ve kamu güvenliğinin sağlannıastndan sorumlu olan polis, âmirin
den aldığı emri, kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı emri verene bildirir. An
cak, âmir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazılı olarak yenilerse, emir yerine getirilir. Bu hâlde, emri yerine getirenler sorumluluk
tan kurtulamaz». Bununla beraber, «yetkili âmir tarafından verile
cek sözlü emirler derhal yerine getirilir. Bu emirlerin yazılı olarak verilmesi istenmez. Bu hâllerde emrin yerine getirilmesinden do
ğabilecek sorumluluk emri verene aittir». Maddenin naklettiğimiz son bölümü tereddüt doğurmakta ve polisin, konusu suç olan emre uymak zorunda olduğu biçiminde yorumlanmağa elverişli bulun-maktadu-. Bu konuda bak. DÖNMEZLER-ERMAN. op. cit C. I I / l n. 781.
Emre ilişkin yanılmanın etkisi konusunda bak. EREM. Türk Ceza Hukuku, sah. 566-7.
cak, eski tarihli olanlarla yeni ceza yasaları arasında, kuruma özel veya genel hükümler içinde yer vermek bakımından fark vardır (28). T. C. K. modern akıma uyarak, kuruma genel hükümleri ara
sında yer vermiştir.
1. Hukukî Niteliği:
Meşru savunmanın bir hukuka uygunluk nedeni sayılması, bir kimsenin, hukuk düzeni tarafından tanınmış olan hakkını hak
sız bir saldırıya karşı savunması halinde böyle bir hareketin top
lum ve insanlık bakımından zararlı sayılamayacağı olgusuna daya
nır (29).
2. Meşru Savunmanın Koşulları:
Bir savunmanın meşru sayılabilmesi, bazı koşulların gerçekleş
mesine bağlıdır. Bu koşullan iki grupta toplayabiliriz a) Saldırıya ilişkin koşullar, b) Savunmaya ilişkin koşullar (30).
a) Saldırıya İlişkin Koşullar: Bunlar, bir saldırının varlığı, saldırının haksız olması ve nefs, ya da ırza yönelmiş olmasıdır.
aa) S a l d ı r ı n ı n V a r l ı ğ ı : T. C. K., «...bir taarruzu filhal defi zarureti» nden sözetmek suretiyle, saldırının somut ola
rak varolması gerektiğini belirtmek istemiştir. Buna göre, saldın ile savunma aynı anda olacaktır. Muhtemel bir saldırıya karşı sa
vunma aynı ânda olacaktır. Muhtemel bir saldırıya karşı savunma meşru sayılamaz. Bunun gibi sona ermiş bir saldırıya karşı girişi
lecek hareket, savunma değil intikam olur. Bununla birlikte, başla
mamış, fakat başlaması muhakkak olan ve başladığı takdirde sa
vunmayı imkânsız, ya da çok güç hâle getirecek bir saldırıya karşı savunma da meşru kabul edilmelidir (32). Bunun gibi, sona ermiş bulunmakla birlikte, tekrarı beklenen saldırının da bitmemiş sayıl-,ması gerektiği düşünülmektedir (33).
(28) Bu görüşler için bak. EREM. op. cit. sah. 568 ve mü. Daha geniş bilgi için: DÖN-MEZER - ERMA.V. op. cit. C. I I / l . n. 768 ve mü.
(29)Aynımahiyette DÖNMEZER - ERİVIAN. op. cit. C. I I / l , n. 796.
(30) EREIVf, bu ilci gruba bir de saldırıyla savunma arasmdaki dengeye ilişkin koşullar eklemektedir. Kanımızca, bu denge koşulu, savunmaya ilişkin olanlar içinde de in-, celeneTjilir. Bak. ANTOLISEI. op. cit. sah. 210.
( $ ) MANZIM. Trattato. V. II, H. 403,
(33) A l A t ) H S E I . op. cit. sah. 212 EREM. op. cil. saiı, 577; Keza, DÖNMEZER - ERMAN.
op. cit. C. I I / l . n. 807
Bu konuların tereddüd doğurmasının nedeni, yasanın saldırı
dan söz açmış olmasıdır. Yeni İtalyan Ceza Yasası saldırmm do
ğurduğu tehlikenin varlığını şart koşmak suretiyle konuyu açıklı
ğa kavuşturmuştur.
bb) S a l d ı r ı n ı n H a k s ı z l ı ğ ı : Saldırının haksız sayıla-bilmesi için aynı zamanda suç olması gerekli değildir. Hukuk düze
nine aykırı olması yeter (34). Bu nedenle, intihar suç olmadığı hal
de meşru savunma hükmünden yararlanmalıdır. Öte yandan, saldır
ganın dokunulmazlıktan yararlanan bir kimse, örneğin, parlamento üyesi, ya da diploması olması, saldırının haksızlığım ortadan kal
dırmaz. Buna karşılık, saldırganın isnad kabiliyetine sahip bulun
mayan bir kimse, örneğin bir akıl hastası, ya da küçük olması ha
linde fikirler ayrılmaktadır. Bu düşünüşe göre, isnad kabiliyetine sahip bulunmayanların hareketleri haksız sayılamaz. Çünkü bu ha
reketler bilinçli ve iradî değildir. Bu bakımdan, bu gibi kişilerin saldırılarına karşı meşru savunmadan değil, zaruret halinden söz edilebilir (35).
Kanımızca, saldırının bir akıl hastası, ya da bir küçükten gel
mesi, onun haksızlığını ortadan kaldırmaz. Böyle bir saldırıya kar
şı kendisini savunan kimse meşru savunma durumundadır. Bu gi
bi olaylarda zaruret halinin varlığının kabulünün yanlısı değiliz.
Belki, olayı meşru savunma, ya da zaruret hali kalıbı içinde mü
talâa etmek arasında, sonuçlan bakımından fark bulunmadığı, zi
ra, her iki ihtimâlde de faile ceza verilmeyeceği düşünülebilir. Ne var ki, zaruret halinin koşullarının meşru savunmaya göre daha dar bir alam kapsadığı hatırlanacak olursa, bu biçim düşünüşün sakın
caları açıklığa kavuşur (36)^
Saldırıya, kendi haksız hareketi ile sebebiyet veren bir kimse
nin, bu saldırıdan kurtulmak için yaptığı savunmanın meşru savun
m a sayılıp sayılmayacağı tereddüt doğurabilir. Örneğin, öldür
düğü kimsenin oklunun saldırısıyla karşılaşan kimse; bir evli ka
dınla sevişirken, kadının kocası tarafından yakalanarak öldürül
mek istenen âşık, bu saldırılara karşı kendini savunur ve saldır
ganı öldürür, ya da yaralarsa, meşru savunma halinde sayılacak mıdır? Bu konuda tereddüte yer yoktur. Çünkü, yasa saldırıya
se-(34) FERRI op. cit. sah. 469-MANZINI. Trattato. V. II. n. 404.
(35) MANZINI. Trattato. V. II n. 404, I. c. - EREM, op. cit, sah, 572.
(36) Bak, ANTOLSEI. op, cit, sah 211, ,
bebiyet vermemiş olmak koşulunu koymuş değildir (37). Esasen, haksız tahrik, ona maruz kalanın göstereceği tepkiyi meşru kılan bir neden değildir (38). Yalnız cezayı etkiler. Ancak, saldırganı tah
rik eden kimse, bu tahriki ile onu saldırıya sevkedip kendini meş
ru savunma durumundaymış gibi göstermek istemişse ceza göre
cektir. Zira, böyle bir saldırı haksız sayılamaz (39).
Aynı biçimde, meşru savunma haline sokulmuş bir kimsenin hareketlerine karşı yapılacak savunma da meşru sayılamaz. Çünkü,
«ilk taarruz karşısında müdafaa hareketlerine başvurmuş olanın fiilinde hukuka aykırılık mevcut değildir, bu sebeple, müdafaa ha
reketlerinin haksız taarruz sayılması imkânsızdır» (40).
cc) S a l d ı r ı N e f i s y a d a I r z a Y ö n e l m e l i d i r : Yalnız nefis ve ırza yönelmiş saldırılara karşı meşru savun
mayı kabul eden T. C. K.'nun sistemini eskimiş kabul etmek müm
kündür. Gerçekten, yeni yasalar, meşru savunmanın konusunu teşkil edecek hak bakımından bir sınırlama yapmamakta, hangi hakka yö
nelmiş olursa olsun haksız saldırıya karşı meşru savunmaya yer ver
mektedirler (41) ,
Türk doktrininde, «nefis» ve «ırz» deyimlerinin en geniş bi
çimde yorumlanması gerektiği kabul edilmektedir. Ne var ki, bu
na rağmen, nefis, ya da ırz kavramları dışında kalan bütün haklar bu anlamda bir korumanın kapsamına giremeyeceklerdir. Erem'e göre, «Nefis terimi yalnız hayat hakkı olarak düşünülemez, vücut tamamlığına yönelmiş bir taarruzu def etmek de meşru müdafaa kabul edilebilir... Nefis deyimi kanunumuzda taarruzun şahsa yönelmiş olmasını ifade için kullanılmıştır... Bu sebeple, şahsa iliş
kin her hangi bir hakka taarruz müdafaayı gerektirebilir. Hayat, vücut tamamlığı hakları kadar hürriyetler de bu deyim içindedir»
(42). Irz teriminin de en geniş biçimde anlaşılması gerektiği id
dia olunmuştur. Bir kimsenin cinsel özgürlüğüne yönelmiş olan her çeşit saldırı ıneşrû savunmayı mümkün kılmaktadır. Ne var ki, saldırıya karşı yapılacak savunmada aşırılığa kaçmamak
gerekli-(37) EREa|[. op. cit. sah. 575.
(38) ANTOUSEI. op, cit. loc. cit.
(39) DÖNMEZER - ERMAN. op. cit. C, I I / l , n. 802.
(40) ERİM. op. cit. sah. 575-6.
(41) Bak. Ömegin, Yeni İtalyan • Ceza Yasası madde 52.
(42) EREM. op. cit. sah. .S75, Krşz-. DÖNMEZER - ERMAN. op. cif. C. IJ/I, n.
dir. Doktrinin bu görüşünün uygulamada benimsenmiş olduğu söy
lenemez. Türk Yargıtayı, «49. maddenin ikici fıkrasına ırza geç
mek fiiline maruz kalan şahsın filhal bu taarruzdan kurtarılması kastiyle işlenen fiillere ait olup, kaçırmak suçu ırza geçmekten müstakil ayrı bir suç olması bakımından hâdiseye bu fıkranın tat
bikinin mümkün...» olmadığına karar vermiştir (43).
b) Savunmaya İlişkin Koşullar : Bunlar, savunma zorunluğu ve savunma ile saldırı arasında bir nisbetin varlığıdır.
aa) S a v u n m a Z o r u n l u ğ u : Bu koşul yasada, «...haksız bir taarruzu filhal defi zaruretinin bais olduğu mecburiyetle işlenen fiil...» biçiminde ifade olunmuştur. Buna göre, saldırıdan kurtul
mak için savunmada bulunmak zorunlu olmalıdır. Fakat, böyle bir zorunluğun var olup olmadığı, soyut bir biçimde karşılaştırılma-mah, her olay somut unsurları ile ayrı ayrı ele alınmalıdır (44).
Bununla birlikte, bir kimse güvenlik kuvvetlerine haber vererek saldırıyı önleyebilecek durumdayken bunu yapmaz, ya da yolunu değiştirmesi, ya da bir kenara çekilmesiyle saldırıdan kurtulması mümkün olduğu hâlde savunmaya kalkışırsa, meşru savunmada bulunmuş sayılmaz. Buna karşılık, kaçmak mümkün iken kaçma
yan ve kendini savunan kimse meşru savunma hükmünden yarar
lanmalıdır. Türk Yargıtayı da aynı kanıyı paylaşmaktadır (45).
bb) S a l d ı r ı i l e s a v u n m a a r a s ı n d a n i s b e t :
«Kanunumuzda taarruz ile müdafaa arasında nisbetsizUğin bulun-mamsı şartı», «taarruzu defi zarureti» deyimi ile ifade edilmiştir»
(46). Bu nisbet, saldırıya uğrayan hakkın konusuna ve kullanılan araca göre tayin edilir.
T. C. K., belli haklar bakımından meşru savunmayı kabul ettiği
ne göre «nisbet» koşulu önem kazanır. Saldırıya uğrayan hak ile savunma dolayısile zarara uğrayan hak arasında bir nisbet, denge aranacaktır. Kendisini bir sopayla döven kimseyi öldüren kişinin hareketinde bu anlamda bir nisbetin var olduğu söylenemez. Buna karşılık, ırzına geçmeğe çalışan bir kimseyi, saldırıyı önlemek için
(43) 1. C. D. 15.1.1953, Esas 785 Karar 988.
(44) ANTOLİSEI. op. cit. sah. 213.
(45) «Kaçabilmek İmkânının mevcudiyeti lıalinde dalıi, haksız bir tecavüze karşı kendi
sini koruyan kimse meşru müdafaa halinde bulunur», 1. C. D. 4.7.1953, Esas 1592, Ka
rar 2368. Aynı dairenir; şu kararma da bakııflz ; 25.2.1953, Esas 998, Karar 690.
(46) EREM. op. cit. sah. 578.
öldüren kimse meşru savunma halinde sayılmalıdır. Bu örnekler, nisbet kavramının izafî olduğunu gösterir, «Nisbetin takdirinde taarruzun objektif vehameti evvelâ nazara alınacaktır, fakat, bu
nunla yetinmek doğru olmaz; kendine taarruz edilenin şahsı duru
mu da nazara alınmalıdır» (47).
Nisbet, saldırı ve savunmada kullanılan araçlar bakımından da aranır. Ancak, bu koşula, saldırıda kullanılan araç ile savunma
da kullanılan aracın özdeşliği biçiminde anlamamak gerekir. Fark
lı olmakla birlikte aynı ölçüde etkin araçlar arasında nisbet var sayılmalıdır. Saldırganın kullandığından daha etkili bir aracı, sal
dırıyı önleyecek biçimde kullanmış olan kimsenin, nisbet koşulu
na aykırı davrandığı söylenemez. Nisbetin değerlendirilmesi konu
sunda yukarıda söylenenler araçlar arasındaki nisbet konusunda da doğrudurlar.
3. Üçüncü Kişi Yararına Savunma :
Yasa, başkasının nefis ya da ırzına yapılan saldırı için de meşru savunmaya izin vermiştir. Bu nedenle, bir kimsenin, bir başkası ta
rafından dövüldüğünü gören kimse, saldırganı zor kullanarak etki
siz kılacak olursa, hukuka uygunluk nedeninin kapsamına giren bir hareket yapmış olur. Saldırıya uğrayan kimse, saldırıya rıza göster
mişse buna rağmen savunma mümkün olabilecek midir? Burada, rı
zanın geçerli sayılabilip sayılamamasma göre bir sonuca varmak gerekir. Örneğin, hayat hakkından vazgeçmeğe ilişkin rıza geçerli de
ğildir. Bu bakımdan, kanserli ve ölümü muhakkak olan kocasını, onun rızasıyla ve acı çekmemesi için yapacağı bir enjeksiyonla öl
dürmek üzere olan doktora karşı cebir ve şiddet kullanan kadın üçüncü kişi yararına meşru savunmada bulunmuş olur.