• Sonuç bulunamadı

İnsanı hayvanlardan ayıran özelliklerden biri, doğa ile uyumsuzluğunu araçlarla gidermek zorunda olmasıdır. Hayvanlar, değişen doğa ve hayat koşullarına beden yapılarını değiştirerek uyum sağlarlar. Bu uyumu sağlayamadıklarında da yok olurlar. Oysa insan, kendini savunmak ve gıda bulmak için silahlar, aletler ve stratejik planlar icat etmiştir. İnsanı hayvanlardan ayırdeden bir diğer özelliği de, biyolojik bakımdan gelişmesinin gecikmeli olmasıdır. Doğumdan sonra da insan yavrusunun biyolojik gelişmesi devam eder; böylece bebek uzun bir süre bir

15 Uygarlıkların tarihsel seyri içinde teknolojik gelişme açısından dönüm noktalarını özetleyen tablolar

100

toplumsal grubun koruma ve beslemesine muhtaç olacaktır. İnsanın diğer hayvanlara göre doğada daha korunaksız olması ve değişen koşullara doğal olarak uyum göstermesinin çok zor oluşu, vücudunun dışında [extracorporeal] bazı aletler kazanmasını gerektirmiştir. Bu aletlerin yapımı; ellerin, işlere göre uzmanlaşmış diğer organların ve beynin eşgüdümlü çalışması ile mümkün olabilirdi16

. Bu edim bilinçli bir eylemdir ve giderek içgüdülerin yerini almaya başlamıştır (Türkcan, 1981: 2–3).

İnsanın ilk icatları, çok uzun süren kolektif bir çabanın ürünüdür. Örneğin bir taş balta, mızrak, avlanma biçimleri, uzun bir sürede anonim bir gelişme sürecinin sonunda ortaya çıkabilmiştir. İcatların tipleri, toplumsal ihtiyaca ve geleneğe, coğrafî koşullara göre değişmektedir. Teknolojik icatlar, evrensel ihtiyaçları karşılamanın ötesinde, belirli bir kültürel bağlamda önem kazanırlar. Öyle olmasaydı, birçok kültürden değil, örneğin tek bir Yontma Taş kültüründen bahsedilecekti. Doğanın kaynakları çeşitlilik gösterdiği için ve değerler ve ihtiyaçlar kültürden kültüre, dönemden döneme farklılık gösterdiği için teknolojik ürünlerde büyük bir çeşitliliğin olması doğaldır. İnsanların kendi elleriyle yarattığı bu ürünler, dönemler boyunca kendilerini tanımlamanın ve devam ettirmenin maddî göstergeleridir (Basalla, 2000: 15–19). Maddî kültürü, ilk çağlarda esas olarak çevre koşulları belirlemiştir. Ancak göçler başladıktan sonra, icatların yayılması sayesinde karma alet tipleri yapılabilmiş; bu da teknolojik gelişmenin ivme kazanmasını sağlamıştır. İlk çağlardaki ilk göçlerin, ilkel teknoloji transferini beraberinde getirdiği söylenebilir.

Kültürlerin ilk aşaması Yontma Taş Dönemi’dir ve 1 milyon yıl sürmüştür. Bu dönemde insan biyolojik gelişmesini tamamlamadığı (daha doğrusu bugünkü halini almadığı) gibi, dünya coğrafyası da bugünkü durumuna gelmemişti. Bu dönemin en büyük teknolojik devrimi, avların pişirilerek yenmesidir. Böylece daha iyi beslenebilen insanın beyni büyümüş ve gelişmiştir. İyi beslenme ve daha güvenli yaşam koşulları nüfusun çoğalmasına ve toplumsal ilişkilerin gelişmesine yol açmıştır. Bu da yeni birçok icadın önünü açmıştır. Yontma Taş Dönemi’nin sonlarına

16 Marx’a göre, insanlar arasındaki en beceriksiz mimar, en iyi yuva yapan böcekten daha üstündür;

çünkü sadece insanlar, bir yapıyı inşa etmeden önce onu imgelemlerinde canlandırabilirler (Basalla, 2000: 17).

101

doğru homo sapiensler ortaya çıkmıştır. Bunlar; taş uçlu mızrak, ok ve yay, iğne ve iplik, soğuktan koruyan elbiseler gibi icatlar gerçekleştirmişlerdir. Topluluk olarak yaşama becerileri gelişkindir. Homo sapienslerin 30000 yıl önce tüm kültürel miraslarını daha gelişkin, akıllı, yeni ve son türe (homo sapiens sapiens) bırakarak ortadan kaybolmaları, insan türünün evriminde bir büyük dönüm noktası olmuştur.

Tablo 8: İnsanın Evrimi Ortaya Çıkış

Zamanı

Tür Ortalama Beyin

Hacmi 4 milyon yıl önce Austrapithecus Afarensis (“Lucy”) 450 cc.

2,9 milyon yıl önce Paranthropus -

1,8 milyon yıl önce Homo Habilis 750 cc.

0,5 milyon yıl önce Homo Erectus 1000 cc.

200 bin yıl önce Homo Sapiens (Neanderthalensis) 1500 cc.

30 bin yıl önce Homo Sapiens Sapiens 1400 cc.

Kaynak: Türkcan, 2009: 58.

Tarıma dayalı ilk topluluklar, günümüzden yaklaşık 9.000 yıl önce ortaya çıkmıştır. Bu dönemin (Neolitik Dönem) karakteristik iktisadî ve kültürel birimi köydür. Tarımın ortaya çıkışı, insanlık tarihinin bir diğer büyük devrimidir. Taştan çapalarla başlayan tarım, öküzlerin çektiği karasabanın icadıyla büyük bir sıçrama kaydedecektir. Tarımın egemen üretim biçimi olması, üretici güçleri ve onlar arasındaki gerilimleri doğuran/etkileyen ilk büyük tekno-ekonomik dönüşümdür. Tarım devriminin temel aşamaları şöyle sıralanabilir: i) Karasabanın icadı, ii) Sulama sistemlerinin icadı, iii) Yeni melez hayvan ve bitki türlerinin elde edilmesi (Türkcan, 1981: 7–9).

Tarım Devrimini takiben köy ve şehirlerin kurulmasıyla ilk mülkiyet türleri ile ilk devlet ve hukuk kuralları ortaya çıkmış, toplumsal sınıflar oluşmuştur. Tarım toplumlarının en büyük icadı ise yazının bulunmasıdır. Yeni bitki ve hayvan türlerinin ehlileştirilmesi ve yeni ekim tekniklerinin geliştirilmesi, yerleşik yaşamın doğal sonuçlarıdır. Artan üretim ve toplumsal ilişkiler, yeni ulaşım ve inşaat tekniklerinin bulunmasına ve yeni enerji kaynaklarının keşfedilmesine neden olmuştur. Tarım devriminin kalıcı sonuçlarının en önemlilerinden biri de köleciliğin doğmasıdır. Böylece köleci toplum düzenine geçilmektedir.

102

Tüm üretimi kadınların ve kölelerin yaptığı köleci toplum sisteminin en gelişmiş uygarlığı Greko-Romen dünyasıdır. Özgür yurttaşlar (yöneticiler, politikacılar, düşünürler, din adamları vb.) şehirlerde yaşarlar ve pratik işlerle [praxis] ilgilenmezler. Üretim ve iş, şehirlere sokulmayan köleler (instrumentum vocale = konuşan alet), onların kullandığı hayvanlar (instrumentum semi-vocale = yarı konuşan alet) ve aletler (instrumentum mutum = sessiz alet) tarafından yapılmaktadır (Türkcan, 2009: 64). Bu dönemin yeniliklerinin anonim özelliği aynı zamanda, soylu sınıflardan gelmeyen insanların katkılarının kayıt altına alınma gereği duyulmamasındandır.

Köleci toplumlarda radikal icatlar ender görülmüştür. Yine de birçok icat ve yenilik ortaya çıkmıştır: Vinçler, palangalar, presler, kanallar, taş döşeli yollar, piramitler, mermerden binalar, kürekli ve yelkenli tekneler…

İlk uygarlıklarda başlıca icatlar, MÖ 3.200–2.700 devrelerinde yoğunlaşmıştır. Sıçrama yaratan teknolojik gelişmeler; yazının, tarım sulama tekniklerinin ve bronz dökümünün icadıdır. Sonrasında yaklaşık 2.000 yıl, büyük bir durgunluk gözlenmektedir (MÖ 2.700–600) (Türkcan, 1981: 15). Bronz Çağı uygarlıklarının diğer önemli icatları, odun kömürü kullanılan körüklü fırın ve çömlekçi tekerleğidir.

Bu dönemin teknolojik sırçalarından biri de, metal döküm ve seramik alanlarında görülmüştür. Ateşin kontrol altına alındığı fırın teknolojisi, ekmek yapımından bakırın üretilmesine kadar uzanan bir süreç izlemiştir. Sonrasında bakır ve kalayın alaşımıyla bronz elde edilmiştir. Körüklü fırın, 1100–1200 °C sıcaklıkta seramiği ve demir dışındaki madenleri (bakır, kalay, altın, gümüş, kurşun) eritebilir.17 Bronz Çağı, standart kalıplar kullanılarak birbirine benzeyen veya aynı

17 Bakır 1083 °C’de erirken, demir 1535 °C’de karbonla (yani kömürle) kimyasal bir reaksiyona

girerek ergiyebilir. Sanayi Devrimi’ni teşvik eden kritik icatlardan biri, odun kömüründen kok kömürüne geçiştir. Demirin kok kömürü ile ergitilme teknolojisi, teknolojik bir devrim niteliğindedir (Türkcan, 2009: 71).

103

ölçülerde nesnelerin (kılıç, kalkan, mızrak, cerrahî aletler vb.) seri üretiminin ilk örneklerinin verildiği dönemdir.

Demir Çağının (MÖ 1200–400) son dönemlerinde çok geniş alanlar tarıma açılmıştır. Nüfus patlaması yaşanmıştır. Demir baltanın icadı, ormanların yaygın olarak kesilmesini ve dolayısıyla tarımsal ve marangozluk aletlerinin iyileşmesini sağlamıştır. Tahtadan araç-gereçler günlük yaşamın bir parçası olmuştur. Yeni aletler sayesinde tarımsal ürünler bollaşmıştır. Diğer taraftan marangozluk aletlerinin gelişmesi ve demir çivilerin kullanılmaya başlanması ile daha büyük ve daha dayanıklı teknelerin inşa edilmesi mümkün olabilmiştir. Böylece deniz, insanın kontrolü altına girmeye başlamıştır.

Antik Yunan’dan istisnai olarak üç mucidin ismi günümüze kadar ulaşmıştır (Türkcan, 2009: 65):

i) Arşimet (MÖ 387–312): Kaldıraç ilkesini, suyun kaldırma gücünü ve hacim – ağırlık ilişkisini bulmuştur.

ii) Ktesibios (MÖ III. yüzyıl): Su saati ve pompalar icat etmiştir. Böylece hidrolik biliminin temellerini atmıştır.

iii) Heron (MÖ I. yüzyıl): İlk yüzey ölçüm aletlerini, otomatik sahne düzeneklerini, ilk buhar veya jet motoru olarak kabul edebileceğimiz buhar jetiyle kendi etrafında dönen rüzgâr topu (aerofil) oyuncağını vb. icat etmiştir. “Mekanika” adlı ilk makine kitabını yazmıştır.

Demir Çağının yükselen kültürleri, Batı’da Roma ve Doğu’da Hun İmparatorluğudur. Bu dönemde enerji kaynağı, eskisi gibi insan ve hayvan gücü ile sınırlıdır. Su gücünün kullanılması için MS 2.–3. yüzyıllar beklenecektir. İlk su değirmenleri, ancak bu yüzyıllarda Roma’da yapılmıştır. Su çarkının çalıştırdığı değirmenlerin Roma İmparatorluğu’nda yaygın olarak kullanılması ancak MS 5. yüzyılda mümkün olabilmiştir. Aradan geçen yüzyıllar boyunca işgücünün ucuz ve bol olması, su enerjisi teknolojisinin yaygınlaşmasını engellemiştir. MS 4. yüzyıldan itibaren işgücünün kıtlaşması ve pahalılaşması sayesinde daha çok su değirmeni kullanılmaya başlandı. Ardından, Roma İmparatorluğu’nun 476 yılında parçalanmasından sonraki yedi yüzyıl boyunca İspanya’dan İsveç’e, Rusya’dan

104

İngiltere’ye kadar neredeyse bütün nehirlerde giderek yaygınlaştı. Değirmen ustaları ve su mühendisleri, su çarklarının, barajların ve kanalların tasarımlarını geliştirdiler. Daha da önemlisi, su enerjisi yeni kullanım alanları buldu (Basalla, 2000: 195–198).

Su değirmeninin MÖ 2. yüzyılda, Roma İmparatorluğunda kullanıldığı bilinmekle birlikte, yaygınlaşmasının köle çalıştırmanın azalması ile mümkün olduğu görülmektedir. Ortaçağ Avrupasında su değirmenleri; un elde etmek ve zeytinyağı üretmenin yanı sıra kumaş, kâğıt ve demir üretiminde de kullanılmaktadır. 13. yüzyıldan itibaren İngiltere’de, dokumacılık sektöründe su değirmenleri önemli bir rol oynamaya başlamıştır (Cipolla, 1967: 30–31).