1. Türk Ceza Yasası, kasdın yokluğunun cezayı kaldıracağını hükme bağlamakla birlikte (m. 45), kasdı tanımlamış değildir. Fa
kat, yasanın çeşitli hükümlerden yasa koyucunun kast anlayışı hakkında sonuçlar çıkarmak mümkündür. Aslında, kastı, onu açık
lamak için benimsenecek kurama göre tanımlamak zorunluluğu vardır. Kasdı açıklayan görüşleri, başlıca üçe ayırmak mümkün
d ü r : Tasarım Kuramı, İrade Kuramı, Bilinç Kuramı... Bu sonun
cusuna «karma kuram» da denebilir (81).
Bu kuramlardan birincisine göre, yasanın suç saydığı sonu
cun tasavvur edilmiş olması, suçun kasden işlenmiş sayılması için yeter. Başka bir deyişle, fail, yaptığı bir hareketten belli bir sonu
cun doğabileceğini öngörmüş ise, o sonucu istememiş olsa bile kas
dî bir sorumluluk hali ortaya çıkacaktır. Buna göre, hasmının oto
büsünü yakmak için koyduğu kundaktan çıkan "yangın sonunda, otobüsün bulunduğu garajın üstünde oturan hasmının da ölebile
ceğim düşünen fail, ölüm sonucunu istemiş olmasa bile kasden-adam öldürrhüs sayılacaktır.
(81) Kuramlar hakkında özlü bilgi için bak. 0ÖNMEZER - ERMAN. op. cit. C. II, no. 919 ve mü.
153
özetlediğimiz bu kuram, özellikle, kast ve taksir kavramları arasında karışıklık doğurduğu ve iradîliğin alanını kişi aleyhine son derece genişlettiği gerekçeleriyle eleştirilmiştir.
İrade kuramı ise, kasdı «sonucun istenmiş olması» biçiminde anlar. Kasdm varlığı için, failin iradesinin belli bir sonuca yönel
miş olması gerekir.
Bu kurama göre, tasarım konusu olmuş olsalar bile, irade edil
memiş sonuçlar, kasdedilmiş sayılamayacaklarından, uçakla seya
hat eden eşinin hayat sigortasından yararlanmak için uçağa bom
ba koyan bir kimsenin, meydana gelen diğer ölüm sonuçlarından kasdı dolayısile sorumlu tutulmaması gerekebilecektir.
İrade Kuramı, neyi nistenmiş, neyin istenmemiş olduğunun ta
yin edilebilmesi için, iradeyle birlikte tasarım, hattâ öngörünün de nazara alınması gerektiği söylenerek eleştirilmektedir. Gerçekten, nasıl sonucun yalnız tasavvur edilmiş olması kasdm varlığını ka
bule yetmemekteyse, yalnız, iradenin doğrudan doğruya yöneldi
ği sonucu kasdedilmiş saymak da yetersizdir.
Bilinç ve irade kuramı, söz konusu iki unsuru birlikte ele alır.
Buna göre, sonucun tasavvur edilmiş olmasından başka, iradenin bu sonuca bir hareketle yönelmiş olması gerekir. Ne var ki, «kast için basit bir tasavvur kâfi değildir. Şuurlu bir tasavvur, muhay
yile ile yetinmeyen bir tasavvur zaruridir. Şuurlu bir tasavvur ve bunu tahakkuk ettirmeğe matuf irade kasdm» unsurlarıdır (82).
Bu kuram, yasamız tarafından kabul edilen ve Türk doktrini tarafından benimsenmiş bulunan kuramdır. Böylece, yukarıda ver
miş olduğumuz kasd tanımına varılmaktadır.
2. Kast böylece tanımlanınca, failin, yasanın suç saydığı bir sonucu bilmesi ve istemesi ve bunun için bir harekette bulunma
sı kasdm varlığı bakımından yeterlidir. Ayrıca, sonucun yasaya ya
da hukuka aykırı olduğunu bilmek koşulu aranmaz. Ceza yasası'-nın, hukukî bilmemeyi mazeret saymayan hükmü böyle bir araş
tırmayı gereksiz kılmıştır. Bununla birlikte, yani, eyleminin hukuka aykırı olduğu bilincinin varlığının geçerli olmamasına rağmen, fai
lin, toplum bakımından zararlı, antisosyal nitelikte bir hareket
yap-(82) EREM. op. cit. sah. 497.
tığım bilmesi gerektiği iddia edilmiştir (83). Kanaatımızca, siyasal suçların büyük bir kısmında, böyle bir nitelik görülmediğine ve gene bazı suçlar, topluma zarar verici, antisosyal niteliğe sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın cezalandırıldıklarına göre, bu görüşün de, hiç değilse pozitif hukuk bakımından değeri olmamak gerekir.
Ancak, failde, eyleminin antisosyal yada toplum bakımından zarar
lı olduğu bilincinin varlığının aranmaması ile bir kimsenin isnad edilebilmesi için anlama yeteneğine sahip bulunması gerektiği yo
lundaki ilke arasında bir çelişmezlik var olduğu sanılmamahdır.
Bunlar iki ayrı alanı ilgilendirirler.
Bununla birlikte, yasa tarafından açıkça belirtilen hâllerde, fa
ilde, eyleminin gayrımeşruluğu bilincinin var olup olmadığına ba
kılacaktır (84).
Kasdın yukarıdaki tanımından çıkan bir başka sonuç da şu
dur : kural olarak, bir eylemin suç sayılması için kasden işlenmiş olması yeter; hareketin belli bir güdüye bağlanması şart değildir.
Bu bakımdan, örneğin, parasız kalan arkadaşına yardım olsun di
ye ve geri vermek üzere kasadan para alan veznedar zimmet suçu
nu işlemiş sayılır. Bazı hâllerde, yasa, suçun belli bir güdüyle iş
lenmesini şart koşabilir. Güdünün, suç unsuru olduğu bu eylemler bakımından aldığı isim «özel kast» dır. Örneğin, T.C.K. nun 142 maddesindeki fiil, maddede tanımlanan konularda propaganda yap
mak için değil de, bilgi vermek amacıyla işlenmiş ise suç sayılama
yacaktır.
Güdü, bazı suçlar bakımından, cezayı azaltılıcı, bazıları bakımın
dan ağırlaştırıcı etkilerde bulunur. Adam öldürme suçunun onur kurtarma güdüsüyle (T.C.K. m. 453), evrakta sahtekârlık suçunun bir kimsenin kendisi yada başkası için «sahih bir keyfiyetin subut sebeplerini» elde etmek amacı ile işlenmesi hâlinde (T.C.K. m. 347) daha az ceza verilir. Buna karşılık, adam öldürme, «velev ki husu
le gelmiş olmasın diğer bir suçu hazırlamak veya kolaylaştırmak veya işlemek için ika olunursa» fail ölüme mahkûm edilir (T.C.K.
m. 450/7).
Güdü, son olarak, rnaddı unsurları birbirine benzeyen suçları ayırmağa, da yarar. Örneğin, kız ve kadın kaçırma suçuyla (T.C.K..
(83) MAGGIORE, op. cit. sah. 395.
(84) Bir fikir edinmelc için bak. T . C . K . m. 179 ve 198.
m. 429) adam kaldırma suçu (T.C.K. m. 429), failin şehvet, evlen
me yada maddî menfaat sağlamak amacı ile hareket etmiş olma
sına bakılarak ayrılabilirler :
Yasamız, güdüyü suçu etkileyen genel bir neden olarak hük
me bağlamış değildir. Yeni İtalyan Ceza Yasası, suçun kötü güdü
lerle işlenmesini genel bir şiddet nedeni saymış (m. 61), buna kar
şılık, failin toplumsal yada ahlâkî değer taşıyan bir güdüyle hare
ket etmiş olmasını genel hafifletici nedenler arasında hükme bağ
lamıştır (m. 62). Mevzuatımız bakımından, yasanın açıkça hükme bağladığı hâller dışında, suçun işlenmesindeki güdü, ya temel ce
zanın tâyini sırasında, aşağı yuhat yukarı sınıra yakın bir ceza ta yin etmek yada 59. maddeyi uygulamak suretiyle nazara alınabilir.
3. Kasdtn Çeşitleri :
Doktrinde kasdm çeşitleri incelenmiştir :
aa) G e n e l K a s t - Ö z e l K a s t : Genel kast, bütün suçlarda bulunması gereken kasttır. Güdü, suçun unsuru sayıldığı hâllerde özel kast adını alır.
bb) Â n i K a s t - D ü ş ü n c e K a s t ı : Suç, verilen ânî bir karar sonucunda işlenmiş ise ânî kast; suç kardan ile icra arasında önemli bir zaman aralığı girmişse, düşünce kasdı söz konusu olur.
Düşünce kasdı, sonuca ulaştırılacak bir plânın yapılması, suç araç
larının hazırlanması, teemmül gibi unsurlarla birlikte bulunduğu takdirde «taammüd» adım alır (85).
cc) B e l l i K a s t - B e l l i O l m a y a n K a s t : Fail, belli bir sonucun gerçekleşmesi için hareket etmiş ve o sonuç meydana gelmişse kastı belli (muayyen) kasttır. Hasmını öldürmek için ateş eden ve onu öldüren kimsenin kasdı böyle bir kasttır. Eğer, fail, ya
pacağı hareketten, istediği belli bir sonuçla birlikte başka sonuçla
rın da meydana gelebileceğini öngörmüşse, ya da, belli bir sonuca yönelmiş olmamakla beraber, eylemden bir çok sonuçların meyda
na gelmesi muhtemel ise, kasdı, belli olmayan (gayrımuayyen) kast
tır. Bu takdirde de, fail, bu sonuçlardan kasdmdan ötürü sorumlu tutulur. Kalabalık içindeki hasmını öldürmek için sıktığı kurşunla
rın başkalarına da isabet edebileceğini öngörmesine rağmen
silâhlı-(85) Taammüt kavramı hakkında geniş bilgi için bale. EREİH, Türk Ceza Hukuku, C. 11.
Özel Hükümler, salı. 845 ve mü.
m ateşleyen kimsenin, yahut tedhişçilik için kalabalığa doğru bir bomba fırlatan kişinin hareketlerinde böyle bir kast vardır.
dd) B a ş l a n g ı ç t a K a s t S o n r a d a n M e y d a n a G e -1 e n K a s t : Suçun icra hareketlerinin yapıldığı anda var olan kasttır. Cezalandırma için bu yeter. Kasdıı? sonradan orta
dan kalkmış olması suçun varlığına etkisizdir. Örneğin, bir kimseyi zehirledikten sonra, zehrin öldürücü etkisini önlemek için mağdu
ru kusturan kimsenin, eylemini kasden işlediği kabul edilecektir.
Fail, bir harekete meşru olarak başladıktan sonra eklenen ye
ni koşulların eylemim gayrımeşrû bir hâle sokm'asma rağmen ha
reketine devam ederse sonradan meydana gelen kasdm varlığından söz edilir. Bir kalemi, kendi malı sanıp alan kimsenin, kalemin baş
kasına ait olduğunu sonradan anlamasma rağmen, şeyi sahibine geri vermemesi sonradan meydana gelen kasda örnek gösterilebi
lir. Bazı hallerde, sonradan meydana gelen kasdm sorumluluk doğu
rup doğurmayacağı sorusu tereddüte sebep olabilir : hastasına yan
lışlıkla zehirli bir ilâç verdiğini ferkeden doktor, duruma müdahale etmezse, hastasının ölümünden kasten sorumlu tutulabilecek mi
dir? Bir fikre göre, sonradan meydana gelen kasta, geriye doğru bir etki tanınamaz (86). Bununla birlikte, faile, sonucu önlemek bakımından hukukî bir yüklem yüklenmiş olan hallerde ve sonu
cu önlemenin mümkün olması kaydı ile, kastm varlığı kabul edil
melidir (87).
ee) Z a r a r K a s d ı - T e h l i k e K a s d ı : Fail, yasa
nın koruduğu hak ya da çıkara zarar vermek istemişse kasdı, bu hak yada çıkarı tehlikeye düşürmek istemişse tehlike kasdınm var
lığından söz edilir. Bu kast ayrımının pratik bir önemi yoktur.
ff) D o ğ r u d a n D o ğ r u y a K a s t - M u h t e m e l K a s t : Sonuç, failin istediği sınırlar içinde kalmışsa kast, doğrudan doğ
ruyadır. Buna karşılık, sonuç, failin istememekle beraber, öngördü
ğü bir sonuç ise ve failin buna rağmen yaptığı bir hareketten mey
dana gelmiş ise, kast, muhtemel kasttır. Failin, attığı kurşunla has
mım öldürmesi halinde kasdm birinci çeşitdi, hızla sürdüğü otonun,
(86) ANTOLISEI, op. cit. salı. 256.
(87) ANTOLISEI, op, cit. ioc: cit.
kalabalık caddede bir kimseye çarpabileceğini öngören ve bunu gö
ze alarak hareketini devam ettiren kimse örneğinde ise muhtemel kast mevcuttur (88).