• Sonuç bulunamadı

Şâiraneliğe Karşı Çıkma

2. GARİP ÖNSÖZÜ: İLKELER

2.1. GELENEĞE KARŞI ÇIKMA

2.1.5. Şâiraneliğe Karşı Çıkma

Yeni şiirin temel ilkelerinden biri de artistik, edebî sanat ve mecazlarla yüklü şâirane, basmakalıp ifadelere karşı çıkmaktır. Şairi rahat bırakmak gerektiğini savunan

Garipçiler, şâiraneyi tasfiye ederek söyleyişi hafifleterek şairin manevra alanını genişletir. Tekdüze ifadeler yüzünden amacından uzaklaşan şairin, yaratıcılığını yeterince ortaya koyamadığını düşünen Garipçiler, yeni şiiri şairin kurtuluşu olarak görür.

Garip önsözünde şâiranelik şöyle eleştirilmiştir: "... Bu edaya bizi kelimeler getirmiş. Fakat şiir zevkini ve şiir telâkkisini bugünkü cemiyetten alan insan çok kere aksi cihetten hareket etmekte, yâni o kelimelerden evvel şairâneyi tanımaktadır. Bu edayı getirebilecek kelimelerden müteşekkil lugat; yazarken şâirane olmak isteyen, okurken de şâiraneyi arayan insanın kafasında zaruri olarak meydana gelir. O lugatin çerçevesinden kurtulmadıkça şâiraneden kurtulmaya da imkân yok. Şiire yeni bir vokabüler getirme cehdi bu cinsten bir kurtulma arzusunun tezahürüdür. "Nasır" ve "Süleyman Efendi" kelimelerinin şiire sokulmasını hazmedemiyenlerse şâiraneye tahammül edebilenler, hattâ onu arayanlar, hem de bilhassa arayanlardır.

Hâlbuki "eskiye ait olan herşeyin, herşeyden evvel de şâiranenin aleyhinde bulunmak lâzımdır" (Kanık 2014: 22, 23).

Şairin tozlu kitap sayfalarından kurtulması gerektiğini düşünen Orhan Veli, kalıp ifadelerin evreninde kaybolan şairi ve şiiri, yeni şiirin geniş alanlarına davet eder. Orhan Veli'ye göre şâiranelik yüzünden Türk şiiri gerilemiş, potansiyelini ortaya koyamamıştır. Şaire göre yeni şiir, Türk şiirindeki cevheri ortaya çıkarmak için cesur olmalı ve eskiye ait olan her şeyi yıkmalıdır.

Mehmet Kaplan bu fikirlerin Garipçilerin şiirlerine tam olarak yansımadığını iddia eder ve şunları söyler: "Aslında şâiraneliği kaldırma konusunda da başarılı olamamışlar, yazmanın sohbetten, yarenlikten farksızlaştığı bu şiir biçimiyle sadece şâiraneyi değiştirmiş ve eskisinin yerine yumuşak bir ironi ve hüzünle karışık bir şâiranelik getirmişlerdir. Etraflarına eleştirel ve alaycı bir gözle bakan Garip üçlüsü için “mühim olan kelimeler değil, kelimelerin arkasındaki gerçeklerdir. ‘Şâiranelik’e savaş açmalarının sebeplerinden biri günlük hayatta, bilhassa siyasilerin ve gazetelerin, dili bir aldatma vasıtası olarak kullanmalarıdır" (Kaplan 2001: 134). Kaplan'ın iddia ettiğinin aksine Garip şiiri sohbetten, yarenlikten oldukça farklı bir şiirdir. Garip'e kadar belli bir zümrenin adeta oyuncağı olan şiiri, tekelci zihniyetten kurtarmak Kaplan'ın beğenmediği yönlerden biri olan sohbeti şiire taşımakla mümkün olmuştur. Yine

Kaplan'ın görüşlerinin aksine şiir yazmak için kurallar dizisiyle bocalayan şairin elini rahatlatan Garipçiler, böylelikle şâiraneliği de tasfiye etmişlerdir. Kaplan'ın "şâiraneyi değiştirmiş ve eskisinin yerine yumuşak bir ironi ve hüzünle karışık bir şâiranelik getirmişlerdir." iddiasına da katılmak mümkün değildir. Çünkü Garip Hareketi'nin genel tarzı ile şâiranelik arasında Kaplan'ın iddia ettiği gibi bir bağ kurulması imkânsızdır. İroni ve hüzünle harmanlanmış bir şâiranelik iddiasıyla Garip şiirleri arasında ilinti kurmak olanaksız gibidir. Aynı biçimde, Behçet Necatigil de Mehmet Kaplan'ın bu görüşlerine katılmaz. Yazara göre yeni şiir, söyleyişindeki rahatlık ve kolaylıkla şiirimize yepyeni bir hava katarken halk dili, hiçbir dönemde bu dönemde olduğu kadar şiirde kendine yer bulamamıştır (Necatigil 1983: 581).

2.1.5.1. Orhan Veli'nin Şiirinde Uygulama

Garipçilerin belki de büyük başarısı bilinçaltına açılmadır. Geleneksel şiirin teğet geçtiği bu konuya direk müdahil olan Garipçiler, şiiri sokağa indirirken sokağın bilinçaltını da şiire taşır. Bunu yaparken de eskinin olmazsa olmazı olan şâiraneliği yıkmak isteyen Orhan Veli, şiiri doğal olana yaklaştırmanın peşindedir. Basit ve sade şiirin ardından giden şairin "Ben Orhan Veli" adlı şiiri, şâirane tarza bir başkaldırı niteliğindedir:

"Ben Orhan Veli

'Yazık oldu Süleyman Efendiye' Mısra-i meşhurunun mübdii.. Duydum ki merak ediyormuşsunuz Hususi hayatımı,

Anlatayım:

Evvela adamım, yani Sirk hayvanı falan değilim. Burnum var, kulağım var,

Pek biçimli olmamakla beraber. (B.Ş., s. 216)

Şiirin ilk bölümünde kedini tanıtan şair, yeni şiirin ilk büyük şaheseri "Kitabe-i Seng-i Mezar I" adlı şiirde geçen "Süleyman Efendi"ye atıfta bulunur. "adamım",

ifadesiyle sıradanlığını vurgulayan şair, sirk hayvanı ile işin içine gülmeceyi katar. Burun ve kulakla betimlemesini tamamlar. Şiirin ikinci bölümünde kişisellik artar:

"Evde otururum,

Masa başında çalışırım,

Bir anne ile bir babadan dünyaya geldim. Ne başımda bulut gezdiririm,

Ne sırtımda mühr-i nübüvvet. Ne İngiliz kralı kadar

Mütevazıyım,

Ne de Celâl Bayar'ın Ahır uşağı gibi aristokrat. Ispanağı çok severim. Puf böreğine hele Bayılırım.

Malda mülkte gözüm yoktur. Vallahi yoktur." (B.Ş., s. 216)

Çok sevdiği ve şiirlerinde sıkça kullandığı sokaktaki adamı tanımlar gibi kendini tanımlayan şair, sıradanlığına vurgu yaparken herkes gibi bir ana babadan doğduğunu, çocukken başında bulut gezen ve sırtında Peygamberlik mührü olan Hz. Muhammed gibi çok özel biri olmadığını belirtir. Kibirli kişilikleriyle tanınan İngiliz krallarına bir gönderme yapan şair, onlardan biri gibi mütevazı olmadığını, dönemin başbakanı Celal Bayar'ın uşağı gibi seçkin biri de olmadığını vurgular. O kadar sıradandır ki ıspanak ve puf böreğe bayıldığını, para pula önem vermediğini yeminle vurgular. Şiirin sonraki bölümünde betimlemeler devam eder:

"Yayan dolaşırım,

Mütenekkiren seyahat ederim. Oktay Rifat'la Melih Cevdet'tir En yakın arkadaşlarım.

Bir de sevgilim vardır, pek muteber; İsmini söyleyemem,

Yayan dolaşmayla orta hâlli veya düşük gelirli sınıfın özel otomobili olmayışını anımsatan şair, sık gezdiğinden bahseder. Ancak bu gezmeleri "mütenekkir" yani kılık kıyafet değiştirerek tanınmayacak biçimde yapar. En yakın arkadaşlarını bildirir ve sevgilisinden "muteber" diye bahseder. Sevgilisinin adını edebiyat tarihçisine bırakır ve kendinden bahsetmeye devam eder:

"Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım, Meşgul olmadığım "ehemmiyetsiz" Sadece üdeba arasındadır." (B.Ş., s. 217)

Önemsiz işlerle vakit geçirdiğinden bahseden şair, hiç ilgilenmediği edebiyatçıların önemsizliğini ironiyle yansıtır. Şiirin son bölümü de mizahi bir havadadır:

"Ne bileyim,

Belki daha bin bir huyum vardır... Amma ne lüzum var

Hepsini sıralamaya?

Onlar da bunlara benzer!.." (B.Ş., s. 217)

Türk şiirinin tarihsel süreçteki genel çerçevesini yıkan bu şiir, şair-şiir-sanat denklemini yok sayar. Orhan Veli'den önce bazı denemeler olsa da genel şiir çizgisinin dışına bu denli etkili bir biçimde çıkan ilk şair Orhan Veli'dir. Şairin "Vatan İçin" adlı şiiri de şiirle, şâirane üslupla alay eden bir başyapıttır:

"Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük;

Kimimiz nutuk söyledik.." (B.Ş., s. 127)

Şiir türünün edebiyatımızdaki genel havasından oldukça uzak olan bu şiirde bayağı bir üslupla karşımıza çıkan şair, ironinin pratik yönünü kullanarak fikrini söyler. Ölen de nutuk söyleyen de vatan için yapmıştır yapacağını. Genellikle nutuk atanın el üstünde tutulmasını mizaha başvurarak eleştiren şair, söz konusu vatan olduğunda samimi olanların öldüğünü, ötekilerin de nutuk attığını vurgulamak ister. Şairin her şeye rağmen mizahsız yaşanamayacağı fikrini yansıtan "Kuşlar Yalan Söyler" adlı şiiri dikkat çeker:

" İnanma, ceketim, inanma Kuşların söylediklerine;

Benim mahremi esrarım sensin. İnanma, kuşlar bu yalanı Her bahar söyler.

İnanma, ceketim, inanma!" (Garip, s. 62)

Biçimsel nitelikleri açısından yeni şiirin örneklerinden biri olan bu şiirde de şâirane söyleyişe rastlanmaz. Alışılagelmiş düzende bir şairin ceketle bu kadar içli dışlı olup, sohbete dalması olanaksızdır. Ancak Garip'in genel havasına uygun olarak kurgulanmış bu şiir, mizahla okuyucusunu kuşatır.

Orhan Veli'nin genelde kendisi ve hayatla alay ettiği dikkate alındığında, şâirane bir üslubun onda olması imkânsızdır. Ağırbaşlılığı hiç sevmeyen şair açısından, salon adamlarındansa deniz kenarındaki başıboş ayyaş daha yeğdir. Dolayısıyla Orhan Veli'nin şâiraneliği şiirden atmaya çalışması gayet doğaldır denebilir.

2.1.5.2. Melih Cevdet'in Şiirinde Uygulama

Melih Cevdet de şâirane üsluba karşı çıkar. Bu üslubun yeni şiire hiç yakışmadığını düşünen şair, özgürlüğe doğru atılan her adımda eski şiirin bir kuralının yıkılması gerektiğini savunur. Şiirin bilinenlerine muhalif dizeleriyle "Zavallı Etem", Anday'ın önemli şiirlerinden biridir:

"Zavallı Etem Çok çekti geçen kış

Bütün kışı parklarda geçirdi Şimdi durumu iyi

Sanatoryumda

Verem." (R.K.A., s.81)

Şiire hüzün ve melankoni hâkimdir. Bu sisli puslu hava ironi ile iyice pekiştirilmiş ve okurun Etem'e acıması, onu benimsemesi istenmiştir. Sosyal bir problem olan "evsiz"ler gerçeğine değinen şair, geleneksel şiirin seslendiği ve anlattığı kitleyi hiçe sayar ve herhangi bir evsiz olan Etem'i kendine konu edinir. Yeni şiir artık Etem'lerin şiiridir ve

bu şiirde hedef artık şiir de şâiranelik de değildir. "Ağız Mızıkası" adlı şiirde şâiranenin çok sevdiği ölçü, uyak, söz sanatı gibi ögelere yer verilmemiştir:

"Dün gece yatmak üzere iken Evin önünden biri geçti, Ağız mızıkası çalarak... Ve bana çocukluğumda

Akşam üzeri mangal yaktığımız Bahçe kapısını hatırlattı

Emniyet Sandığındaki evin..."(R.K.A., s.25)

Sıradanlıklarla örülü bu şiirde; derin felsefi kaygılardan, süslü mazmunlardan, şâirane üsluptan kaçınılmış, gündelik hayatın akışında herhangi birinin izlenimleri aktarılmıştır. Geceleyin yatmak üzere olan birini çocukluğundaki anılara iten bir ağız mızıkası, bu şiirin hikâyesini oluşturmaktadır. Sıradan insanın gündelik hayatından bir kesiti oldukça yalın bir dille aktaran bu şiir, eski şiirin asla ilgilenmeyeceği bir tipin ruh hâlini ve hikâyesini anlatır. Garip şiirinin çok sevdiği bu tipi, anlattıklarını şâirane anlayışla uzlaştırmak mümkün değildir.

2.1.5.3. Oktay Rifat'ın Şiirinde Uygulama

Oktay Rifat da tıpkı Orhan Veli ve Melih Cevdet gibi gerçek şiirin peşinden gider. Garipçilere göre gerçek sanata ve şiire ulaşmak için öncelikle şâirane söyleyişten kurtulmak gerekir. Bu amaç doğrultusunda kendi şiirlerinin peşinden giden üç ülküdaş; bildikleri, diledikleri gibi yazar. Şairin "Yalancı Dolma" adlı şiiri, hem içeriği hem de biçimsel özellikleriyle Garip şiirinin başyapıtlarındandır. Oktay Rifat, şair ve şiir adına eskilerin taşıdığı hiçbir kaygıyı "Yalancı Dolma" adlı şiirinde taşımaz:

"Şu zeytinyağlı dolma Yemek değil rezalet Rezalet rezalet

HÜRRİYET MÜSAVAT ADALET" (B.Ş., s. 112)

Yalancı dolmadan hürriyet, müsavat (eşitlik) ve adalete uzanan içi boşluk, kandırmaca şiire mizahi bir hava katar. Zeytinyağlı dolmayla memleketteki özgürlük, eşitlik ve

adaleti bir tutan şair, hepsinden peşinen nefret eder. Yeni şiirin ifade gücünden yararlanan şair, ucu açık üslubuyla okuyucusuna iletmesi gerekeni yalın bir dil kullanarak iletir. Dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatıyla ilgili ipuçları barındıran bu şiir, Garip Hareketi'nin duruşunu da yansıtması bakımından önemlidir. Şairin "Mehmet Bey" adlı şiiri de bilinen şiirin çok ötesindedir:

"Mehmet Bey gözüne gözlük takar Baston alır eline

Dolaşır caddelerde sevgilim Salına salına" (B.Ş., s. 148)

Eski şiirin, özellikle de divan şiirinin çok sevdiği yüksek makamlı kişilerle alay eden bu şiir, sosyal içeriği ve taşıdığı mesajla Garip şiirinin tipik bir örneğidir. Gözlüklü ve bastonlu olarak betimlenen Mehmet Bey, zengin olan azınlıktan biridir:

"Herif küpünü doldurmuş Belli usulle bilirsin Bir dostu var ki vallahi

Yanında sen çirkin kalırsın" (B.Ş., s. 148)

Küpünü doldurmak deyimi ile halkın duygu ve düşünce dünyasına inen şair, bir avuç küpünü dolduranın ahlaki anlayışını da " Belli usulle bilirsin" dizesiyle verir. Satirik şiirin örneği olan yukarıdaki dizeler, Garipçilerin yaşadıkları dönemi gerçekçi bir bakış açısıyla yansıttıklarının kanıtıdır.