• Sonuç bulunamadı

F- Va’d ve Vaîd Meselesinin Tarihsel Süreci

I. BÖLÜM

1.2. Sevâp ve Cezâ

1.2.2. İvâz/Bedel

Sözlükte, bir iş veya nesneye karşılık bedel ödemek anlamında kullanılmaktadır. Bedel ile ıvâz arasında kayda değer bir fark yoktur. Avz kökünden türemiş bir isim olan ıvâz; bedel, karşılık demektir. 77 Türkçe’de kullanılan tâviz de aynı mânayı ifade eder. Rivâyetlerde de kelimenin aynı anlamda kullanıldığını görmekteyiz.78

Mu’tezile bilginleri, adâlet ilkesinden hareketle ıvâz konusunu, mükellef olmayan çocukları ve imtihanın kapsamında olmayan hayvanları kapsayacak bir şekilde incelemişlerdir.79 Allah, bir kula zarar içeren bir olay yaşattığında, onun yaşadığı zararı, vereceği ıvâzla tazmin eder. Hatta kul, hayatında bir elemle karşılaşırsa, bunun karşılığı olan ıvâzı tazmin etmek Allah’a vâciptir.80 Kâdî, mükellef olmayan kimselerin karşılaştıkları elemlerden dolayı karşılık almalarını, her durumda vâcip görmektedir.81

Mu’tezilenin, acı çeken veya hasta olan kimselere, Allah’ın dilemesiyle karşılaştıkları bu durumlardan dolayı bir karşılık verilmesini gerekli görmeleri, Allah’ın kullarına asla zulmetmeyeceği ilkesinin gereğidir. Onlara göre, Allah’ın

77 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, V, 3171.

78 Müsned, II, 292; III, 144, 156; VI, 360; Buhârî, “Hiyel”, 14, “Talâk”, 20; İbn Mâce, “Cenâiz”, 55;

Tirmizî, “Menâkıb”, 74.

79 Muhammed Sâlih, Muhammed Seyyit, el-Hayr ve'ş-Şer İnde Kâdî Abdilcebbâr, Dâru’l-Kubâ,

Kâhire,1998, S. 146.

80 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XIII, 397.

34

bütün fiilleri hikmet vasfıyla nitelenmek zorundadır. Kulların karşılaştıkları meşakkatli süreçler, eğer karşılığı alınmaz ise, zulm ve abes olabilir. Fakat kulun işlemiş olduğu büyük günâhtan kaynaklanan elemler ve meşakkatli işler sebebiyle, bir karşılık görmemeleri gerekmektedir. Çünkü bütün bu haller, kulun kendisinden kaynaklanmıştır.82

Mu‘tezilî âlimler, ergenlik çağınına yeni girmiş çocuklara verilecek ıvâz konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları, çocukların sorumlu olmadığını göz önünde bulundurarak onlara elem ve ıvâz verilemeyeceğini ileri sürerken,83 çoğunluğu teşkil eden ikinci grup, başkalarına ibret olması için çocuklara da elem ve ıvâz verileceğini söyler. Ashâb-ı lutûf olarak bilinen üçüncü grup ise, Allah’ın çocuklara elem çektirmeden ıvâz vermesinin daha uygun olduğunu, fakat aslâh olanı yapmanın ona vâcip olmadığını kabul eder.84 Bazı Mu‘tezilî âlimler, âhirette, hayvanlar arasında kısas yapılacağına işaret eden rivâyetlerden hareketle, elem gören hayvanlara da ıvâz verileceğini söyler.85 Hayvanların yaralanmasından ötürü bir tazminatın ödenmeyeceğine ilişkin rivâyeti dikkate alan diğer bir grup Mu‘tezili âlim ise, çektikleri elem karşılığında hayvanlara ıvâz verilmeyeceğini belirtir.86

Kâdî’ya göre, her şeye kâdir olan Allah, dileseydi kullarını meşakkatli işlerle imtihan etmezdi. Yaşadığımız imtihan dünyasında, Allah’ın dilemesiyle kullar zorlu süreçlerden geçiyorsa, çekilen bu sıkıntıların karşılığını vermek Allah’a vâciptir.87 O, yaratılmışların başına gelen acıları çirkin, elde edilen lezzetleri güzel kabul eden Seneviye ehlinin görüşlerini reddeder.88 Karşılaşılan acıları, bir fiil gibi değerlendirir. Fiiller, nasıl yapılma amçlarına göre iyi ve kötü olarak nitelenirse, çekilen acılar da sebepleri, sonuçları ve kişiye etkisi bakımından değerlendirilir.

82 Muhammed Salih, el-hayr ve’ş-şer inde Kadi Abdilcebbar, s. 148. 83 Subhî, el-Mu’tezile, s.159.

84 Eş’arî, Ebu’l-Hasan Ali b.İsmail, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn ve-İhtilâfu’l-Musallîn (thk.Muhammed Muhyiddin Abdülhamid), Mektebet'ü Nehdati'l-Mısrıyye, Kahire,1950,I,293.

85 Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki : Resûlüllah (sav): «Kıyamet gününde hakları mutlaka

sahiplerine vereceksiniz. Hattâ boynuzsuz koyun İçin boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.» buyurmuşlar. (Müslim, “Birr ve Sıla”, 60).

86 Abdülkerim Osman, Nazariyyetü’t-Teklif, s. 465; Eş’arî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn, I, 2. 87 Kâdî Abdülcebbâr, Şerh, s. 619.

35

Aklın yapacağı bu değerlendiemelerden sonra elemlerin güzel veya çirkin olması tesbit edilir.89 Ona göre had cezası, keffâret gibi hak edilen ve kişiyi iyiliğe yönlendiren veya ondan daha büyük bir zararı gideren elemler güzel kabul edilir. Bu sebeplerle meydana gelen elemler kula yapılan lütuf mesâbesindedir. Bu elemlere karşılık verilir ve bunlar zulum ve abes olmazlar. Karşılığı verilmeyen ve hak edilmeyen elemler ise abes ve zulumdür.90

Kâdî Abdülcebbâr, hocamız dediği Ebû Kasım’dan (v. 319/931) bu konuda bir itirâz nakleder. Ebû Kâsım, Allah Teâlâ’nın kula yüklediği meşakkatli işlerden dolayı, kula karşılık verilmesinin Allah’a vâcip olmadığı inancındadır. Ebû Kâsım, bu düşüncesini savunurken şu örneği verir. Yolun ortasında bulduğu ve bütün ihtiyaçlarını giderip terbiye ettiği birisine, iş emretmek veya bir şeyler yapmasını istemek, nasıl yardım eden kimsenin hakkıysa, kullara sahip oldukları her şeyi veren Allah Teâlâ’nın da, kullar üzerindeki sonsuz nimetleri sebebiyle, kullara istediği sorumlulukları yükleme hakkı vardır. Sokakta bulduğu kimseye iş yükleyen kimsenin bir karşılık ödeme zorunda olmaması gibi, Allah Teâlâ’nın da bunlardan dolayı, kullarına bir karşılık verme mecburiyeti yoktur.91

Görüldüğü gibi, Mu’tezilî âlimlerinin hepsi her konuda hem fikir değildirler. Sahip oldukları düşünce üslubu bunu kolaylaştırmaktadır. Kâdî Abdülcebbâr’ın da, farklı düşünceye sahip mezheplerin düşüncelerini eleştirdiği gibi, bazı meselelerde de kendi mezhebinden kimselere itirâzlarda bulunduğuna şâhit olmaktayız.92 Bu konuda Ebû Kâsım’a itirâz ederek, Allah Teâlâ’nın dileseydi, kullarını meşakkatli işlerle mükellef kılmayacağını, hakikatte ise kullarını meşakkatli işlerle mükellef kıldığını, bu yüzden onlara, bu meşakkatler karşılığında sevâp vermesi gerektiğini söylemektedir. Bu düşüncesini, hayattan benzer bir örnekle desteklemektedir. Birine iyilik yapan bir kimsenin, ondan bir şeyi uzatmasını istemesi gibi, içinde meşakkat olmayan bir şey istemesin de kötü bir durum yoktur. Fakat iyilik yapan bu kimse,

89 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XIIV, 384. 90 Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XIIV, 329. 91 Kâdî Abdülcebbâr, Şerh, s. 618.

92 Kâdî Abdülcebbâr, Tesbîtü Delâili’n-Nübüvve, (thk.Abdülkerîm Osmân), Dâru’l-Arabiyye, Beyrut,

36

iyilik yaptığı kişinin gece gündüz emrinde olmasını ve ona hayatının sonuna kadar hizmet etmesini isterse, bu, kabul edilemez meşakkatli bir yüktür. Kâdî Abdülcebbâr, böyle bir durumda, kendisine iyilik yapılan kimsenin, iyilik sahibine; “beni böyle meşakkatli duruma düşürmek yerine, keşke başta bana iyilik yapmasaydın” deme hakkının olacağını söyler.93

Kâdî, bu örneğinde de, kullar ile Yüce Yaratıcı’nın fiillerini aynı kategoride değerlendirmektedir. Oysa benzerliklerden bahsedilmesi mümkün olmakla beraber, bire bir karşılaştırma doğru sonuç vermeyecektir. Bir insanın diğer bir insana yapacağı hiçbir iyilik, yoktan var edip, sahip olduğu her şeyi kendisine veren Yaratıcı’nın yaptığı lütuf ile karşılaştırılamaz.94