• Sonuç bulunamadı

Klasiklerde Teknolojik Gelişme

A. Geleneksel İktisat Literatüründe Teknolojik Gelişmenin Yeri

1. Klasiklerde Teknolojik Gelişme

Teknolojik gelişmenin iktisat literatürüne girmesini sağlayan İngiliz Sanayi Devrimi olmuştur. Birçoğu Britanyalı olan klasik kuramın öncüleri ise, Sanayi Devrimi sırasında yaşamalarına rağmen, Sanayi Devriminin sonuçlarını kestirmekten uzaktırlar. J.Watt, Newcomen’ın icadı olan buhar makinesi üzerinde iyileştirme ve yenileme çalışmalarını Glasgow Üniversitesinde çalıştığı sırada yapmıştır. Oysa aynı dönemde aynı üniversitede ders veren A.Smith, buhar makinesinin önemini, olası etkilerini hesap edememiştir.

Klasiklerin çoğunun Britanyalı olması ve İngiltere’nin de kapitalist gelişmenin liderliğini yapması birlikte düşünüldüğünde, sanayileşmenin başka ülkelerde kıyaslanarak algılanamamasına ve böylece sanayileşme politikaları üzerine düşülmemesine yol açmıştır (Tezel, 1995: 14). Sanayileşme politikası sorunsalı ortaya çıkmayınca da, sanayileşmenin ön koşulları ve özellikle de en önemli itici gücü olan teknolojik gelişme üzerine yaklaşımlar/kuramlar ortaya konulmaması sonucunun doğal olduğu görülebilir.

A.Smith’in başyapıtı “Ulusların Zenginliği [An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations]” 1776 yılında basıldığında henüz teknolojik gelişme ve başta buhar makinesi kalıcı etkilerini göstermemiş ve Sanayi Devrimi de başlangıç aşamasındadır.

Klasik iktisadın kurucusu A.Smith, sadece buhar makinesinin etkilerini önemsememekle kalmamış; tekstil sektöründeki çığır açan teknolojik yenilikleri ve

30

kok kömürünün demir üretiminde kullanmaya başlanmasını da göz ardı etmiştir. Emeği kolaylaştıran ve giderek daha az kullanımına yol açan makinelerin icat edilmesine kitabında yer vermekle birlikte, bu konuda verdiği örnekler Ortaçağ teknolojilerine aittir.

İşbölümünü analizinin merkezine alan Smith teknolojik gelişmenin önemini şu şekilde ifade etmektedir: “Hepsi gelişmenin tabii sonuçları olan daha iyi makinenin, daha büyük becerinin ve daha eksiksiz bir işbölümü ve dağılımın sonucunda belli bir parça iş yapmak için çok daha az işgücü miktarı gerekli olur (Smith, 1937: 260).”

Smith; işbölümü ve piyasa ölçeğinin genişlemesinin, üretim faaliyetini doğrudan gerçekleştirenlerin, bir işi yerine getirmek için harcadıkları zamanda ve malzemede tasarruf sağlamaya yönelik sorunları çözerken, hem kendi becerilerini artırmalarına hem de alet ve makineleri geliştirmeleri ve yenilerini keşfetmelerine yol açabileceğini belirtmektedir (Tezel, 1995: 132). İşbölümü, her bir sektöre ne denli sokulabilirse, emeğin üretkenliği de o oranda artmaktadır.

İşbölümü sayesinde ayrı ayrı sektörler ortaya çıkmaktadır. Ayrıca işbölümü, üretimde kullanılan aletlerin icat edilmesine yol açmıştır. Örneğin iğnecilik, başlı başına bir zanaat haline gelmiştir. Üstelik bir sürü kola ayrılmıştır. “İşçinin biri teli çekip gerer; bir başkası bunu düzeltir; bir üçüncüsü keser: bir dördüncüsü ucunu sivriltir; bir beşincisi baş geçebilmesi için başını ezer. Başı yapmak iki üç ayrı işlemi gerektirir. Başı tepeye takmak ayrı bir iştir. İğneleri ağartmak bir başka iştir. İğneleri kâğıda sıralamak bile, başlı başına bir zanaattır (Smith, 1997: 20).” Böylece iğnecilik, on sekiz ayrı işleme bölünmüştür. İğne fabrikalarında, tüm bu işlemler ayrı ayrı işçiler tarafından yapılmaktadır.

İşbölümü sonucunda, işçilerin iş miktarlarında sağlanan bu büyük artışın üç nedeni vardır: Teker teker her işçide el yatkınlığının artması, bir tür işten öbürüne geçerken kaybedilen zamanın tasarruf edilmesi ve yapılan işi kolaylaştırıp iş süresini

31

kısaltan, bir işçiye birçok işçinin işini yapabilme olanağı tanıyan çok sayıda makinenin icat edilmiş olması (Smith, 1997: 20–22).

Smith, makinelerinin gelişmesinin, bir yandan üreticiler, teknisyenler ve ustaların; diğer yandan da işleri sadece gözlemlemek ve algılamak olan düşünürlerin faaliyetlerinin bir sonucu olduğunu vurgulamaktadır (Freeman ve Soete, 2003: 10).

“Makinelerdeki tüm gelişmeler kuşkusuz hep onları kullananların buluşu olmamıştır. Birçok yenilik, makine yapım işinin başlı başına bir işkolu haline gelmesiyle, makine yapımcılarının yaratıcılığı sonucunda ortaya çıkmıştır. Bazı yenilikler ise işleri her şeyi gözlemlemekten başka bir şey yapmamak olan ve bunun sonucunda birbirine çok uzak ve benzemez nesnelerdeki gücü bir araya getirebilme kapasitesine sahip filozof ya da düşünür diye adlandırılan insanların ürünüdür.” (Smith, 1997: 23)

Smith’e göre, sanayi sektöründe aynı sayıda işçi, en iyi makinelerin yardımıyla, daha kusurlu makineler veya zanaat aletleriyle yapılana göre çok daha fazla ürün elde eder. Makinelerin bakımı ve iyileştirilmesi için yapılmış masraf, her zaman kendinden çok daha büyük bir kârla sonuçlanır. “Aynı sayıda işçinin, eşit miktarda işi, daha önce alışılmış olandan daha ucuz ve basit makinelerle başarmasını mümkün kılacak bütün mekanik gelişmeler, her zaman, her topluluk için yararlı sayılır (Smith, 1937: 307).”

Diğer taraftan, klasik iktisadın diğer önemli temsilcileri olan, eserlerini 1820’lere kadar yayımlayan T.Malthus ve temel eseri “Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri [Principles of Political Economy and Taxation]”ni 1817’de yayımlayan D.Ricardo da benzer bir biçimde Sanayi Devrimi ve teknolojik gelişme konusunda benzer bir konumdadır.

D.Ricardo’nun yine de teknolojik gelişmeleri ve bunun verimlilik artışı üzerindeki etkilerini dikkate aldığını söylemek mümkündür. Ricardo’ya göre iki tür teknolojik gelişmeden bahsetmek mümkündür: (i) toprak tasarrufu sağlatan teknolojik gelişmeler ve (ii) sermaye ve emeğin dozlarını azaltan teknolojik gelişmeler. Sanayi alanındaki teknolojik gelişmelere de önem veren Ricardo,

32

teknolojik yeniliklerin sermaye ve emeğin verimliliğini eşit miktarlarda artırdığını varsaymaktadır. Teknolojik yenilikler, azalan verimler yasasının işlememesine yol açacak ve sanayide artan verimlerin geçerli olmasını sağlayacaktır. Fakat Ricardo, buradaki nedensellik ilişkisi üzerinde durmamış ve varsayımını temellendirmemiştir. Ekonominin gidişatı hakkında da karamsar bir tablo çizerek, uzun dönemde daima azalan verimler yasasının geçerli olacağını ifade etmiştir (Gürak, 2006: 77–78).

Klasikler genel olarak iktisadî büyüme sorununa odaklanmışlardır. Teknolojik gelişmeyi de büyüme üzerinde etki yaratıp yaratmadığı çerçevesinde dikkate almışlardır. Örneğin T.Malthus, teknolojik gelişmeye kendi büyüme modelinde yer vermemeyi tercih etmiştir. Ona göre teknolojik gelişme kişi başına çıktı düzeyi ve ortalama yaşam standardı üzerinde hiçbir olumlu etkide bulunmamaktadır. J.S.Mill, daha geç dönemlerde çalışmış olmasına karşın, benzer bir şekilde teknolojik gelişme ü çalışmış olmasına karşın, benzer bir şekilde teknolojik gelişme üzerinde yeterince durmamıştır. Sadece özerk bir üretim faktörü olarak yeniden üretilebilir sermayenin potansiyel önemine değinmiştir. Teknolojik gelişmenin azalan verimlerin etkilerini azaltacağını savunmuştur. Fakat azalan getirilerin kısa vadeli sonuçlar doğurmasına rağmen, teknolojik yenilenmenin uzun vadeli sonuçlar meydana getireceğini vurgulamıştır (Bülbül, 2008: 98–99).

Klasik iktisadın öncülerinden başlayarak günümüzdeki takipçilerine kadar uzanan temel açmazı ve yetersizliği, tek yönlü doğrusal modeller kurması olduğu söylenebilir. Oysa tüm sosyo-ekonomik olaylar ve özelde de tekno-ekonomik gelişmeler, ancak ve ancak değişkenler arasındaki karşılıklı etkileşimleri içeren, doğrusal olmayan dinamik modeller ile açıklanabilir.