• Sonuç bulunamadı

Müzakerecilerin Bankaya Gelişleri ve Yapılan Görüşme

BÖLÜM 2: 1896 OSMANLI BANKASI BASKINI

2.6. Banka Đçerisindeki Gelişmeler

2.6.4. Müzakerecilerin Bankaya Gelişleri ve Yapılan Görüşme

Müzakere için gelenler ve bu kişilerle yapılan konuşmalar hakkında birçok kaynak

bilgi vermektedir. Armen Garo olayı ayrıntıları ile anlatmaktadır. Hatıratında anlatılanlara göre kendisi ve Hraç bankaya gelecek müzakerecilerle neler konuşacakları üzerine kafa yordukları sırada saat tam birde dışarıdan ıslık çalındı. Türkçe olarak elçiliklerden gelen delegelerin olduğu ve onlarla konuşmak istedikleri söylendi. Hraç ve Garo pencere kenarına gelerek komitecilere hiçbir şekilde ateş etmemeleri talimatını verdiler. Uzakta askerlerin önünde bulunan gruptan biri elinde fener diğeri ise beyaz bir bayrak tutuyordu. Bu iki kişi Türk elbisesi giymiş üç Avrupalı ise onları takip ediyordu. Garo Fransızca onlara şu şekilde seslendi.

“- Pencereye doğru gelin, korkmayın, size ateş etmeyeceğiz.”

Buna karşılık olarak “buradan konuşmak uygun olmaz, caddeye inin orada

konuşalım” cevabını alan komite reisleri, “dışarı çıkmıyoruz, isterseniz buraya gelmeniz için bir merdiven uzatalım” dediler. Delegeler bunun üzerine aralarında

yaptıkları konuşmanın ardından daha yakına geldiler. Komitecilere anlaşılan dışarı çıkmak istemiyorsunuz, o zaman sizinle buradan konuşalım diyerek pencereye yaklaştılar.

Ardından müzakereci olarak bankadan gitmiş olan Auboyneu, Garo’ya müzakereci olarak tayin edilmiş olan Đstanbul Rus Büyükelçiliği’nin birinci tercümanı Maksimof’u tanıttı. Diğer kişi ise banka müdürü Sir Edgar Vincent idi. Feneri taşıyan Galata kumandanı (Vehbi Paşa), bayrağı taşıyan ise padişahın bir muhafızı idi. Auboyneu sözünü bitirdikten sonra Maksimof şu şekilde lafa girdi; “Saraydan

gemiye sizi götürmem için tam yetki verdi. Hadi şimdi acele edin hepiniz toplanın zaman kaybetmemeliyiz”.

Bunun üzerine Garo ona şu cevabı verdi; “- Ancak bay Maksimof, biz bankayı bizi

kurtarmak için siz telaşlanasınız diye işgal etmedik. Mektuplarımızı aldınız mı? Taleplerimizle ilgili ne diyorsunuz?”.

Bir süre düşünen Maksimof onlara taleplerinin ne olduğunu sordu. Ardından Garo yazılı olarak taleplerini bildirdiklerini belirtti. Maksimof “taleplerinizin ilk ikisi zaten

yerine getirildi; şehirde başka katliam yok, bildiğiniz gibi bankaya da saat yediden sonra herhangi bir saldırı yapılmadı”, diyerek onaylaması için yanındaki paşaya

sordu ve paşa bunu kafasıyla onayladı.

Maksimof devamında şöyle dedi; “üçüncü talebinize gelince –ıslahatların yapılması-

tatmin edici bir sonuç elde edene kadar her şeyi yapacağız. Yakalanan Ermeni ihtilalcileri ile ilgili dördüncü talebinizi memnuniyetle yerine getireceğiz” (Bank

Ottoman, 1990:132-134). Garo’nun anlattıklarına göre buraya kadar Maksimof komitecilerle ılımlı bir şekilde konuşuyor ve taleplerinin yerine getirileceği sinyallerini veriyordu. Bundan sonraki müzakereler yine komitecilerin istekleri ve Maksimof’un onlara verdiği cevaplar şeklinde devam etmişti.

Bu noktada Garo, “şimdi katliam yok, fakat biz ayrılır ayrılmaz tekrar başlayabilir.

Sağlam teminatlara ihtiyacımız var” dedi. Maksimof buna karşılık olarak ne tür

garanti istediklerini sordu. Aldığı cevap ise Avrupalı bahriyelilerin karaya çıkması oldu. Bunun üzerine Maksimof şunları dile getirdi;

“Sevgili arkadaşlarım, davanıza karşı şahsi sempatime rağmen, Rusya’nın diplomatik bir temsilcisi olarak size şu tavsiyede bulunmalıyım ki, hükümetimiz Türkiye’nin dahili işlerine askeri bir müdahaleye kesinlikle karşı çıkmaktadır. Bundan dolayı bu isteğinizin yerine getirilmesi için teminat verilemez”.

Buna karşılık olarak Armen Garo sözlerine şu şekilde devam etti;

“Bu durumda konuşmamız lüzumsuz. Yaptığımız tehdidi yerine getirmeye mecbur olacağız. Bırakın 150 Avrupalı bizimle beraber bu binanın enkazı altında ölsün. Belki ondan sonra kendinizi bizim yerimize koyarsınız da aklınız başınıza gelir. 300.000 şehidimizin kanları daha kurumadı, siz hâlâ Türkiye’nin dâhili işlerine askeri bir müdahaleye karşısınız”.

“-Amacınızın çok takdire şayan olduğunu biliyorum ve kalben davanıza büyük saygı duyuyorum. Hayatınız pahasına büyük devletleri Türkiye’ye karşı olan politikalarını değiştirmeye zorlamak arzusundasınız, fakat eminim ki bu tür bir hareket ters etki yapacak. Avrupa kamuoyu önünde haklı olarak kazanmış olduğunuz sempati, Avrupalı devletleri ülkenizin iç işlerine müdahale etmeye zorlamak için 150 günahsız insanı öldürdüğünüzü duyarlarsa, anında antipatiye döner” (Bank Ottoman, 1990: 134-135).

Buraya kadar Maksimof ve Garo arasındaki müzakerelerin karşılıklı bir fikir öne sürme mücadelesi şeklinde geçtiği görülmektedir. Maksimof’un söz ve vaatlerine Garo’nun sürekli olarak bir karşılık verdiği görülmektedir.

Maksimof’un bu dikkat çeken ifadelerine, Garo bir soru sorarak karşılık verdi;

“- Peki ya bizden katledilenler, onlar masum değil miydi? Bay Maksimof”.

“- Evet, onlar da masumdu fakat bu yüz elli insanın akraba ve yurttaşlarının sizin bu hareketinizi bağışlayacağı anlamına gelmez”.

Armen Garo’nun anlattıklarına göre Maksimof ile yapılan müzakere yaklaşık bir saat sürdü. Bu müzakerenin sonunda Maksimof aşağıdaki tekliflerde bulundu.

1. Şafak ile banka boşaltılırsa, Đstanbul’daki hiçbir Ermeni’ye zarar gelmeyeceğine, öyle ki birinin burnunun bile kanamaması için elinden geleni yapacağına şeref sözü verdi.

2. Tehditkar tavırlarını terk ettikleri takdirde, hemen ertesi gün, Avrupalılara ait bir gemide, altı ay içerisinde reform programının uygulanması vaadinde bulunan altı büyük devletin elçilerinin imzaladığı bir belgeyi kendilerine getireceğine yemin etti.

Maksimof yaptığı tekliflere ek olarak, şu fikirleri de onlarla paylaştı;

1. Geceleyin elçilerin tamamını görmesi ve onların imzalarını alması mümkün değildi.

2. Komitecileri aldatmak isteseydi, o belgeyi gündüz getirir, komiteciler bankayı terk ettikten sonra, onları Avrupalıların gemisinde silahsızlandırır ve belgeyi alırdı. Bunun yanı sıra, ertesi güne kadar inatçı bir şekilde bankada kalmayı tercih ederlerse, katliamların yeniden başlamasına karşı garanti

veremiyordu, çünkü şehirde komitecilerin bulunması şüphesiz Türk ayaktakımını kışkırtacaktı.

Bunlara ek olarak Maksimof yaralı komitecilerle kendisinin ilgileneceğini, iyileştikten sonra onları yurt dışına çıkaracağını belirterek, ölülerin patrikhaneye teslim edileceğini ve nihayetinde Türkiye’den emniyetli bir şekilde ayrılmalarını sağlayacağını ifade etti (Bank Ottoman, 1990: 134-136). Maksimof’un bu teklifleri komitecileri düşünmeye sevk etmiş olmalıdır. Nitekim artık mevcut durumlarının farkına varmış olmalıydılar. Bu nedenle bir süre düşünerek nihai kararlarını vereceklerdi.

Armen Garo’nun anlattıklarına göre, Hraç ile birlikte yapılan teklifleri düşünmek üzere içeri geçtiler. Hraç, imzalı garanti belgesi gelmediği takdirde binadan ayrılmamaları gerektiği üzerinde ısrarla duruyorken, Garo sabah kuvvetli bir saldırı

yapılırsa, binanın ellerinden gideceğini, kendilerinin ise eşkıyalar gibi

öldürülebileceğini, aptallıklarını nasıl temize çıkarabilecekleri gibi hususlar üzerinde duruyordu. Garo’nun bu sözlerine karşı kimse cevap veremedi. Neticede Maksimof’un verdiği sözlere güvenmenin ve bu zor durumdan “onurlu bir şekilde” kurtulmalarının kendileri için daha iyi olacağını beyan ettiler.

Saat 02:30’da Garo pencereye yaklaşarak Maksimof’a teklif ettiği üzere bu gece binadan çıkmayı kendisinin ve diğer iki Avrupalının sorumluluğu altında kabul ettiklerini söyledi. Buna ek olarak Đstanbul’dan çıkana değin silahlarını teslim etmeyeceklerini, gemiye kadar Maksimof’un kendilerine refakat etmesi gerektiğini belirtti. Kendilerine karşı herhangi bir yakalama veya silahlarını alma teşebbüsü olduğu takdirde Maksimof’un kendi canı ile bunu ödeyeceğini ekledi.

Bunun üzerine Maksimof binadan çıkarken yalnızca tabancalarının yanında kalmasını bombaları geride bırakmalarını istedi. Komiteciler ise bu teklifi kabul ettiler. Yine yaralı arkadaşlarının Maksimof’un gözetiminde Rus hastanesine gönderilmesine karar verdiler. Ardından bombaları ve dinamit dolu valizi banka yetkililerine teslim ettiler. Komiteciler yaralı ve ölülerin silahlarını da aldılar. Yaralıları ise Rus muhafızlarına teslim ettiler (Bank Ottoman, 1990:136-137). Armen Garo müzakereler esnasındaki gelişmeleri bu şekilde tasvir ediyordu.

Baskının ikinci lideri Hraç da müzakerelerin yaklaşık olarak bu şekilde cereyan ettiğini belirtmektedir. Hraç, müzakereler esnasında Maksimof’un üç hususu dile getirdiği belirtiyordu. Verdikleri bildiri ile ilgili olarak gerekli tedbirlerin alındığını belirten Maksimof, ıslahat için Sultan’ı razı etmeye çalıştıklarını, gerçekleştirdikleri bu baskın olayının Ermenileri Avrupa’nın gözünden düşüreceğini ifade etti. Hraç bundan sonra Garo ve Maksimof arasında geçen görüşmeden bahsetmektedir. Maksimof’un Garo’ya hitaben “iyi başladınız, iyi bitirin” dediğini belirten Hraç, Garo’nun teslim olmaya taraftar olmadığını ancak bu olaydan dolayı katliam ihtimalinin onu ürküttüğünü ifade etmektedir (Uras, 1987:512-513). Bu sıradaki gelişmeler ile ilgili olarak başka bir senaryo da olayın bizzat içerisinde olan Banka Müdürü Edgar Vincent tarafından verilmektedir. Müdür Vincent raporunda, çatışmanın öğlen 13:15’ten 15:00’a kadar devam ettiğinden; dışarından polis ve askerlerin banka pencerelerinden görünen her kafaya ateş ettiklerinden, Ermenilerin de askerlere ateş edip bomba attıklarından bahsederek daha sonraki gelişmeleri ve komitecilerle yapılan müzakereler hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Görüşmelerin saray boyutunu aktaran Edgar Vincent, hükümetin ilk başta herhangi bir koşulu kabul etmeyi reddettiğini belirterek, askerlere bankanın boşaltılması emrini verdiğini ifade etmektedir. Bina içerisinde birçok kişi olduğu için saldırı ile ele geçirilmemesi gerektiğini düşünen Vincent, komitecilerin çıkarılması için büyükelçilerin tercümanlarını göndermelerini tavsiye ettiğini söylemektedir. Söylediğine göre, Sultan ondan, Ermenilere affedileceklerini ve ülkeden serbestçe çıkmalarına izin verileceği vaadini bildirmesini istemişti. Tam bu sırada Rus elçiliği birinci tercümanı – M. Maksimof – saraya ulaştı ve Ermenilere, daha fazla zarar vermemeleri şartıyla Sultan’ın af vaadini bildirmek üzere Türk yetkili ve kendisiyle birlikte gelmeyi kabul etti. Gece saat 10 civarında saraydan bankaya gittiklerini belirten Edgar Vincent komitecilerin ilk başta teslim olmayı reddettiklerini, görüşmenin yaklaşık üç saat sürdüğünü ve özellikle Maksimof’un büyük becerisi sayesinde telsim olmayı kabul ettiklerini belirtmektedir. Komiteciler, aşağıdaki şartlarla ikna oldular:

1. Doğrudan bir yata bindirilmeleri, fakat herhangi bir ihanete uğramamak için bizim de onlarla birlikte rıhtıma kadar yürümemiz.

2. Büyükelçiliklerin tercümanlarının ertesi gün gelerek talepleri ile ilgili kendileri ile görüşmeleri.

3. Tabancalarının kendilerinde kalması, fakat tüm bomba ve patlayıcıları bırakmaları (OBA, LA 23, 999:3-5).

Banka Müdürü raporunda konuyla ilgili ilginç bilgiler vermektedir. Anlattıkları tam anlamıyla diğer kaynaklarla uyuşmasa da genel çerçevenin aynı olduğu dikkati çekmektedir. Sultan II. Abdülhamit’in başkâtibi Tahsin Paşa ise bu görüşmenin saray boyutunu şu şekilde anlatmaktadır:

“Rus Elçiliği Baş Tercümanı Maksimof saraya geldi: Güya hiçbir şeyden haberi yokmuş ta, başka bir iş takibi için gelmiş gibi bir hâli vardı. Gerçekte bu işten Rus Elçiliğinin ilişiği ve Maksimof’un parmağı olduğundan şüphe yoktu. Maksimof’u elde etmek o kadar güç değildi. Onunla açıkça konuşulabilirdi. Bankaya giren Ermenilerin çıkarılması kendisine teklif olundu, ilk önce kabul etmemek istedi. Fakat anlayacağı dille konuşulunca kabul etti. Bankaya gidip geldi. Haklarında bir ceza yapılmamak, vapura bindirilerek dışarıya gitmelerine izin verilmek şartıyla bankadan çıkacaklarını söyledi. Bu mesele de böylece kapandı (Tahsin Paşa, 1999:62-63).

Bu sıradaki gelişmelerin ne şekilde olduğu ile ilgili bakılması gereken diğer bir kaynak ise arşiv belgeleridir. Arşiv belgeleri de bu sıradaki gelişmeleri ayrıntıları ile ele almaktadır. Anlatılanlara göre banka içerisinde ve etrafında devam eden kargaşa akşamüstü saat on buçuk civarında bir derece azalmıştı. Gece saat üçte banka müdürü Edgar Vincent ve yardımcısı Auboyneau, Rusya Sefareti baş tercümanı Maksimof ile Mirliva Vehbi Paşa ve Sadaret Yaveri Kaymakam Muzaffer Bey müzakereci olarak gelmişlerdi. Gelen müzakereciler komitecilerin liderini pencereye çağırmışlardı. Komite lideri pencereye yaklaşmaya çekindiği için içeride bulunan ikinci müdür Wülfing ve tercüman Panciri Bey’i yanına alarak pencereye geldi. Bu sırada yapılan konuşmalar esnasında Rusya sefareti baş tercümanı Maksimof komitecilere sert bir dille yalnızca hayatlarının temin olunabileceğini söylemişti. Bunun üzerine bir süre aralarında müzakere yapan komiteciler silahları kendilerinde kalmak şartıyla bunu kabul etmişlerdi (Y.PRK.KOM. 9-21, lef. 5-6). Olayın içerisinde bulunan dört farklı ağız gelişmeleri bu şekilde anlatmaktadır. Bu ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla komiteciler silahları kendilerinde kalmak kaydıyla bankadan ayrılmayı kabul etmişlerdi. Anlatılanlar özellikle müzakerelerin süresi dikkate alındığında bir takım farklılıklar gösterse de genel hatlarıyla birbiriyle uyuşmaktadır. Ortak nokta ise silahları kendilerinde kalmak şartıyla bankadan ayrılıp, büyük devletlerin temsilcilerinin öncülüğünde yurt dışına çıkmaları idi.