• Sonuç bulunamadı

1.2. GÜNDELİK HAYAT PRATİKLERİ

1.2.4. Gündelik Hayatta Kültür ve Kimlik Göstergesi Olarak Mekân

1.2.4.2. Mahalle

Toplumsal ve kültürel ilişkilerin biçimlendiği, kentin en temel unsuru mahalledir. Mahallenin sahip olduğu kültür ve yaşam tarzları onu dinamik bir yapı haline getirmektedir. Mahalle kültürü tarihsellik, dayanışma, komşuluk, biraradalık, aidiyet gibi unsurlardan oluşmaktadır. Mahalleler ibadet merkezleri, anıt, mezarlık, kültür merkezi, kulüp vb. çok farklı unsurlara sahiptir. Bu unsurlar mahallenin kültürel konumunu belirginleştirmekte, niteliğini belirlemektedir. Çalışmamızda azınlık gruplarının, mahallelerin kültürel nitelikleriyle olan aidiyet bağını değerlendireceğiz.

Mahalle olgusu, birey, toplum ve bürokrasi açısından farklı çağrışımlarla yüklüdür. Bürokrasi kendi otoritesini sağlamlaştırmak için mahalleye birtakım işlevler yüklemektedir. Bu işlevlerin en temel niteliği toplumsal denetim, asayiş ve vergi sorumluluğuna ilişkin kontrol mekânizmasının içinde yer almaktadır. Diğer bir yönüyle de bireyin kimliğinin farkına vardığı, aidiyet bağı kurabildiği, dayanışma ve sorumluluk ağlarının geliştiği bir kamusallık ve yaşam alanını oluşturmaktadır (Alada, 2008:17). Mahalle olgusu, batılı anlamda genellikle mekânsal bir ayrımı belirten, fiziksel bir boyut olarak algılanmaktadır. Doğulu anlamda ise gündelik hayatın akışını üzerinde her açıdan denetim kuran, çok çağrışımlı bir anlam bütünlüğünü ifade etmektedir (Alada, 2008:117). Mahalle bu bağlamda ele alındığında, kentin en önemli birimlerinden birisidir. “Ya dini bir yapının etrafında toplanma ya da aynı din, mezhep ve ırktan olanların bir arada yaşama arzusu sonucunda teşekkül eden mahalleler.”, kentin sosyal ve fiziki dokusunu belirleyen unsurlardır (Özdemir,1986:75, akt. Yılmazçelik,1999:195). Mahallelerin sosyo-ekonomik ve kültürel ayırt edici özellikleri her mahallenin kendi kimliğini oluşturmakta ve kent mekânı da farklı kimlikteki mahalleler üstünden yükselmektedir (Alada,2008:22). Bu nedenle mahalle yerleşimleri kültürel bir tercihtir. Görüşmecilerin mahalle tercihlerinde de kendi toplumunun kültürel ve dini yapılarına yakın olmak, kendi insanlarıyla birarada olmak düşüncesi etki etmiştir.

121

Bayan L.T (Moda,Ermeni,51), mahalle tercihini şöyle anlatmaktadır;

“Akrabalar sayesinde buradayız. Çevremiz bu mahallede. Annem Tarsuslu, babam Niğde Aksaray. Annem Aksaray’a gelin gitmiş. Bir ay orada yaşamışlar. Sonra Moda’ya taşınmışlar. Ben Zuhal Sokak’ta ıhlamur ağaçları içinde bir ahşap evde doğmuşum. O evin diğer katında da Rum bir aile otururmuş.”

Bayan L.T ve ailesinin mahalle tercihinde akaraba ve toplum üyeleri ile yan yana olmak başat rol oynamaktadır. Böylece bildik ve tanıdık bir ortamda yaşamanın önemi üzerinde durmaktadır.

Bayan B.P (Tatavla,Yahudi,39)’nin mahalle tercihinde de aynı sebepler rol oynamaktadır:

“Bu mahalleyi ailemin büyük bir kısmı orada oturduğu için tercih ettim. Akrabalarım burada yaşıyor. Onlarla birarada olmak bana güven veriyor. Birbirimize destek ve yardımcıyız.”

Bayan S.İ (Moda, Rum, 60) ise “mahallelilik.”kimliğini, “İstanbulluluk.”tan bile önde tutmaktadır:

“Benim mahallemde herkesi simaen tanırım.Çok içli –dışlı olmasak bile en azından selamlaşırız. Bütün ailem burada yaşadı. Bu nedenle İstanbul’dan çok kendi mahallemi severim.”

Her iki görüşmecinin de yerleşim yeri tercihi, ülkemizde azınlık gruba mensup olanlarca yaygın olan davranıştır. Zihinlerdeki yerleşim yeri, biraradalık ve iç içe olmakla özdeşleşmiştir. Azınlık olmaktan kaynaklanan “güvenlikli yaşam” isteği, bireylerin kimlik ve mekân algısını şekillendirmektedir.

Çalışmamızda mahalle olgusu, Moda, Tatavla, Samatya ve Burgazada semtlerinde seçilen mahallelerin fiziki tanımlamaların ötesinde kent içerisinde yer aldığı sosyo-kültürel boyutlarıyla ele alınmaktadır. Dini, kültürel, iktisadi ve sosyal değerleri içinde mahallenin her şeyden önce toplumsal bir olgu olduğu göz önünde

122

bulundurularak kültür-mekân ilişkisinin mahalle bağlamında önemi irdelenmektedir. Çalışma kapsamında ele alınan mahalleler, dini mekân,– kilise, sinagog- çevresinde toplanan azınlık gruplarının oluşturduğu mikro mekânlardır. Bu nedenle bu mahallelerde güven duygusu hâkimdir. Bu güven duygusunun oluşmasında ortak inanç ve değerler en önemli rolü üstlenmektedir. Behar, bu noktada mahalle ve semtin birbirine karıştırılmaması gerektiğini vurgulamakta, mahalle kavramının kapsayıcılığına vurgu yapmaktadır. Ona göre semt, tanımsız bir alandır ve ortalama bir mahalleden çok daha büyüktür ve adlarını genellikle iyi bilinen bir noktadan, bir kent kapısından, bir yapıdan, çarşıdan almaktadır (2003:35). Bu nedenle mahalleler kentin dokusunu mikro bağlamda analiz etmek için son derece olanaklıdır.

Mahalleler, içinde yaşayan topluluğun gündelik hayatı üzerinde belirleyici bir etkiye sahiplerdir. Topluluğun mahalle yaşamına duydukları aidiyet hissi, dayanışmasının yanı sıra kontrol mekânizmasını da geliştirmiştir. Mayol’e göre mahalle, özel mekân ile kamusal mekânın ayrımında bir sınır görevi görmektedir. Birey mahalle aracılığıyla kentle ilişki kurmaktadır. Kendine özgü yaşam biçimlerini geliştirdiği ve kendinden sonraki kuşaklara aktardığı, değişen şartlara uygun olarak dönüştürdüğü yer mahalledir (2009 :25). Bu nedenle mahallenin dinamik yapısının altı çizilmektedir.

Görüşmecilerden Bay A.A(Moda, Ermeni, 28),mahalle ile kurduğu ilişkiyi öyle anlatmaktadır:

“Avrupa yakasına geçince Moda’mın, mahallemin değerini daha iyi anlıyorum.”

Mahalle Bay A. A, için tanıdık bildik bir evreni temsil etmekte, bu koruyucu, kapsayıcı yapısından dolayı da kendini o mahalleye ait hissetmektedir. Bu da onu “mahalleli” haline getirmektedir. Görüşmecilerden Bayan E.U(Burgazada, Rum,69) mahallesini sahiplenirken, “mahallenin delikanlısı.” vb. gibi unsurları da hatırlatarak mahalleli olma bilincine vurgu yapmaktadır.

123

“İskelenin karşısında Tostçu Dimitro vardı. Pazar günleri tıpkı şimdiki gibi İstanbul’dan gündelik gelen giden çok olurdu. Bu gündelik ziyaretçilerden biri Ada’nın kızlarından birine sarkıntılık etmiş. Hiç unutmam Dimitro o adamı elinde döner bıçağı ile vapura kadar kovalamıştı. Adanın delikanlıları, mahallenin ağabeyleri vardı. Şimdi kalmadı pek.”

Bayan E.’nin anlatımı, mahallelerde yazılı olmayan, zımni bir anlayışın geçerli olduğunu göstermektedir. Mahalle aktarımıyla bizi genelden özele, mahrem alanlara yönlendirmektedir. Öyle ki mahalle dışından biri, “yabancı olduğu için tehlikeli”olarak algılanmaya müsaittir. Sokaklar evin yani kişisel alanın bir uzantısı gibi algılanmaktadır. Böylelikle mahalle kavramı mahremiyet kavramıyla birlikte anılmaktadır.

Mahallenin kültürel pratiklerle ilişkisi kent hayatında var olmayı sağlarken kullanıcılar tarafından da özelleştirilerek kendine mal edilmektedir. Bu bağlamda mahallede yaşanan hayat, değişimler ve dönüşümler bireyin kent yaşamına uyum sağlamasına aracılık etmektedir. Mayol, mahallenin, yerleri tanıma, komşuluk bağları, esnaf ile kurulan bağ, kendi toprağında olma duygusu gibi dinamiklere sahip olduğunu; yine mahallelerin, bu dinamiklerin birleşmesi ile birlikte kentsel mekânın toplumsal ve kültürel düzenini üreten ve düzenleyen ipuçları taşıdığını ifade etmektedir(2009:45) Certeau’ya göre, kullanıcının mahallesini çok iyi bilmekle elde ettiği şey, kullanıcının toplumsal çevresine bağlanması ve aidiyetini sürekli doğrulayabilmesine aracı olan dolaşmanın, alışveriş yapmanın iyileştirilmesinden başka bir şey değildir. Mahallenin özellikle bizim toplumumuzda, sosyo-kültürel hayatın odağında yer alması ve kendine özgü bir toplumsal örgütlenmeye yol açarak yaşam tarzlarının oluşmasını sağlaması kentin dokusunun anlaşılması bakımından önemlidir.

Bayan V.Ç( Samatya, Ermeni, 91) mahallelilik olgusuna komşuluk ilişkileri bağlamında katkı yapmaktadır.

“Komşuluk hiç olmaz mı?.... Bayramlarımız o kadar iç içe geçmiş ki artık. Şimdi bunun önemini bilen, anlayan kalmadı. Rum komşularımız çok vardı. Ben şakır şakır Rumca konuşurum. Komşularımdan öğrendim.

124

Şimdiki yeni yetmeler tek kelime komşusunun dilini bilmiyor. Her şeyimiz iç içeydi. Evlerimiz birdi, hayatımız birdi. Coşkulu, güzel günlerdi. Noelde, paskalyada birbirimize ikramda yarışırdık. Temizlikte yarışırdık. Akrabadan öteydi. Cihana bir daha o İstanbul gelmez. O Samatya bir kuş idi, uçurduk.”

Bayan V.Ç.’nin anlatımında görüldüğü gibi, komşuluk İstanbul’un eski mahallelerinin sosyo-kültürel yapısının önemli unsurlarındandır. Farklı bir dil öğrenemeye olanak sağlayacak kadar, fiziki yakınlığından da ötesine geçen köklü bir ilişki biçimidir. Dayanışma çerçevesinde kurulan komşuluk, birlikte vakit geçirme, fiziksel yardımlaşmanın ötesinde duyguları paylaşma gibi işlevlere sahiptir. Bu nedenle de düreç içinde “akrabadan da öte.” bir kurum haline gelmiştir. Kent içindeki birey, topluluk, komşuluk örgütlenmeleri farklı bağlamlarda değerlendirilmektedir. Wirth, kent içinde oluşan ilişkinin süreç içerisinde yıpranacağını, önemsizleşeceğini, aile kurumunun çökeceğini ve komşuluğun kalmayacağını düşünmektedir. Bu düşüncenin tam karşısında yer alan Gans’a göre ise, uydu kentler ve kent merkezleri küçük köyleri barındırmaktadır. Akrabalık, aile, komşuluk gibi değerler bu küçük köylerin dokusuna benzetilmektedir. Bu nedenle kent, esasında küçük köylerden oluşmaktadır (Ayata, 1996: 66). Bu nedenle komşuluk kavramı, seçilen bölgelerdeki mahallelerin işleyişini anlamak için üzerinde durulması ve değerlendirilmesi gereken temel ilişki biçimlerindendir. İstanbul mahallerinde azınlık grupları arasındaki komşuluk, azınlık topluluklarının kendi içindeki sosyal özelliklerle benzeşmektedir. Tehlikelere karşı güvende olma, ihtiyaç anında dayanışma, mahremiyet ve iç içelik özellikleri sayesinde bireyler arasında azınlık grubu benzeri ilişkiler ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Kadınların bu ilişkiye daha çok ihtiyaç duymakta, önem atfetmektedir. Nitekim erkek görüşmecilerin pek üstünde durduğu bir konu olmamaktadır:

125

“Komşularımla apartman içinde karşılaştığımda gündelik konuşmalar yapıyorum. Bunun dışında fazla bir paylaşımım yok. Annem daha çok görüşür.”

Mahalle bireyleri kendi haline bırakmamakta, mahallede yaşayanları belli bir aidiyet etrafında toplamaktadır (Alver, 2007: 60) Bu açıdan ele alındığında mahalle kimlik ve kültür kavramlarıyla iç içe geçmiş durumdadır. Alver mahallenin merkezi önemini şöyle ifade etmektedir:

“Mahallenin temeli, mekân ve insandır; mekân ve insan/hayatın bütünleşmesidir. Ne sadece mekân ne de insandır; insan ve mekânın el ele verip dokuduğu yeni bir birlik, yeni bir hayat sahnesidir mahalle. Mahalle inşası doğrudan insanın mekâna el vermesiyle mümkündür; bu bakımdan insan mahallenin temel taşıdır. Mahalle, hayatın, belli bir kültür, değer, inanç, ritüel ve gelenek çerçevesinde örüldüğü, bu yönüyle kendine özgü yapısı, kimliği, hayat tarzı ile mücehhez bir ortamdır. Gerçek bir yaşamdır.” (2011; 117)

Bu bağlamda bakıldığında mahalle ve insan birbirinden bağımsız düşünülememektedir. Analiz edilen semtleri oluşturan mahallelerin temeli güven duygusudur. Gündelik hayatta mahalle, kültür, değer, gelenekler, adetler ve inançlar çerçevesinde oluşturulmuştur. Bu nedenle her mahallenin kendine özgü yapısı, yaşam tarzı, kültürü, kimliği, aidiyeti vardır. Mahalleyi oluşturan bireyler, belli başlı amaçlar doğrultusunda biraraya gelmektedir. Mahallede bu amaçlar etrafında şekil almaktadır. Öyleki kimi görüşmecilerin ifade ettiği kimlik oluşturan ve yeni bir dil öğreten alanlardır. Bu bağlamda her bir görüşmeci yaşanılan mahallenin kimliğini, kültürünü taşımaktadır.

Çalışma kapsamında incelenen semtleri oluşturan mahallelerde, mahalle kimliğinin en ayırt edici noktası dayanışma olgusudur. Aynı mahallede yaşayan insanların tarihsel ve kültürel konumuna göre şekillenen ve mahalleye sembolik bir değer kazandıran dayanışma, temelde aynı mekânı paylaşan insanların arasında oluşan güven ve aidiyetten kaynaklanmaktadır. Bu durum azınlık kimliği ve hâkim etnik grup

126

kimliğinin de ötesinde ortak bir kimliğin oluşmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle bireyler içinde yaşadığı mahallenin sosyo-kültürel özellikleriyle biçimlenmektedir. Mahallenin kullanıcılarına ortak bir kimlik sunması ve bu kimliği var eden unsurları pekiştirmesi her mahalleyi özgün hâle getirmektedir.