisbet» koşulu önem kazanır. Saldırıya uğrayan hak ile savunma dolayısile zarara uğrayan hak arasında bir nisbet, denge aranacaktır. Kendisini bir sopayla döven kimseyi öldüren kişinin hareketinde bu anlamda bir nisbetin var olduğu söylenemez. Buna karşılık, ırzına geçmeğe çalışan bir kimseyi, saldırıyı önlemek için

(43) 1. C. D. 15.1.1953, Esas 785 Karar 988.

(44) ANTOLİSEI. op. cit. sah. 213.

(45) «Kaçabilmek İmkânının mevcudiyeti lıalinde dalıi, haksız bir tecavüze karşı kendi­

sini koruyan kimse meşru müdafaa halinde bulunur», 1. C. D. 4.7.1953, Esas 1592, Ka­

rar 2368. Aynı dairenir; şu kararma da bakııflz ; 25.2.1953, Esas 998, Karar 690.

(46) EREM. op. cit. sah. 578.

öldüren kimse meşru savunma halinde sayılmalıdır. Bu örnekler, nisbet kavramının izafî olduğunu gösterir, «Nisbetin takdirinde taarruzun objektif vehameti evvelâ nazara alınacaktır, fakat, bu­

nunla yetinmek doğru olmaz; kendine taarruz edilenin şahsı duru­

mu da nazara alınmalıdır» (47).

Nisbet, saldırı ve savunmada kullanılan araçlar bakımından da aranır. Ancak, bu koşula, saldırıda kullanılan araç ile savunma­

da kullanılan aracın özdeşliği biçiminde anlamamak gerekir. Fark­

lı olmakla birlikte aynı ölçüde etkin araçlar arasında nisbet var sayılmalıdır. Saldırganın kullandığından daha etkili bir aracı, sal­

dırıyı önleyecek biçimde kullanmış olan kimsenin, nisbet koşulu­

na aykırı davrandığı söylenemez. Nisbetin değerlendirilmesi konu­

sunda yukarıda söylenenler araçlar arasındaki nisbet konusunda da doğrudurlar.

3. Üçüncü Kişi Yararına Savunma :

Yasa, başkasının nefis ya da ırzına yapılan saldırı için de meşru savunmaya izin vermiştir. Bu nedenle, bir kimsenin, bir başkası ta­

rafından dövüldüğünü gören kimse, saldırganı zor kullanarak etki­

siz kılacak olursa, hukuka uygunluk nedeninin kapsamına giren bir hareket yapmış olur. Saldırıya uğrayan kimse, saldırıya rıza göster­

mişse buna rağmen savunma mümkün olabilecek midir? Burada, rı­

zanın geçerli sayılabilip sayılamamasma göre bir sonuca varmak gerekir. Örneğin, hayat hakkından vazgeçmeğe ilişkin rıza geçerli de­

ğildir. Bu bakımdan, kanserli ve ölümü muhakkak olan kocasını, onun rızasıyla ve acı çekmemesi için yapacağı bir enjeksiyonla öl­

dürmek üzere olan doktora karşı cebir ve şiddet kullanan kadın üçüncü kişi yararına meşru savunmada bulunmuş olur.

Belgede SUÇUN UNSURLARI (sayfa 110-115)