• Sonuç bulunamadı

1.2. GÜNDELİK HAYAT PRATİKLERİ

1.2.2. Kültürel Miras Taşıyıcısı: Müzik Pratikleri

Müziğin, gündelik hayat olgusu içerisinde önemli bir rolü vardır. Bireyler müzik pratiklerini benimseyip dinlerken, aynı zamanda müzikle ilgili kolektif bellekte açığa çıkan farklı duygularla, kısacası gündelik olanla yoğun bir ilişkiye girmektedir. Müzik pratikleri gündelik hayatla girilen bu simgesel ilişkinin aracısı olmaktadır. Frith’e göre müzik pratiklerini değerli kılan, “(Müziğin) Yeni bir kendini tanıma biçimine imkân vermesi (ve) bizi toplumsal kimliklerimizi kuşatan gündelik rutin ve beklentiler sarmalından özgürleştirmesi” dir (Frith, 1987: 144). Bu noktada çalışmamız bağlamında, müziğin azınlık gruplarının gündelik hayatına ne türden olanaklar yarattığı ve kültürel kimliklerinin farkına varmak için müziği nasıl araçsallaştırdıklarını değerlendirmeye çalışacağız. Burada amacımız, derinlemesine bir Ermeni, Rum, Yahudi müziği tarihi yazmak değil, müziğin azınlık gruplarına mensup bireylerin kültürel belleğine etkisini değerlendirmektir. Azınlık gruplarının kültürel bellek oluşturmada müzikten nasıl yararlandığı, geçmişte yaşanan olayların müziği nasıl etkilediğini ve müzikten nasıl etkilendiklerini ortaya koymak amaçlanmaktadır.

Müzik, duygu ve düşüncelerin ses aracılığıyla ifade edildiği sanatsal bir formdur. Sözler melodik ve ritmik bir biçimde sıralanabileceği gibi, çeşitli aletler de sözlerin yanında yer alabilmektedir. İnsanlık tarihi kadar eski olarak, insanlıkla birlikte gelişmiş ve şekillenmiştir. De Nora’nın da önemle vurguladığı gibi, “Müzik, insanların gündelik hayatlarında kendilerini hisseden, düşünen ve eyleyen birer estetik fail olarak düzenlemek üzere yöneldikleri bir araç ya da kaynak olarak iş görüyor.” (2000:62) Bestecisinden dinleyicisine kadar toplumsal bir görünüme sahip olan müzik, içinde bulunduğu toplumun kültüründen, toplumsal yapısından, kurumlarından önemli ölçüde etkilenmektedir (Günay, 2006:21). Cook, müziğin sadece kulağa hoş gelen, birbiriyle uyumlu seslerden oluşmadığını ifade etmekte, müziği kültürün içine gömülmüş olarak değerlendirmektedir. Dil olmadan bir kültürün olamayacağı gibi,

62

müzik olmadan da bir kültür var olamaz. Müzik kendiliğinden farklı bağlamlar yaratmamakta, dinleyiciler onunla ilgili anlam oluşturmaktadır. Bununla beraber müzik, sadece kültürel bağlamda ‘öteki’yle ilişki kurma yöntemi değil, aynı zamanda süreç içerisinde kişinin kendi konumunu sorgulaması, dönüştürme çabası, kimliğin yeniden oluşumunu düzenleme yöntemidir (Cook: 1999, 177) Tarihsel süreç içerisinde yer alan her olaydan bütün kültür sistemleri gibi müzik de etkilenmiştir. Görüşmecilerden Bayan E.M. (Tatavla, Ermeni,55) müzik- bellek ilişkisini şöyle anlatmaktadır:

“Ermeniler çektikleri tüm acıları ninnilerle, ağıtlarla anlattılar. Tehcir öncesi şarkılarımız çok neşeliymiş. Kızların ince beline, kaşına, güzel gözlerine türküler yapılırmış. Sonra bir hüzün hâkim oluyor şarkılarımıza. Hatta keder demek daha olur. Müziğimizi her zaman dinleriz. Dernek toplantılarımızda, pikniklerimizde, düğünlerimizde… Böylece büyük bir aile olduğumuzu anlıyorum. Yaşanan acılar sonucu dünyanın dört bir tarafına dağılmış bir aile. Tıpkı nar taneleri gibi.”

Bayan E.M’nin de ifade ettiği gibi, kendi kültürüne ait müziği dinleyen azınlık grubu üyeleri, ortaklık duygusu hissetmekte; dinlenen müzik aracılığıyla üyeler arasındaki ilişkiler gelişmektedir. Bu bağlamda müzik pratiklerine katılan azınlık grubu üyeleri arasında topluluğa aidiyetin ve duygusal bağlılığın derecesi artmaktadır.

“Müzik sadece bizim için değil, zaten hayat içerisinde çok değerli. Müzik ibadet kökenli ortaya çıkmış bir şey bana kalırsa. Ninniler çok önemli. Orada sadece çocuğunu uyutmak için ninni söylemez anne. Bebeğiyle paylaşacakları vardır. Ağıtlar çok değerlidir. Günümüz İstanbul’unda nerdeyse ağlamaması için iğne yapacaklar insanlara. Bırakın acısını yaşasın insanlar. Feryat etmez, içinde kalırsa asıl kötüsü. Hayata anlam katan, ruhsal anlamda sığınabileceğin en önemli değer müziğimiz. Bugün en önemli eksiğimiz bu ağıtlarımızı, ninnilerimizi kaybetmemiz. 1915 bu konuda büyük bir tahribat yarattı. Şarkılarımızı, ninnilerimizi, ağıtlarımızı bizden aldı. Benim dedem vasiyet etmiş, “lalik” adı verilen kavalla yapılan bir müzikle defnedilmiş. Bir ağıt tonalitesi ile çalınmış kaval. Bir de Hrant Dink’in cenaze töreninde kaval çalınmıştı. Sözle dile getirilemeyen, müzikle dile getirildi. O büyük bir açık olarak

63

devam ediyor hayatımızda. Bir toplumdan dil ve müziği alırsan o toplumunun en önemli sütunlarından birini almış olursun. Bir çocuğu kendi kültürüne yönelik bir dansa, müziğe gönderirsen, o çocuk emin ol iyi bir insan olacaktır. Belki büyük sanatçı olmayacaktır ama büyük insan olacaktır. Sanat ruhu besler. Ruhu beslenmeyen bir insandan bir şey bekleyemezsin. Ermeni kültüründe müzik önemli yer tutar. Gomidas Vartabed mesela tarlada çalışan insanların söylediklerini kaydediyor. Öküzüne şarkı söyleyen çiftçi var. Şarkı demek de uygun değil belki. Aslında adam iş arkadaşı olarak görüyor öküzü. Şimdi anlamsız gibi ama o yaşam için de öyle, değerli bir şey.” (Bayan B.K. Samatya, Ermeni,49 )

Bayan B.K’nin anlatımında da görüldüğü gibi, belirli bir coğrafyada üretilen müziğin, o coğrafyada yaşayan herhangi bir toplumsal grup ile özdeşleşmesi mümkündür. Lewis’in de ifade ettiği gibi, “İnsanlar müziğe belli bölgelerin simgesel gösterenleri ve topluluğun, dolayısıyla da aidiyetin ve ortak geçmişin sembolleri olarak bakarlar.” ( 1992: 144) Bu noktada müzik, toplumsal grupların kimlik inşa sürecinde ve inşa edilen kimliğin diğer toplumsal gruplar karşısında bir ifade aracına dönüşmesinde aracı konumundadır. Bu noktada Bayan S.K.(Tatavla, Ermeni, 23) Ermeni müziği ifadesine karşı çıkmaktadır:

“Ermeni müziği diye bir şey yok! Ermeni besteciler tarafından söylenen Ermenice halk türküleri vardır. Ben bu Ermeni müzik fikrine tamamen karşıyım. Ermeniler kimdi? Anadolu’ daki insanlar değil mi? Köylerde birçok kültürle karşılaşmış ve yaşamış insanlardı. Doğal olarak sadece Ermenilere özgü bir müzik aramak bir müzisyen olarak bana çok yanlış gelmektedir. Ermenice halk müzikleri vardı, özel olan tek şey belki Ermeni ezgileri olarak adlandırılan melodiler olabilirdi, bunlar da çok karakteristik ve azdır. Ben Ermenice müziğe çok geç yaşlarda önem vermeye başladım. Bana göre hiçbir anlam ifade etmezdi Ermenice müzikler. Fakat zamanla gerçekten araştırarak öğrendiğim bilgilerle müziğin ne kadar önemli bir yer kapladığını, ne kadar kültürel bir sembol haline geldiğini öğrendim. Tabi ki de sürekli Ermenice halk müziği dinleyen biri değilim. Fakat bazı eserler ağıtlar, sıla hasreti, aşk konulu

64

türkülerimiz bence dünya klasiği sayılabilecek kadar çok değerlidir. Çoğu yabancı etnik müziklere de ilham olmuştur bu tür müzikler.”

Görüşmecilerden E.U. (Burgazada, Rum, 69) kendi kültürüne ait müziğinin kendisindeki ve Rum toplumdaki yeri hakkında değerlendirme yapmakta, müziğin geniş toplumla olan diyalog beklentisine de cevap verdiğini vurgulamaktadır:

“Elbette Rum müziği benim için çok önemli. Rum kültürü denince sirtaki, rembetiko akla gelmez mi? Biz bunlarla hatırlanıyoruz. Aslında bu geniş toplumla ilişkileri de yumuşatıyor, bizim kültürümüzü sevdiriyor. Rahat bir iletişime olanak tanıyor. Rum insanı neşeyi, eğlenceli sever. Bu yüzden şarkıları da neşelidir genellikle. Her özel günümüzde, kutlamamızda dans, müzik muhakkak olur. Ben şahsen klasik müzik sevmem pek. Rakı sofrasında “Makber” dinlemeyi de, dinleyeni de sevmem. Neşelenmek isterim. Çünkü zaten hayat çok zor. Meyhanede de ağır şarkılar çalmasınlar. Ağır makamlı sanat müziği de sevmem. Onun dışında her tür müziğe açığım.”

Bir başka Rum görüşmecimiz Bayan S.İ. de ( Moda,Rum,60) gündelik hayatta Rum müziği dinlememenin önemine değinirken, bu müziğin sadece neşeden ibaret olmadığını vurgulamaktadır:

“Mutfak kültürümüz ve müziğimiz çok öne çıkmış. Ama mutfak boğazına düşkün olanlar için önemli. Müzik ise herkese hitap ediyor. Müziğimiz çok güzel. Bugüne kadar bir sirtaki dinleyip de ‘Yahu bu ne

biçim şey!’ diyeni doğrusu hiç duymadım. Kültürümüzün en önemli ögesi

diyebilirim. Çanak antenimden Yunanistan kanalları çekiyor. Özellikle kurdurdum. Sırf o programları izleyebilmek, müzik dinleyebilmek için. Cafe Aman 5ve Tatavla Keyfi 6grupları var şimdilerde. Cafe Aman’ı severim ama Tatavla Keyfi’ni çok beğenmedim. Cafe Aman’dan Stelyo’yu çok beğenerek dinliyorum. Rum müziği çok neşeli diye

5 2009 yılında Stelyo Berber ile Pelin Suer tarafından kurulan Café Aman İstanbul, Türk ve Rum müziğini

harmanlamakta ve unutulmaz dönem şarkılarını seslendirmektedir(https://www.ntv.com.tr/sanat/cafe-aman-istanbul- muzikseverlerle bulusuyor,DgtWV64qH0qrMJPfxxZjtw.).

6 Tatavla Keyfi, 2008 yılında Rembetiko şarkılarına yaptıkları katkıların bir araya getirdiği müzisyenler tarafından kuruldu. Grup, vokalde Alper Tekin, buzukide Haris Rigas, Akordeonda Mamed Dzhafarov, gitar vokalde Güneş Demir, buzuki ve bağlamadaki vokalde Fivos Nomikos ve perküsyonda Yanis Dimitriu’dan oluşuyor(http://www.milliyet.com.tr/tatavla-keyfi- ile-rembetiko-sarkilari-pembenar-detay-kultursanat-1668945/).

65

biliniyor. Ama öyle değil. Ağıt da var, acı var. En ağır üzüntüyü bile neşeli ifade ediyor. Mesele bu. Laikalar var mesela. Çok acılı şeyler söylüyor ama kulağa öyle gelmiyor. Gazeller de var. Tek boyutlu değil.”

Müzik, aynı zamanda belirli bir yaşam tarzını yansıtmaktadır. Azınlık grupları açısından müziğin önemi, gündelik hayat bağlamları içinde yeni kültürel ifade alanları yaratmasından kaynaklanmaktadır. Antakya kökenli Rum görüşmecimiz Bayan L.K’nin (Moda,Rum,35) müzik ile ilişkisi, Rum toplumu içerisinde, Antakya kökenli olanlarına yönelik, ayırt ediciliği tanımlanmış farklılıklar bağlamında önem kazanmaktadır. Bu bağlamda müzik, birer toplumsal kimlik biçimi olarak ifade edilmeye olanak sağlaması yönünden değerlidir. Müzik aracılığıyla, Antakya kökenli Rumlar, İstanbul Rum toplumu içerisinde yeni aidiyet alanları yaratabilmektedir. Bayan L.K’nin deneyimlediği müzik, “Antakyalılık” kimliğiyle ilişkisinde önemli bir rol oynamaktadır. Antakya’dan İstanbul’a uzanan yolculukta, kendilerine kültürel olarak alan açabilmek için müzik son derece verimli bir kültürel kaynak görevi üstlenmiştir.

“Arapça müzik dinliyoruz. Bu bizim kültürümüz. İstanbul’daki düğünlerimizde, eğlencelerimizde Arapça müzik dinlemeyi sürdürüyoruz. Sirtaki filan kimse bilmez. Öğrenmeye de çalışmaz.” (Bayan L.K, Rum,35)

Kolektif olarak dinlenen müzikler, kolektif bellekler yaratmakta, Stokes’ın de ifade ettiği gibi; “Kolektif hafızalar yaratıp, örgütlemeye ve yaşanılan mekâna ilişkin deneyimler biriktirmeye yararlar.”( 1994:3) Çünkü müziğin en temel işlevi kolektif bir kültürel kimliği ifade etmektir. Şarkı sözlerinde, dans etme biçimlerinde pek çok kültürel referans bulunmaktadır(Stokes, 1994:5).Yahudi görüşmeciler de Sefarad kültürünün yaşatılmasında en az yemek kadar müziğin de rol oynadığını savunmaktadır. Bayan T.P.’nin(Burgazada, Yahudi,62). Sefarad müziği ve belleksel işlevi hakkında yaptığı değerlendirmeler bu açıdan oldukça önemlidir.

66

“Sefarad müziği ve klezmer7 ara ara dinlediğim ve keyif aldığım bir

müzik türü. Sefarad müziği, 1490'ların başında İspanya'dan ayrılmak zorunda kalan İspanyol Yahudilerin müziğidir. Sefarad Yahudileri 1492’de İspanya’dan, Osmanlı topraklarına gelirken, kendi müzikleri ve kültürlerini de getirmişler. Bu müzik Osmanlı müzik yapısından etkilendi tabii. Fakat şarkılardaki dil günümüze kadar İspanyolca olarak kaldı. Evet, kesinlikle kültürün yaşatılmasında çok önemli bir görev üstlendiğini düşünüyorum. Sefarad müziğiyle büyüdük. Mesela babaannem evde şarkıları mırıldanırdı. Küçüklüğümde kulağıma onun sayesinde yerleşti. Daha önce söylediğim gibi bayram sofralarımızda bütün ailenin birlikte, mutluluk içinde olması çok önemlidir. Bayramlarda da kendi kültürümüze ait şarkılar sofrada söylenir. Böylece müzik kuşaktan kuşağa geçmeye devam ediyor. Sefarad müziği hiçbir zaman yok olmaz bence. Yenilenerek, ilgi çekici bir şekilde devam edecektir. Her zaman buna yürekten inanıyorum.”

Müzik, farklı toplumsal grupların kendi sosyo-kültürel yapılarını ifade etmesine olanak tanıyan bir araç olmakla beraber toplumsal gruplarda meydana gelen dönüşümün ve etkileşimin de görülebileceği bir alandır. Bu açıdan müzik, toplumların yaşamını etkileyen önemli bir olgu olarak gündelik hayatı biçimlendiren önemli dinamiklerdendir ve davranışlar, düşünceler, duygular, geçmişin hatırlanması, zamanın akışının yönlendirilmesi gibi pek çok kültürel edimin düzenlenmesine önemli katkılarda bulunmaktadır. Ülkemizde azınlık gruplarının müzik pratiklerinin uzun bir geçmişi vardır. Azınlık gruplarının dinsel ve dünyevi müzik pratikleri, azınlık grupları ile geniş toplum arasındaki ilişkilerin analiz edilmesinde önemli bir aracı konumundadır. Çünkü azınlık olarak yaşayan grupların müzik pratikleri kimlik inşa etmenin de bir aracı olarak değerlendirilmektedir. Müzik diğer yandan, üyesi olunan azınlık grubunun kimliğini, geniş toplumun gündelik hayatı içinde yerleşik kılmanın da bir yöntemidir. Görüşmecilerden Bay A.A. (Moda, Ermeni,27), kendi toplumunun müziğini dinlemediğinin farkına vardığı anı, pişmanlık duygusu çerçevesinde ifade etmektedir:

67

“Müziğimiz kültürel açıdan zengin olmasına rağmen gündelik hayatta sürekli olarak duyduğumuz müziğin etkisinde kaldığımız için Türkçe ve Yabancı pop dinliyorum. Bu sorudan sonra kültürümün müziğine daha duyarlı olmalıyım dedim. Çünkü Ermeni müziği hayatımda yok denecek kadar az yer tutuyor. Farkına vardırdığınız için de ayrıca teşekkür ediyorum. Çok pişmanlık yaşadığımı söyleyebilirim. Önceden okulumuzda koro çalışmaları çok sık olurdu. Ermenice şarkı söylerken kendi kültürümü derinden hissettiğimi söyleyebilirim. Bunun beni çok mutlu ettiğini şimdi anladım.”

Kültürü oluşturan en önemli parçalardan olan müzik, toplumsal grupların belleğini, bilincini yansıtan bir araç olarak da kabul görmektedir. Müziğin temel işlevi iletişimi sağlamak, kültürel mirasın aktarılmasında rol almak, toplumsal grupların kimliğini şekillendirmektir. Toplumsal grupların kimliğinin bilincine varması ve kendi toplumuyla bütünleşmesinde önemli rol oynamaktadır. Kültürün göstergelerinden olan müzik her toplumsal grupta belirli bir formda oluşmuştur. Kimi toplumsal gruplarda dinle beraber oluşurken, kimilerinde eğlence olarak oluşmuştur. Toplumsal grupları oluşturan bireyler, kendi toplumsal yapılarına ait müziksel pratiklerle karşılaştıklarında, sahip oldukları kimlik ve kültürle karşı karşıya gelmiş olmaktadır. Böylece müzik, kültür ve kimliği algılayış biçiminin bir parçası olmaktadır. Bu bağlamda müzik, kimlik inşa ve ifadesinde önemli rol oynayan unsurlardan biridir. Kolektif kültürel kimliklerin müzik aracılığıyla ifadesi, özellikle azınlık gruplarının hayatında oldukça önemli bir rol oynamaktadır (Bennet, 2013:189-200). Bu bağlamda müziksel pratikler üzerinden toplumsal grupların, olaylar karşısındaki sosyo-politik tutumu ve diğer gruplarla etkileşimi hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Bayan M.S. (Tatavla, Rum,46), bu durumu şu sözlerle ortaya koymaktadır:

“Müziğin bir kültürü yaşatmakta rolü çok büyüktür. Tarihsel yaşanmışlıklar şarkı sözlerine yansıtılarak, gerek ağıt, gerek pop, gerek rebetiko, gerek zeybek havalarında zaten hayatın yaşanmış gerçekleri anlatılmaktadır. Bunları merak ederek dinleyenler tarihi bir şarkının içinden veya bir müziğin tınısından zaten hissedebilir ve anlayabilir. Tarih ve müzik birbirlerini hem yaratır hem yaşatır denilebilir. Çok önemli bir etkinliktir müzik ve tiyatro grupları. Ben eşimi bir derneğimizin

68

tiyatrosunda oynarken tanıdım. Bu bir müzikaldi ve biz beraber şarkı söylüyorduk. Dolayısıyla hem kültür olarak, müziğin ruhumuza işlemesi hem etkinlik olarak insanları ve gençleri yakınlaştırması anlamında bu tip etkinlikler çok yararlı oluyor. Ayrıca bu müzik ve tiyatro eserleri içinden kendi kültürüne ait müzik şekli, enstürümanı, sanatçıyı, aktörleri, tanıma şansı yakalıyoruz. Bunlar kültürün ta kendisidir zaten.”

Bayan M.S.’nin ifadesinde de görüldüğü gibi, toplumsal gruplar ve müzik arasında kurulan ilişkiden dolayı, müzik, sosyo-politik koşulların akışına uygun olarak sürekli değişmekte ve yenilenmektedir. Bu nedenle her müzik eseri, içinde şekil aldığı toplumu yansıtmaktadır. Bu özelliğinden dolayı o toplumun kültürüne yönelik bilgiler vermektedir. Kaplan, toplumsal grupların kültürel kimliğinin müziğe yansımasını şöyle ifade etmektedir;

“Müzik, kimliğimizi oluşturan kültürün, simgeler ve davranış biçimleriyle dışavurumudur. Toplumsal bir varlık olan insan, sosyal çevresi ile iletişim için geliştirilen sözcüklere sesler aracılığıyla duygularını, düşüncelerini, deneyimlerini anlatan değişik anlamlar yükleyerek müziğin temel yapısını oluşturmuştur. Bu anlamların diğerleriyle paylaşılmaya başladığı anda müzik toplumsallaşmaktadır.” (Kaplan, 2005: 78)

Bu nedenle müziksel pratikler, kültürel kimliğe tutunarak bütünleşmiş azınlık gruplarının başat özelliklerinin anlaşılmasına da olanak sağlamaktadır. Bu gruplar, kendi kültürüne özgü olguları müzikle ifade etmekte ve geleceğe aktarmaktadır. Çalışmamızda müzik, içerdiği farklı anlamlardan dolayı azınlık gruplarının toplumsal tutumlarının ve kültürel pratiklerinin önemli bir göstergesi olarak kabul edilerek, toplumsal bir kimliğin göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Azınlık gruplarını oluşturan bireylerin birliktelik algısını ve aynı kültürü paylaşmaktan kaynaklanan uyumu var eden müziksel pratikler, kültürel kimliğin bir parçası olarak önemli bir yere sahiptir. Her azınlık grubunun kendi dinamiklerini açığa çıkaran ve üyeleri arasında bütünleşme sağlayan müziği vardır. Kaplan bu durumu şöyle değerlendirmektedir;

“Müzik belli ritimler, ses düzenleri ile dinleyicide “çağrışımlar” yapıp, onda bireysel duygular ve heyecanlar yarattığı, yaşantıyla köprüler kurabildiği oranda benimsenebilir. Kullanılan dil, seçilen sözcükler ve bu sözcüklerin hangi ses perdesine nasıl yerleştirildiğini tespit etmek, o kültürel yapıdaki müziksel anlatımı kavramamıza yardımcı olabilecektir. Ezgisel yapıdaki duygunun anlamı, kültürel birikime ve değerlere göre değişim gösterecektir.” (Kaplan, 2005: 61)

69

Kimlik, bellek ve aidiyet bağları ilgili önemli bir referans kaynağı olan, sosyo- kültürel hayatın geneliyle, gelenek ve değişimle uyumlu olan müzik, sosyal sorunların dışavurumu için de güçlü bir araçtır (Tracey, 1954:235). Müzik sosyo-kültürel yaşamda oynadığı rol ile tek başına anlamsal kod taşıyan bir iletişim aracı olmanın ötesinde, bu bağlam çerçevesinde anlamlı hâle gelmektedir (Begbie, 2000:4, 9). Bayan B.P. ( Tatavla,Yahudi,39) bu duruma yönelik şunları ifade etmektedir:

“Her iyi veya kötü olay müzikte yer alıyor. Bu nedenle kültürün unutulmaması açısından oldukça önemli hâle geliyor. Geçmişteki önemli olayları, o olaylara verilen tepkileri müzik yoluyla öğreniyorum.”

Bayan B.P.’nin de vurguladığı gibi sosyal ve kültürel hayatı biçimlendiren egemen grubun, farklı kültürlere yönelik uygulamalarına karşın, kolektif belleğe yer etmiş önemli olayların unutulmaması, kültür ve kimliklerinin bozulmadan korunabilmesi için müzik bir direnç unsuru olarak görev yapmaktadır. Bu nedenle müzik, kimliğin inşa edildiği en önemli alanlardan biri olmaktadır. Herhangi bir azınlık grubunun üyesinin, kendi toplumunun kültürüne ait ögelerle müzik yapması, üyesi olduğu toplumsal grubun da bu müziği dinlemesi ve bu bağlamda bir araya gelmesi azınlık grubu üyeleri için ortak bir bellek oluşturmaktadır. Bu bağlamda görüşmecilerden Bayan L.T. (Moda, Ermeni,51) şunları söylemektedir:

“Ben geçmişte yaşanan pek çok şeyi şarkılarımızdan öğrendim. Aile içinde konuşulmazdı pek. Çok fazla acı var ve şarkılara yansımış. Yaşama biçimi de yansımış. Onun dışında Anadolu yaşantısına dair pek çok şeyi de şarkılarımızdan öğrendim. Kendi kültürümüzde müzik yapan bir grupta yer almak da çok güzel bir şey. Keşke çocuklarım da yer alsaydı. Örneğin Maral8’da dans etmelerini çok isterdim. O sıra başka faaliyetler oldu, onlara gittiler. Keşke olsaydı. Konserlere çok gidiyoruz. Maral’ı hiç kaçırmayız. Ermenistan’dan Knar grubu gibi gruplar gelir onlara da gideriz. Müzik dışında da tiyatrolarımızı da çok takip ederiz mesela. “Sızı” diye bir oyun gelmişti Haldun Taner’e. Oyunu kaçırdım diye o kadar

8 Maral Müzik ve Dans Topluluğu, Anadolu ve Ermeni halk danslarını, çok sesli orkestrayla bir araya getiren bir

topluluktur. Genel Sanat Yönetmeni Garbis Çapkan’dır. (https://www.evrensel.net/haber/346912/istanbullular-ermeni-muzik-ve- danslarina-doyacak.)

70

üzüldüm ki sonunda gidip Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde izledim. Yani taaa Harbiye’de.”

Müzik, Ermeni kültürünü ayakta tutan unsurlardan biridir. Türkiye Ermeni kültürünün merkezi konumunda olan İstanbul’da, geçmişte çok sayıda Ermeni bestekar yetişmiş, yüzlerce Ermenice beste yapılmışsa da günümüzde bunların sayısı