• Sonuç bulunamadı

2. DÜNDAR TAŞER VE 27 MAYIS 1960 ASKERİ DARBESİ

2.1. DEMOKRAT PARTİ VE 27 MAYIS’A GÖTÜREN SÜREÇ

2.2.27 MAYIS’A KATILMASI VE MBK’DAKİ FAALİYETLERİ

27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi, sahipleri açısından Atatürk devrimlerini tatbik etmek, çağın gereklerine göre reformlar yaparak, devleti medeni ülkeler seviyesine çıkarmayı amaç edindiğinden bir “İhtilal” olarak adlandırılmıştır. Dündar Taşer askeri darbe komitesi içerisinde yer almış, MBK üyeliğinden bulunmuş bir subay olarak, 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesini, müspet hedeflere ulaşmak gayesiyle gerçekleştirilmiş bir

“İhtilal” olarak değerlendirmiştir.163

Ailesi ve akrabalarının içerisinde DP’li ve CHP’li siyasetçiler vardır. Hatta içlerinde bakan ve milletvekilliği yapmış kimseler de bulunmaktadır. DP’de üç dönem Gaziantep milletvekilliği yapan Ali Kemal Ocak; DP’de bakanlık, milletvekilliği ve Gaziantep Belediye Başkanlığı yapan Mehmet Kamil Ocak; CHP’de bakanlık ve Gaziantep milletvekilliği yapan Ali İhsan Göğüş gibi dönemin önde gelen siyasetçileri akrabasıdır. Kendisinden sonraki dönemlerde, siyasetin ve devletin çeşitli kademelerinde üstün hizmetleri bulunan akrabaları da vardır. Anavatan Partisi kurucuları arasında yer alarak Gaziantep milletvekilliği ve bakanlık görevlerinde bulunan Mustafa Taşar, amcasının oğludur. Yine Türk siyasi ve fikir hayatının değerli simalarından Hasan Celal Güzel de akrabasıdır.164

Ümit Özdağ, Dündar Taşer’in akrabaları arasında bulunan CHP’li siyasilere işaret ederek, siyasi görüşünün 27 Mayıs öncesi CHP’ye yakın olduğunu, hatta yakasına CHP rozeti takacak kadar ateşli bir CHP’li olduğunu, ancak darbe sürecinde Alparslan Türkeş ile yakınlaşmasıyla CHP çizgisinden uzaklaştığını ileri sürmektedir.165 Ümit Özdağ’ın babası Muzaffer Özdağ ile Dündar Taşer arasında darbe sürecinden başlayan dostluğun, ilerleyen süreçte aile dostluğuna, siyasi yol arkadaşlığına dönüştüğü ve aileler arasında yakınlığın olduğu bilinmektedir. Aileyi yakından tanıyan Ümit Özdağ’ın ileri sürdüğü bu iddialar, aile mensupları tarafından kabul edilmemekle birlikte, akrabalarının arasında her

163 Dündar Taşer, Mesele, s. 11.

164 Ş. B. Yahnici, Türkmen Ağası: Dündar Taşer, [Belgesel].

165 Ümit Özdağ, Türkmen Ağası: Dündar Taşer, [Belgesel], Oğuzcan Unus, (Prodüksiyon), Yasin Kara, (Yön. ve Düz.), Türkiye, Milli Düşünce Topluluğu, (Y.t.y.); Ayrıca Bkz. Ümit Özdağ, a.g.e., s. 181.

38

ne kadar CHP ve DP’li birçok siyasetçi olsa da; Dündar Taşer’in, Türkçü, Milliyetçi, Maneviyatçı çizgisinde siyasi görüşlere sahip olduğu ifade etmişlerdir.166

Dündar Taşer, ordu içinde DP aleyhine hareketliliğin arttığı 27 Mayıs öncesinde, Milli Savunma Bakanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğine atanmıştır. Bu görevi sebebiyle Tank Binbaşı rütbesiyle İslahiye’de 5. Zırhlı Tugayda görevlidir. Darbe hazırlıklarının olduğu günlerde Ankara’ya gidebilmek için hastalık bahanesiyle İskenderun’a ve ardından Adana’ya geçecektir. Buradan da kendisini Ankara Gülhane Tıp Akademisine sevk ettirmiştir. Ankara’da kalabilmek için kendi isteğiyle apandisit ameliyatı olmuştur.167 Kendi değimiyle: “Zaruret haline gelmiş olan ihtilali, millete zarar vermiyecek şekilde sevk ve idare etmek”168; “Kötü gidişatın tabii ve mukadder neticesi”169 olarak değerlendirdiği 27 Mayıs’ı, devlet ve millet menfaatine dönüştürmek maksadıyla darbe komitesine katılmaya karar verdiğini ifade eder. Komitenin etkili isimlerinden arkadaşı KKK Personel Başkanlığı Erkân Şube Müdürü Kurmay Yarbay Suphi Karaman’ın yardımıyla buna muvaffak olur. Darbe sonrası yine Suphi Karaman’ın desteğiyle170 12 Haziran 1960 günü MBK üyeliğine seçilmiştir. 27 Mayıs gecesi Ankara’da Tank Taburu ve Zırhlı Birlikler Komutanlığını emri altına alan Dündar Taşer, tankları Ankara caddelerinde yürüterek, askeri darbenin sembol görevlerinden birini yerine getirmiştir.

Dündar Taşer’e yakınlığıyla bilinen Suphi Karaman, Orhan Erkanlı ve Alparslan Türkeş, MBK üyelerini seçen 8 kişilik kurul içerisindedirler.171 MBK üyeliğine seçilmesinde, darbeci komiteye girmesine referans olan arkadaşı Suphi Karaman’ın mı?;

yoksa 13 Kasım tasfiyeleriyle birlikte dava ve yol arkadaşı Alparslan Türkeş’in mi?172 etkili olduğu, netlik kazanmış bir durum değildir. Buna mukabil Dündar Taşer’in, darbe sonrası sürecin ne şekilde devam ettirileceği noktasında, Alparslan Türkeş’in görüşlerine yakınlığı ve 13 Kasım’da Alparslan Türkeş ile birlikte hareket ettiği görülerek tasfiye edilmesi göz önüne alındığında; Alparslan Türkeş’in etkisi ve desteğinin daha fazla

166 Ş. B. Yahnici, Türkmen Ağası: Dündar Taşer, [Belgesel].

167 Ayhan Tuğcugil, a.g.m, s. 5.

168 Dündar Taşar, “İhtilal Niçin Oldu”, Hürriyet Yolunda, Haz. Ali İsmet Gencer, MTTB Yayınları, Doğuş Matbaası, Ankara 1960, ss. 68-69.

169 Dündar Taşer, “İhtilal ve Sonrası”, s. 12.

170 Özdağ, a.g.e., s. 269.

171 Numan Esin, MBK üyelerini seçen kurulun, Alparslan Türkeş, Ekrem Acuner, Sezai Okan, Mucip ataklı, Suphi Karaman, Orhan Erkanlı, Orhan Kabibay, Sami Küçük Ahmet Yıldız’dan oluşan 9 kişiden oluştuğunu ve ihtilalci genç subayları temsilen kendisinden 10. Kişi olarak seçici kurul içerinde yer aldığını bilgisini vermektedir. Bkz. Esin, a.g.e., s. 114.

172 Sanlı, a.g.e., s. 134.

39

olduğu izlenimini vermektedir. Daha önceki kısımlarda da temas edildiği üzere, MBK üyeleri arasında Dündar Taşer ile birlikte ismi açıklan Muzaffer Karan ve Fazıl Akkoyunlu üzerinde ciddi itirazlar olmuştur. İtirazların gerekçesi bu isimlerin MBK içerisinde oluşabilecek ayrışmalarda, Alparslan Türkeş’in yanında yer alabilecekleri ihtimalinin gözetilmesidir.

27 Mayıs sonrası Dündar Taşer’in soy ismiyle alakalı ilginç bir olayın yaşandığı görülmektedir. Soyadı aslında “Taşar” dır. Ancak ismi MBK üyeleri arasında açıklanırken soyadı sehven “Taşer” olarak açıklanmıştır. Sonrasında ise, ilan edildiği haliyle “Taşer” olarak kullanmaya devam etmiştir.

27 Mayıs’ın en gizemli simalarından biri olduğunu söylemek mümkündür. Bir dizi darbe örgütlenmesi olurken Dündar Taşer’in adı bu örgütlenmeler içinde anılmaz.

Nitekim darbe öncesinde Suphi Karaman ve Orhan Erkanlı dışında diğer komitecilerle olan münasebeti bilinmemektedir. Orta dereceli bir subay olması hasebiyle yakın çevresi dışında pek tanınan birisi de değildir. Darbenin ilk günlerinde, fikirleri ve şahsiyeti bilinmeyen, merak uyandıran bir isimdir. Türk siyaseti ve halkı Dündar Taşer’in ismini, ilk kez MBK üyeliğiyle birlikte duymaya başlayacaktır.173

27 Mayıs içerisinde yer almasını kendi açısından bazı sebeplere bağladığı görülmektedir. DP iktidarına karşı yapılmış bu askeri harekâtı, “Darbe” olarak tanımlamaz; harekâtın bir “İhtilal” olduğu görüşündedir. 27 Mayıs’ın “Kardeşlik, barış ve sevgi hedefine yönelen, kardeş kavgasını önlemek için yapılan ve çağdaş medeniyetin imkânlarını var etmeye çalışan, hiçbir zümre ve kişinin leh ve aleyhine bir gaye taşımadığını” ifade etmiştir.174 27 Mayıs’a giden süreçte DP iktidarının yanlış politika ve söylemlerinin etkisi olduğu kanaatindedir. Ordu içinde DP iktidarına karşı hareketlenmenin 1954 yılından beri var olduğunu, DP mensuplarından birinin meclis kürsüsünden “Subayların yatak odasından hizmet erlerini çıkaracağız” sözleri sarf edildiğini, bu sözün ordu mensuplarına yönelik isnat ve iftira içerdiğini söylemiştir.

Başbakan Adnan Menderes’in Amerika’ya 300 milyon almak için gittiğinde eli boş dönmesinin, subaylar arasında yeniden kapitülasyonlar döneminin başlayacağı endişesi oluşturduğunu ifade etmiştir. Ordu mensuplarının ekonomik sıkıntılar çektiğine dikkat çekerek; devleti ve orduyu ilgilendiren sorunlara alt rütbedeki subayların çare arayışı içinde komutanlarına sıklıkla müracaat etmelerine rağmen, çözümsüzlüğün bir sonucu

173 Kösoğlu, a.g.e., s. 15.

174 Dündar Taşer, Mesele, s. 11.

40

olarak 27 Mayıs’ın zorunlu hale geldiği değerlendirmesinde bulunmuştur. DP iktidarının elinde tuttuğu devlet otoritesiyle, devletin imkânlarını “kendi adamımız” düşüncesiyle sadece DP’lilere dağıttığını, yükselen itirazlara ise sert yöntemlere başvurarak karşılık verildiğini düşünmektedir. DP iktidarının son günlerine dair tespitlerini ve şahit olduğu hadiseleri şöyle ifade etmiştir.

“1960 da, TBMM kavgadan girilmez hale gelmiş, iktidar grubu kendini mahkeme selahiyeti ile de techiz ederek “Tahkikat Komisyonu” kanunu da çıkarınca üniversitede hadiseler patlamıştır. Bugün az çok unutulmuş olan hadiseler hatırlanmalıdır. DP Hükümet olarak şikâyetçi, meclis grubu olarak tahkikatçı, meclis ekseriyeti olarak hâkim yetkilerini ele almış, devlet düzeni ekseriyetin ferman ferma olduğu, istediği gibi hükmettiği bir biçime girmiştir.

Üniversite’nin protestosu yaylım ateşle bastırılmak istenmiş, başkaldırma Kızılay’a dökülmüş, her akşam saat 17.00 den itibaren talebe-polis mücadelesi Ankara’nın mutad hayatı haline gelmiştir.

14 Mayıs’da Ankara’da Piknik civarında yaşlı bir kadın -60 yaşlarında var- gri bir manto giymiş, siyah bir başörtü koymuş, elinde bir file; içinde bir ekmek, birkaç domates, bir demet maydanoz, kaldırımda yürürken polis çevirdi.

- Yasak geçemezsin! dedi. İhtiyar kadın elile kapıyı göstererek, - Evladım şu eve gideceğim.

- Yasak başka yoldan git! dedi polis.

Hanım başka yol yok, bırak gideyim demeye kalmadı polis kadını itti ve düşürdü. Hanım toparlandı kalktı, biraz ötede duran bize (yanımda bir kurmay binbaşı vardı) parmağını uzatarak “Utanmıyorsunuz!” dedi. Polise bir şey söylemedi. Bu hitap da istimdat, ümit kırıklığı, subaylık yeminini ihtar ve her şey her şey vardı.”175

27 Mayıs’ın DP iktidarının son yıllarındaki kötü gidişatının “tabii ve mukadder neticesi” olduğunu ifade etmiştir. Kansız, sakin, asil ve usta bir müdahaleyle, Türkiye’nin çıkmazdan kurtarıldığını düşünmektedir.176 Vatansever duygularla, milliyetçi fikirlerle, hürriyeti sağlam temeller üzerine oturtmak için yapıldığı görüşündedir. Darbeye katılan subayların, dürüst ve kimseye garezleri olmayan kişiler olduğunu, hatta devirdikleri

175 Dündar Taşer, Mesele, ss. 15-20.

176 Dündar Taşer, “İhtilal ve Sonrası”, s. 12.

41

iktidarın liderlerine bile garezleri olmadığını söylemiştir.177 27 Mayıs hakkında şu değerlendirmelerde bulunduğu anlatılır.

“1960’da konuşmaması gereken, sessiz ve tarafsız kalması gereken orduyu politikacılar konuşturdular. Biz (askerler) konuşunca da, tabiatiyle herkes sustu…”

“On yıldır işlenen boş sloganlarda, herkes bir şey var sanıyordu. Ortamı onlar hazırlamışlar, rayları onlar döşemişlerdi. Biz ister istemez o raylarda yürüdük. Bu gidişe karşı olup, milli görüş ve anlayışa yaslanmak ihtiyacını duyan birkaç arkadaşla birlikte saf dışı bırakıldık.”178

Ordu hakkındaki görüşlerini özetleyen şu sözleri, aynı zamanda 27 Mayıs’a iştirakini de daha açık izah eder niteliktedir.

“Ordu, tarihi ve manevi bir varlıktır. Nutuk söylemez, makale yazmaz, demeç vermez. Dilsizdir, fakat akılsız değildir. Her subay memleketin selametinden kendini mesul sayar. Zorluk, yokluk ve sıkıntı, ordu mensubunu hiçbir zaman isyana sevk etmez.”179

Dündar Taşer, MBK tarafından ihdas edilen Devlet Planlama Teşkilatı, Ordu Yardımlaşma Kurumu, Ülkü ve Kültür Birliği, Holding Yatırım Şirketleri gibi müesseslerin kurulma aşamasında katkılar sunduğu görülmektedir. 27 Mayıs sonrası komisyonlarca hazırlanan kanun tasarıları, MBK üyelerinin katılımıyla düzenlenen Genel Kurul Toplantılarında görüşmeye açılarak, yapılan oylamalarla kanun haline getirmiştir.

Bu genel kurul toplantılarına iştirak ederek, kanun tasarılarının müzakerelerine katılmıştır. Çıkarılan kanunların lehinde veya aleyhinde görüşler bildirmiştir. İhtiyaç hâsıl olan durumlarda kendisi de kanun tekliflerinde bulunmuştur.

MBK’nın 28 Mayıs 1960 tarihli kararnamesiyle, “4273 sayılı Subaylar Heyetine Mahsus Terfi Kanununa” 3 geçici madde eklemek suretiyle muvazzaf subayların çeşitli nedenlerle alamadıkları terfileri iade edilmiştir. Dündar Taşer, bu kanunun kapsamında 28 Mayıs 1960 tarihinden önce müstafi olan subayların da istifade edebilmesi için, MBK Başkanlığına bir kanun teklifinden bulunmuştur. Bu kanun teklifi şu şekildedir.

177 Dündar Taşer, Mesele, s. 368.

178 Ziya Nur Aksun, Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi Osmanlı Devlet Anlayışı, 14. Baskı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2018, s. 17.

179 Erdoğan Aslıyüce, “39 Yıl sonra Dündar Taşer”, Dündar Taşer’i Rahmetle Anıyoruz, Haz. Meriç Çoşkun, www.eskimeyendostlar.net, ss. 192-194, (Y.y.y., ve Y.t.y.).

42

“4273 sayılı Subaylar heyetine mahsus terfi Kanununa 3 muvakkat madde eklenmesine dair olan 28.5.1960 tarihli M.B.K. Kararnamesinin 1’nci maddesinin (a) fıkrası hükmünden müstafi subayların da istifade etmesine mütedair kanun teklifini gerekçesi ile birlikte sunuyorum. Gereken işlemin yapılmasını rica ederim. Dündar Taşar”180

Kanun teklifi, 9 Eylül 1960’da Milli Güvenlik Komisyonunda görüşüldükten sonra, 14 Eylül 1960 Çarşamba günü Milli Birlik Komitesi Genel Kurul Toplantısının 2.

oturumunda görüşmeye açılmıştır. Teklif üzerinde yaptığı konuşmada “Efendim, iki adam var. Birisi istifa etmiş. İkisi de 55 nasıplı. İstifa etmiyenin nasbı 54 olarak tashih ediliyor. Diğerleri bundan mahrum kalıyor. Bunun munzam bir külfeti de yoktur.

Kendilerinin de hakkıdır. Çünkü bu da nasbı bir seneye geriye alınan diğer arkadaşı gibi Harbiyeden mezun olmuştur. Bu itibarla kabulünü rica ederim.” sözleriyle teklifin kabulünü istemiştir. Ancak bu teklif, yapılan oylamada red edilmiştir.181

MBK Genel Kurul Toplantısında görüşmeye açılan “Yatırımlar (Holding) Anonim Şirketine” bazı istisna ve muaflıklar verilmesine dair 86 sayılı kanunun 3’ncü maddesinin tadiline ilişkin kanun teklifinin sözcülüğünü Dündar Taşer yapmıştır. Kurula yaptığı izahatlardan sonra oya sunulan teklif kabul edilmiştir. Teklifin kabulü için kurula hitaben yaptığı izahatlardan biri şu şekildedir.

“Efendim, Türkiye’de hakiki mânasında ilk defa bir anonim şirket kuruluyor.

Meselâ Koç karısını, kızını, oğlunu, damadını bir araya getirerek bir anonim şirket kuruyor. Bu öyle olmıyacaktır. 5000 kişi hisse senedi almak suretiyle hakiki bir anonim şirket kurulacak ve rant 5000 hisseye tevzi edilecektir. Bu hareket Türk ekonomisinde bir inkılâptır. Patronun zenginliği fakirliği mevzuubahis değil. Hissedarlarına müsavi şartlar tanımak suretiyle ilk defa sosyal bir maksat istihdaf eden bir anonim şirket kuruluyor. Nakliyat, konserve fabrikaları, çelik halat imalâtı yapacaktır, projesini hazırladılar. Bu şirket kuruluşuna mahsus olmak üzere 200 bin liralık harcı vermiyecek ve Hazine altı milyarlık yatırımı içinde 200 bin lira zarar görecek. Niçin? Yaşasınlar diye.

Bu subay arkadaşlarımızı ürkütmiyelim. Bunlar ticaretten anlamıyorlar. Sivil ticaret erbabı bunlara daima mektup yazıyorlar. Mahvolacaksınız, yapamıyacaksınız, gelecek iktidar sizi mahvedecektir, diyorlar. Bu mektuplar devamlı gelmektedir. Bu mektuplar elimize geçmektedir. Biz bunlara korkmayın dayanın diyoruz. Bu 400 bin lira büyük bir

180 MBKGKT, Birleşim:11 (14.09.1960), Oturum:1-2, C. 1, s. 49.

181 MBKGKT, Birleşim:11 (14.09.1960), Oturum:2, C. 1, ss. 12-13.

43

para değildir. Bunların halen parası yoktur. Bu 400 bin lira para bunları ürkütebilir.

Sayın Yarbayım, diğer Yarbayım çok güzel söylediler. Bu muafiyetler memleketimizde çok tanınmıştır. Köylüye bu muafiyet tanındığı gibi, apartman yaptıran kimselere de 10 sene vergi muafiyeti tanınmaktadır. Bu ilk defa bu şirkete verilmiyor. Evet ilk defa vicdanlarımız sızladı. Çünkü bu bizimle ilgili gibidir. Bunu vermemiz zaruridir. Bu holding şirket halinde kuruluyor. Holding şirketi muhtelif kademelerden teşekkül eder.

Sekiz lirası olan bir adam 100 lirası olan bir adamı bu şirkette kontrol eder. Bu şirkete Vehbi Koç, Yapı-Kredi Bankası, Sınai Kalkınma Bankası ve bunun müterafiki olan şirketleri bunlar kontrol edecekler. Bunun kuruluşu öyle tanzim edilmiştir. Bu şirketin sevk ve idaresi Tümsübank ve Muhabanka benzetilmiyecektir. Hususi bir kanunla, kurulmuş olan Holding Şirketinin Hare ve Damga Resmi olan 400 bin liradan muafiyeti büyük bir vicdan meselesi olarak mütalâa edilmemelidir. Bunun kabul edilmesinin faydalı olacağını arz ediyorum.”182

DP döneminde Ankara ve İstanbul Belediyelerince çeşitli alanlarda birçok istimlâkler yapılmıştır. Ancak belediyeler istimlak bedellerinin önemli bir kısmını ödeyemediğinden, Şefik Soyuyüce tarafından halkın bu alacaklarından bir kısmının Maliye Bakanlığınca ödenmesi için bir kanun teklifi yapılmıştır. Teklifin kabul edilmesi yönünde kanaat bildiren Dündar Taşer, teklif hakkında görüşünü “İstanbul’da sakıt Hükümet Başkanı işleri tanzim etmiş, şu şöyle bu böyle olacak demiş, kesmiş atmış.

İstimlâkleri belediye kendi teşebbüsü ile yapmamış, neticede borçlanmış. Hazinenin yaptığı borcu Hazine ödeyebilir demeli ve bu belediyelere külfetler tahmil edilmemeli, Hazineden verilmelidir, hibe edilmelidir ve adalet de böyle olur.”183 sözleriyle dile getirmiştir. Mehmet Özgüneş’in alacaklı olanlar arasında bulunan zenginlerin bu ödemeler dışında tutulması önerisine, karşıt görüşünü şu sözlerle ifade etmiştir.

“Efendim; zenginlere verilmesin dendi. Zenginler de bütün hukuktan, Borçlar Kanunundan istifade ederler. Paralarını almamaları için kayıt yoktur. Alacakları için haciz koydururlar. Vatan caddesini tel örgü ile kapatırlar, oradan kimseyi geçirmezler.

Kanun; peşin parası ödenmeden istimlâk yapılamaz der. Bu kanun da halen yürürlüktedir. Vatandaşlar Devletin itibarını korumak için haciz yoluna tevessül etmemişlerdir. Biz vatandaşın ihtiyacını gidermeliyiz. Zenginlere vermeyelim, fakirlere verelim, böyle bir şey olmaz. İstiyoruz ki, bütün vatandaşlar zengin olsun, böyle bir

182 MBKGKT, Birleşim:16 (04.10.1960), Oturum:1, C. 2, s. 7.

183 MBKGKT, Birleşim:11 (14.09.1960), Oturum:1, C. 1, s. 3.

44

arzumuz da var. Herkesi fakirlikte müsavi kılmak on beş dakikalık bir iştir. Bu paranın İstanbul Belediyesine hibe olarak tahsisini teklif ediyorum. Çünkü taksiti ödiyecek durumda değildir.”184

Teklifin görüşmeleri esnasında Kâmil Karavelioğlu’nun, kanun hakkında Maliye Bakanlığının görüşlerinin sorulmasının faydalı olacağını ifade etmesi üzerine, Dündar Taşer şu cevabı vermiştir.

“Tasarruf kanunuyla bütçede 820 milyon lira tasarruf etmemize rağmen bu sene bütçesini nasıl karşılayacağız diyen maliyecilerin samimiyetlerine nasıl inanacağız.

Bunlar aldatıyorlar bizi. Bunlar tamamen kendine nüfuz temin etmek, arkadaşlara akıl vermekten ibarettir. Hatırlarsınız, burada ilk toplandığımız gün Hazine Umum Müdürü gelmiş, hiç paramız yok, hattâ maaş verecek durumda değiliz demişti. Şimdi de gümrüklerden şu kadar milyon lira temin ettim, paramız vardır diyor. Bu şartlar altında kendilerinin sözlerine bir kıymet verilmemesini teklif ediyorum.”185

27 Mayıs 1960 tarihine kadar işlenmiş olan suçlar için 24 Ekim 1960 tarihinde 112 Kanun No ile “Genel Af Yasası” çıkarılmıştır. Bu yasayla kusurdan doğan suçlarla üst sınırı 5 yılı geçmeyen hürriyeti bağlayıcı cezalar hakkında takibat yapılmaması hükmü getirilmiştir. Ayrıca 5 yıldan fazla olan cezaların üçte biri oranında indirilmiştir. Ancak bu miktarın 5 yıldan aşağı olamayacağı hükme bağlanmıştır.186 Dündar Taşer, kanununda kaçakçılık suçlarında belli bir miktara kadar olanların affını düzenleyen maddelerin müzakeresi sırasında kanunun sözcülüğünü üstlenenler tarafından iyi etüt edilmediğini, iki sözcü arasında dahi mutabakatın olmadığını gerekçe göstererek, bu şekilde müzakerenin mümkün olmayacağını ileri sürmüş ve kanunun tekrar komisyona gönderilmesi teklifinde bulunmuştur. Ancak kabul edilmemiştir. Ayrıca oylamanın usulüne ilişkin bazı itirazlarda da bulunmuştur.187

27 Ekim 1960 tarihli ve 114 nolu kanun gereğince “Üniversiteler Öğretim Üyelerinden Bazılarının Vazifelerinden Affına ve Bazılarının Diğer Fakülte ve Yüksekokullara Nakline Dair Kanun” kabul edilmiştir. Çıkarılan bu kanuna istinaden 147 akademisyen üniversitelerden uzaklaştırılmıştır.188 Dündar Taşer, kanunun görüşmeleri

184 MBKGKT, Birleşim:11 (14.09.1960), Oturum:1, C. 1, s. 5.

185 MBKGKT, Birleşim:11 (14.09.1960), Oturum:1, C. 1, ss. 8-9.

186 T.C. Resmi Gazete, “Af Kanunu”, S. 10641, 28 Ekim 1960, ss. 2425-2426.

187 MBKGKT, Birleşim:28 (26.10.1960), Oturum:1, C. 2, ss. 3-35.

188 T.C. Resmi Gazete, “Üniversiteler Öğretim Üyelerinden Bazılarının Vazifelerinden Affına ve Bazlarının Diğer Fakülte ve Yüksek Okullara Nakline Dair Kanun”, S. 10641, 28 Ekim 1960, ss. 2426-2432.

45

sırasında Profesör ve Doçent kadrolarında bulunan öğretin görevlilerine maaşları nisbetinde tazminat ödenmesinin doğru olmayacağını, bu durumunda az maaş alanların az tazminat, çok maaş alanların çok tazminat alacağını ifade etmiştir.189 Akademisyenlerin tasfiyesi, 27 Mayıs’ı savunan akademisyenlerde olduğu kadar, öğrenci cemiyetlerinde de rahatsızlığa neden olmuştur. MBK olası öğrenci hareketlerinin önünü almak için Dündar Taşer’i öğrenci dernekleriyle konuşmak üzere görevlendirmiştir.190

Memleketin tabii, beşeri ve iktisadi her türlü kaynak ve imkânlarını tam bir şekilde tesbit ederek, takip edilecek iktisadi ve sosyal politikayı ve hedefleri tayinde Hükümete yardımcı olmak amacıyla 30 Eylül 1960’da 91 sayılı kanunla Başbakanlığa bağlı Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurulmuştur.191 Teşkilatın kuruluş çalışmalarını Devlet Bakanı Şefik İnan ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreteri Kurmay Albay Şinasi Orel yürütmüşlerdir. Hazırlanan tasarı ilk olarak MBK İktisat Komisyonuna getirilmiştir.

Burada yapılan görüşmelerde Dündar Taşer komisyon üyesi olarak planlanan örgütün yapısının daha da güçlendirilmesi teklifinde bulunmuştur. Teklife Cemal Madanoğlu tarafından itiraz geliştirilmesi üzerine, Dündar Taşer ile Cemal Madanoğlu arasında sert tartışmalar yaşanmıştır.192

Dündar Taşer, DPT hakkında kanunun tasarısı MBK Genel Kurul Toplantısında ele alındığı sırada, tasarının 2. Maddesinin (a) fıkrasında yer alan “DPT, memleketin tabii, beşeri, ve iktisadi her türlü kaynak ve imkanlarını tam bir şekilde tespit ederek takip edilecek iktisadi ve sosyal politikayı ve hedefleri tayinde hükümete yardımcı olmakla

Dündar Taşer, DPT hakkında kanunun tasarısı MBK Genel Kurul Toplantısında ele alındığı sırada, tasarının 2. Maddesinin (a) fıkrasında yer alan “DPT, memleketin tabii, beşeri, ve iktisadi her türlü kaynak ve imkanlarını tam bir şekilde tespit ederek takip edilecek iktisadi ve sosyal politikayı ve hedefleri tayinde hükümete yardımcı olmakla