• Sonuç bulunamadı

F- Va’d ve Vaîd Meselesinin Tarihsel Süreci

I. BÖLÜM

1.2. Sevâp ve Cezâ

1.2.1. Meşakkatli İşlerle Sorumlu Tutma

Teklif, muhataba külfet yüklemektir. Teklif, güçlük, zorluk ve zahmetten alınmıştır. Dinde, emir ve nehiy için kullanılır.64 Çünkü, teklife muhatap olan kimse, emir ve nehiylerin gereğini yerine getirirken, güçlük ve meşekkatle karşılaşacaktır.

62 Müslim, “Münâfıkîn”, 71-78.

63Râzî, Ebu Abdillah Muhammed Fahreddin (v.606/1210), Mefâtihu’l-Ğayb (et-Tefsiru’l-Kebir),

Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1981, XIV, 87.

30

Bu bağlamda teklif, dinî söylemin emir ve nehiy olarak muhataba yönelmesidir. İlâhî teklif ise, akıl sahibi kullara dinî ve hukukî yükümlülükler koyan Allah’ın fiilidir.65 Kâdî Abdülcebbâr, sıkıntı çekerek Allah’ın emirlerini yerine getiren kulların, yaşadıkları bu zorlu inanç ve amel süreçlerinden sonra, zorunlu olarak bunun karşılığında mükâfat elde etmesinin gerekliliğini şu sözleriyle savunur:66

“Allah Teâlâ bizi zor fiillerle mükellef tuttuğunda, onun karşılığında bir sevâp vermesi gerekir. Hatta bu kadarı yetmez, ondan daha fazlasını vermesi gerekir. Onun, misliyle yetinmesi veya fazlasını vermemesi câiz değildir. Eğer bu şartlar gerçekleşmezse, teklif hasen olmayacaktır. Bu meşakkatli fiillere mukabil saydığımız bu sonuçlar olmasaydı, Allah Teâlâ, zâlim, abesle iştiğal eden olurdu.”67

Hatta Kâdî Abdülcebbâr, mükellefin zor fiilleri karşısında medhi hak etmiş olmasını yeterli görenlere, “Medh, ardından kendisini takip eden bir menfaatten yoksunsa, tek başına bir değer ifade etmez.”68 demek suretiyle eleştirir.

Ayrıca Kâdî Abdülcebbâr'a “Medhi elde etmek tek başına amellerin karşılığı

için yeterli olur. Örneğin, Araplar şan şöhret için, bütün mallarını ve gayretlerini ortaya koyan kimselerdir. Hatta, şanı şerefi ikinci bir ömür kabul ederler.” diyerek

kendisine itirâz edenlere şu şekilde cevap verir:

“Bu, onların sahip oldukları cehaletlerinden biridir. Her durumda, katlandıkları sıkıntıdan daha fazla olarak, elde etmeyi umdukları bir menfaate inanmaları gerekmektedir. Bu durum, onların, kabirleri başında deve kesilmesini, at veya deve bağlanmasını vasiyet etmelerine benziyor. Bunların hepsi, büyük bir menfaat bekledikleri durumlardır.”69

65 Bağdâdî, Ebu Mansûr Abdülkâhir b. Tâhir b. Muhammed et- Temîmî, Usulu’d-Dîn, İstanbul, 1928,

s. 207.

66 Kâdî Abdülcebbâr, el-Mecmûu'l-Muhît bi't-Teklîf fi'l-Akâid, s. 307. 67 Kâdî Abdülcebbâr, Şerh, s. 497, el-Muğnî, XI, 615.

68 Kâdî Abdülcebbâr, Şerh, s. 615, el-Muğnî, XIV, s. 113. 69 Kâdî Abdülcebbâr, Şerh, s. 615.

31

Ona göre, kesinlikle söz konusu meşakkatin karşılığında, onu karşılayan bir şeyin olması gerekir ki o da, sevâptır.Kâdî Abdülcebbâr, meşakkatli işleri yapan kimselerin hak ettikleri sevâbı almaları için, dünya hayatında övgüye mazhar olmalarının yetmeyeceğini, aksine onlara hak ettikleri karşılığın ulaşması için ölümden sonraki âhiret hayatının olması gerektiğini savunmuştur.70 Çünkü, onlara sevâbın ulaşmasının başka yolu yoktur.

Kâdî Abdülcebbâr’ın, "Sevâp meşakkatli fiillerden dolayı hak edilir” sözüne Ebu Kâsım (v. 319/931) itirâz etmiştir.71 Bir şahıs, Allah Teâlâ’yı bilmek gibi kendisinde meşakkat olmayan bir şeyden dolayı da sevâbı hak eder. Bu şekilde, takvalı sâlih bir insan, bu inançlara yakın ve alışkın olduğu için, bu itâatler sebebiyle çok bir meşakkatle karşılaşmaz. Buna rağmen, bu yaptığıyla sevâba müstehâk olmaya devam eder.

Kâdî Abdülcebbâr’a göre, fiilin kendisinde meşakkatin olması gerekli değildir. Meşakkat, o fiilin kendisinde, sebebinde, öncesinde veya onun peşinden gelen bir durumda da olabilir. Allah Teâlâ’yı bilmek bu şekildedir. O, bu mârifetin kendisinde meşekkat olmamasına rağmen, onun sebebinde meşakkat olabileceğini ve bu sürecin düşünme safhalarının sayılamayacak kadar zorluklar içerdiğini söylemektedir. Aynı şekilde, bu düşünceyi muhafaza etmek, şüpheleri gidermek için nefsi yatıştırmak ve hasımları uzaklaştırmak büyük bir meşakkattir. Hatta o, muhalefet edenlerin dediğinin aksine, Allah’ı bilme sürecinin verdiği meşakkatin diğer fiiller de olmadığını iddia etmiştir. 72

Kâdî'nin, Allahı bilme konusunda gayret eden kimsenin, içsel zorluklarla karşılaşıp bunlarla mücadele etmesinin kendisine meşakkat dokunduracağı görüşü yerindedir. Özellikle, çekilen bu meşakkat, tahkîkî îmâna ulaşmak isteyen kimseler için kolay değildir.

70 Kâdî Abdülcebbâr, Şerh, s. 616. 71 Kâdî Abdülcebbâr, Şerh, s. 618. 72 Kâdî Abdülcebbâr, Şerh, s. 501.

32

Yüce Yaratıcı’nın, kullarla ilgili bazı işleri yapmaya mecbur olduğunu söylemek, aşırı bir yorumdur. Kâdî, hak edilen sevâbın kullara verilmesini kesin bir önerme gibi düşünerek, karşılıkların verilmesini vâcip görmektedir. Onun, kendisi gibi düşünmeyen muhâliflere, onların benimsemediği bir ilkeden hareketle cevap vermesi ve görüşünü bu önermeye dayandırması tutarlı bir davranış değildir.

Kâdî Abdülcebbâr, bu konudaki görüşünü desteklemek ve hasımlarını ikna etmek için, hayatın içinden ve bilinen tecrübelerden örnekler vermektedir. Sadece bu örneklerle yetinmeyerek, düşüncesini hem âyet hem de rivâyetlerle desteklemektedir. Kulun, meşakkat içeren amelleri işlerken içinde bulunduğu durumunu, yaptığı ticarette elde edeceği kazancı göz önünde tutan tâcirin durumuna benzetmiştir. Çünkü tâcire, elde edeceği kazanç sebebiyle, çektiği yol zorluğu ve diğer sıkıntılar kolay gelir. Burada da durum aynıdır. Allah Teâlâ’nın şu âyeti kerimesi de, aslında zor olan bazı işlerin, sahip oldukları bazı özellikler sebebiyle kimi insanlara meşakkatli gelmeyeceğini ifade eder: "Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin.

Şüphesiz bunlar, Allah’a huşû ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir.”73

Rasul-i Ekrem’den: “Bizden biri, helâlinden ihtiyacını karşılaması durumunda, ecirlendirilir.” 74 rivâyetini aktararak, “Böyle bir durumda meşakkat olmadığı halde sevâptan söz edilmiştir.” itirâzında bulunanlara, insanların yaşadığı nefsî zorluklar sürecini hatırlatarak cevap vermiştir. Bu hususta zorluğun, bizzât fiilin kendisinde olması gerekmez. Aksine, nefsini helâliyle yetinmeye alıştırması ve kendisine çok câzip gelen başka harama yönelmemesi sevâp sebebidir.75

Görüldüğü gibi Kâdi, açık anlamı problem oluşturan nasları, aklın rehberliği ve işaretiyle te’vil etme yöntemini benimsemektedir. Bu sebeple, Allah’ın adâletine uygun olarak izâh etmek istediği teklif sürecindeki meşekkati, çocuğunun kötü gidişatına mâni olmak isteyen babanın uyguladığı meşekkatli yöntemlere benzetir.76

73 Bakara, 2/45.

74 Ebu Davud, “Tatavvu”, 12. 75 Kâdî Abdülcebbâr, Şerh, s. 617.

33

Nasıl babanın uyguladığı bu yöntem çocuğunun yararına ise, Allah’ın imtihan sürecinde yaşattığı meşekkatlerde nihâî anlamda kulun menfeatinedir.

Kulu meşakkatli işlerle mükellef kılma sorununu, adli ilâhîyle bağdaştırma gayretinin bir benzerini de, karşılaşılan acılar ve başa gelen hastalıklar neticesinde, bu sıkıntılara karşılık kulun alması gereken bedel konusunda görmekteyiz. Ivâz başlığı altında incelenen bu konu, Mu’tezile inancında önemli bir yer tutmaktadır.