• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: OSMANLI DEVLETĐ DIŞ POLĐTĐKASINDA TERÖR VE

1.6. Osmanlı Devleti’nde Ayaklanmalar ve Dış Politikaya Etkileri…

1.6.2. Bosna Hersek Olayları ve Bulgar Ayaklanması

Ermeniler için en yakın örnek Bosna Hersek olaylarıyla başlayan, Bulgar ayaklanması, Sırbistan ve Karadağ’la savaş ve Rusya ile yapılan 93 Harbiyle nihayete eren dönemdeki gelişmelerdir (Aydın, 2005:41). Ermeni cemaatine ilham veren bu süreçteki gelişmelere kısaca bakmak faydalı olacaktır. Zira özellikle Avrupalı devletlerin tutumlarına dikkat eden Ermeni cemaatinin önde gelenleri bir model olarak bu süreçte Balkanlarda takınılan tavrı örnek almışlar ve ona göre hareket etmişlerdir.

Barbara Jelavic ve Nicola Jorga gibi yazarlar Hersek olaylarının sebebini daha çok Osmanlı Devleti’nin yetersizliği ve kötü yönetimine bağlarken, Roderic Davison ve Temperly gibi yazarlar ise bunun sebebinin Balkan milletlerinin bağımsız olma isteğinden kaynaklandığını dile getirmektedirler (Aydın, 2005:42-43). Öyle ya da böyle Bosna Hersek’te olayların baş göstermesi Rusya’nın müdahalesiyle uluslar arası camiada yankı bulmuştu. Bu süreçte iyiden iyiye kıpırdanmaya başlayan Ermeni cemaatinin gelişmeleri yakından takip ettiğini söylemek mümkündür.

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu kötü durum ve dış etkilerin hazırladığı şartlar Temmuz 1875’te Hersek Ayaklanması’nın başlamasına neden oldu. Bu ayaklanma

esnasında asilerin faaliyetleri tam anlamıyla yağma şeklindeydi20. Netice itibariyle

Bosna Hersek olayları Avrupa müdahalesini getirmişti. Avrupalı devletler başta Avusturya-Macaristan ve Rusya olmak üzere bu sorunu çözmek için Viyana’da

20

Ayaklanmanın baş gösterdiği Mostar’ın güney doğusundaki Nevesin şehrinde ayaklanmayı başlatanların faaliyetlerinin Ermeni olaylarıyla benzerlikler taşıdığı dikkati çekmektedir. Asiler önce kaza müdürünü kaçmaya mecbur etmişler, sonra da (birçok Ermeni olayında olduğu gibi) hareketi önlemeye çalışan zaptiye erlerini öldürmüşlerdir. Yola devam ederken seyahat eden Türkleri öldürmüşler, önemli köprü ve yolları tutmuşlar, kendilerine katılmak istemeyenlerin evlerini yakmışlardı. (Aydın, Balkanlarda Đsyan, s. 51.)

toplanmışlardı. Daha sonra özellikle Rusya faal bir şekilde bu mesele üzerinde

durmuş, tarihe Andrassy Notası diye geçen notayı işler hale getirmeye çalışmıştı21.

Ardından meselenin çözülmesi için Berlin Memorandumu’nda da Bosna Hersek olaylarının çözüme kavuşturulması için ıslahatlar gündeme alınmıştı (Aydın, 2005:105-106). Bu durum, gelişmeleri müteakip ortaya çıkacak Ermeni istekleriyle ve reform çabalarıyla benzerlik göstermektedir. Ermeni cemaati gelişmeleri yakından takip ediyor olmalıydı. Nitekim onlar da ıslahat sözüyle harekete geçmişlerdi. Ancak olaylar en azından özerklik, bir süre sonra ise bağımsızlık istediklerini göstermektedir.

Berlin önerileri Đstanbul’a gönderildiği sırada bunalım Bulgaristan’da başlayan yeni

bir ayaklanmayla şiddetlenmişti. Yunan Đhtilali’nden sonra Osmanlılar,

imparatorlukta kalan Rumların sadakatlerine güvenmedikleri için Ermeniler ve Bulgarlar ticarette Fenerli Rumların yerini almışlardı. Böylece bölgede oluşan yeni refahtan yararlanan önemli bir yerli toprak sahibi sınıf ortaya çıktı. Ancak bu refah tatmin sağlamadığı için bağımsızlık isteyen yeni bir hareketin geliştiği görülmektedir (Shaw, 2000:203). Osmanlı Devleti’ndeki diğer azınlıklar gibi Bulgarları da bağımsızlık mücadelesine iten nedenlerin başında Bulgar milli bilincinin oluşması ve Panslavizm olduğu söylenebilir. Bosna Hersek Olayları’nda zor durumda kalmış bir görüntü çizen Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu kötü durum da bu bilinçlenmeye ve paralelinde yabancı müdahalelerine zemin hazırlamıştır (Aydın, 2005:135). Ermeni Sorunu dikkate alındığında paralel bir durumun olduğu görülmektedir. Bulgar milli bilincinin oluşması ile Ermenilerin bilinçlenmesi arasında benzerlikler olduğu dikkati çekmektedir.

Bu çerçevede Ermeni bilinçlenmesinde olduğu gibi Bulgarlar arasında milliyetçi aydın bir sınıfın ortaya çıkmasında misyoner faaliyetlerinin önemli bir yeri olduğu görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin Tanzimat’la birlikte batılı okullara açılmasıyla misyonerler Balkanlarda Bulgar okulları açtılar. Bulgar çocuklarını seçip Avrupa’ya gönderdiler. Misyoner okullarının bu faaliyetleri Avrupalılarca desteklendi (Şentürk, 1992:64). Ermeni örneğinde olduğu gibi Amerikan Protestan misyonerlerinin Bulgar

21

Bu süreçteki gelişmeler ve Andrassy notasına karşı devletlerin tavrı için bkz. David Harris, A Diplomatic History of the Balkan Crisis of 1875-1878, Archon Books, USA, 1969.

milli bilincinin oluşmasında da son derece önemli bir rol oynadığı üzerinde

düşünülmesi gereken bir husus olarak göze çarpmaktadır22. Öte yandan Ermeni

örneğinde olduğu gibi Bulgar milli bilinçlenmesinde en önemli rolü Rusya

oynamıştı23.

1774’teki Küçük Kaynarca Antlaşması’yla kendisini Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan bütün Ortodoksların hamisi olarak gören Rusya o tarihten sonra Anadolu ve Balkanlar üzerine yaptığı seferlerde bu bölgelerde yaşayan Ortodoks azınlıklarla tanıştı. Daha sonraki süreçte Rus entelektüelleri başta Bulgarlar ve Ermeniler olmak

üzere bu azınlıkların milli kimliklerini inşa etme yoluna gittiler24. Islahat Fermanı

sonrasında Rum patrikhanesini tanımadıklarını dile getiren Bulgar kilisesini destekleyen de yine Ruslar olmuştu. Bu taleplerine destek o sırada Rusya’nın Đstanbul temsilcisi olan Đgnatiyev’den gelmişti. Neticede Babıâli 11 Mart 1870’de Bulgar Eksarhlığı’nın kurulduğunu ilan etti (Anastasoff, 1994:103).

Bir yandan Bulgarları ve öte yandan Ermenileri ele alan Rusya’nın Bulgaristan’daki olayların başlamasında organik bir bağı olduğu söylenebilir. Balkanlardaki başka bölgelerde olduğu gibi Bulgaristan’da da ayaklanmaları idare eden Slav Birlik Cemiyeti idi. Moskova ve Cenevre bu cemiyetin komuta merkezleriydi (Aydın, 2005:143). Görüldüğü üzere Bulgaristan’daki bu olayları idare eden cemiyetler Rus menşelidir. Bu durum Rus topraklarında, Tiflis’te kurulan Taşnak Komitesi ve Rusya kökenli Ermeni öğrenciler tarafından Cenevre’de kurulan Hınçak Komitesi’yle benzerlik göstermektedir.

22 Amerikan Protestan misyonerlerinin faaliyetleri için bkz. Ömer Turan, “Amerikan Protestan Misyonerlerinin Bulgar Milliyetçiliğine Katkıları”, XII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 12-16 Eylül 1994, c. III, Ankara 1999, s. 1097-1109.

23 Bulgar milli bilincinin olgunlaşma devresi olan XIX. yüzyılın ortaları ve ikinci yarısında Rusya’nın Panslavizm politikası için bkz. Mithat Aydın, “19. Yüzyıl Ortalarında Panslavizm ve Rusya”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2004/1, Sayı:15, Denizli, 2004, s.109-124; B. H. Sumner, “Russia and Panslavism in the Eighteen-Seventies”, Transactions of the Royal Historical Society, Fourth Series, Vol. 18 (1935), s. 25-52.

24 Mesela ünlü Rus şair Aleksandr Puşkin, Balkanlarda bir Bulgar milletinin bulunduğunu ve Müslüman Türklerin elinden bu milletin kurtarılması gerektiğini dile getirmişti. Yine Çar I. Nikola, Venelin’in Bulgar tarihini yazmasını istemişti. (Aydın, Balkanlarda Đsyan, s. 141); Benzer bir şekilde Rusya’nın daha 1816 yılında Moskova’da Ermeni kökenli Lazarev ailesinin sağladığı imkânlarla, Ermeni Şark Dilleri Enstitüsü’nü kurduğu, Ermeni konusunu sistemli bir şekilde ele alarak onları bilinçlendirme yoluna gittiği görülmektedir. (Davut Kılıç, “Ermenistan’ın Kuruluşunda Çarlık Rusyası’nın Rolü”, Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu (Tarihten Günümüze Đç ve Dış Tehditler) Elazığ 17-19 Ekim 2001, Elazığ, 2002, s. 493-494.)

Banka Baskını olayında planın Avrupa’daki komitecilerce hazırlanmasında olduğu gibi buradaki ayaklanmadan dört ay önce cemiyet liderlerinin Cenevre ve Bükreş’te toplandıkları ve bazı hedefler çizdikleri bilinmektedir (Aydın, 2005:143). Osmanlı Bankası Baskını öncesinde de Ermeni komitecilerin planlarını yurt dışında hazırlamaları sistemin bu şekilde işlediğini göstermektedir.

Nisan 1876 Panagyuriste yakınındaki Oborişte’de toplanan Bulgar komitecileri Mayıs ayında Osmanlı Devleti’ne karşı bir isyan çıkarma kararı aldırlar. Bu karar öncesinde isyan esnasında kullanacakları silahları ise zengin Bulgarların verdiği paralarla almışlardı. Alınan karar doğrultusunda ayaklanma başlamadan önce komitenin bazı üyeleri Türk yetkililerce yakalandığı takdirde ayaklanma hemen başlayacaktı (Crampton, 2007:91). Planlanan ayaklanmanın temel amacı ise daha sonra Ermenilerce harfiyen uygulanan yöntemin aynısıydı. Yani Balkan problemini tartışmak için bir araya gelecek olan Avrupalı devletlerin dikkatini çekmek ve Bulgaristan’ın özgürlük isteğini takviye etmekti (Aydın, 2005:147). Komitenin hazırladığı harekât planının sonradan meydana gelen Ermeni olaylarıyla benzerlikler

taşıması da ilgi çekici diğer bir noktadır25. Plan doğrultusunda hareket eden

Bulgarların daha sonra yapılan tahkikatlarda toplam 49 köyü yaktıkları anlaşılmıştı (Aydın, 2005:151). Yakılanlardan çoğunun Bulgar köyü olması ise düşündürücü bir noktadır. Her ne kadar bunların çoğu zorla Bulgar köylülerine yaktırılmış olsa da bunun batı müdahalesini sağlamak için uygulanmış bir yöntem olduğu düşünülebilir. Aslında batılıların özellikle de Rusya’nın bu tür müdahalelere hazır olduğu hatta Ermeni Sorunu’nda olduğu gibi onları yüreklendirdiğini söylemek mümkündür. Nitekim Rus elçisi Đgnatiyev’in genç ihtilalci Stefan Stambolov’a 1876’da söylediği sözler bu hususu destekler niteliktedir. Đgnatiyev, “Bulgarlar önümüze bir sebep

sürmezlerse, Rusya Bulgaristan için hiçbir şey yapamaz” (Crampton, 2007:93)

diyerek Rusya’nın hedefinin ne olduğunu ima etmiştir.

Neticede Bulgar ayaklanmasının Osmanlı kuvvetlerince bastırılması spekülasyonlara neden olmuştu. Ayaklanmanın bastırılması sırasında Bulgarlara uygulandığı iddia

25 Alınan karar doğrultusunda bölgedeki Türk şehirleri ile ayaklanmaya zarar verecek bütün köyler yakılacaktı. Ayaklanmaya katılmayan Bulgarlara karşı bütün şiddet yolları kullanılarak ayaklanmaya katılmaları sağlanacaktı. Karışık köylerin Türk halkı öldürülecek, evleri ve malları yağma edilecekti. N. Bilal Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, c.II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1998, s. 93-94.

edilen zulüm ve katliamlar bu spekülasyonların temelini teşkil ediyordu (Aydın, 2005:152). Đşte bu noktada Đngiltere’nin olaylara daha baskın bir şekilde müdahil

olma durumu ortaya çıkmıştı26. Bunun sebebi ise özellikle Đngiltere’ye ulaşan katliam

haberlerinden kaynaklanıyordu. Katliam haberlerinin ise özellikle misyonerler tarafından Đngiltere’ye ulaştırıldığı görülmektedir. Bu uygulamanın Ermeni olaylarının batıya aktarılmasında da aynı şekilde işlediği görülmektedir.

Bulgaristan’daki katliam haberleri birçok Bulgar’ın yaşadığı Đstanbul’a ve daha önce Bulgaristan’da çalışmış olan Robert Koleji’nin müdürü Dr. George Washburn ve Dr. Albert Long’a ulaştırılıyordu. Gelen bu haberler adı geçen kişilerce Đstanbul’daki

Đngiltere elçisi Elliot’a ve London Daily News ve The Times’ın muhabirlerine

veriliyordu (Millman, 1980:218-231). Özellikle ölü sayısı ile ilgili aktarılanların Ermeni Sorunu’nda olduğu gibi çelişkili ve hatta çok abartılı bilgiler içerdiği söylenebilir. Olayların ardından yapılan tahkikatlarda yaklaşık 3000 Bulgar ve 500’ün üzerinde Türk’ün öldürüldüğü anlaşılmaktadır (Aydın, 2005:154). Ancak misyonerlerin verdiği bilgiler bu rakamların yakınından dahi geçmemektedir. Haziran 1876’da Dupuis’in raporuna göre 12.000 Bulgar katledilmiş 60 Bulgar köyü yok edilmişti. Pears ise makalesinde 30.000 Bulgar’ın öldürüldüğünden 100 köyün ise yakıldığından bahsetmektedir. Pears’ın Daily News’teki yazıları arttıkça Haziran ve Temmuz ayında Đngiltere parlamentosunda bu konuyla ilgili tartışmalar artıyordu (Millman, 1980:220). Đngiltere kamuoyu misyonerlerin aktardığı bu bilgileri peşinen kabul ediyordu. Tıpkı Ermeni Sorunu’nda Đngiliz gazetelerine gönderilen haberlerde olduğu gibi, Türklere karşı olan önyargı bu tutumun asıl sebebiydi.

Bu tutumun oluşmasında ve gelişmesinde en önemli rolü hiç kuşkusuz, Ermeni

Sorunu’nun da en ateşli savunucusu olan liberal lider W. Ewart Gladstone27

oynamıştı. Bulgaristan olaylarını ve devamında Ermeni Sorunu’nu Đngiliz Hükümeti’ne karşı siyasi bir malzeme aracı olarak kullanan Gladstone’nin attığı en

26

Bulgar ayaklanmasının Osmanlı Đngiliz ilişkilerine etkisi konusunda bkz. Mithat Aydın, “1876 Bulgaristan Ayaklanmasının Osmanlı Đngiliz Đlişkilerine Etkisi”, Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl: 2002 (2), Sayı: 12, s. 80-87.

27 Gladstone’un Ermeni Sorunu’na yaklaşımıyla ilgili olarak bkz. Enis Şahin, “Batı Basınına Göre

Đngiliz Başvekil Gladstone ve Ermeni Meselesi”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, c. II, yay. Haz. Metin Hülagü, Erciyes Üniversitesi Yayını, Kayseri, 2009.

önemli adım “Bulgaristan Vahşeti ve Doğu Sorunu”28 adlı kitapçığı yayınlamasıdır. Bu sırada Gladstone öncülüğünde Đngiltere’de birçok miting yapıldığı dikkati çekmektedir (Aydın, 2002:82-83). Aynı uygulamanın Osmanlı Bankası Baskını ve diğer Ermeni olaylarında da gerçekleştirilmesi Đngiliz politikasının sistemli bir şekilde işlediğini göstermektedir.

Bu süreçte Đngiltere’de özellikle Gladstone’nin başını çektiği liberallerin bir politika aracı olarak kullandığı “Bulgaristan vahşeti” neticesinde yapılan mitinglerin yanı sıra

birçok yardım komitesinin kurulduğu dikkati çekmektedir29. Ermeni Sorunu ile

benzerlik gösteren önemli bir husus da bu yardım komitelerinin kurulmasıdır. 1890’larda meydana gelen Ermeni olayları esnasında da Gladstone’un mitingler

düzenlediğini30 birçok yardım komitesinin kurulduğunu görmek şaşırtıcı değildir.

Kısacası Đngiliz politikacıları yirmi yıl sonra aynı politikaları takip ederek

Đngiltere’deki Türk imajını menfi yönde etkilemeye çalışmışlardı. Gladstone’nin

söylediği ve Ermenilerce büyük ilgi gören “Ermenistan’a hizmet insanlığa

hizmettir”31 ifadesi daha önce söylediği Türkler pılısı pırtısıyla Avrupa’dan

atılmalıdır anlamına gelen (Gladstone, 1876:38)32 tabirini tamamlar niteliktedir.

Osmanlı Devleti’nin çöküşünde en önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul edilen Berlin Antlaşması’na giden süreci başlatan Balkanlardaki olaylar, özellikle Bulgaristan ayaklanması bu dönemde Avrupalı büyük devletlerin Osmanlı Devleti üzerinde çıkar çatışmaları ve mücadelelerinin bir tezahürü olarak öne çıkmaktadır. Balkanlarda bir krizin ortaya çıkmasını sağlayan faktörlerin başında Rusya ve burada uygulamaya koyduğu Panslavizm gelmektedir. Olayların baş göstermesi üzerine

Đngiltere ve özellikle Gladstone’nin çabaları soruna uluslar arası bir hüviyet

28 William Evart Gladstone, The Turco-Servian War, Bulgarian Horrors and the Question of the East, New York and Montreal: Lovell, Adam, Wesson & Company, 1876.

29 Bu yardım komiteleri için bkz. Walter George Withwein, Britain and the Balkan Crisis, 1875-1878, Colombia University Press, 1935. s. 93-94; Aydın, “1876 Bulgaristan Ayaklanması”, s. 83.

30 Gladstone Banka Baskı’nın ardından Liverpool’da yaptığı son konuşmasında, doğu Hıristiyanları dediği Ermenilerin kurtarılması için Đngiltere’yi müdahale etmeye çağırıyordu. James Bryce, William Ewart Gladstone: His Characteristics as Man and Statesman, The Century Co., 1898, s. 63.

31

Ermeniler için bu ifadenin ne anlama geldiği hakkında bkz. Charles Aznakian Vertanes, Armenia Reborn, Armenian National Council of America, 1947, s. 179.

32 Lord Harrington gibi sağduyulu liberallere rağmen, Gladstone gibi liberal partinin önde gelen isimleri Lowe ve Stansfed onunla aynı fikirleri paylaşıyor ve tek çözümün Türklerin neleri var neleri yok Avrupa’dan atılıp yok edilmeleri olduğunu düşünüyorlardı. (Henry De Worms, England’s Policy in the East, BiblioBazaar, LLC, 2008, s. 17).

kazandırmıştır. Ermenilerin bu gelişmeleri dikkatle takip etmemeleri kaçınılmazdı. Nitekim onlar, “Bulgaristan, Rusya’nın müdahalesiyle özgür oldu, Ermenistan

Đngiltere’nin yardımıyla neden özgür olmasın” diye düşünmeye başlamışlardı

(Langer, 1951:152). Ermeni Sorunu’nun uluslar arası bir hüviyet kazandığı bu süreçte Ermenileri bu tür düşüncelere sevk eden şeyin Rusya ve Đngiltere’nin başını çektiği büyük devletlerin politikaları olduğu söylenebilir.

Osmanlı Devleti’nde Sırp, Yunan ve Bulgar ayrılıkçı hareketleri Ermenilerden önce başlamıştı. Bu hareketler de Ermeni hareketinin gelişmesine bir örnek teşkil etmişti. Özellikle Yunan hareketi, Ermeni hareketini kamçılayan bir ayrılıkçı hareket olarak öne çıktı. Bu dönemde Ermeniler, Balkan halklarının birçoğu gibi kültürel bir uyanış tecrübesi yaşamışlar, şüphesiz Yunanlıların örneğinden ilham almışlardı (Langer, 1951:149). Denilebilir ki Osmanlı Devleti’ndeki milliyetçi hareketler, Balkan kavimlerinin daha sonra ise Ermenilerin koruyucusu rolünü üstlenen Avrupa

devletlerinin33, özellikle Rusya ve Đngiltere’nin teşvik ve yardımları ile ihtilalci bir

karakter kazanmıştır. Bu durum zincirleme bir etki ile Osmanlı azınlıklarının bağımsızlık hareketlerine girişmelerine ve birbirlerini etkilemelerine neden olmuştur. Etkilenen son grup ise Ermeni cemaati olmuştu. Ermeni cemaatinin kendisinden önceki ayrılıkçı hareketleri yakından takip ettiği, Ermeni Sorunu’nun en karmaşık dönemi ele alındığında bile ortaya çıkmaktadır. Sırp ve Yunan hareketi, daha sonra Bulgaristan’daki olaylarda işlenen tema, her anlamda Ermeni Sorunu’nda da yer almıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere Ermeni cemaatinin izlediği yol, diğer ayrılıkçı hareketlerde takip edilenle büyük benzerlikler göstermektedir. Bu yolda Avrupalı devletlerin, özellikle Rusya ve Đngiltere’nin takip ettiği siyaset ise onlara cesaret vermiştir. Nitekim Rusya ve Đngiltere’nin Balkan krizinde takip ettiği siyaset bir örnek olarak Ermeni cemaatinin önünde duruyordu. O zaman yapılması gereken büyük devletlerin yardım ve desteğini sağlamaktı. Ayrılıkçı bir karakter kazanmış olan Ermeni cemaati, önündeki bu seçeneği kullanmak için hiç zaman kaybetmemiş ve Avrupalı devletlerin Ermeni Sorunu’na ilgilerini çekmek için her türlü yola başvurmuştu.

33 Büyük devletlerin Ermeni politikaları için bkz. Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa, ed. Doç. Dr. Haluk Selvi, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni Đlişkileri Araştırma Merkezi Yayınları, Sakarya, 2006.

Sonuç olarak şu açıkça ifade edilebilir ki, Ermeni Sorunu “Büyük Doğu Sorunu”nun en son halkalarından birisini oluşturmaktadır. Đngiltere, Rusya ve Fransa için “Büyük Doğu Sorunu”nun çözümü Yunanistan ile başlayıp Sırp, Romen, Bulgar bağımsızlığı ile devam etmiş ve Ermenistan’ın kurulması ile nihayete erdirilmek istenmiştir. Bu sorunun çözümü için seçilen yöntem, terör ve terörün sonucunun Avrupa kamuoyunda Türkler için propaganda vasıtası haline getirilmesidir.