• Sonuç bulunamadı

AR-GE’nin Önemi ve Ulusal Yenilik Sistemi Yaklaşımı

B. Teknolojik Gelişmeye Dayalı Yeni Yaklaşımlar

4. AR-GE’nin Önemi ve Ulusal Yenilik Sistemi Yaklaşımı

a. AR-GE’nin Önemi

Araştırma ve Geliştirme (AR-GE) faaliyetleri, 1980’lerden sonra sistemik bir hale gelen bilgi ekonomilerinin temel belirleyenlerinin başında gelmektedir. AR-GE faaliyetlerine en yüksek bütçeleri ayıran gelişmiş ülkelerde bile toplam çalışan nüfusun sadece yüzde 2’sine ulaşabilen bu sektör; büyümenin kaynağı haline gelen yeni ve geliştirilmiş yüksek teknoloji malzemelerinin, ürünlerinin, üretim süreçlerinin ve temelde ekonomik sistemin taşıyıcı unsurudur. İcat ve yenilik hızı

53

giderek artan bir sistemde, artan bir oranda uzmanlaşmış kurumların teknoloji alanında faaliyet göstermesi beklenen bir gelişmedir. Bu kurumlar, bir bilimsel araştırma ve yenilik geliştirme ağının bileşenleri konumundadır. Bu profesyonelleşmiş sistemi, AR-GE sistemi olarak adlandırmak mümkündür.

AR-GE sisteminin yerleşmesi ve giderek büyümesi, bilgi toplumu ve ekonomisinin ortaya çıkması ile paralellik göstermektedir. Özellikle gelişmiş ülkelerde, ulusal bilim ve teknoloji politikaları, merkezinde AR-GE faaliyetlerinin olduğu geniş kapsamlı ve uzun dönemli bir stratejiler bütünüdür. Ulusal bilim ve teknoloji politikaları; bir yandan özel sektör yatırımlarını teşvik eden, diğer yandan devletin ekonomi politikalarını yeniden şekillendiren, bu alana yapılacak kamu yatırımlarını ve ayrılacak bütçeyi genişleten, üniversiteleri ve diğer araştırma kurumlarını kapsayan ve bu alanda uzmanlaşacak işgücünü eğiten sistemli çabaların toplamını ifade etmektedir.

İlk uzmanlaşmış AR-GE laboratuarları 1870’lerde kurulmuştur.10

Ancak 19. yüzyıl iktisatçıları, profesyonel bir AR-GE sisteminin önemini kavrayamamışlardır. AR-GE faaliyetleri 20. yüzyılda gelişmiş ve profesyonel bir düzeye ulaşmıştır. 18. ve 19. yüzyıllar boyunca ve özelde de I. Sanayi Devrimi esnasında profesyonel AR-GE faaliyetlerinden söz edilemeyeceği için, bu dönemler için belirli AR-GE istatistikleri ve ölçme teknikleri geliştirmenin pratik bir yararı yoktur. AR-GE istatistikleri, profesyonelleşme sayesinde anlam kazanmıştır.

20. yüzyıl boyunca teknolojinin bilimsel niteliği giderek artış göstermektedir. Bir başka ifade ile Sanayi Devriminin mucit-girişimcileri ve yenilik yaratan teknisyenlerinin yerini, araştırma laboratuarlarında çalışan mühendis-bilimciler almıştır. Sanayileşmiş ülkelerdeki büyük şirketler, tam zamanlı çalışılan uzmanlaşmış AR-GE bölümleri kurmuşlardır. 1960’ların sonlarına doğru, AR-GE faaliyetleri çok hızlı bir artış göstermiştir. İki kutuplu dünyada, büyük devletler

10

Bu tarihlerden önce, yeni ürün ve üretim süreçleri ile ilgili deneysel geliştirme çalışmaları atölyelerde yürütülmektedir. Boulton ve Watt, buharlı makineyi laboratuar aşamasından ticarî bir üretim modeli haline getirirken, atölyelerinde deneysel bir araştırma ve geliştirme süreci yaşamışlardır (Freeman ve Soete, 2003: 10).

54

özellikle savaş ve uzay teknolojileri alanlarında büyük AR-GE yatırımları yapmışlardır. Soğuk savaşın bitmesiyle birlikte, AR-GE yatırımlarında görece bir azalma görülmektedir (Freeman ve Soete, 2003: 11–12).

Diğer taraftan bilgi ekonomilerinin gelişmesi, enformasyon ve iletişim teknolojilerde görülen sürekli ve hızlı ilerleme sayesinde mümkün olabilmiştir.

Son dönemlerdeki bir diğer gelişme de, üniversite – sanayi işbirliği şeklinde ortaya çıkan sistematik kurumsal etkileşim ağlarının yeniliği teşvik eden en önemli unsur olduğudur. Üniversite ile özel sektör arasındaki bağlantılar, 20. yüzyılın başlarında gelişmiştir. Bilim insanları, yenilikçi firmaların AR-GE birimlerinde danışman olarak çalışmaya başlamışlardır. Ayrıca savaş sanayii, bilim insanlarının devlet destekli yeniliklerde merkezî roller aldığı en önemli sektörlerden biri olmuştur (Freeman ve Soete, 2003: 231).

Günümüzde teknolojik gelişme ve yenilik, devlet ve özel sektörün koordine faaliyetlerinin bir ürünüdür. Üniversite ve özel araştırma merkezleri ile firmaların AR-GE departmanları, bilgi ve teknoloji temelli bir rekabeti beslemektedirler. Günümüzün AR-GE’ye dayalı yenilik sürecinin unsurlarını ve bu sürece etki eden faktörleri şu şekilde özetlemek mümkündür (Freeman ve Soete, 2003: 290):

Firmaların amaçları ile uyumlu AR-GE faaliyetleri, Uzun dönemli planlama,

Kurumlar arası etkileşim ve işbirliği,

Rakip firmaların olası tepkileri ve onların AR-GE faaliyetleri, Kamu mevzuatının uyumlu olması ve devlet teşvikleri, Patent sisteminin gelişmiş olması,

AR-GE personelinin eğitilmesi ve yeterlilikleri, Teknik donanım ve destekler,

Piyasanın büyüklüğü ve genişleme olasılığı veya yeni bir piyasanın ortaya çıkması,

55

Yatırımların büyüklüğü, Yeniliğin pozitif dışsallıkları,

Gerekli malzemelerin bulunabilirliği ve maliyetleri, Yeniliğin firmanın büyümesi üzerindeki etkisi, İhracat potansiyeli,

Pazarlama ve reklam olanakları, Kuruluş yeri ve yatırım zamanlaması,

Yeniliğin firmanın imajı üzerindeki olası etkileri, İnsan sağlığına ve çevreye olası olumsuz etkileri, İşçilerin ve sendikaların tepkileri ve ücretler, Girişimci ve yöneticilerin cesaret ve kararlılığı.

b. Ulusal Yenilik Sistemi Yaklaşımı

Ulusal yenilik sistemi, ilk olarak Alman iktisatçı F.List tarafından 1841’de yazılan “Ulusal Sistemin Politik İktisadı” [The National System of Political Economy] adlı kitapta ortaya atılan bir yaklaşımdır. List’in temel sorunu, Sanayi Devrimini başarıyla gerçekleştirmiş İngiltere karşısında Almanya’nın başarı kazanması, hatta onu geçmesiydi. List genel olarak, az gelişmiş ülkeler üzerinde yaptığı çalışmalarla tanınmıştır. List’e göre, yeni kurulan sanayilerin korunması ile yetinilemezdi. İktisadî büyüme ve sanayileşme, ona göre, geniş kapsamlı bir dizi iktisat politikasının hayata geçirilmesi ile olanaklıdır. Bu politikaların temel hedefi ise, yeni teknolojileri öğrenmek, uygulamak ve yenilikler yaratmaktır.

Freeman’a göre ulusal yenilik sistemi, “etkinlikleri ve etkileşimleri ile yeni teknolojileri oluşturan, ithal eden, değiştiren ve yayan kamu ve özel kesim kuruluşlarının ağı”dır (Taymaz, 2001: 26). AR-GE birimleri, teknoloji kurumları, üniversiteler ve diğer araştırma kurumları ulusal yenilik sistemini oluşturmaktadır. Yenilik sürecini etkileyen diğer kurumlar, özellikle eğitim ve finans kurumları da sistemin tamamlayıcı unsurlarıdır. Ulusal yenilik sistemi OECD tarafından da benzer bir şekilde tanımlanmaktadır: “Bir ülkede yenilik ve teknolojik yayılmanın hızını ve

56

yönünü etkileyen piyasa kurumları ve piyasa dışı kurumlar ‘ulusal yenilik sistemi’ni oluşturur (aktaran Taymaz, 2001: 26).”

List’e göre böyle bir ulusal sistem, sanayi sektörünün bilim ve eğitim kurumları ile işbirliğine dayanmaktadır. Almanya, 1880’lerden itibaren kendi sanayi devrimini geçekleştirmiştir. Bu devrimin en önemli unsurlarından biri, dünyanın en iyi teknik eğitim ve öğretim sisteminin oluşturulmasıdır. Başlarda Almanya, transfer yoluyla elde ettiği yeni teknolojilerin şifrelerini, bu sisteme dayanarak ve tersine mühendislik yöntemleri uygulayarak çözmüştür.

List, günümüzün ulusal yenilik sistemi yaklaşımının birçok temel unsurunu ilk kez ortaya atan iktisatçıdır. Eğitim ve araştırma kurumlarının önemi, teknik araştırma enstitüleri, ithal edilen teknolojilerin özümsenmesi, stratejik sektörlerin teşvik edilmesi, bilgi birikiminin önemi, kurumlar arası işbirliğini önemi ve etkileşimli interaktif öğrenme süreci ve son olarak tüm bu unsurların devletin koordine edeceği uzun dönemli bir dizi politikanın uygulanabilirliğine bağlı olması, günümüz ulusal yenilik sistemi yaklaşımının da temel özellikleridir (Freeman ve Soete, 2003: 339–343).

AR-GE sisteminin II. Dünya Savaşından sonra hızlı bir gelişme göstermesinin yanı sıra, teknik ilerleme artık; eğitim ve öğretim sistemi, üretim mühendisliği, tasarım, kalite kontrol gibi birçok unsurun bir arada ve birbirini besleyecek şekilde gelişmesine bağlı hale gelmiştir. Bu çok yönlü bakış açısı, aynı zamanda birçok kurumun bu süreçte sorumluluk alması anlamına gelmektedir. AR- GE laboratuarlarından üniversitelere, özel araştırma merkezlerinden teknik eğitim okullarına, devletin ilgili kuruluşlarından yenilikçi firmalara kadar birçok farklı kurumun belli bir işbölümü içinde ve karşılıklı etkileşime açık olarak teknolojik gelişmelerde önemli roller aldığı söylenebilir. Bu etkileşimli süreç, bir ağ sistemi içinde hayata geçmektedir.

57

Bilimsel ve teknolojik bilginin üretimi, yayılması, saklanması ve kullanılmasına ilişkin olarak ulusal yenilik ağ sistemi içinde yer alan kurum ve kuruluşlar altı grupta toplanabilir (Taymaz, 2001: 26–27):

1. Teknolojik yenilik faaliyetinde bulunan (özel ve kamu) firmalar ve bu firmaların oluşturduğu ağlar.

2. Araştırma kuruluşları.

3. Bilim sistemi. En önemli unsuru üniversiteler olan bilim sistemi, bilimsel bilginin üretimi, buluşların üretilmesi ve araştırmacıların eğitimi gibi işlevler üstlenmiştir.

4. Destek ve köprü kuruluşlar. Yeni teknolojilerin yaygınlaştırılması, eğitim ve laboratuar destek hizmetleri, standartların belirlenmesi vb faaliyetler gerçekleştiren destek ve köprü kuruluşlar yenilik faaliyetinde bulunan kuruluşlara teknolojik altyapıya yönelik destek hizmetlerini sunmaktadır.

5. Finansman kuruluşları.

6. Politika geliştiren, uygulayan ve değerlendiren kuruluşlar.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, teknolojik gelişme, ülkeler için ulusal bir sorun olarak tanımlanmıştır. Ulusal bilim ve teknoloji politikaları geliştirilmiştir. Bu politikaların belirlediği, ilgili tüm kurumların görevler üstlendiği bu yapı ve süreç, sistematik bir bütünün unsurları olarak tarif edilmektedir. İşte bu bütüne, ulusal yenilik sistemi denilmektedir.

Ülkelerin ulusal yenilik sistemleri, Soğuk Savaş döneminde genel olarak askerî amaçlar için oluşturulmuştur. Özellikle ABD ve Sovyetler Birliği, teknoloji yatırımlarını savaş ve uzay sanayiine yönlendirmişlerdir. Oysa savaştan yenilgiyle ayrılan ve askerî harcamaları engellenen Japonya, bu ülkelerin aksine, sivil teknoloji yatırımları ile yeni yüksek teknoloji alanında büyük bir atılım gerçekleştirmiştir. Sovyetler Birliğinde AR-GE yatırımlarının ortalama yüzde 70’i askerî alanda yapılırken, Japonya’da bu oran sadece ve sadece yüzde 2’dir (Freeman ve Soete, 2003: 349).

58

Ulusal yenilik sistemi yaklaşımı, İngiltere’de 1880’lerde başlayan Sanayi Devrimini açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Profesyonel AR-GE faaliyetlerinin olmadığı ve teknik eğitimin yetersiz olduğu 19. yüzyıl İngiltere’si için bir yenilik sisteminden söz etmek mümkün değildir. Teknolojik gelişme daha çok, yenilikçi ve mucit girişimcilerin yeni ve hızlı gelişen sektörlerde yaparak öğrenme, kullanarak öğrenme ve karşılıklı etkileşerek öğrenme süreçlerine dayanmaktadır.

Buna karşın İngiltere’de, yenilikleri teşvik eden güçlü bir devlet ve bu yönde geliştirilmiş ulusal politikalar bulunmaktadır. Böylece ulusal yenilik sistemi yaklaşımının yetersizleri dikkate alınarak, yine de Sanayi Devriminde teknolojik gelişmenin önemi üzerinde durulabilir. Freeman ve Soete’ye (2003: 340) göre, ulusal yenilik sistemi yaklaşımı çerçevesinde İngiltere’de ortaya çıkan Sanayi Devriminin temel unsurları şu şekilde sıralanabilir:

Bilimcilerden fazlasıyla etkilenen girişimci mucitlerin varlığı, Bilimin devletin teşvik ettiği sistemli bir çaba haline gelmesi,

Toprak sahiplerinin finanse ettiği ulaşım altyapısı yatırımları (yollar, kanallar ve sonrasında demiryolları),

Mucitlerle girişimcilerin yeni ortaya çıkan yatırım ortaklıkları, Sermaye birikiminin öncü sektörleri besleyecek büyüklükte olması, Uluslararası ağır rekabet koşullarında devletin uyguladığı katı korumacı politikalar,

Dış ticaretin serbestleştirilmesi, böylece yeni pazarların ortaya çıkması.

Son olarak, ulusal yenilik sistemi yaklaşımı, yerellik boyutuyla da önem kazanmaktadır. Yerel ve kentsel yenilik sistemleri, teknolojik kapasite yaratmayı temel hedef alan yaklaşımlarıyla sadece ulusal değil, bölgesel alt sistemler oluşturulmasını ve yenilik merkezli ekonomik gelişimin yerleşmesini sağlamaktadırlar (Erkan, 1987a: 152–157).

Teknolojik gelişme, iktisadî analizlere temel bir değişken olarak ancak son yıllarda girebilmiştir. Yukarıda kısaca açıklanmaya çalışılan bu yeni yaklaşımlar, teknolojik gelişmeyi farklı şekillerde de olsa önemsemişlerdir. Fakat bu

59

yaklaşımların toplumsal olanı bütüncül bir şekilde ele almak gibi bir iddiaları bulunmamaktadır. İçsel büyüme modelleri, teknolojinin farklı toplumsal alanlarda ne tür etkiler bıraktığı ile ilgilenmemiştir. Kurumsalcılar ve evrimciler de, teknolojik gelişme ile ekonomik gelişme arasında karşılıklı bir nedensellik ilişkisi kurmakla beraber, sosyal, kültürel ve politik alanlarda sınırlı açıklamalar yapabilmişlerdir. Ulusal yenilik sistemi yaklaşımı, politik alanı diğer yaklaşımlara göre daha fazla önemsemiştir. Yine de her bir yaklaşımın bütünün içinde belli bir alana odaklandığı, iktisadî değişkenleri çalışmaların eksenine aldıkları ve bu durumun toplumsal bütün içinde alt alanlar arası interaktif etkileşim ilişkilerini göz ardı ettiği sonucunu çıkarmak mümkündür.

IV. ENTEGRE SİSTEM OLARAK TOPLUMSAL BÜTÜNÜN ANALİZİ VE TEKNOLOJİK GELİŞMENİN ROLÜ