• Sonuç bulunamadı

Mısracı Zihniyete Karşı Çıkma

2. GARİP ÖNSÖZÜ: İLKELER

2.1. GELENEĞE KARŞI ÇIKMA

2.1.4. Mısracı Zihniyete Karşı Çıkma

Garip önsözünde şiddetle eleştirilen geleneksel anlayışlardan biri de mısracı zihniyettir. Anlamı tek dizeye sıkıştıran bu anlayışı yıkmak isteyen Garipçiler, anlamı birkaç dizeye yayar. Bu yenilik sayesinde şairin hareket alanı genişler ve şiir daha da özgürleşir. Orhan Veli "Garip"in önsözünde mısracı zihniyetle ilgili olarak şunları söyler: "Şiirde hücum edilmesi lâzım geldiğine inandığım zihniyetlerden biri de mısracı zihniyettir. Bir şiirde bir tek berceste mısraın kifayetine itikat şeklinde tezahür eden ve ilk bakışta insana basit görünen bu zihniyeti, şiirin kötü bir hususiyetine bağlanışın gizli biri ifadesi olduğu için mühim buluyorum. Şiirde bir "bütün"ün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında bir takım aralıklar kabul eder, bu aralıkları birbirine rapteden mâna

yakınlıklarını şiirdeki örülüşün mükemmeliyeti için kâfi sayarlar. Bu telâkki belki de hücum edilmeğe değecek kadar sakat bir telakki değildir. Fakat insanı şimdi bahsedeceğim hususiyete ve o hususiyetten zevk alma tehlikesine götürdüğü için buna da meydan vermemek lâzımdır. Şiir öyle bir bütündür ki, bütünlüğünün farkında bile olunmaz" (Kanık 2014: 21).

Şaire göre anlamı şiirin bütününde aramak gerek. Eski şiirin yoğunlaştığı tek dizelik anlam yoğunluğunu reddeden Orhan Veli, bu anlayışı sakat bir anlayış olarak kabul eder ve görüşlerine şöyle açıklık getirir: "Sıvanmış, boyanmış bir binanın tuğlaları arasındaki harcı göremeyiz. Bina tamamiyetini ancak bu harçla temin ettiği zamandır ki, onu teşkil eden tuğlaları teker teker görmek, onların vasıfları üzerinde düşünmek fırsatını elde ederiz" (Kanık 2014: 21-22).

Orhan Veli açısından şiir bir bütündür. İlk iş olarak bu bütünün her bir parçasını ayrı ayrı irdelemektense genel görünüme bakılmalıdır. Bu ön incelemenin ardından şiire girip onu değerlendirmek gerekir. Şair, sözlerini şöyle sürdürür: "Mısracı zihniyet, bize, mısraların olduğu gibi, onun parçaları olan kelimelerin de tetkiki, tahlili imkânını verir. Kelime üzerinde düşünmek, onun, güzelliğini, yahut çirkinliğini tesbite çalışmak; şiire, kelime hâlinde, mücerret bir "şiir unsuru" telâkkisi getirmiştir. Yüz kelimelik bir şiirde yüz tane güzellik arayan insan vardır. Hâlbuki bin kelimelik bir şiir bile bir tek güzellik için yazılır. Tuğla güzel değildir. Sıva güzel değildir. Fakat bunlardan terekküp eden bir mimari eseri güzeldir. Buna mukabil agat, helyotrop, gümüş gibi maddelerden bir bina yapılabileceğini farzedelim. Eğer bu bina, maddelerin taşıdığı güzellik dışında bir güzelliğe malik değilse san'at eseri sayılmaz. Görülüyor ki haddizatında güzel olan kelimenin şiire malzemelik etmesi şiir için bir kazanç değil. Eğer söyleniş tarzlarını, kullanılış şekillerini de beraber getirmiş olmasalardı, bu kelimelerin şiire bir zararı da olmazdı. Fakat ne yazık ki o kelimeler ancak muayyen şekillerde söylenebiliyor. Yani, kendi edalarını kendileri tâyin ediyorlar. İşte eski şiirin yukarıda bahsettiğim hususiyeti bu edadır, ismi de "şâirane" dir" (Kanık 2014: 21-22).

Şaire göre şiiri oluşturan ögelere takılıp kalınmamalı, bütüne bakılmalıdır. Tuğla ya da sıva güzel olmasa da bina güzeldir, teziyle şiire yaklaşan Orhan Veli, şâiranelik yüzünden hem şairin hem de okuyucusunun şiirin bütününe nüfuz edemediğini iddia eder. Garip şiirinin başat unsurlarından olan dizeci anlayıştan kaçış, zamanla Türk

şiirinde bir rahatlamaya imkân sağlar ve daha yaratıcı ürünlerin doğmasını zemin hazırlar.

Dizeci anlayışın şiirin anlamını boğduğunu düşünen Garipçiler, anlamı dize sonundan başka dizelere yayma eğilimindedir. Bir dizelik anlatımı, birkaç dizeye yayan Garip şairlerine göre dizenin kendi içinde anlamını tamamlaması yaratıcılığı engeller.

2.1.4.1. Orhan Veli'nin Şiirinde Uygulama

Orhan Veli, dizeye sıkışan anlam yoğunluğunun şiirin bütünlüğünü bozduğunu, bu açıdan divan şiirinin temelini oluşturan mısra güzelliğinden uzak durulması gerektiğini iddia eder (Kanık 2014: 22). Şaire göre verilmek istenen tüm duygu ve düşüncelere az ya da çok engel teşkil eden bu anlayışın altında yatan temel neden şâiranelik fikridir. Artistik, basmakalıp, mecazlarla yüklü ifadelerle boğulan bir dizedense fikrin ya da duygunun dizelere yayılması daha mantıklıdır. "Zilli Şiir" bu anlayışa duyulan tepkinin ürünüdür:

"Biz memurlar,

Saat dokuzda, saat on ikide, saat beşte, Biz bizeyizdir caddelerde.

Böyle yazmış yazımızı Ulu Tanrı; Ya paydos zilini bekleriz,

Ya aybaşını." (B.Ş., s. 104)

Okuyucunun ulaşması gereken ilk anlamı dördüncü dizeye kadar yayan şair, okuyucusunun dizeleri kovalamasını ister. Yeni şiirin temeli olan bu anlayış, hem şairi hem de okuyucusunu tekdüzelikten kurtarır. Şiirdeki anlamın peşine ön koşulsuz bir şekilde düşen okuyucu, belki ikinci belki de en son dizede anlamı yakalar. Biz memurlar ifadesiyle merak duygusu kamçılanırken paydos zili ve aybaşı kavramlarıyla asıl mesaj iletilir. Geleneksel anlayışla savaşan bir başka şiir de "Saka Kuşu"dur:

"Güzel kız, sen küçüklüğümde Bahçemizdeki erik ağacının En yüksek dalına kurduğum Öksenin üstünde dolaşan

Saka kuşu kadar

Sevimli değilsin." (B.Ş., s. 202)

Anlamın en son dizeye atıldığı bu şiir, tipik bir düzyazı şiirdir. Yan yana konarak okunduğunda on dokuz kelimelik bir cümle olan şiir, "güzel kız " ifadesinden "sevimli değilsin" ifadesine kadar okuyucusunu koşar adım peşinden sürükler. Vezin, kafiye, anlamın dizede bitmesi gibi alışılagelmiş metotları hiçe sayan bu şiir Garip'in önsözünde karşı çıkılan tüm ilkelere alternatif niteliğindedir. Formüllerle boğuşan Türk şiirini özgürlüğüne kavuşturan Garip Hareketi, yeni anlayışıyla şiirimize rahat bir nefes aldırır. Orhan Veli'nin taze anlayışı soluyan bir başka şiiri de "Hürriyete Doğru"dur:

"Gün doğmadan,

Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola. Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında, İçinde bir iş görmenin saadeti,

Gideceksin;" (B.Ş., s. 117)

Beşinci dizede ulaşılan yüklemiyle son derece akıcı bir şiirin dünyasında kaybolan okuyucu, şairin gitme telkiniyle yola çıkar. İlk dizede erkenden uyanıp ikinci dizede denizi, üçüncü dizede kürekleri, dördüncü dize saadeti yakalar.

"Gideceksin ırıpların çalkantısında. Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı; Sevineceksin.

Ağları silkeledikçe

Deniz gelecek eline pul pul;" (B.Ş., s. 117)

Bu renkli atmosferde kaybolan okuyucu, ağların çalkantısında balıklarla karşılaşılacak, sevinecek, ağlar silkeledikçe pul pul denize hiç soluklanmadan merhaba diyecektir:

"Ruhları sustuğu vakit martıların, Kayalıklardaki mezarlarında, Birden,

Bir kıyamettir kopacak ufuklarda. Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;

Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?

Kayalıklarda ruhları susan martılarla karşılaşan okuyucu, bir cümbüşün orta yerindedir artık. Bir cümbüş ki tarifi imkânsız. Denizkızlarından kuşlara, gelin alaylarından donanmalara değin renk renk, çeşit çeşit iklimiyle sonsuz bir panayırdır bu. Bu panayırda ufuklardan kopacak kıyamet her şeyi bir anda başkalaştıracaktır:

"Heeeey!

Ne duruyorsun be, at kendini denize; Geride bekliyenin varmış, aldırma; Görmüyor musun, Her yanda hürriyet; Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; Git gidebildiğin yere." (B.Ş., s. 117)

Bu sonsuzlukta, bu mutlu atmosferde artık beklemenin anlamı yoktur. Özgürlüğün elleri vardır ve o eller de denizdedir. Kendini denize atmalıdır insan; yelken, kürek, balık, su olmalı ve gidebildiği yere gitmelidir artık. Orhan Veli'nin Garip çizgisini yansıtan en renkli, uçarı, heyecan verici şiirlerinden biri olan "Hürriyete Doğru"da bilindik şiir formatı yerle bir edilir. Bu şiir, vezinsiz-kafiyesiz tarzının yanı sıra, dizeci zihniyete ve şâiraneliğe başkaldırışıyla, sanat kaygısı gütmemesi ve sıradan insanın çığlığını duyurmasıyla modern şiirimizin başyapıtlarından biridir. Şiirin özenle vurguladığı "her yanda hürriyet" ifadesi, asırlardan beridir verilen amansız kavganın da artık sonuçlandığını, hürriyetin kazanan taraf olduğunu okuyucusuna muştular.

2.1.4.2. Melih Cevdet'in Şiirinde Uygulama

Alışılagelmiş şiir ikliminin dışına çıkan Garipçiler, dizeye hapsolan anlamı, asırlardan beridir süregelen mahpusluktan kurtarır. Anlamı dizede bitirme geleneğinin prangaları altında ezilen Türk şiiri, yeni şiirin ışığına karışır. Bu ışığın neferlerinden olan Melih Cevdet'in "Her Gece Böyle Değilim" adlı şiiri, mısracı zihniyete duyulan tepkinin bir ürünüdür:

"Benim de öyle akşamlarım vardır. Kapıdan girince anama sarıldığım,

Çocuklara karamela ve çekirdek getirdiğim, Meyhaneye uğramadan çakır keyif,

Düşmanım yok, Gündeliğim cebimde, Küfretmeden

Öyle tasasız döndüğüm akşamlar.. Benim de öyle akşamlarım vardır. Her gece böyle değilim." (R.K.A., s.50)

İlk dört dizenin anlamı geleneksel tarzdan farklı olarak ilk dizedeki yüklemle verilirken, beşinci dize kendi başınadır. Altı, yedi, sekiz ve dokuzuncu dizelerde anlam ilk birimden farklı olarak son dizeye (dokuzuncu) yüklenmiştir. Onuncu dize yine kendi başınadır. Dizeci anlayıştan sıyrılan şiirde yine hayattan umduğunu bulamayan bir tiple karşılaşmaktayız. Garip'in alışılagelmiş birçok avare kahramanının aksine evli olan bu tip de içkiden bahseder. Meyhane, çekirdek, karamela üzerinden gündelik hayata dokunan şair, anneye sarılma ile çok kadim bir motife uzanır ve okuyucunun bam telini yakalar. Formel düzenin dışında olan bir başka Melih Cevdet şiiri de "Ellerimiz Gibi" adlı şiirdir:

"Hayvanlar konuşmadıkları için Kimbilir ne güzel düşünürler, Tıpkı ellerimiz gibi!

Ah, okumaya başlamadan önce

Çiçeklere su vermek lazımdır." (R.K.A, s.32)

Beş dizelik şiirde ilk birim üç dizeden, ikinci birim ise iki dizeden oluşmaktadır. İlk birimde hayvanlarla eller arasında gerçeküstücü anlayışına uygun bir bağ kuran şair, ikinci birimde okuyucunun ilk bakışta çok da anlam vermediği iki farklı eylemden söz eder. Dizeye anlamı sıkıştırma derdi olmayan şairin bu anlayışla kaleme aldığı bir başka şiiri de " Mutluluk Şiirleri II"dir:

"Balkonunun altında

Düş kurarak uyuduğunu düşünmek Bana bu gece yalnızlığımı

Doğal dilin imkânlarıyla kurulan şiir birimleri, Garip Hareketi'nin genel anlayışına uygun olarak mısracı anlayışa göre düzenlenmemiştir. Şair düşüncelerini dizeye sıkıştırmamış, birden çok dizeye yayarak hareket alanını genişletmiştir.

2.1.4.3. Oktay Rifat'ın Şiirinde Uygulama

Garip'in bir başka kalemi olan Oktay Rifat, dizeci anlayıştan hoşlanmaz. Orhan Veli ve Melih Cevdet gibi yeni şiiri arayan şair, allı pullu şiirden hiç haz almaz. Ona göre şiir çağlar boyunca belirli bir yatakta akmaya mecbur edilmiş, bu da edebiyatın en güzel türü olan şiiri hantallaştırmıştır. Şiiri özgürlüğüne kavuşturmak gerektiğine inanan Oktay Rifat'ın İkinci Dünya Savaşı'ndan bir sahneyi canlandırdığı "Polonyalı Çocuklar" adlı şiiri, dize kaygısının olmadığı, hüzün yüklü bir şiirdir:

"Yaramazlık eden çocukları Kömürlüğe kapatırlar Hırsızlara verirler

Tavana asarlar bacağından Peki ama hepsi de mi yaramaz Polonyalı çocukların" (B.Ş., s. 41)

Tipik bir Garip şiiri olan bu dizelerde ölçü, uyak, şâiranelik, gelenek, sanat kaygısı vb. hiçbir kuraldan söz edilemez. Savaşın yıkımı, acımasızlığı ve çaresizliğin kalp atışlarını hisseden okur açısından da şiirsellik önemsizdir. İlk dizeyi iki, üç ve dördüncü dizeye bağlayan şair, altıncı dizeyle yedinci dizeyi de aynı anlam katmanında buluşturmuştur. Şiirde sözü edilen çocukları cezalandırma şekli hemen hemen her toplum açısından oldukça abartılıdır. Bu abartı içinde asıl varılması gereken yere ulaşan şair, Polonyalı çocuklar üzerinden savaşa duyduğu tepkiyi haykırır. "Nanoç'un Çocukluk Resmi" adlı şiir de dizeci anlayışa duyulan tepkinin bir ürünüdür:

"Nanoç'un bir gece yarısı

Gösterdiği resme bakıp kendi kendime Dedim ki

Elbet onun da kırmızı bir kurdelesi Altın bukleleri vardı

Her güzel çocuk gibi

Çember çevirirdi gündüzleri Reçelli

Bir dilim ekmek yerdi kocaman İkindi vakti" (B.Ş., s. 65)

Oktay Rifat açısından anlamın mutlaka dize içinde verilmesi anlayışı yanlıştır. Şair anlatmak istediğini hangi dizede vermek istiyorsa vermeli; okuyucusunu da basmakalıplığa itmemelidir. Sanat kaygısı ve şairlik tasasının yansımadığı bu şiirdeki ilk yüklem üçüncü dizede, ikinci yüklem beşinci, üçüncü yüklem yedinci ve dördüncü yüklem de dokuzuncu dizede verilmiş ve anlam bu dizelere kadar yayılmıştır. Onuncu dize de dokuzuncu dizeye bağlıdır. Geleneksel şiirde kesinlikle kullanılmayan bu karışık format, Oktay Rifat açısından olağandır. Bir resimden yola çıkarak bir çocuğun çemberine, buklelerine ve bir dilim ekmeğe sürülmüş reçeline ulaşan şair, duygu yüklü bu dizelerde hiçbir söz sanatına da başvurmamıştır. Şairin "Bayır Aşağı" adlı şiiri de mısracı zihniyete duyulan tepkinin bir ürünüdür:

"Sağımızda Pir Sultan Abdallarıyla rüzgâr gibi Solumuzda Köroğlu Kırk atlısıyla dolu dizgin

Bolu dağını aştık vadiye iniyoruz Bir kasırga hâlinde

Zangır zangır kamyon" (B.Ş., s. 151)

İlk iki dize, üçle dördüncü dizeler ve beş, altı ve yedinci dizeler kendi aralarında anlamsal birliktelik kurmuştur. Şairin geleneksel dizeci anlayışı umursamadığı bu şiirde, halk şiirinden gelen önemli motiflerle kamyon gibi alakasız bir nesnenin birleşmesi okuyucuyu şaşırtır. Şiirin genel atmosferine ironi hakimdir.