• Sonuç bulunamadı

Marx’ta Teknolojik Gelişme

A. Geleneksel İktisat Literatüründe Teknolojik Gelişmenin Yeri

2. Marx’ta Teknolojik Gelişme

Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı ([1859] 1993) adlı esere yazdığı önsözde Engels, Marx’ın iktisadi analiz ile yapmak istediği şeyin “tarihte bir iç gelişme, zincirleme bir iç bağlantı olduğunun” (1993: 35) gösterilmesi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Aynı yazıda Engels bu düşünceyi Marx’ın Hegel’in idealist

33

felsefesinden türettiğini de tartışmaya yer olmayacak biçimde belirtmektedir. Bu düşüncede Hegel’in idealist felsefesinin materyalist bir perspektiften yorumlansa da, Hegel’de var olan bir özellik korunur. Bu özellik, analizi yapılan ‘nesne’ her ne ise, o ‘nesne’yi ait olduğu bütünün içinde analiz etme çabasıdır. Başka bir biçimde ifade etmek gerekirse, analizde parça-bütün ilişkisinin göz ardı edilmemesidir.

Burada analizi yapılmak istenen konu, Marx’ın teknolojik gelişmeyi değerlendirmesi olduğuna göre, genel yöntemi doğrultusunda söz konusu teknolojik gelişmenin toplumsal bütünün, yani toplumsal sistemin içinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Teknoloji ve teknolojik gelişme, Marx için her şeyden önce tarihsel olarak değişebilen üretim sistemlerince belirlenmektedir. Toplumsal sistem, var olan ve olabilecek teknoloji düzeyinin belirlenmesinde başat öne sahiptir. Yukarıda anılan eserden bu durum örneklendirilebilir:

“Bir köle çalmak, doğrudan üretim aleti çalmaktır. Ama bu üretim aleti, hangi ülke için gaspediliyorsa, o ülkenin üretimi, köle emeğine olanak verecek biçimde örgütlendirilmelidir, ya da (Amerika’nın güneyinde vb. olduğu gibi) burada köleliğe uygun bir üretim tarzı yaratılmalıdır.” (Marx, 1993: 235)

Bu sözleri ile tamamen koşut bir biçimde, “yel değirmeni size feodal lordu ve toplumunu; buharlı makine ise sanayi kapitalisti ve toplumunu verir (aktaran Heilbroner, 1999: 145)” tespitinde bulunan Marx için teknoloji, tarihsel üretim sistemlerinin bir parçasıdır. Ancak Marx’a göre üretim sistemleri, yalnızca teknolojiye de indirgenmemelidir; yani bütünün tamamı değildir (Marx, 1993: 221– 222). Dolayısıyla teknolojik gelişme/ilerleme, Marx’ın yaklaşımında üretim sistemleri gibi, tarihsel bir sürecin sonunda ortaya çıkmaktadır:

“Teknoloji, insanın doğayı ele alış biçimini, yaşamını sürdürmek için başvurduğu üretim sürecini açıklayarak, toplumsal ilişkilerin oluşum biçimini ve bu ilişkilerden doğan kavramları ve düşünce biçimlerini ortaya koyuyor.” (Marx, 2009: 360)

34

Ancak teknoloji, her ne kadar sistemin içinde bir parça olsa da; teknolojinin sistem açısından öne çıkan önemli özelliklerinin olduğu da belirtilmelidir. Çünkü Marx için teknolojik gelişme/ilerleme, sistemin yaşamsal sorunu olan üretim ilişkilerine yön vermektedir. Üretim ilişkisinin uyum değil, çelişki/çatışma içinde bir ilişki olduğu göz önünde bulundurulduğunda teknoloji bu ilişkinin teknik ifadesi ile işçi ve sermaye arasındaki ikame oranının belirleyicisi olarak ortaya çıkmaktadır. İki nedenden dolayı sistemin içinde teknolojik gelişme için sürekli olarak bir isteğin varlığından söz edilebilir. İlki kapitalistlerin kendi aralarındaki rekabettir. Buna göre, her kapitalist diğerlerinden daha az maliyetle üretebilmek için sürekli olarak yenilik/teknolojik yenilik yapma isteğindedir. İkincisi ise üretim artışı ile emeğe olan talebin artması, dolayısıyla da ücret artışları karşısında emekten tasarruf edebilmek için teknolojik ilerleme teşvik edilmektedir. Ancak her iki durumda da önemle üzerinde durulması gereken olgu, Marx’ın bu ilerlemeleri tesadüfî olarak değerlendirmemesidir. Marx’a göre teknolojik ilerleme sisteme içseldir.

Yel değirmenini feodal topluma, buharlı makineyi ise sanayi kapitalizminin içine yerleştirmesinden de anlaşılacağı gibi, teknolojik ilerleme ve toplumsal ilerlemenin birlikteliğinden söz edilebilir. Ancak bu, teknolojik ilerlemenin determinist biçimde topluma biçim vereceği anlamına gelmemektedir. Bu noktada Marx genel toplumsal analizi ile tutarlı bir biçimde, tartışmaya açık bir nokta bırakmamıştır. “İnsan kendi tarihini yapar” diye yazan Marx, ancak bu tarihi dilediği gibi yapamayacağını da yazmaktadır. “Kendi seçtiği koşullar ile değil, geçmişten gelen, içinde bulunduğu koşullar altında yapar.” Heilbroner, Marx’ın bu konudaki düşüncelerini teknoloji ile de ilişkilendirerek şöyle açıklar:

“Örneğin, Orta Çağ’ın izole piyasaları politik birleşmeler [unification] ve keşifler teşvik etmesiyle yerini yeni bir ticari dünyaya bıraktı. Eski el değirmeni [hand mill], yeniliklerin etkisiyle yerini buhar değirmenine [steam mill] bıraktı ve yeni bir toplumsal organizasyon biçimi fabrikayı ortaya çıkardı. Her iki örnekte de, bizzat ekonomik yaşamın belirleyici çerçevesi şekil değiştirdi, ama bu sırada içinde bulunduğu toplumdan yeni bir toplumsal denge de çıkardı… Piyasa ve fabrika feodal yaşam biçimiyle bir arada olamaz- onun içinden doğmuş olsa da. Uyum içinde olabileceği yeni bir kültürel ve toplumsal ortam talep eder.” (Heilbroner, 1999: 143–144)

35

Buhar makinesi sanayi kapitalistinin ve toplumunun ortaya çıkmasını hızlandırdı tespitinde bulunan Marx, sanayi kapitalizmi için bir anlamda gerekli teknolojik düzeyi işaret etmektedir. Bu, teknoloji ve toplumsal sistemler arasında bir uyum aranması anlamına gelmektedir. Teknoloji gökten düşen bir elma [manna from heaven], başka bir deyişle dışsal olmadığından dolayı, bu türden bir uyumun Marx’ın yönteminin mantıksal bir sonucu olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

“Sanayi devriminin çıkış noktası olan makine, tek bir aleti kullanan işçi yerine, çok sayıda benzer aletleri çalıştıran ve gücünün biçimi ne olursa olsun tek bir devindirici güç tarafından devindirilen bir mekanizmayı koyar.” (Marx, 2009: 363)

Toplumsal sistemlerin, tarih içinde değişimlerinin nedenlerini ortaya koymaya çalışan Marx, bu tarihsel süreçte sanayi kapitalizmine, dolayısıyla Sanayi Devrimi’ne özel bir önem vermektedir. Çünkü Marx’ın asıl konusu modern burjuva üretimidir (Marx, 1993: 219–220). Söz konusu bu üretimi ortaya çıkaran süreç ise kuşkusuz Sanayi Devrimi ile başlamasa bile, Sanayi Devrimi ile birlikte geri alınamaz, geri döndürülemez biçimde yeni özellikler kazanmıştır. Daha doğrusu Sanayi Devrimi, modern burjuva sanayi ekonomisini egemen biçim haline dönüştürmüştür. Bu özelliklerden biri hiç kuşkusuz, teknolojinin üretim süreçlerinde oynadığı rolün giderek artan biçimde ön plana çıkmasıdır. Ancak bu Marx’ın bir teknoloji kuramcısı olmasına neden olmamaktadır. Marx’ın teknolojinin sistem için vazgeçilmez önemini yukarıdaki iki nedenden ötürü kavradığı, bu nedenle de ona özel önem verdiği belirtilebilir.